Bu da nereden çıktı denilmesini gerektirecek bir durum yok
çünkü Türkiye her an karışabilir! İstemediğimiz halde şuanda Türkiye’nin
Lübnan, Mısır, Tunus, Irak ve Suriye gibi olmaması için hiçbir neden yok. Nasıl
mı?
Aslında tek başına Türk devleti kendi ülkesinde yaşayan
halkına yaptığı zulümden dolayı bir çöküşe götürülebilir. Dersim ve Zilan
katliamından dolayı soykırım suçlusu olarak yargılanabilir. Olmadı 90’lı
yıllarda katlettiği ve bugün topraktan fışkıran on binlerce faili belli kemiğin
hesabını verebilir. Hal böyle ve bunlar her güne yayılması gereken direniş
nedeniyken aileler sessizce topraktan çıkan kemiklerine kavuşmanın sevinç (!)
ve hüznüyle gencecik fidanlarının yasını tutmaya devam ediyor. Diğer taraftan
İslam ve Sünnilik dışında kalan tüm din ve inançlara karşı olan ayrımcı
yaklaşımı nedeniyle de Türk devleti, çok zor durumda bırakılabilir.
Türkiye’de normal şartlarda neredeyse yılın her günü
serhıldan nedeniyken bunların olmaması Türk devleti için bile olsa acıdır! Sadece
AKP hükümeti döneminde Atina’yı bir hafta da düşürecek serhıldan nedeni olan
binlerce Aleksis toprağa düştü.
Her şeye rağmen Türk devleti ile Kürt halkı arasında yeni
temiz bir sayfa açılmak istendi. 2013 yılının Newroz bayramında Kürt halk
önderi Sayın Abdullah Öcalan tarafından alınan kesintisiz “ Demokratik Siyaset”
kararı tüm dünyaya duyuruldu. Bu barış mesajının üzerinden neredeyse iki yıl
geçmesine rağmen hala somut, pratik adımların atılmaması ve PKK’nin göstermiş
olduğu tüm iyi niyet adımlarına karşılık olsa bile bugün tek tek zindandan
tabutları çıkarılan Hasta Tutsakların dahi bırakılmaması çözüm sürecinde
niyetsizliğin bir göstergesidir. Tabi keşke sadece bununla kalsa ve oyalama,
aldatma sadece bununla yetinilse!
AKP’li Erdoğan ile Osmanlı hayalleri kuran Türk devleti imkânlarını
ve dolayısıyla sınırları çok zorladı. Öyle ki AKP tabanının dışındaki Türkiye
halkları da bir devletleri olsa da özgür olmadıklarını anlayıp Gezi direnişinde
bir patlama noktasına geldi. Çünkü bir
halkın Devletinin olması demek, o halkın özgür olacağı anlamına gelmiyor. Yine
6-8 Ekim olayları ile de Türk devletinin içinde olmuş olduğu vahim durum
görülebildi. Hal böyleyken AKP ve Türk Devletinin yaşam kredisi bitmiş gibi.
Bugün eğer Musul, Kerkuk, Şengal ve Kobanê’de bir DAİŞ belası Kürt ve diğer halkların
başına bela edilmiş ise bu, Devlet’ten bağımsız bir Hükümet politikası değildir
ki itirafçı MİT’çilerin açıklamalarını hep beraber okuyor, duyuyor ve görüyoruz.
Ayrıca 29 Kasım 2014 günü açık bir şekilde Kobanê’ye saldıranların Türk
devletinin özel birlikleri olduğu da herkesçe malumdur. Başta Cizre olmak üzere
Kuzey Kürdistan’ın çeşitli kentlerinde Türk polisi destekli Hizbi-Kontraların
Özgürlük hareketi çalışanlarına karşı öldürmeye varan silahlı saldırıları da
bölge de acze düşen AKP ve dolayısıyla Devletin halini gözler önüne
serebiliyor.
Kürt cephesinden bunlara bakıldığında dahi Türkiye’nin her
an karışmaması ve bir Suriye gibi olmaması için hiçbir neden yok. AKP ve Türk
Devleti de biliyor ki bunlar bahanenin de ötesinde çok büyük kaos nedenleridir.
Eğer Sayın Öcalan “barış ve çözüm” umudunu yitirirse böylesi bir zamanda her
hangi bir dış gücün karıştırmasına gerek kalmaz ki görüldüğü üzere yeterince
neden var.
Şimdi gelelim Türkiye’nin dünyada köşeye sıkıştığı DAİŞ
konusuna! ABD’li bir akademisyenin “IŞİD-Türkiye bağlantıları” başlıklı dokuz
maddelik somut delillere dayanan
iddianame gibi makalesi akıllara; Acaba ABD Türkiye’yi gözden mi çıkardı?
sorusunu getirdi.
Makalede geniş olarak değinilen dokuz maddeye kısaca göz
atarsak eğer bir makaleden çok iddianame görüntüsüne sahip olduğunu
anlayabiliriz. Buna göre;
1)
Türkiye
IŞİD’e askeri teçhizat veriyor. 2) Türkiye IŞİD savaşçılarına ulaşım ve
lojistik destek sağladı. 3) Türkiye IŞİD savaşçılarını eğitti. 4) Türkiye IŞİD
savaşçılarına tıbbi yardım sağlıyor. 5) Türkiye petrol alarak IŞİD’e mali
destek veriyor. 6) Türkiye IŞİD’in militan toplamasına yardım ediyor. 7) Türk
askerleri IŞİD’le birlikte savaşıyor. 8) Türkiye IŞİD’e Kobani’de yardım etti.
9) Türkiye ve IŞİD aynı dünya görüşünü paylaşıyor.
Bu maddeler bir iddianameye benziyor çünkü burada
sıralananların TMK’daki karşılığı sırasıyla; 1) Terör örgütüne üye olmak. 2) Terör
örgütüne silah ve mühimmat sağlamak 3) Patlayıcı maddeleri izinsiz bulundurmak,
saklamak ve taşımak. 4) Devletin ve ülkenin bölünmez bütünlüğünü bozmak
DAİŞ bir terör örgütü olarak kabul edildiğinden ABD’nin
başını çektiği Koalisyon güçlerince doğal olarak bir tehdit ve düşman olarak
görülüyor. DAİŞ zaten kendisini bir devlet olarak ilan etmiş durumda. Buna göre
40 ülkenin katıldığı koalisyonu da bir devlet olarak kabul edersek AKP, yani
Türk devletinin üzerine atılı suçlamalar da sırasıyla şöyle olacak
1)
Düşmanla
işbirliği yapmak. 2) Devlete karşı savaşa tahrik. 3) Temel milli yararlara
karşı hareket. 4) Yabancı devlet aleyhine asker toplama 5) Askeri tesisleri
tahrip ve düşman askeri hareketleri yararına anlaşma. 6) Düşman devlete maddi
ve mali yardım
Eğer Türk devleti bugün bile DAİŞ’den desteğini çekip Sayın
Öcalan ile el sıkışsa ve Türkiye ve dünya halklarından özür dilese, yani
şeffaflaşarak Demokratikleşse inanıyorum ki bu iddianame rafa kaldırılabilir. Yoksa
bırakın AKP’yi, Türk devletinin 2015 yılı içerisinde bir Suriye olmaması için
hiçbir neden yok.
15.01.2015