Davutoğlu gittiği Sakarya'da "Terörle mücadele
konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. Neden mi?
Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman eminim en kritik dönemlerden biri 7
Haziran - 1 Kasım arasındaki dönem olarak yazılacaktır" dedi. Bu
açıklamanın bir tehdit olduğu su götürmez bir gerçek. Tehdit tamda, AKP içinden
çıkacak -sonbaharda ilanı planlanan- Babacan-Gül ikilisinin kurucuları arasında
yer alacağı yeni bir partinin kurulma aşaması öncesi geldi.
Evet, cin şişeden çıktı ama bu cin ne Kürt halkı ne de
Türkiye halkları için çıkmadı. Çünkü cinin söyleyecek hiç bir şeyi yok. Bu cin
Davutoğlu'nun ta kendisidir. Zira Başbakanlığı döneminde üzerine aldığı
görevleri memnuniyetle kabul etmiş ve görevini layıkıyla yerine getirmiştir. Bilinir
işte: Devletler her dönem kirli işlerini buldukları tetikçiler, yada kurdukları
paravan örgütler eliyle yaparlar. Bizler o zamanlar Davutoğlu için, 'Türk
devleti tüm kirli işlerini ona yıkacak' diyorduk. Ama zaman ilerledikçe aslında
Davutoğlu'nun "elinde balta olan bir aktör olduğu" gerçeğini idrak
etmiş olduk.
Gökten zembille inmişçesine Türkiye'ye gelen ve AKP'nin en
başından bu yana içerisinde olan Hoca kod adlı Davutoğlu ilk olarak Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer ve Abdullah Gül tarafından bir ödül ile onurlandırılmıştı.
Malezya'da görevde olan Davutoğlu artık ülkeye dönmeliydi. 2014 yılına kadar
AKP içerisinde kritik görevler alan ve 2014-2016 arasında başbakanlık yapan
Davutoğlu, Kürt hareketini çöktürmek için paşalar tarafından hazırlanan ve MGK'ya
öneri olarak getirilen operasyonlar silsilesinin icra edilmesi için de, Başbakan
olarak en başta imza atanlardandı.
Davutoğlu'nun elinde balta var! Hoca baltayı, iki defa eline
aldı: 1) Stratejik derinlik kitabı ile Türkiye'nin iç-dış politikalarını şekillendirirken
2) Dün, 7 Haziran - 1 Kasım arasında Türkiye'de yaşananları iktidara tehdit
olarak savururken. İlkinde AKP iktidarına, -Uluslararası mahkemelerde
yargılatacak önemde- suç işletti, ikincisinde de 'otur oturduğun yerde ve
sadece çöküşünü izle' dedi. Davutoğlu'nun arkasında hem Erdoğan'dan hem de Türk
devletinden daha büyük güçler var. Bunlar X devlet ya da Ortadoğu ile Kürdistan
coğrafyasının zenginliklerine ortak olmak için örgütlenen Dünya-Sistem'i de
olabilir. Belki Stratejik derinlik kitabı da, bunlar tarafından yazılmıştı!
Davutoğlu, 2014 Ekim MGK toplantısından bir kaç hafta önce
Başbakanlık görevini devralmıştı. Ama bilinir ki MGK gündemi çok önceleri
hazırlanıyordu. Toplantı, paşalar ve istihbarat kuruluşlarının Cumhurbaşkanı ve
Başbakan'a sunduğu dosya ile başladı. Bu dosyanın içeriği ve mahiyetinden
Davutoğlu'nun haberi olduğunu düşünüyorum. Kürt halkı ve mücadelesine dönük
çöktürme eylem planını imzalaması için -dünden hazır olan- Erdoğan'ı ikna eden
ekip ile Davutoğlu'nun bu kritik süreçte Başbakanlığa getirilmesini düzenleyen
güçlerin aynı güçler olduğu nettir. AKP cephesi açıktan, karşımızda FETÖ var
diyemiyor çünkü derse bu bahaneyle, FETÖ'nün AKP içindeki siyasi ayağına
operasyon geleceğini iyi biliyorlar. Bu nedenle sadece, 'ihanet' kavramını
kullanıyorlar.
Davutoğlu dönemini ta en başından -Maleyza görevinden
itibaren- parçalara ayırmadan tek tek incelediğimizde arkasındaki güçlerin
kimliklerine de ulaşmış olacağız. Dikkat edin! Sadece Diyarbakır, Ceylanpınar, Suruç,
Ankara, Sur ve Cizre gibi BM'ye kadar giden faili meçhul infaz ve katliamları
değil, IŞİD ile ilişkilenmenin de en yoğun olduğu dönem Davutoğlu'nun 2014-2016
dönemiydi. Tüm bunlardan: Davutoğlu Erdoğan yada AKP'yi yönlendirdi, AKP Kürt
halkı ya da Türkiye halklarını seviyordu da buna Davutoğlu engel oldu, sonucu
çıkarılmasın. Burada sadece Davutoğlu karakteri işleniyor ki, ortaya
çıkarabilmek için puzzle'nin parçalarını tek tek yerine oturtmak gerekiyor. Diğer
yönden bugün Türkiye'nin İdlib'deki sıkışmışlığına bakmak, bununla AKP ve
Türkiye'nin geleceğini, su alan geminin rotasını görmek ve muhafazakarlar
açısından 2023'ün sadece eskatolojik (!) bir efsaneden ibaret kalacağını da bilmek
gerekir.
Davutoğlu 7 Haziran - 1 Kasım arasını işaret etmişti. Gelin
hep birlikte kısaca bu aralıkta olanlara bakalım:
1) 5 Haziran'da Diyarbakır'da HDP mitinginde bombalar
patladı ve 5 kişi yaşamını yitirdi.
2) 20 Temmuz'da Suruç'ta katliam gerçekleştirildi. İlginçtir
ki katliamdan bir hafta önce Bülent Arınç, -Kürtleri kastederek- "onları kötü
günler bekliyor" demişti.
3) 22 Temmuz'da Ceylanpınar'da iki polis infaz edildi. İnfaz
ile ilgili denilerek gözaltına alınan ve tutuklanan herkes beraat etti ama bu
infazın bahanesiyle Çözüm süreci çoktan bitirilmişti.
4) 8 Eylül'de bütün HDP binalarına dönük saldırılar
gerçekleştirildi. Davutoğlu bu saldırılar sırasında oylarının yükseldiğini
söylüyordu.
5) 10 Ekim Ankara Gar'da canlı bombalar tarafından saldırı
gerçekleştirildi ve katliamda 102 kişi yaşamını yitirdi. Davutoğlu, IŞİD
emirlerinin bile haberinin olmadığı bu katliam ile ilgili, IŞİD ve PKK'yi
işaret edip "Kokteyl örgüt" açıklaması yapmıştı.
6) Başta Sur, Cizre ve Yüksekova'da olmak üzere bir çok Kürt
şehrinde mahalleler Türk özel birimlerince ablukaya alınmış, çatışmalar
yaşanmış, halk zorla evlerinden çıkarılmış ve yüzlerce sivil insanın yaşamını
yitirdiği "hendek olayları/savaşı" olarak bilinen katliamlar
silsilesi başlatılmıştı.
26.08.2019
Mehmet Serhat Polatsoy
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder