Türkiye’nin Kuzey ve
Doğu Suriye üzeri politikalarındaki ısrar ve Kürdistan coğrafyasına çöreklenen
yoğun uluslararası trafiğe bakınca, Gılgameş Destanı aklıma geldi.
Enkidu güçsüzleşmiş, çünkü hareketsizdi. Bunun üzerine Gılgameş
Enkidu ile beraber Huvava (Humbaba)’yı öldürecek ve gelecekte adının gök
tanrıları ile birlikte anılması için Sedir ormanlarına girecekti. Ama Şamaş’tan
izin istemesi gerekiyordu. Şamaş bunun üzerine Gılgameş’e izin verdi. Gılgameş,
önüne çıkan tüm zorlukları mağaralara hapsedeceğini vaad etti. Belki Gılgameş o
dönemde Huvava’yı öldürdü ama bu hem Enkidu’yu hem de kendi yaşamını
yitirmesinin önüne geçemedi.
Şüphesiz burada Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye’nin bir
ölümsüzlük arayışı var. AKP’li vekillerin Erdoğan’ı ilahlaştırdıkları artık bir
sır değil ki Erdoğan ilahlaştırılmaya da karşı durmuyor, bu durum hoşuna
gidiyor. İlahlaşmak için şart olan şey, her dört cephede savaşmak ise Erdoğan,
‘ben zaten savaşıyorum’ diyor. Öyle! Şuanda Kıbrıs açıklarında aranan doğalgaz,
Güney Kürdistan’a dönük ‘pençe operasyonu’ adı altında saldırılar, Suriye ve
Kuzey ve Doğu Suriye’nin iç işlerine müdahale, yönetimin elinde olan alanı
denetimine alma ve ülke içinde de HDP’li, Sol/Sosyalist kesime karşı bitmek
tükenmek bilmeyen yönelimler vb. gibi!
Evet Türkiye, NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip ve güçlü bir
ülkedir ama öyle dört cephede savaşacak bir güce de sahip değildir. Farkında mı
bilinmez ama (Perinçekgiller vb. gibi) birileri Erdoğan’ı haddinden fazla
abartıyor.
Diğer yandan abartılmayan şey, Kürtlerin ilkel yöntemler ile
zulme tabi tutulduğudur. Kürtlerin genelde maruz kaldıkları ve özelde Kuzey ve
Doğu Suriye konusu, mitolojideki savaşlara benziyor. Gök tanrıları ile
tezahürleri, yarı tanrı-krallar ile yeryüzündeki işbirlikçileri dört koldan
saldırıyorlar. Kürdistan, önemli bir merkez. Kutsal kitaplara konu olan bu
merkez, ‘Cennet Ülkesi’ olarak tarihten günümüze tüm hegemonik devletlerin
iştahını kabartıyor. Bu anlamda Kürdistan coğrafyası Gılgameş’in aradığı
ölümsüzlük iksirinin ta kendisi oluyor. Bu nedenle Türkiye dahil her devlet bu
coğrafyaya göz dikmiş bulunuyor. Ve Kürdistan adeta, herkese vaadedilen bir
ülke konumunda görülüyor!
Yüz yıl önce Kürdistan dörde bölünmüş ve her parçasından ayrı
devletler inşa edilmiştir. Yüz yıl geçmiş ve şimdi, o ülkelerin kendisi sorunlu
hale gelmiştir. Her dönem zaten zulmün katmerlisini yaşayan Kürtler, bu
ülkelerin kendi içlerinde bir birlerini yemelerine neden gösterilerek, yine
günah keçisi olmuşlardır. Tabi Suriye ve Irak engellenmiş ama İran pusudadır!
Hal böyleyken Türkiye ‘pençe’ adı altında Güney Kürdistan özelinde Irak, ‘barış
koridoru’ adı altında da Kuzey ve Doğu Suriye (Rojava) özelinde de Suriye topraklarına
gözünü dikmiştir. Kürdistan’ın bir bölümünü ya da tamamını kendi hakimiyeti
altına almak istemektedir. Türkiye’nin derdi öyle sınır güvenliği falan
değildir ki zaten kendi sınırlarından öte hem 30 km2’lik bir güvenli bölge
istemekte ve hem de bu bölgenin kendi denetiminde olmasını istemektedir. Şuana
kadar Kürtlerden bir zarar görmeyen Türkiye neyin bahanesiyle güvenli bölge
istemektedir? Türkiye bu alanı Kürtsüzleştirmek, Kürtleri dağıtmak istemekte ve
bu nettir. Kızıl Kürdistan nasıl dağıtılmış ve Kürtler ta Sibirya’ya kadar
sürülmüşse, bugüne kadar ki politikalarına bakacak olursak eğer Türkiye, Kuzey
Suriye’de de benzerini yapmak istemektedir.
Erdoğan Kürtlere, “Kürdistan özlemi olan defolsun Kuzey Irak’a
gitsin” derken yine, ‘bizim hakimiyetimizde olan yere gidin’ demek istemiştir.
Kuzey Suriye, yani Rojava’ya gidin dememiştir; çünkü burası kontrolünde
değildir. Güney Kürdistan Barzani aşireti, KDP ve Güney yönetimi dahil,
elindedir, -kısmen de olsa- istediği gibi at koşturmaktadır. Türkiye’nin Kuzey
ve Doğu Suriye’de istediği de mutlak teslimiyettir. Zaten şuana kadar bu
olmadığı için DAİŞ gibi terör örgütleri gelmiş, olmamış kendisi bizzat
-Mürşitpınar silolarından yapılan saldırı gibi- dahil olmuş ve bugün de
görüldüğü gibi Qamişlo’nun Tirbespiyê ilçesinde bombalı araç ile saldırı
yapılarak, 3 çocuk yaşamını yitirirken onlarca kişi de yaralanmıştır.
Destan’ın kahramanlarından olan Şamhat yani Rusya, ülkeler ve
örgütleri hegemonyanın tuzağa çeken olarak karakterine uygun hareket
etmektedir. Yine Enkidu’nun günümüz versiyonu ENKS ve KDP işbirlikçiliği,
hareket halindedir. Kendini Gılgameş sanan Türkiye, umduğunu bulamayacak,
bulduğuyla da yetinmek zorunda kalacaktır. Ama bu, yolun sonunda dengesini
şaşırması ve açısını kaybetmesine engel olamayacaktır. Huvava’yı alt etmek için
Gılgameş’in Şamaş’tan istediği desteği tabi ki göz ardı etmemek gerekiyor. Bu
anlamda Şamaş karakteriyle de ABD, süreçten güçlü çıkanın yanında pozisyon
alarak bir yüzyıl daha hegemonya liderliğini garanti altına almak isteyecektir.
Huvava karakteriyle görülmek istenen ya da beliren Kürtler de bugün, destanda
anlatıldığı gibi gelebilecek işgal saldırıları karşısında elleri kolları ve
yolları kapanmamış ve de güçsüz değildir. Kürtler bugün, Türkiye’sinden
Avrupa’sına kadar oldukları her alanda örgütlü ve yaşamı uğruna ölecek kadar
seven bir pozisyonda ve güçlüdürler.
Önceki gün Sayın Öcalan’ın avukatları, müvekkilleriyle bir
görüşme gerçekleştirdiklerini duyurdular. Umuyor ve diliyoruz ki tez elden
uzlaşı ve barış gelir.
10.08.2019
Mehmet Serhat Polatsoy