Kutsallık ve lanetliğin soluk soluğa olduğu, kara bulut ve
dumanlarla çevrili kadim Urfa şehri, Kürdistan’dan koparılmak tampon bölge
haline getirilmek isteniyor.
Beş bin yıllık tarih başlangıcına baktığımızda Urfa, Aryen
ve Amorri halklarının iç içe yaşadığı Kürtlerin yoğunlukta olduğu bir şehirdi. İslam
ile birlikte Arapların baskın varlık göstermesi, Osmanlı ile birlikte de Süryani,
Ermeni ve Türklerin dâhil olup inançsal ve kültürel öğelerin zenginliğiyle birlikte
bu şehir, -zorunlu da olsa- halklar mozaiği adını alarak kozmopolit bir hal
aldı. Tüm bunlara rağmen Kürt nüfusunun çoğunlukta olduğu şehir ve yüzlerce
yıldır da kardeşçe yaşayan bu halklar, şimdi karşı karşıya getirilmek ve
demografik yapısıyla oynanılmak isteniyor.
-Sosyolojik ve bundan doğru psikolojik nedenleri olsa da- Urfa’nın
neredeyse İslam ve PKK dışında hiçbir dinsel ve ideolojik düşünceye ev
sahipliği yapmaması ve halklarının kardeşçe –Aşiretçi ve Töre olgusu baskın
olsa da- ümmet ve komünal anlayışla yaşıyor olmasının altında yatan neden belki
de İbrahim peygamberle birlikte başlayan hem metafizik öğelerinin bu şehrin
doğasında var olması ve hem de bir direniş kültürünün Sayın Öcalan’ın doğumuyla
bu topraklarda ekilip, filizlenerek boy vermesi ve meyvelerinin toplanmasındandır.
Çoğunlukta Kürtler olsa da, Urfa’nın zaten heterojen olan
demografik, kültürel ve inançsal yapısı Osmanlı’dan sonra da birçok kez
bozulmaya, halklar arası çelişki yaratılmaya çalışılmış ve en son bunu destekleyici
–ve geleceğe yatırım- olarak Kenan Evren eliyle Özbekler, Ceylanpınar’a
(Serêkanîyê) yerleştirilmiştir. Fakat Özbekler eliyle de Urfa, özgün yapısından
taviz vermeyerek, halkları kardeşçe yaşamasını bilmiştir.
Öyle görünüyor ki bugün bu birliktelik, –mültecilerin
Urfa’ya yerleştirilmesinin- Suriye savaşının sonuçları diye yutturulmaya
çalışılarak, bin yılların kardeşlik ülküsü bozulmak isteniyor. Amaç Urfa
şehrini –nüfus çelişkisi doğurup kullanarak- teslim ve sonra doğallığında tek
parçalı hale getirmek ve Kapitalist modernitenin duvarları arasına hapsetmekten
başkası gibi görünmüyor.
Gelinen sürece zemin hazırlamak için Nakşi ve
Sülaymancıların uzun yıllar mekanı olan ve şimdi de hem Fetullah Cemaatinin
yoğun örgütlenme alanı haline gelen ve Abi-Abla’larının AKP hükümeti destekli
çalışmaları ve hem de -derin ve derin olmayan- her haliyle Türk devletinin özel
ilgi alanı olan Urfa, açıklanan resmi rakamlara göre son aylarda savaştan kaçan
200.000 bin Arap halkını topraklarında barındırıyor.
Sömürgeci planları gereğince Türkiye destekli ÖSO
çetelerinin Suriye’den kaçırttığı Araplar, bugün Urfa şehrinde mevcut nüfusa
nüfus ekleyerek yaşamlarını sürdürmektedirler.
Savaştan kaçan Arap halkı, hangi sömürgeci planlarına ortak
olduklarını bilmeden bugün hem Akçakale ve Ceylanpınar’da kurulan ‘sözde’
mülteci çadır kamplarında ve hem de Urfa şehrinin merkezinde yaşamakta ve
iyiden iyiye toplum arasında öyle veya böyle yer edinmektedirler. Artık bu
insanları Urfa’dan sökmek neredeyse imkânsız gibidir.
Son günlerde YGP güçlerinden ağır darbeler alan ÖSO çete
elemanlarının da barınma, üslenme, tedavi görme ve eğitim alma alanı olarak da
kullanılan bu çadırlar ileri ki yıllarda bir yapılaşmaya ve kentleşmeye kadar
giderek hem şimdi AKP’nin ve ileriki yıllarda gelecek iktidar partilerinin oy
deposu ve hem de Türk devletinin Kürtlere karşı kullanacağı bir “nüfus” olarak
karşımıza çıkacak olabilme ihtimali sömürgeci planlar dâhilinde ve göz ardı
edilmemelidir.
Kürdistan’ın en eski şehri olan Urfa’nın genel nüfusu bugün
itibariyle resmi rakamlara göre 1,716,254’tür. Arap nüfusu şehir merkezinde –bağlı
olduğu köy ve mahallelere bakılarak- tahmini 150.200,000 civarındadır. Akçakale
ve Harran’da ise büyük bir yüzde ile homojen bir yapı var ve nüfus Araplardan
oluşmaktadır. Bu ilçelerin nüfus toplamları ise genel olarak 156,000’dir. Ceylanpınar
ve Viranşehir’de de genel olarak 50.000 dolayında Arap yaşamaktadır. Buna göre Urfa’daki
genel Arap nüfusuna baktığımız zaman karşımıza çıkan tablo ortalama 400.000
civarındadır.
Urfa üzerinde her ne kadar sömürgecilerin planları olsa da
biliyoruz ki büyük bir güç ve denge olan Öcalan önderlikli bir de PKK
gerçekliği var. Urfa şehrini sömürgeci amaçlara kurban etmeyecek kadar kararlı
bir hareket ve halk gerçekliği var. “Demokratik ekolojik, cinsiyet özgürlükçü
paradigma” temelinde inşa edilecek olan bir Demokratik Özerk Kürdistan modeli
var ve Urfa, bu modelin tam merkezinde bir şehirdir.
Bugün ki Arap nüfus rakamı sömürgecilerin –Vaat edilmiş topraklardan
dolayı- dolayısıyla İsrail ve –Ilımlı İslam model şehrinden dolayı da- Türk
devletinin- Urfa üzerindeki planlarını harekete geçirmek için pek yeterli gibi
görünmüyor çünkü burada hala Kürtler çoğunlukta. Anti-hümanist karakterli sömürgeci
zihniyetin zihinsel çıkarımıyla reel-politik ‘gerçeklik’te kabul gören nüfustan
doğru bir akıl yürütmeye göre planlarının sorunsuz bir şekilde yürümesi için
Arap nüfusu Kürt nüfusuna ortak olmalı ki Urfa, sömürgecilerin istediği gibi at
koşturacağı bir alan haline gelsin ve olduğu halden daha geri bir pozisyona
itilebilsin. İşte bunun için de Suriye’den Arap halkı Urfa’ya transfer
edilmekte ve sözüm ona PKK’nin alanı daraltılmak istenmektedir.
Urfa’nın demografik yapısı sadece bununla sınırlı
kalmamaktadır elbet. Son aylarda Urfa’nın yerel gazetelerine dahi konu olan
“Doktorların Urfalı kadınlara; çocuklarınız “down sendromlu” doğacak, en iyisi
siz bu çocukları doğurmayın” deyişlerindeki artış da gözlerden kaçmıyor. Sonradan
benim çevremden de aldığım bilgilere göre doktorların özellikle Kürt Kadınlara
karşı bu tedbirleri geliştirdiği ve bir plan dâhilinde olduğu da ortaya çıkmış
oldu. Ayrıca Urfa şehrinde her yıl en az 60.000 doğum var ve istatistikî
verilere göre bu doğumların büyük çoğunluğunu Kürt kadınları gerçekleştiriyor.
Buna tedbir olarak ise nüfus planlaması dâhilinde bizler, Kürt mahallerinde
kapı kapı dolaşan hemşireleri de görmekteyiz.
Her ne olursa olsun biz Kürdistan coğrafyasında sonradan
yerleştirmelerle nüfusu Kürtlere oranla daha fazla olan şehirlerde bile mevcut
paradigma ekseninde ahlaki-politik bir toplum yaratılarak Demokratik özerkliğin
sorunsuz bir şekilde işleyeceğini biliyoruz bilmesine de, açıkçası bu planlara
karşı hem Kürdistan özgürlük hareketi ve hem de Urfa halkı zihinsel, politik ve
öz savunma temelinde bir tedbir geliştirmezse, aklı –fiziksel ve ruhsal- savaşa
yatkın olan sömürgeci planların devreye girmesi kaçınılmaz olacak ve ortak
soluklanılan kutsallık ile lanetlilik, Özgür Kürdistan’a bağlı Kutsal Urfa yerini
tamamıyla lanetliliğe bırakabilecek ve Urfa şehri Kapitalist Modernitenin
Ortadoğu’daki ‘gül bahçesi’ olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder