Son zamanlarda Türk Ordusu tarafından gerçekleştirilen her
türden askeri operasyonlara ilişkin; “bir devletin güvenlik politikalarıdır”, algısı
yaratılarak, aslolan perdelenemez. İçinden geçilen süreç bir taraftan bir “çözüm”
süreci ve diğer taraftan da bir “seçim” sürecidir.
PKK, son iki yıldır silahların gölgesinde olmayan bir
coğrafya ve halk gerçekliğini açığa çıkarmak için elinden gelen her pratiği
sergilemesine rağmen Türk devleti için aynı şeyleri maalesef söyleyemiyoruz ki
zaten dile getiriyoruz.
Döneminde Türkiye’yi yöneten her hükümetin sığındığı tek
yalan; “BDP ve öncülleri silah zoruyla oy alıyorlar” olmuştur. Uzun süreli
hafızamıza inersek eğer Sayın Öcalan bu yalanı boşa çıkarmak, sırf barış ve
müzakere sürecine başlamak için gerillaların sınır dışına çekilmesinin uygun
olacağını belirtmişti. PKK’de bu talimata uyarak güçlerini sınır dışına çekmeye
başlamıştı. Bunun üzerine oyununun bozulacağını anlayan AKP hükümeti entegre
provokasyonlar yaratarak gerillaların sınır içlerinde kalmasını amaçlayan
politikalara imza atmış ve günümüze gelmiştik. Bu politikaların amaçlarından “bir”
tanesi şüphesiz önlerinde duran Yerel ve Genel seçimlerde bundan önceki
taktiklerini uygulama zeminini kaybetmemekti.
Peki, ne yaptı? “Madem gerilla var öyleyse ben de bir
devlet olarak henüz anlaşma imzalamadığım bir örgüt ve mensuplarına karşı
gerekli tedbir ve operasyonlarımı yaparım” mantığıyla aslolanı perdelemeye
çalıştı.
Aslolan, seçimlerde asker ve korucuların hakim olduğu köylerden
paket oyların getirilmesi ve silah zoruyla HDP oylarının çalınmasından başkası
değildir. Askeri operasyonların, köylere asker ablukasının, katır
katliamlarının, keşif, pusulama ve heron faaliyetlerinin bir savaş hazırlığı
olması kadar, yaklaşan seçimde askeri alanlardaki halka baskı uygulamak olduğu da
su götürmez bir gerçek ve her hükümetin sarıldığı taktik ve hatta
stratejilerinden de biridir.
Döneminde Tansu Çiller “koyun” katlederken, şimdi de
Erdoğan ve ekibi “katır” katlediyor. Döneminde Çiller köylerden paket oyları
zor ile getirirken şimdi de AKP ve Ordu aynı görevi üstleniyor. Bu haliyle
sürecin gidişatı da göründüğü kadarıyla doksanlardan farksız oluyor.
Öyleki bir taraftan çözüm süreci denilirken, diğer taraftan
askeri operasyonlar. Bir taraftan çözüm süreci, diğer taraftan onaylanan “iç
güvenlik paketi”. Bir taraftan çözüm süreci, diğer taraftan çözümsüzlük ve atılmayan
adımlar. Bir taraftan korucuların elindeki silahları alacağız denilirken de,
diğer taraftan yeni yeni korucuların alımının yapılması…
HDP’nin yükselişi karşısında ne yapacağını bilemeyen AKP
devletinin sarılmayacağı yılan ve çiyanlar yoktur. AKP gemisinin su almaya
başladığı, ilk başta gemideki farelerin terk etmeye başladığı, Başkanlık
hayallerinin de suya düştüğü böylesi bir süreçte hem iktidarını korumak ve hem
de seçimi kazanmak için AKP’nin yapmayacağı hiçbir rezillik yoktur. Açıkçası bu
haliyle de ne bir çözüm süreci ne de seçim süreci sürdürmek neredeyse
imkansızdır.
AKP devletinin bu oyunları Türkiye Cumhuriyeti kuruldu
kurulalı her dönem hükümetinin başvurduğu oyunlara benzese de, ne zaman, ne
konjonktür ve ne de halk benzer ve aynı değildir. Tüm hırsızlık, hile, oyun,
baskı, zulüm ve silah zoruna karşı halk hem operasyonların karşısında duracak
ve hem de sandıklarına gövdelerini siper ederek mutlak sahip çıkacaklardır. HDP’nin
barajları atomlarına ayırmasının, 2015’in Kürt, sömürge halklar ve inançların
kurtuluş yılı olmasının önünde hiçbir gücün duramayacağını sömürgecilerle
birlikte hep beraber göreceğiz.
08.04.2015
mehmet_serhat_polatsoy@hotmail.com