Yavuz Bingöl,
dönemin "sol" kimlikli sanatçısı iken, son yıllarda iktidara
yakınlığı ile biliniyor. Umuda Ezgi adlı müzik grubunda Nihat Aydın ile
birlikte bir çok ezgiye imza atan Bingöl, grup ile yollarını ayırdıktan sonra
kendisini popüler müziğin susuz havuzunda buldu. Özel hayatıyla televole
benzeri magazin programlarının vazgeçilmezleri arasında yer bulan Bingöl, artık
'sol gömleğini' çıkarmıştı.
En son TSK'nın Efrîn saldırısı ile ilgili hükümete
bağlılığını bildiren Bingöl, Sol ve Kürt tarafından gelen tepkiler üzerine dün
verdiği bir röportajda da, "yandaş değil, uyumluyum" diye kendisini
savunmuştu.
Bingöl için
bir yazı yazmak oldukça zor oldu ancak sanırım bu yazıyı yazma nedenlerimden
biri, Umuda Ezgi'de Nihat Aydın ile birlikte "Kürdün Gelini"
parçasını söylemesi ve Bingöl'ün "uyum" tespitinin Sosyoloji'ye ters
düşmesiydi.
Sosyolojide, "Baskı
ve Uyum ile Uyarlama ve Benzeştirme" kavramları alt alta açıklanmakta ve
hiç biri bir diğerinden kopuk olmamaktadır. Kısaca yazmak gerekirse, Uyum:
Toplumun beklentilerini bilen bireyin gereğini yerine getirmesidir.
Burada şu
soru sorulabilir: Bingöl, Şahsenem bacının hitap ettiği ve doksanlarda kendisinin
de ait olduğu toplumun mu yoksa Bingöl, baskı ile uyuma gelmiş, uyarlama ile de
benzeşmiş bir toplumun bireyi mi? Şahsen ben, en azından 12 yaşımda dinlediğim
"Kürdün Gelini" parçasını seslendirenlerden olan Bingöl'ün bugün,
iradesini yitirerek karşıtına benzeştiğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Evet, Bingöl
şimdilerde bir sanatçı duyarlılığından çok "olduğu yerden olma"
korkusuyla hareket ederek "sanat için sanat" yapan, herhangi biri oluyor.
Kimse, "Kürdün Gelini" parçasında vokallik yapan birinin hangi
toplumdan geldiğini unutarak, topluma acı çektiren iktidar ile de uyumlu olacak
kadar, özüne yabancılaşmasını beklemezdi.
Kürtler,
Bingöl'e öfkelenmektedir. Öfkelerinin haklı nedenleri arasında elbette sadece
Kürdün Gelini parçasına vokallik yapması gelmiyor. Kürtler, sanatın ve
sanatçının ne ve nasıl olması gerektiğini yüz yıllık baskı tarihinden bu yana
çok iyi biliyor. Kürtler Bingöl'ü, toplumun gerçekliğini esas alarak sesi ile
sanat icra eden bir müzisyen olarak bilirken şimdi, iktidarın gerçekliğine
teslim olmuş sanal bir sanatçıya dönüşmüş durumda olduğunu görüyor.
Elbet sanat
ve sanatçıya bir çok örnek verilebilir. Mesela Miriam Makeba! Makeba, Apartheid
rejimine karşı duruş sergileyen ve rejim tarafından "devrimci ve
tehlikeli" bulunan bir ses sanatçısıydı. Sanatını toplum için icra eden
Makeba da elbette Bingöl gibi iktidara eklemlenebilirdi ama o hangi gelenekten
geldiğini unutmadan korkusuzca rejime karşı durmasını bildi. Makeba bir
kadındı. Kürdün Gelini parçası da "savaşçı Kürt kadınlarının"
duruşunu anlatıyordu.
Yine mesela
Bingöl'ün annesi Şahsenem! Bir halk ozanı olan Şahsenem, oğlunun bugünlerini
görmüş olacak ki, kendisi ile Bingöl arasına uçurum denebilecek bir mesafe
koymuş ve "Oğlum bir sanatçı ama ben bir halk ozanıyım. Halkımın
dertlerini dile getirmekle zorunluyum. Mecburum" demişti.
Doksanlarda,
" Gelini de gelini Kürdün gelini, işgalciye vermez elini, Dağlara çıkar
mavzer atar, faşistlere vermez elini" diyerek türkü yakan Yavuz Bingöl
bugün,Türkiye'nin Efrîn saldırısına destek sunarak bir taraftan annesini haklı
çıkarmış ama diğer taraftan da türküsünü yaktığı Kürt kadınına da ihanet
etmiştir.
İhanet'e
giden birey ile katillerin psikolojisi benzerdir! "İlk cinayetini işleyen bir
katil için ikinci cinayet, kendisine bir oyun gibi gelir" denilir.
Bitmedi! Bingöl sadece
halka değil, aynı zamanda, kayyum ile el koyulan MESAM'a ve üye sanatçılarına
da ihanet etmiştir. Bilinir; bir yeri işgal etmek için ya zorla el koyarsın ya
da içten (ve türlü gerekçelerle karalayarak) fethetmeye çalışırsın.
Dün MESAM'a komplo
ile kayyum atandı. Çok tepki olmasın diye elbet, kayyuma giden yolun mutlak nedenleri
olmalıydı. Komplo, üye sanatçılar arasından olur muydu bilemiyoruz ama Orhan
Gencebay başkan olarak kurumu, iktidarın açık hedefi haline getirici bir metin
yayınlayarak ayrıldı. Gencebay, "yönetim denetlenmeli" dedi ve Kültür
bakanlığı hemen denetmen göndererek MESAM'a kayyum atanmasına karar verdi.
Şimdi kimse
bizden bu süreci olağan bir süreç olarak görmemizi bekleyemez ki MESAM resmen
komploya uğratılmıştır. Komplo ile yönetime el konulmuştur. MESAM'ın yeni üyeleri
Efrîn saldırısını destekleyerek sınıra giden 'sanatçılar'mı, yoksa Erdoğan'ın
doğum günü kutlamasına katılan 'sanatçılar' arasından mı seçilecek bilemiyoruz
ama şimdilik, başına 'uyumlu' duruşu ile bizim Yavuz getirilmiştir.
"Sanat
sanat içindir" diyen Yavuz Bingöl, artık durdurulamaz bir nesneye
dönüşmüş, hem geçmişi hem de geleceğine ihanet etmiştir. Bingöl artık, hem Kürtler
hem de Sanat için yok hükmündedir.
06.03.2018
Mehmet Serhat
Polatsoy