Türk Başbakanı Erdoğan geçen
gün Urfa’da –PKK’yi kast ederek- Kürt halkına çağrı yapıp: “Bölgedeki kardeşim hep beraber terör
örgütüyle, onun yedeğinde siyaset yapan partiyle arana duvarı çek. Bu ülkeye,
bu millete kasteden terör örgütüyle aranıza mesafe koyun. Hiçbir ortak değeri
yok bunların. ‘Maneviyat yok’ bunlarda”, dedi.
Erdoğan ve Fettullah gülen
cemaatinin Türkiye ve Kürdistan’da psikolojik üstünlük sağlama adına propagandaya
dönüştürdüğü “bunların maneviyatı yok” edebiyatı iyiden iyiye Türk devletinin psikolojik
özel savaş pratiği haline geldi.
Açıklamadan da anlaşılacağı
üzere Erdoğan bilinçaltında kendisini, Tanrı yerine koyup hüküm veriyor ve
ruhsal/enerjisel bir olgu olan maneviyatı tekelleştirerek, bu öznelliğin
Kürdistan’da PKK ve BDP’de, yani bütünlüklü olarak Özgürlük hareketine bağlı
olan insanlarda olmadığını hiç çekinmeden söyleyebiliyor. Bunu söylerken hem
Kürt halkının “aklından yoksunluğu olduğunu” belirterek özgür Kürde hakaret
etmiş ve “hedef göstermiştir” ve hem de “kim ki PKK ve BDP ile arasına duvar
çekmezse” diyerek, önümüzdeki günlerde “sivil halka” ne denli yönelim olacağını
açık tehdit ile dile getirmiştir.
Buraya kadar Erdoğan’ın
2005 yılından sonra başvurduğu yol olan “ya sev, ya terk et” yöntemli
söylemleri olduğunun bilinciyle biz, alışılmışın dışında olmayan bu
açıklamaları bir yana bırakarak Kürt halkının maneviyatının ne denli güçlü
olduğunu görmek için, hakikatin sırrına erelim.
Kürt halkının maneviyatına dikkat
çekmek amacıyla öyle Gotian ülkesinin işgali ile başlayıp 4.000 yıl evveline
gitmeye gerek kalmadan 12 Eylül Faşist darbesi sonrasıyla pek ala bugünlere
gelip açıklayabiliriz, diye düşünüyorum.
Bilindiği üzere büyük bir iradi
güç gösteri olarak bir Amed zindan direnişi gerçeği vardır. Mazlum, Kemal,
Hayri ve Ferhatlarla yaratılan bir direniş geleneği vardır. Mazlum’un “teslimiyet
ihanete, direniş zafere götürür” diyerek üç kibrit çöpü ile simgeleştirilen sonsuzluğa
açtığı kapı, Kemallerin “biz yaşamı uğruna ölecek kadar seviyoruz” diyerek ölüm
orucuyla şehadete gidişleri ve Ferhatların ‘ateşi gürleştirin’ sözünde apaçık
ortada olan inanç halleri, Kürdün maneviyatının ne denli derin olduğunu gözler
önüne sermiştir.
Sonra yakılan yıkılan
binlerce köy ve zorunlu göç denilen aslında tarihsel sosyolojik değerlendirmeye
tabi tutulduğunda üstü kapalı olan bir “tehcir” harekâtı sonrası Türk
metropollerinde Türk kölesi işçi haline getirilen ama yılgınlık nedir bilmeden
Özgürlük hareketine her koşulda destek veren halk gerçekliği var. Yerlerinden
yurtlarından edilen halk, gittikleri yerlerde de Devlet baskı ve zulmüne maruz
kalarak tutuklanma ve ölümleri görmüş olsalar da yine de maneviyatlarından kan
kaybetmemiş ve şaşmaz bağlarla Özgürlük hareketine tutunmaya devam etmişlerdir.
Ardından, on yedi bin diye
ifade edilen, faili meçhul denilerek
tozlu raflara alınan ve bu güne kadar failleri bulunamayan bir katliamlar
dizisi var. Her ne kadar bireyselliğe indirgeyici nicelikler üzerinden bir değerlendirilmeye
tabi tutulsa da, niteliği “sistematik soykırım” olan yönelime karşı halkın
bugüne dek süren direnişi var. Hangi halka bu denli yüklenilse o halk, ya
tamamıyla sisteme kul olur ya da bir deliler topluluğuna dönerlerdi. Kürt halkı
bu yönelimden de derin inanç maneviyatlarıyla kurtuldular ve annesi, babası,
abisi vs. tüm aile bireylerini kaybetmiş olsalar da, hayatta kalan diğer
fertler bugün yine Özgürlük hareketine bağlı bir şekilde ya Kürdistan
dağlarında gerilla ya da Türk metropollerinde onlara acı, kan, gözyaşı ve ölümü
reva gören Türk sistemine kafa tutarak direnmeye devam ediyorlar.
Bunca
zulüm ve ölüme rağmen iradesini halka teslim etmiş ve yüreği Kürdistan aşkı ile
yanan her bir özgür yurttaş, bulunduğu her ortamı Kandil, Cudi, Gabar ve
Amanoslara çevirerek maneviyatlarının ne denli hakikatli olduğunu
ispatlamışlardır.
Kürdün maneviyatının
güçlülüğü daha dün savaş uçaklarıyla bombalanan 34 Roboski’li için gösterilmek
isten-meyen ve kaotik ortam yaratabilecek maddi tepkisizlikten bellidir. Kürdün
maneviyatlı oluşu, Ceylan, Enes, Uğur, Şerzan ve daha niceleri için “azdan az
çoktan çok” demeyerek kontrolsüz bir savaşı başlatmadıklarından da bellidir.
Kürdün maneviyatının güçlü
oluşu, kışın dondurucu soğuğuna rağmen ölümün hangi kaya ardında gizli olduğunu
bilmeden patika yollarda özgür yaşama yürüyenlerinden de bellidir.
Kürdün maneviyatının ne
denli güçlü oluşunu bütün dünya daha dün 68 günlük açlık grevi eyleminde gördü.
Maneviyat’ı yok dediğiniz
Kürt halkı her şeye rağmen eğer bugün hala Türkiye halklarıyla bir arada
yaşayalım diyerek –şimdilik- sınırları sorun etmiyorlarsa, bilin ki bunun asıl
nedeni hümanist duygularla birlikte onurlu bir barışa olan inanç ve maneviyatın
çelikleşmesi halidir.
Bir de asıl maneviyat nedir
biliyor musunuz Sayın Başbakan?
Maneviyat
demek, 15. Yılına girecek olan ağırlaştırılmış tecrit altında Kürt halkının
özgürlüğü ve halkların kardeşliği adına İmralı zulmüne dayanan Sayın Öcalan’ın bilinçleri
allak bullak eden insanüstü direnişi demektir.
Bundan daha büyük maneviyat,
bundan daha büyük insani irade, bundan daha büyük birlikte yaşam ateşi, bundan
daha büyük güç ve bundan daha büyük direniş ve hakikat yoktur.
Not:
Yeni bir yıla girerken, umarım 2013 yılı tüm ezilen halklara özgürlük getirir
diyor ve başta Kürt ve Kürdistan halkının sonrasında tüm dünya insanlığının
yeni yılını kutluyorum.