Yeni Özgür Politika 09/10/2018
AKP iktidarı asla çiçek açamayacak!
2002 yılından bu yana iktidarda
olan AKP hükümetinin, -deyim yerindeyse- yakıtını tükettiği herkesin malumudur.
2007 yılından bu yana dıştan beslenen hükümet, geldiği günden bu güne topluma
sadece, 2013-2015 yılları arasında kısmi huzur verdi. Sonradan da bu iki yılın
yakıt ihtiyacını karşılamak için olduğu netleşti.
Yaklaşık 3 yıldır Türkiye
toplumunun tüm kesimleri büyük bir baskı altında ve onursuzlaştırılmaya
çalışılıyor. Neredeyse, toplum-kırım uygulanıyor. Adalet, eşitlik, özgürlük
ölçüleri bir yana, ahlak, bütünüyle ayaklar altına alınıyor. Hasta, yaşlı,
genç, kadın, Türk, Kürt, Liberal, Radikal, Müslüman, Alevi, STK, Sendikacı,
işçi, emekçi, köylü demeden tüm herkes kırıma tabi tutuluyor. Tüm bu
uygulamaları kabul ettirmek için ise kendine ait TV ve Basın ağı üzerinden ülke
toplumuna polyanacılık oynatılıyor. Yine iktidarına ait, sinemacı, şarkıcı,
oyuncu, -en sonra İlber Oltaylı ile birlikte- tarihçi, Akademisyen, Yazar,
Gazeteci, sözde Aydın ve MHP gibi partiler eliyle taban, başka düşüncelere kapılmasın
diye mengeneye alınıyor.
2013 ile 2015 yılları arasında
geliştirilen çözüm süreci içerisinde tek bir mermi patlamazken son üç yıldır
hem PKK hem de TSK cephesinden ciddi ölümler yaşanıyor. Kürtler, tek taraflı
olarak toplumdan saklanan çatışmaları bildiğinden her an, savaş psikolojisinde
yaşam sürüyor. Bu çatışma halinin de son aylarda giderek, dozajını arttırdığı
görülüyor.
Özgür basına yaşam hakkı tanınmadığı,
gazetecilerin ve muhabirlerin çatışma alanlarına alınmadığı bir ortamda biz
yaşanan çatışmaları, sosyal medya gibi sayfalardan ve yerel kaynaklardan elde
etmeye çalışıyoruz. Mesela iki gün önce 8 askerin yaşamını yitirmesiyle
sonuçlanan Batman'da yaşanan patlama gibi bir çok patlama ve çatışma daha
öncesinden de çok kereler olmasına rağmen belli bir odaktan düğmeye basılıyor ve
bu haber tüm havuz basın ve medya da olduğu gibi yer buluyor. Bir gün sonra
neden bu haberin de diğerleri gibi saklanmadığı netleşiyor: Türkiye genelinde
tekrar siyasi-soykırım operasyonları gerçekleşiyor. Basına, Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca 15 milletvekilinin dokunulmazlıklarının düşürülmesi için
fezleke hazırlandığı haberleri düşüyor.
Son üç yıldır dışarıda olduğu
gibi, zindanlara hapsedilen siyasi tutsaklara da ciddi baskılar uygulanıyor. Bırakın
cezaevlerinde ölüm sınırında olan hasta tutsakların tahliye edilmelerini,
mesela tedavisi yapılmadığı için açlık grevinin 95. gününde olan Vefa Kartal'ın
kötüleşen sağlık sorunları var ve iktidar hastalara bile düşmanca yaklaşıp
oralı bile olmuyor. Annesi ile birlikte Urfa T 2 tipi cezaevinde astımlı Arin
bebeğin durumu ve hastalığı görülmüyor. Cezaevlerinde tutsaklara dönük
gardiyanların, "sizleri idam edeceğiz" gibi tehditleri, darpları ve
hak engellemeleri işitilmiyor. Yine dışarıda, bayramlık ağzını dahi açmamış,
ABC'den QWX'ye kadar olan her kesime ve şeye karşı aşırı operasyonlarla
sindirme politikaları gerçekleştiriliyor.
Cumartesi Annelerine dönük
yapılanlar, halkın vekillerine dönük hakaretler ve darplar gerçekleştiriliyor.
İktidar tüm bu baskı politikalarını tek bir şey için yapıyor: Ömrünü uzatmak.
İktidarın tek amacının ömrünü uzatmak olduğu anlaşılabiliyor. İktidar'ın bu
baskılarla amaçladığı elbette kendi sistemini yaratma, toplumun tüm
katmanlarını ve kesimlerini biat ettirme amacı taşıyor. Ancak bu durumun bir
savrulma olduğunu görmekten de uzak bir profil çiziyor ki pratikleriyle
çelişiyor çünkü; attığı adımların tamamı aynı zamanda ömrünü uzatma amacı
taşıyor.
İktidar, hasta olduğunu, yaşlandığını baş aşağı gidişi bir türlü kabul
etmiyor. Her şeye gözünü ve kulağını kapatmış bir iktidar sadece konuşarak ve
baskı kurarak ekonomiyi düzelteceğini zannediyor ama yanılıyor. İnsan ve toplum
gibi iktidarın da canlı bir organizma olduğunu unutuyor, ya da bilmiyor. İnsanın
doğup büyüdüğünü ve sonra da öldüğünü... Toplumun, bireylerin kanalize
olmasıyla var olup doğduğunu, büyüdükten sonra ise ahlakını yitirdiği anda
yozlaşarak çürüdüğünü bilmiyor. İktidarın, 'toplumun' bir kesiminin oyu ile doğup
büyüdüğünü ve ahlakını yitirdiği anda da (karşısında etkin bir muhalefet varsa)
öleceğini bilmiyor.
İktidar, çoktan bitmiş tükenmiş
bir halde ama ekonomik çöküşten kurtulmak için, üretim araçlarını, kamu
mallarını, yakarak ormanları, satarak toprakları vb. gibi, sömürerek de toplumu
her yere peşkeş çekmekten çekinmiyor. Evet, bununla iktidarını sürdürmeye
çalışıyor. İktidar toplumun heterojen yapısını görmezden gelerek herkesi
tek-tipleştirmeye, kendi erkân ve inancının dışında, herhangi bir kesimin
yaşamasına dahi fırsat sunmuyor. İki kişi yan yana gelse, biri ağzını açsa,
mesela en son enflasyon rakamlarını açıklayan TÜİK yöneticisi gibi herkesi
görevden alıp 'terör' yaftasıyla ya susturuyor ya da zindana atıyor.
İktidar, asalak bitkilerin
dışında kalan bitkilerin çiçek açtıktan sonra öldüğünü bilmiyor. Bitkinin çiçek
açması o bitkinin ölümü oluyor. Güzel bir ölümdür çünkü kendi kökleri üzerinden
yeniden filizlenip çiçek açıyor. İktidar kendi kökleri üzerinden kayıp gideli
çok oldu. Gömleği çıkardıktan sonra her kesime gömlek dikme arayışları iktidarı
savurdu. Toplumun tüm katmanlarını baskı altına alması ekonomik, sosyal,
siyasal ve kültürel anlamda toplum-kırıma neden olması, zarif bir bitki gibi
çiçek açması şansını da kaçırdığını gösteriyor.
İktidar bir yıldız değil ama
tıpkı enerjisini tüketen yıldızın kendi içine çökmesi gibi süreçlerden geçiyor.
İktidar şimdi, ülkenin tüm kaynaklarını satarak aç kalmış ve kendine yönelmiş
durumda. İçten içe kendini yiyor, eritiyor. Vücudunun her yanı kurtlanmış ve
dıştan gelen yapay destekler de sadece kendilerini kullanmaya dönük oluyor.
Artık hiç bir şey işe yaramıyor. Baskıyı arttırdıkça çöküşü hızlanıyor.
İktidar, ülke genelini gaz
odalarına kapatamayacağına göre, düşünmeli!
İktidar, vücudunu ne kadar
geliştirirse geliştirsin, engellenmesi mümkün görünmeyen bir çıkmazın varlığını
da unutmaması gerekiyor. Zira iktidar ölmek üzere; ama bu haliyle de, asla
çiçek açamayacak.
09.10.2018
Mehmet Serhat Polatsoy