AKP hükümeti ve yargısının düşman hukuku nedeniyle hasta
tutsaklar sorunu hala gündemdeki yerini korumaya devam ediyor. Hemen hemen her
gün yapılan basın açıklamaları, HDP milletvekillerince meclise soru
önergelerinin verilmesi, konunun özgür basın tarafından her gün haber yapılması
ve bir bir hastaların zindandaki tükenişleri dahi hasta tutsakların dünya
tarafından görülmesi ve bırakılmalarına yetmiyor.
Ben, hastayken tutsak olmanın ne olduğunu çok iyi
bilenlerdenim. Bizler şuan dışarıda yeterince oksijen alırken o’nlar dört duvar
arasında, göğü daraltsın diye olduğundan da yükseltilmiş duvarlar içerisinde
oksitlenmiş demir, nem ve rutubet kokusuyla yaşama tutunmaya çalışıyorlar.
Bizler dışarıda her türlü çirkinliği yaşar ve aldığımız solukları
anlamlandıramaz ve günü birlik yaşarken o’nlar, aldıkları her nefesi
anlamlandırmak durumundalar çünkü bizim kadar ucuza alamıyorlar ciğerlerine
soludukları oksijeni.
Ben her akşam havalandırma kapıları kapandıktan sonra nefes
almak için paslı parmaklıkların dışına dudaklarımı dayayıp nefes almaya
çalışıyordum. Nefes alabilmek için ağır ağır ilaçlar kullanıyordum.
Hasta tutsakların mevcut hastalıkları dışında zindan
koşulları nedeniyle başka birçok virüs doğallığında ve bazen de idare tarafından
çeşitli yöntemlerle vücudumuza enjekte edilebiliyor. Sağlıklı bir insanın bile
zor nefes aldığı bir ortamda hastaların yaşama tutunabilmeleri inanın ki çok
fazla sürmez ki sürmüyor.
Halil Güneş arkadaşla Amed zindanında aynı kısımda kalma
şansım oldu. Arkadaşımız sırf arkadaşları rahatsız olmasın diye ağrı
kesicilerin faydasız kaldığı an’larda dahi inlemiyor, öksürüğünü dahi tutmaya
çalışıyordu. Serum takılması için vücudunda delinmedik tek yer dahi kalmamıştır
arkadaşımızın. Her gün aldığı serum ve ağır ilaçlar ağrılarını dindirmeye ve
yaralarını iyileştirmeye yetmiyordu; çünkü bir hastalığın ağrısı geçip diğeri
başlıyor, bir yara kapanıp bir diğeri açılıyordu. O’ndaki inanç, irade, yaşama
bağlılık ve özgürlük aşkı hastalıkları nedeniyle inanın tıpta çığır açmıştır.
Halil Güneş’in Sayın Öcalan ve halka olan aşkı bugün, onu yaşama bağlayan tek
ilaçtır diyebilirim.
Hasta tutsaklar ölüme terk edilmiş durumda
Namı diğer Apê Dedo kalp krizi geçirmiş ve tedavisi yarıda
kesilerek ameliyat elbisesiyle benim de için de olduğum ring aracına konularak
hastaneden cezaevine götürülmüştü. Seksene merdiven dayamış kalp ve astım
hastalıkları olan Mehmet Emin Özkan (Apê Dedo) ve Sıdık Güler (Apê Sıdık), genç
yaşına rağmen ayakları günden güne çürüyen ve baston ile bile zor yürüyebilen
Selahattin Aytek, kanser, kalp ve beyin damar rahatsızlıkları olan Şemsettin
Kargılı ismini hatırlayabildiğim hasta tutsaklardan yalnızca bir kaçı. Ayakları
olmayan, eli ve kolları olmayan arkadaşlarımız tek kişilik odalarda
tutuluyorlar. Bu arkadaşlar şuan Amed zindanında ve günden güne
eri(tili)yorlar.
Hükümet yetkilileri ve kamuoyunun onları anlayabilmesi için
illa ağır hastalıklarının olması ve el-kol ve ayaklarının olmaması mı
gerekiyor?
Emin olun ki Hasta tutsaklar çözüm sürecini ve seçimi
bekleyemezler.
Hasta tutsakların hastane sevki bazen 3 ay bazen 6 ay sürebiliyor.
Bazen de bilerek sevke çıkarılmayıp muayeneye götürülmüyorlar. Böylelikle
hastalıkları da ilerlemiş oluyor. Revirden tam teşekküllü bir hastaneye sevk
izni revir doktoru ve cezaevi idaresinin insafına bırakılıyor. Her şikâyete
ağrı kesici ve merhem veriliyor. Cezaevine bir şekilde getirilen virüs,
ortamdan kaynaklı kısa sürede bütün cezaevini sarabiliyor. Akşam belli bir
saatte revir kapanıyor ve acil bir durumda ambulans çağırmak durumunda
kalıyorsun. Eğer kalp krizi geçirmişsen zaten ölmüşsün demektir çünkü ambulans
en az 45 dakikada geliyor. Arkadaşın gözünün önünde yaşamını yitiriyor ama sen
hiçbir şey yapamıyorsun. Halil Güneş gibi birçok arkadaşımız var ve bu arkadaşlarımızın
bir sabah uyanamama gibi bir riskleri var.
Evet, bu canlarımızın tek tek solukları kesilir de yine de minnet
etmezler o’nlara düşman hukuku ile yaklaşanlara. Ancak o şartlarda bırakın
hastayken yaşayamamayı, inanın sağlıklı iken dahi yaşanamıyor.
Hasta tutsakların çözüm sürecini bekleyecek ne halleri var,
ne de zamanları. Bizler yeterli oksijen alırken, onlar; Oksitlenmiş demir
kokusu, nem ve rutubetli hava soluyorlar. Aldığımız nefesin hakkını ancak Hasta
tutsakların özgürlüğü için mücadele etmeyle verebiliriz. Bu da hükümetten
beklemek, basın açıklaması yapmak ve evde oturmayla olmuyor/olmadı, olacağa da
benzemiyor. Başka bir şey gerek ama ne!
Kendi adıma söylüyorum!
O'nların zindanda olduğu her an aldığım nefesleri,
onursuzca almış sayacam.
Hasta tutsakların durumu seçime kurban gitmemeli ve özgür tutsaklar
bir an önce serbest bırakılmalılar.