Her şey 1492 yılında İspanyolların
Amerika işgali ve yerlilerini soykırım ve asimilasyondan geçirmeleriyle
başladı. Can çekişen kapitalizm ile bir soğuk savaş döneminin sözde karşıt
görünmelerine gelmeden önce günümüze nasıl gelindiğine ilişkin sanırım bir-iki
doktrin paylaşmak şuan yaşanılanları açıklığa kavuşturacaktır.
Teolojik nedenli ve kimilerinin,
“sömürgeciliği, halklara ılımlılaştırarak kabul ettiriyor” diye eleştirisi bile
olsa Bartolome de Las Casas Amerika’yı işgal eden İspanyol’ların Sepülveda
doktrinine karşı güç getiremedi. Son beş yüz yılın paradigmasını oluşturan ve
aslında sözde “doğal yasaya karşı gelenler” için oluşturulan bu doktrinin bin
beş yüzlü yıllardaki karşılığı Aztek ve İnka’nın siyasi, kültürel, ekonomik ve
her türden insani yapılarının, doksanlardaki karşılığı özetle Körfez ve iki
binlerdeki karşılığı da 11 Eylül sonrası hava ve kara gücüyle olan
seferleridir.
Savaşlarını meşrulaştırmak için iyi,
güzel ve doğru sözleri meze yapan dünya-sistemi yürütücüleri “barbarlara karşı”
savaşıyoruz savıyla sefer düzenledikleri coğrafya ve ülkelerdeki halkları
kırımdan geçirerek zenginliklerine yine “kader” sözcüğüyle el koydular.
Milyonlarca insanın yaşamını yitirmesine neden olan bu işgallerin tek nedeni,
daha fazla güç, iktidar ve para olgusuydu. Yani dinleriyle Dünya’ya hükmetme
arzusu.
Dekolonizasyon -sömürgecilerin
zorunlu olarak ülkelerine manevraları- sonrası Oryantalizm ile Batılılığı
enjekte etme çabaları da kendilerini kurtaramayacağından tekrar kendilerinde
“müdahale hakkı” görmeleri açıkçası zevahiri kurtarma uğraşları olarak
açıklanabilirdi. Yoksa Körfez savaşı başlamaz ve 11 Eylül sonrasındaki pratik
sergilenmezdi. Buraya kadar 1945 sonrası Dünya üzerinde söz sahibi iddiasında
olan ABD’den bahis ediliyordu. ABD, İspanyolların Sepülveda doktrinini
içselleştiren bir güç olduğundan bu doktrin bu güç ile anılmaya başlanmıştır.
ABD sözde, Kürtlere yardım ediyor!
Düşünmek ve sorgulamak gerek! CIA
neden IŞİD’i kurarak Kürtleri kırımdan geçirmek istedi ve şimdi ABD neden
Kürtlerle birlikte IŞİD’e karşı mücadele yürüttüğünü söylüyor? Kürtleri çok mu
sevdiğinden? Tabi ki hayır! Öyle olsaydı Kobanê ve Şengal yaşanmaz ve Êzidi
kadınlar Musul pazarlarında satılmazdı. Peki ya ne? O zaman Suriye’de ne işi
var? Neden Ortadoğu halklarının isyan ve örgütlerinin muhalefeti Suriye gibi
uzun soluklu olmadı? İsyanların nedeni neydi? İsyana neden olan reel durum
ortadan kalktı mı ki bir durulma yaşandı? İnsanlığa karşı olan barbarları
cezalandırıyoruz diye çıkılan yol da ne kadar “asgari zarar ilkesi” argümanına
sarıldılar? Yok! Bu sorulara ABD tarafından mantıklı bir cevap gelmez.
Mesela ABD, Kongre’den doktrinlerin
onayını sözde ‘insan hakkını savunuyoruz’ diye alır. AB ve BM’de İnsan hakları evrensel
beyannamesini referans görerek, kabul eder. -ki işgaller için çirkin bir
kılıftan başkası değildir- Yani gerekçeleri gayet anlaşılır ve insanım
diyenlerin de karşı çıkmayacağı gerekçeler olan; Etnik temizlik, tecavüz ve
zulüm başlıklarıdır. Eğer ABD’nin derdi daha fazla kaostan beslenerek Kürtleri
paramiliter bir güç olarak kullanmak değilse, o zaman şimdi neden İran ve
Türkiye’ye müdahale etmiyor? İran ve Türk devleti Kürtlere gayri ahlaki
davranmıyor mu? İran ve Türkiye’nin katliamları onların sözüm ona “evrensel yargılarına”
karşı değil mi? ABD Kürt-Kürdistan ve Suriye’yi değil, yer altı ve yer üstü
kaynaklarını seviyor.
Sonra Sinetra doktrini ile “istediği
gibi yaptığını” sanan Rusya!
Rusya Kürtleri çok mu seviyor? Acaba
Petroller, Ege, Akdeniz ve Boğazlar tehlikeye girmiş olduğu için hem de birebir
dâhil olarak Suriye savaşına katılmış olmasın. Putin’in IŞİD’in kurulmasından
haberinin olmadığını kim söyleyebilir?
Brejnev doktrini ile kendince hangi
başarılara imza attı ki bugün Suriye ve Kürtlerin yanında olduğunu ve haklarını
savunduğunu söylüyor? Öyle bir ülke ki bu ülke, iki çeçen komutan karşılığında
Kürt siyasetçi Mecit Gümüş’ü Türkiye’ye satan bir ülkedir. Rusya için Komünizmin
zerresini bünyesinde barındırmayan, kapitalizme yedeklenmiş ve hatta dünyanın
bir asalak virüsüdür, dersek çok abartmış olmayacağız. Sonra öyle Rusya’nın
Suriye’nin yanında bulunarak savaşa dahil olması ve kısmen Rojava özgülüne dair
açıklamalar yapması Rusya’nın asalak halini unutturmamalıdır.
Rusya: “bu ihalede ben de varım”
değil, “ihaleden çekilirsem kazancım ne olacak?” demek istiyor. Rusya’nın,
asalaklığıyla birlikte ayrıca artıklarla beslenen ve üç-beş kuruşa satın
alınacak bir çakma ihaleciden farkı olmadığı da bilinmelidir.
ABD ve Rusya için anlaşılması gereken
şudur; ABD ve Rusya Suriye ve Rojava’da gençliklerini arıyorlar. Çünkü artık bu
dönemin bir geçiş dönemi ve yok olma ihtimallerinin çok yüksek olduğunu iyi
idrak edebiliyorlar.
Türkiye mi?
NATO bir açıklama yaptı diye Türkiye
öyle hemen kendisini nimetten saymasın. Ne Erdoğan ve AKP ne de Türk devleti,
ne Rusya ve ABD’nin ne de NATO ile AB’nin zerre kadar bile umurunda değil. Rus
uçaklarının Türk jetlerine kilitlenmesinden de anlaşılacağı üzere, eğer Türkiye
bir müdahaleye maruz kalmak istemiyorsa yapması gereken tek şey derhal İmralı,
yani Ortadoğu düğümünü çözecek olan Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan ile
müzakere masasına oturarak Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu ve Demokratik-Ulus
formülasyonuna evet demesinden başkası değildir.
09.10.2015