Mehmet Serhat Polatsoy
Tahran Belediye Başkanlığından
İran Cumhurbaşkanlığına yükselen Ahmedinejad gibi, kendisi de İstanbul Belediye Başkanlığından Türkiye
Cumhurbaşkanlığına kadar çıkan R.T.Erdoğan'ın yaşam öyküsü oldukça ilginç. Öyle
ki bütün geçmişiyle Milli Görüş geleneğine hizmet eden Erdoğan, AKP ile
birlikte bir değişime girdi. Tabi değişime giren Erdoğan değil Türkiye'nin ta
kendisiydi. Ortadoğu'nun girdiği yeni sürece Türkiye'nin de ayak uydurması
gerekiyordu ki bu nedenle Erdoğan'a da BOP EşBaşkanlığı, iktidar olma ve kalma teminatıyla
verilmişti. Görevi öncülüktü tabi ama, öncü dediysek de, öyle kahramanlık
destanı yazan öncülerden bahsetmiyoruz.
Denizlerin Bağımsızlık mücadelesi
vermesi sadece Dünya çapındaki 68'ler ekolünün bir yansıması değildi. Zira
Türkiye ABD, İngiltere ve İsrail'e göbekten bağlı ve bağımsız değildi ki, şimdi
Rusya'yı da eklersek, hala da öyle. Dikkat edecek olursak eğer TC'nin tüm
politikaları, Kürt hakikatini görmeme üzerine şekilleniyor. Kurulan hükümetler,
çıkarılan yasalar ve yapılan suni anlaşmaların hepsi bu hakikati boğmaya dönük
oluyor. Bu anlamda nerede bir hak arama ve direniş varsa da politikalar ona
göre uyarlanıyor. Strateji aynıdır; boğma ilelebettir.
"Biz milli görüş gömleğimizi
çıkarttık" diyen Erdoğan'ın bu sözü Türkiye için tek başına yeterli
değildi. CHP, MHP ve -bugünkü- HDP'nin de gömleklerini çıkartmaları,
yırtmaları, olmadıysa daraltmaları gerekmekteydi. CHP'nin Ulusalcılığı, MHP'nin
Milliyetçiliği ve kendilerince HDP'nin de 'Kürtçülüğü' törpülenmeliydi. Partilerin ideolojilerindeki katılıklar ya
esnetilmeli ya gevşetilmeli ya da mümkünse partiler olmamalıydı. Yine
partilerin esnek görülen yanları katı, gevşek olan yanları da ensek hale
getirilmeliydi. Buna göre Deniz Baykal'a yapılan kaset komplosu ile Kemal
Kılıçdaroğlu'nun getirilmesi, -zaten bir Devlet görevlisi olduğu iddia edilen-
Devlet Bahçeli'nin Türkeşgillere olan darbesi ile AKP'ye eklemlenmesi, Cemaatin
AKP ile beraber Askeri yıpratması, İmitasyon ve fason bir darbe ya da bir Darbe
kalkışması ile de Devletin tüm kademelerinde olan Gülen Cemaatinin tasfiye
edilmesi. Diğer yandan şuanda hem Kürtlerin ezici çoğunluğu hem de ülkede
iktidar tarafından ötekileştirilen inanç ve halk toplulukların temsilcisi olan
HDP'nin tasfiye edilmeye çalışması.
TC'nin kendisi ya da Hegemonik
güçler tarafından yapılan bu müdahale sonucu MHP parçalandı. Bugünlerde
neredeyse Atatürk'ü de AKP'ye kaptıran CHP'nin parçalanması da an meselesi iken,
hem an be an değişimi esas alan hem de an içinde yoğunlaşmayı başarıp direnerek
ayakta kalmayı başaran HDP oldu. Diğer taraftan dizaynda fırtına yaratan AKP
de, bugünlerde kendi içine çökmeye başlamış oldu. Öyle AKP'nin bugünlerdeki
"Atatürk'ü en iyi ben anarım" sloganı eşliğinde Atatürkçü
kesilmesinin 'oy kaygısı" ile tek
başına açıklanması doğru bir tespit olmayacaktır. AKP'nin Atatürk'e 'sahip
çıkması' yapısal olarak CHP'ye el atması anlamına geliyor ki, eğer AKP kendi iç
sorunlarının üstesinden gelebilirse CHP içerisinden de yeni bir parti
çıkartabilecektir.
Sayın Öcalan'ın yaptığı kişilik
çözümlemelerinde "ceketçiler" üzerine bir benzetmesi vardı. Öcalan
meâlen: Ceketçilere gittiğin zaman mutlaka sana göre bir ceket bulurdun.
Ceketçi, almasan da sana bir yolunu bulur ve ceketi satardı. Dikkat ederseniz
ceketi size ceketçi giydirirdi ki "dar geldiğinde esnetsin ya da söksün,
bol geldiğinde de kumaşı çekebilsin". Böylelikle siz, aslında size olmayan
bir ceketi güle oynaya alıp çıkardınız. Bir defa o halde çıktınız mı, eğer
güçlü değildiyseniz, bir daha geri getirmeniz mümkün değildi çünkü hata sizde
aranırdı ve diretseydiniz dayağı yer çıkardınız.
İşte Erdoğan'ın çıkardığı
gömleğin mantığı, günümüzdeki sonuçlara bakılırsa böyleydi. Her ne kadar
kendisinin de siyasi hayatının son bulacağı demlerdeysek de AKP'ye verilen
misyon, meşhur "ceketçilerin" üstlendikleri rol ve misyon gibidir.
İradeniz ve gücünüz yoksa tüm
gömlekler ve ceketler sizin kumaşınıza göre üretilmiştir.
11.11.2017