26 Ağustos 2019 Pazartesi

Herkese vaat edilen ülke, Kürdistan! / Yeni Özgür Politika gazetesi 10.08.2019



Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye üzeri politikalarındaki ısrar ve Kürdistan coğrafyasına çöreklenen yoğun uluslararası trafiğe bakınca, Gılgameş Destanı aklıma geldi.
Enkidu güçsüzleşmiş, çünkü hareketsizdi. Bunun üzerine Gılgameş Enkidu ile beraber Huvava (Humbaba)’yı öldürecek ve gelecekte adının gök tanrıları ile birlikte anılması için Sedir ormanlarına girecekti. Ama Şamaş’tan izin istemesi gerekiyordu. Şamaş bunun üzerine Gılgameş’e izin verdi. Gılgameş, önüne çıkan tüm zorlukları mağaralara hapsedeceğini vaad etti. Belki Gılgameş o dönemde Huvava’yı öldürdü ama bu hem Enkidu’yu hem de kendi yaşamını yitirmesinin önüne geçemedi.
Şüphesiz burada Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye’nin bir ölümsüzlük arayışı var. AKP’li vekillerin Erdoğan’ı ilahlaştırdıkları artık bir sır değil ki Erdoğan ilahlaştırılmaya da karşı durmuyor, bu durum hoşuna gidiyor. İlahlaşmak için şart olan şey, her dört cephede savaşmak ise Erdoğan, ‘ben zaten savaşıyorum’ diyor. Öyle! Şuanda Kıbrıs açıklarında aranan doğalgaz, Güney Kürdistan’a dönük ‘pençe operasyonu’ adı altında saldırılar, Suriye ve Kuzey ve Doğu Suriye’nin iç işlerine müdahale, yönetimin elinde olan alanı denetimine alma ve ülke içinde de HDP’li, Sol/Sosyalist kesime karşı bitmek tükenmek bilmeyen yönelimler vb. gibi!
Evet Türkiye, NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip ve güçlü bir ülkedir ama öyle dört cephede savaşacak bir güce de sahip değildir. Farkında mı bilinmez ama (Perinçekgiller vb. gibi) birileri Erdoğan’ı haddinden fazla abartıyor.
Diğer yandan abartılmayan şey, Kürtlerin ilkel yöntemler ile zulme tabi tutulduğudur. Kürtlerin genelde maruz kaldıkları ve özelde Kuzey ve Doğu Suriye konusu, mitolojideki savaşlara benziyor. Gök tanrıları ile tezahürleri, yarı tanrı-krallar ile yeryüzündeki işbirlikçileri dört koldan saldırıyorlar. Kürdistan, önemli bir merkez. Kutsal kitaplara konu olan bu merkez, ‘Cennet Ülkesi’ olarak tarihten günümüze tüm hegemonik devletlerin iştahını kabartıyor. Bu anlamda Kürdistan coğrafyası Gılgameş’in aradığı ölümsüzlük iksirinin ta kendisi oluyor. Bu nedenle Türkiye dahil her devlet bu coğrafyaya göz dikmiş bulunuyor. Ve Kürdistan adeta, herkese vaadedilen bir ülke konumunda görülüyor!
Yüz yıl önce Kürdistan dörde bölünmüş ve her parçasından ayrı devletler inşa edilmiştir. Yüz yıl geçmiş ve şimdi, o ülkelerin kendisi sorunlu hale gelmiştir. Her dönem zaten zulmün katmerlisini yaşayan Kürtler, bu ülkelerin kendi içlerinde bir birlerini yemelerine neden gösterilerek, yine günah keçisi olmuşlardır. Tabi Suriye ve Irak engellenmiş ama İran pusudadır! Hal böyleyken Türkiye ‘pençe’ adı altında Güney Kürdistan özelinde Irak, ‘barış koridoru’ adı altında da Kuzey ve Doğu Suriye (Rojava) özelinde de Suriye topraklarına gözünü dikmiştir. Kürdistan’ın bir bölümünü ya da tamamını kendi hakimiyeti altına almak istemektedir. Türkiye’nin derdi öyle sınır güvenliği falan değildir ki zaten kendi sınırlarından öte hem 30 km2’lik bir güvenli bölge istemekte ve hem de bu bölgenin kendi denetiminde olmasını istemektedir. Şuana kadar Kürtlerden bir zarar görmeyen Türkiye neyin bahanesiyle güvenli bölge istemektedir? Türkiye bu alanı Kürtsüzleştirmek, Kürtleri dağıtmak istemekte ve bu nettir. Kızıl Kürdistan nasıl dağıtılmış ve Kürtler ta Sibirya’ya kadar sürülmüşse, bugüne kadar ki politikalarına bakacak olursak eğer Türkiye, Kuzey Suriye’de de benzerini yapmak istemektedir.
Erdoğan Kürtlere, “Kürdistan özlemi olan defolsun Kuzey Irak’a gitsin” derken yine, ‘bizim hakimiyetimizde olan yere gidin’ demek istemiştir. Kuzey Suriye, yani Rojava’ya gidin dememiştir; çünkü burası kontrolünde değildir. Güney Kürdistan Barzani aşireti, KDP ve Güney yönetimi dahil, elindedir, -kısmen de olsa- istediği gibi at koşturmaktadır. Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’de istediği de mutlak teslimiyettir. Zaten şuana kadar bu olmadığı için DAİŞ gibi terör örgütleri gelmiş, olmamış kendisi bizzat -Mürşitpınar silolarından yapılan saldırı gibi- dahil olmuş ve bugün de görüldüğü gibi Qamişlo’nun Tirbespiyê ilçesinde bombalı araç ile saldırı yapılarak, 3 çocuk yaşamını yitirirken onlarca kişi de yaralanmıştır.
Destan’ın kahramanlarından olan Şamhat yani Rusya, ülkeler ve örgütleri hegemonyanın tuzağa çeken olarak karakterine uygun hareket etmektedir. Yine Enkidu’nun günümüz versiyonu ENKS ve KDP işbirlikçiliği, hareket halindedir. Kendini Gılgameş sanan Türkiye, umduğunu bulamayacak, bulduğuyla da yetinmek zorunda kalacaktır. Ama bu, yolun sonunda dengesini şaşırması ve açısını kaybetmesine engel olamayacaktır. Huvava’yı alt etmek için Gılgameş’in Şamaş’tan istediği desteği tabi ki göz ardı etmemek gerekiyor. Bu anlamda Şamaş karakteriyle de ABD, süreçten güçlü çıkanın yanında pozisyon alarak bir yüzyıl daha hegemonya liderliğini garanti altına almak isteyecektir. Huvava karakteriyle görülmek istenen ya da beliren Kürtler de bugün, destanda anlatıldığı gibi gelebilecek işgal saldırıları karşısında elleri kolları ve yolları kapanmamış ve de güçsüz değildir. Kürtler bugün, Türkiye’sinden Avrupa’sına kadar oldukları her alanda örgütlü ve yaşamı uğruna ölecek kadar seven bir pozisyonda ve güçlüdürler.
Önceki gün Sayın Öcalan’ın avukatları, müvekkilleriyle bir görüşme gerçekleştirdiklerini duyurdular. Umuyor ve diliyoruz ki tez elden uzlaşı ve barış gelir.
10.08.2019
Mehmet Serhat Polatsoy

Davutoğlu bir tetikçi mi? / Yeni Özgür Politika gazetesi 26.08.2019



Davutoğlu gittiği Sakarya'da "Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. Neden mi? Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman eminim en kritik dönemlerden biri 7 Haziran - 1 Kasım arasındaki dönem olarak yazılacaktır" dedi. Bu açıklamanın bir tehdit olduğu su götürmez bir gerçek. Tehdit tamda, AKP içinden çıkacak -sonbaharda ilanı planlanan- Babacan-Gül ikilisinin kurucuları arasında yer alacağı yeni bir partinin kurulma aşaması öncesi geldi.

Evet, cin şişeden çıktı ama bu cin ne Kürt halkı ne de Türkiye halkları için çıkmadı. Çünkü cinin söyleyecek hiç bir şeyi yok. Bu cin Davutoğlu'nun ta kendisidir. Zira Başbakanlığı döneminde üzerine aldığı görevleri memnuniyetle kabul etmiş ve görevini layıkıyla yerine getirmiştir. Bilinir işte: Devletler her dönem kirli işlerini buldukları tetikçiler, yada kurdukları paravan örgütler eliyle yaparlar. Bizler o zamanlar Davutoğlu için, 'Türk devleti tüm kirli işlerini ona yıkacak' diyorduk. Ama zaman ilerledikçe aslında Davutoğlu'nun "elinde balta olan bir aktör olduğu" gerçeğini idrak etmiş olduk.

Gökten zembille inmişçesine Türkiye'ye gelen ve AKP'nin en başından bu yana içerisinde olan Hoca kod adlı Davutoğlu ilk olarak Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Abdullah Gül tarafından bir ödül ile onurlandırılmıştı. Malezya'da görevde olan Davutoğlu artık ülkeye dönmeliydi. 2014 yılına kadar AKP içerisinde kritik görevler alan ve 2014-2016 arasında başbakanlık yapan Davutoğlu, Kürt hareketini çöktürmek için paşalar tarafından hazırlanan ve MGK'ya öneri olarak getirilen operasyonlar silsilesinin icra edilmesi için de, Başbakan olarak en başta imza atanlardandı.

Davutoğlu'nun elinde balta var! Hoca baltayı, iki defa eline aldı: 1) Stratejik derinlik kitabı ile Türkiye'nin iç-dış politikalarını şekillendirirken 2) Dün, 7 Haziran - 1 Kasım arasında Türkiye'de yaşananları iktidara tehdit olarak savururken. İlkinde AKP iktidarına, -Uluslararası mahkemelerde yargılatacak önemde- suç işletti, ikincisinde de 'otur oturduğun yerde ve sadece çöküşünü izle' dedi. Davutoğlu'nun arkasında hem Erdoğan'dan hem de Türk devletinden daha büyük güçler var. Bunlar X devlet ya da Ortadoğu ile Kürdistan coğrafyasının zenginliklerine ortak olmak için örgütlenen Dünya-Sistem'i de olabilir. Belki Stratejik derinlik kitabı da, bunlar tarafından yazılmıştı!

Davutoğlu, 2014 Ekim MGK toplantısından bir kaç hafta önce Başbakanlık görevini devralmıştı. Ama bilinir ki MGK gündemi çok önceleri hazırlanıyordu. Toplantı, paşalar ve istihbarat kuruluşlarının Cumhurbaşkanı ve Başbakan'a sunduğu dosya ile başladı. Bu dosyanın içeriği ve mahiyetinden Davutoğlu'nun haberi olduğunu düşünüyorum. Kürt halkı ve mücadelesine dönük çöktürme eylem planını imzalaması için -dünden hazır olan- Erdoğan'ı ikna eden ekip ile Davutoğlu'nun bu kritik süreçte Başbakanlığa getirilmesini düzenleyen güçlerin aynı güçler olduğu nettir. AKP cephesi açıktan, karşımızda FETÖ var diyemiyor çünkü derse bu bahaneyle, FETÖ'nün AKP içindeki siyasi ayağına operasyon geleceğini iyi biliyorlar. Bu nedenle sadece, 'ihanet' kavramını kullanıyorlar.

Davutoğlu dönemini ta en başından -Maleyza görevinden itibaren- parçalara ayırmadan tek tek incelediğimizde arkasındaki güçlerin kimliklerine de ulaşmış olacağız. Dikkat edin! Sadece Diyarbakır, Ceylanpınar, Suruç, Ankara, Sur ve Cizre gibi BM'ye kadar giden faili meçhul infaz ve katliamları değil, IŞİD ile ilişkilenmenin de en yoğun olduğu dönem Davutoğlu'nun 2014-2016 dönemiydi. Tüm bunlardan: Davutoğlu Erdoğan yada AKP'yi yönlendirdi, AKP Kürt halkı ya da Türkiye halklarını seviyordu da buna Davutoğlu engel oldu, sonucu çıkarılmasın. Burada sadece Davutoğlu karakteri işleniyor ki, ortaya çıkarabilmek için puzzle'nin parçalarını tek tek yerine oturtmak gerekiyor. Diğer yönden bugün Türkiye'nin İdlib'deki sıkışmışlığına bakmak, bununla AKP ve Türkiye'nin geleceğini, su alan geminin rotasını görmek ve muhafazakarlar açısından 2023'ün sadece eskatolojik (!) bir efsaneden ibaret kalacağını da bilmek gerekir.

Davutoğlu 7 Haziran - 1 Kasım arasını işaret etmişti. Gelin hep birlikte kısaca bu aralıkta olanlara bakalım:
1) 5 Haziran'da Diyarbakır'da HDP mitinginde bombalar patladı ve 5 kişi yaşamını yitirdi.
2) 20 Temmuz'da Suruç'ta katliam gerçekleştirildi. İlginçtir ki katliamdan bir hafta önce Bülent Arınç, -Kürtleri kastederek- "onları kötü günler bekliyor" demişti.
3) 22 Temmuz'da Ceylanpınar'da iki polis infaz edildi. İnfaz ile ilgili denilerek gözaltına alınan ve tutuklanan herkes beraat etti ama bu infazın bahanesiyle Çözüm süreci çoktan bitirilmişti.
4) 8 Eylül'de bütün HDP binalarına dönük saldırılar gerçekleştirildi. Davutoğlu bu saldırılar sırasında oylarının yükseldiğini söylüyordu.
5) 10 Ekim Ankara Gar'da canlı bombalar tarafından saldırı gerçekleştirildi ve katliamda 102 kişi yaşamını yitirdi. Davutoğlu, IŞİD emirlerinin bile haberinin olmadığı bu katliam ile ilgili, IŞİD ve PKK'yi işaret edip "Kokteyl örgüt" açıklaması yapmıştı.
6) Başta Sur, Cizre ve Yüksekova'da olmak üzere bir çok Kürt şehrinde mahalleler Türk özel birimlerince ablukaya alınmış, çatışmalar yaşanmış, halk zorla evlerinden çıkarılmış ve yüzlerce sivil insanın yaşamını yitirdiği "hendek olayları/savaşı" olarak bilinen katliamlar silsilesi başlatılmıştı.

26.08.2019
Mehmet Serhat Polatsoy