Hiçbir tanrı-kul, efendi-köle,
sömüren ve sömürülen ve/veya birey ve toplum ile işgalci ve direnişçi
arasındaki paradoks mitolojik, tarihi, dini, bilimsel, askeri, biyolojik,
siyasal, psikolojik kaynak ve disiplinlere başvurulmadan elbette tek başına
değerlendirilemez. Esas olan diyalektik yöntemi mekân-zaman ikililiğiyle
basitten-karmaşığa doğru günümüzde olanı açıklasın diye de referans alabiliriz.
Bir sömürge toplumu olan Cizre halkının
tarihsel isyanların sentezi olarak direnişini de, bir sömürgeci zulümkâr olarak
Erdoğan kişiliğini de tarihte sayısız örnekler vererek açıklamak mümkündür. Sonra
Erdoğan’ın -Ali Şeriati’nin yorumladığı şekliyle- bir “İslam”a inanmayıp Şirk
dininin temsilciliğini yaptığı ya da Türk olmadığı… Pratiklerinin Aristo
mantığına denk geldiği ve klasik fizikten alıntı olarak Pozitivist bilimin inşa
öğretisi olan sosyal-darwinist çizgide bir kişiliğe sahip olduğu… Bu kişiliğin Muaviye
ve Osmanlı’nın bir taklidi olmaktan çok “yaşlı ve kurnaz adamın” biyolojik
kalıtımsal genlerine sahip olduğu ve bundan dolayı Mitlere konu olan “büyük
annemizi” öldüren ve yakın tarih Hitler’in bir sentezi olduğu sonucuna da
varabiliriz.
Bizler Ortadoğu’nun bir laboratuar
olduğunu biliyoruz. Ancak Ortadoğu’da Kürdistan’ın da tarih ve bilime taş
çıkartacak bir özenle incelenen bir laboratuar olduğunu da biliyoruz.
Şuan Cizre bir laboratuardır. Cizre’nin
durumu bütün dünyanın ve hatta bilim insanlarının dahi ilgisini çekmektedir.
Çünkü Kürdistan bir gözlenendir! Nasıl Erdoğan tüm sömürgeci ve metotlarının
bir senteziyse, Cizre de aynen öyle Kobanê’den kat be kat farklıdır.
Tarih ve Bilim/Bilimsel Disiplinler
Cizre ile yeniden yazılacak! Eğer başarılı olursa Modernizm, Cizre ile kendisine
yeni yeni alanlar açacak! Bütün disiplinler Cizre’nin direnişi ve sonucunda
yeni tezler yazacak.
Cizre şimdi deney alanı ve bu alan
sömürgeci karakterle birlikte “Schrödinger’in kedi deneyi”ne yeni yorumlar arıyor.
Cizre kuşatma altında ve yakın tarih böyle bir kuşatmayı hala yazmış değil.
Dünyanın nüfusunun fazla oluşunu neden göstererek o’nlar için insan ölümü
önemli olmuyor. Cizre yanıyor mu, kundaktaki bebekler ölüyor mu, çocukların
bedenleri paramparça olup yüzleri bir maske gibi donuk mu kalıyor, hiç önemli
değil!
Özcesi; Erdoğan’ın durumu Esad’ı,
Kürdistan’ın durumu da Suriye’yi çoktan aşmış durumdadır. Erdoğan tüm diktatörlerin
sentezidir. Cizre de tüm direnişçi ve direnişlerin sentez ve sembolüdür.
Öyle, koalisyon uçaklarının
Türkiye’yi vurmaması için de hiçbir neden yoktur. Bir savaş var ve bu savaşın
adı “yeni yaşama karşı, fabrikalarda üretilen ve dayatılan yaşamın savaşı”dır.
Kapitalist Modernite’nin Ulus-Devleti karşısında Demokratik Modernite’nin Demokratik-Ulus
öğretisinin savaşıdır.
Cizre işgalcilerce çepe-çevrelenmiş
bir kapalı kutu-bir bavul!
Deney’in sonucu ancak kutu açılınca
ortaya çıkabilecek. Kedi ölü mü, yoksa sağ mı? Ya da hem ölü hem de sağ mı? olduğunu
bizler büyük Cizre yürüyüşü sonrasında işgal kırılınca öğrenebileceğiz.
İşte Cizre savunması bunun için çok
önemli. Cizre ile başlayan bu deney tutarsa işgalciler tüm Kürdistan’da aynı
deneyi uygulayacaklar. Hiçbir şey değil! Sadece kendine insanım diyen herkesin teori
ve pratik olarak yollara düşmesi, sömürgecilerin bu deneyinin sonucu için hem
ikinci gözlemci hem de müdahil olması gerek ki onların bu laboratuarları ve
oyunlarını darmadağın edebilsin.
Kimse DAİŞ’i başka yer de aramasın!
DAİŞ bugün Cizre’de Sultan Erdoğan’ın Tugayları olarak Kürdistan halkına karşı
kirlik bir savaş yürütmekte. Zalimlerin sentezi olan Erdoğan’ın kaosundan,
Cizîr düzenine geçebilmek insanım diyenlerin elinde.
Bilinmeli ki ne kuru bir dua ve ne de
iyi niyet söylemleriyle tek başına zafer gelmez.
11.09.2015
Mehmet Serhat Polatsoy