Monarşist aklı ve dolayısıyla tarihi öyle
çok gerilere götürmeden diyalektiğe başvurduğumuzda Erdoğan’ın, mutlak monarşi
istemini görmemiz içten bile değildir. Erdoğan’ın dün Esad ve diğer
diktatörlere salık verdiği demokrasi söylenceleri binlerce yıl öncesinde kil
tabletlere yazılan mitolojik anlatıların birer tanrısal versiyonlarıdır.
Mitolojik anlatılardan onu ayıran tek yanı sahte ve analitik akılla oluşudur.
Tekçi, merkeziyetçi ve mutlak monarşinin başladığı yer de, tam da burası, yani
faşizm karakterli iktidar anlayışının dini tandanslı ritüellerle afyonladığı
tebaasına sunarak kendisini pazarlama anıdır. Tanrısal hakka sahip olduğunu
düşünenler Esad ve diğer diktatörlerin ruhlarına büründüklerini kabul etmezler.
İktidar hastalığı kroniktir. Bir
kanser hücresi gibi sürekli yayılır. Kendisini işlevsiz kılmayla paralel,
toplumu da kanser eder. Ruh ve bedenden çıkışı da ancak ölüm ile oluyor ki dışsal
bir müdahale yetersiz kalabiliyor.
Kürt halkının ve Özgürlük hareketinin
mücadelesini görmeyerek öncelikle resmi tarih, Türkiye gibi bir Ulus-Devletin
çöküşü için “her şey başkan olma sevdası yüzünden başladı” diye yazacak. Oysaki
çöküşün olması gerektiği, Ulus-Devletin aşılması gereken bir sistem olduğu ve
Erdoğan’ın Halife hülyasında olan hastalıklı bir monark oluşundan dolayı sadece
olması gereken yer, mekân ve zamanda olduğu sonucunu yazmayacak. Tıpkı şuanda
bazı liberallerin AKP ile olan anlaşmazlıklarında Kürt özgürlük hareketi ve
mücadelesini görmedikleri gibi.
Ulus-Devletin aşılması Erdoğan ile
gerçekleşecek!
Bir Başkanlık dayatması var ve Erdoğan
bunun adına Türk tipi Başkanlık sistemi diyor. Yani “Başkanlık olacak ama Özerklik,
Federalizm olmayacak”! Bir adım ilerisinde “yerel yönetimlere özerklik
gelebilir ama Vali benim valim olacak”! Bir adım daha ileriye giderek II.Mahmut
da kim oluyor; Abdulmecid, Abdulhamid ve Atatürk benim doğuşumu
müjdeleyenlerdir diyecek. Yeri geldi mi bunları hain bile ilan edebilecek! Hamidiye
Alayları yerine Erdoğan alaylarını kurarak Yıldız İstihbarat teşkilatına
gönderme yapacak. Erdoğan Gülen cemaatini, kendisine darbe yapmak isteyen
–aslında göbekten bağlı olduğu- İttihat ve Terakki uzantısı olarak gösterip
kendisine bağlı birlikleri oluşturacak. -ki bu birliklerin bugün Kuzey
Kürdistan’ın tüm şehirlerinde çeteler halinde cirit attığını görüyoruz-
7 Haziran seçimlerini darbeleyen bu monark
aklın seçimler için 1 Kasım tarihini belirlemesi bu çetelerin, bugünlerde
tatbikat yapıp şehirde profesyonelleşmesi için yeterli bir zamandır. Bugün
özellikle Varto, Silopi, Yüksekova, Silvan, Amed-Sur ve Cizre’de bu çetelerin
gerçekleştirdiği kanlı eylemleri bize 1 Kasım seçimlerinin de aslında
Kürdistan’ı tekrar fetih-işgal amaçlı olduğu gerçeğini gösterebilmektedir. Önce ilçede
veya bölgede “özel güvenlikli bölge” ilan et, tüm iletişim ağlarını işlevsiz
hale getir, tüm giriş-çıkışları engelle sonra da evleri havan toplarıyla, halkı
da silahlarla tara. Bu yöntem öyle 90’ların yöntemi değil, bir adım geri yani
Amed zindanı, iki adım ileri yani 2015’lerin yöntemidir.
KCK Eşbaşkanlarından Sayın Cemil
Bayık çağrı yapıyor. Bayık Kürt halkına; “Sokaklar işgalcilere terk edilmemeli”
derken, Demokrasi güçlerine de; Türkiye demokrasi güçleri Türkiye’ye siyasi
müdahale yapmalı, diyor. Bu çağrı oldukça yerinde ve anlamlıdır. Çağrının
muhatapları olan öncüler ‘sırıtmadan’ gelişecek olan savaşın ciddiyetini anlar
ve müdahale ederlerse, Ulus-Devlet aşılarak Demokratik bir Türkiye ve Özgür bir
Kürdistan ortaya çıkabilir. Bu çağrıya yanıt için öyle 1 Kasım’ı da beklemeye
gerek olmadan II.Abdulhamid’in tahta çıkış günü ve aynı zamanda Dünya Barış
günü olan 1 Eylül’de güçlerini birleştirip bu kirli savaşa bir dur
diyebilirler.
27.08.2015