Ben henüz bir Sosyoloji öğrencisi, siz ise büyük bir
Sosyolog! Siz sadece bir sosyolog değil aynı zaman da candan bir Kürt dostusunuz.
Çocukluğumdan bu yana sizi hayranlıkla takip ediyor ve enternasyonalist bir
Türk’ün samimi dostluğuna tanıklık ediyorum.
Sizin Kürt ve Kürdistan gerçekliği üzerine büyük emekleriniz
ve vermiş olduğunuz bedeller var. Bu emek ve bedel normal, yani hakikatli
olması gereken yaşamlarda alkışlanacak bir bedel değil ki insan olmanızın
gereğidir. Yani siz Kürt halkına bir iyilik değil, yapmanız gerekeni yapmış bir
sapiens’siniz. Belki de duygusal zeka ile analitik zekayı harmanlayıp faşist
Türk Devlet sistemine kafa tutmuş güzel bir insansınız. Diğer taraftan böylesi
Kapitalist modernizmin hâkim olduğu yaşamlarda, kimseler kılını dahi
kıpırdatmazken siz, insan olmanın gereğini yapmışsınız diye de bu anlamda en
fazla alkışa layık olanısınız, diye düşünüyorum.
Benim ödediğim bedel sizin ödediğiniz bedel karşısında
belki okyanusta bir kum taneciği kadardır; ancak benim hissettiğim duyguları siz
belki de benim gibi hissedemezsiniz! Ben bize zorla dayatılan Türkçe ile
rüyalar gören ve bugün çocuklarıyla kelime dağarcığının yettiği kadar Kürtçe
konuşmaya çalışan bir Kürdüm. Çocuklarım beş ve sekiz yaşlarında ve ben şimdi
otuz üç yaşında olmama rağmen yaşımın yettiğince onlara cevap olamıyorum. Otuz üç yaşında ama zihni ancak beş ve
sekiz yaşında bir Kürt. Siz benim gibi bir Türk olarak zorla dayatılan
Kürtçe rüyalar görmediniz. Bizlere dayatılan Türkçe’yi kanıksamamız, öz olarak
ancak parmaklarımızın puç olmasıyla sonuçlanmıştır. Devlet sistemi bizi “puç”
etmiştir. Dolayısıyla özgürlüğe benim kadar susamış olamazsınız, diye
düşünüyorum.
Elbet sizin sahip olduğunuz bakış açısına, engin bilgilerinize
yetişebilmem için en az belki de "bin kırk fırın ekmek" yemem lazım.
Açıkçası ben bu kadar fırın ekmeği yemek ve sizin Kürt ve Kürdistan
gerçekliğine bakış açısına sahip olduğunuz gibi bir düşünceye sahip olmak
istemiyorum. Neden diye soracak olursanız! Kürt halkına “devlet statüsünü”
öngördüğünüzden ve olmazsa olmaz diye bahsettiğiniz sistemden anlaşılan siz,
Sosyoloji’nin “Pozitivist Yaklaşımını” yani Simon ‘deha’lığında başlayan ve
Comte ile din’leştirilen ve bugün Kapitalist modernitenin felsefesini oluşturup
bu sisteme nefes aldıran ancak insanlığın nefesini kesen yaklaşımı esas
alıyorsunuz.
Benim sahip olduğum bakış açısı belki daha çok Sosyolojinin
"Eleştirel Yaklaşım”ına yakın ve ancak tam olarak Kuantum’saldır. Bundan
dolayı bir devletten bunca acı çekmiş bir halkın yurttaşı olarak "karşıtına
benzerlik” ilkesini kabul etmiyorum. Âdemi-merkeziyetçi ve katılımcı
demokrasiye ulaşmanın radikalizmden geçtiğini ve Kürt halkı için olmazsa olmaz
sistemin basit olarak Halk meclislerinden geçtiğini düşünüyor ve öyle yaşamaya
çalışıyorum.
Ancak Rozerin bütün bu diyaloglardan bir şey anlamıyor;
onun tek cevabını bulmak istediği soru; “Baba, neden annemizin karnından
doğarken Kürtçe bilmiyorduk?” oluyor.
Devlet isteyen ve ondan sonra bir devlet sahibi olup da
karşıtına benzeyen hangi bir kişi bu sorunun cevabını verebilir? Mevcut
koşullarımıza sahip var mı dünya da bir devlet ki üstün ırk anlayışında
olmayan? Ben yarınlarda bir Türk veya Laz çocuğunun, kurulmasını istediğiniz
Kürdistan Devlet’inde kızım Rozerin’in sorduğu gibi bir soru ve böyle sorularla
karşılaşan bir Türk ve Laz baba görmek istemiyorum. Ben, benim kızımın bir Kürt
milliyetçisi olmasını istemiyorum. Ben bir Kürt’ten olmayan herhangi bir ırk
mensubunun “Ne mutlu Kürdüm diyene” demesini istemiyorum.
Ben yarınlarda sizin de kurulmasını istediğiniz Kürdistan
Devlet’inde bir Laz’ın da hakkını savunacağınızdan dolayı İsmail Beşikçi’lerin
yargılanmasını ve düşüncelerinden dolayı yıllarca hapis yatmasını, asit
kuyularında eritilmesini, faili meçhul veya bellilere gitmesini, kuyruklu
denmesini, kıro denmesini, coğrafyasının kimyasallarla bombalanmasını, onların
“yabani ot” olarak görülmesini, şaki, eşkıya, terörist, bölücü ve bebek katili
denmesini istemiyorum.
Siz de Kürt halkına özgürlük istiyorsunuz ben de. Ancak
görüyoruz ki bizden daha çok Kürtlerin özgürlüğünü istiyorsunuz!
Bir Ziya Gökalp ile sizin kişiliğiniz aynı değil, lütfen
yanlış anlamayın. Ancak, Ziya Gökalp’in bir Kürt olarak Türk milliyetçiliği
yapması ve sonuçlarını gördüğümüz gibi, şimdi siz de bir Kürt milliyetçiliği
yapıyor ve Pozitivist pencereden bakarak Kuantumik düşünce ekseninde arkasında
milyonların olduğu Sayın Öcalan ve Kürt Özgürlük Hareketine devlet ve
milliyetçiliği salık veriyorsunuz.
Belki de Sayın Öcalan’ın, benim ve Kürt halkının ezici
çoğunluğunun tekçi bir sistem olan devlet statüsünü istememesinin altında yatan
neden, sahip olduğumuz “karşıtına benzememe ilkesi” ve Kuantumik düşünce
eksenindeki farklılıktır. Belki sizin de Kürtlere devlet önermenizin nedeni de;
“Olaylara “toplumsal dünyanın doğal-fiziksel dünyadan farklı olmadığını, bu
nedenle toplumsal dünyayı incelemek için de doğa bilimlerinde kullanılan yöntem
ve tekniklerin uygulanması gerektiğini söyleyen Pozitivist Yaklaşım’ın getirdiği
farklılıktan dolayıdır. Uyuşamamanın nedeni bu gibi görünüyor ki fikirsel kaos
aralığı yıllardır sürüyor.
Ben çocuklarımın ve bütün çocukların “Sosyal Darwinizm’in ‘doğal
seleksiyon’ yani “büyük balığın küçük balığı yuttuğu” ve düz-çizgisel bir
yaşamı öngören kaderciliğin hüküm sürerek faşistleştirdiği millete sahip bir
Kürdistan Devletinde büyümelerini istemiyorum. Ulusların kaderlerini tayin
hakkı denilince Devlet statüsünü anlamıyor ve reddediyorum.
Kızım Rozerin ve oğlum Şoreşger bu mektuptan hiç bir şey anlamıyorlar!
Neden mi? Çünkü bu mektubun nedeni hem sizin de baskıya maruz kaldığınız Kürt
ve Kürdistan’ın reddi ve hem de bu reddin Pozitivist yaklaşımdan kaynaklandığı
gerçeğidir.
Rozerin ve Şoreşger yarınlarda hem Kürtçe bilmeyen
çocukların dilleriyle alay etmesinler hem faşistleşmesinler ve hem de çocukluğumdaki
İsmail Beşikçi kalsın diye, lütfen artık Kürt halkının ezici çoğunluğunun
“önder” olarak kabul ettiği Sayın Öcalan’la uyuşmanın yollarını arayın veya kulak
verin diyorum.
Dün ve bugün olduğu gibi, yarınlarda da biz Kürtlerin
yanında olmanızı umuyor ve size tüm insani çalışmalarınızda üstün başarılar
diler, en derin selam sevgi ve saygılarımı iletirim.
…
“Evde” her gece Kolay Kürtçe Öğrenme Kitabından Rozerin,
Şoreşger, yol arkadaşı olan Anneleri ve kendine Kürtçe öğretmeye çalışan baba
Mehmet Serhat Polatsoy.