23 Haziran 2011 Perşembe

Öcalan'a AKP'den Cevap Gecikmedi

M.Serhat Polatsoy;Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın basına yansıyan görüşme notlarını hepimiz okumuşuzdur...

Sayın Öcalan; Askeri ve siyasi soykırım operasyonlarının devam etmesi halinde, KCK’nin meşru savunma temelinde cevap vermesi gerektiğini, savaş olasılığı düşünülerek tedbirlerini tam almalarını, gözaltı ve tutuklamaların devam etmesi halinde KCK’nin de karşılığında o kadar gözaltı, tutuklama ve yargılama hakkı doğabileceğini, belirtti.
Buna göre AKP hükümetinin gözaltı ve tutuklama operasyonlarına derhal son vermesi gerekirken, görüşmenin yapıldığı Çarşamba gününden bu yana AKP’nin polis gücü ile büyük oranda teslim aldığı TSK askerlerince 100’ e yakın gözaltı ve tutuklamayla beraber köy baskınları gerçekleştirildi.
Bununla kalmayan AKP hükümeti, yine teslim aldığı YSK eliyle Hatip Dicle’nin milletvekilliğini düşürüp, Sayın Dicle’ye oy veren doksan bin Kürt yurttaşının da hakkını gasp etmiş oldu. Biliniyor ki Sayın Öcalan, Hatip Dicle ile ilgili; Bırakılması ve meclise gönderilmesi gerekiyor. Bırakılmaması büyük siyasi riskler taşır, bizim savunduğumuz barışçıl çizgiye de darbe anlamına gelir, demişti. Buna göre Hatip Dicle, Sayın Öcalan ve Kürt halkının kırmızıçizgisidir, demek sanırım abartı olmayacaktır. Bunun karşılığında AKP hükümeti adeta, “ben sizin hiçbir çizginizi kabul etmiyor ve elimdeki tüm yetkiler ile çizgilerinizi siliyorum” demektedir.
Öte taraftan Sayın Dicle şahsında Kürt halkına karşı uygulanan YSK darbesi, öyle bazılarının dediği gibi derin devlet veya gizli güçlerin işi değil, bire bir Devletleşmiş AKP’nin alenen yaptığı bir iştir. Kimse boşu boşuna kendini kandırmasın. Kürt siyasetinden, blok içerisinden bile “bu iş karanlık güçlerindir”, deniliyor. Ağız alışkanlığı dahi olsa, bu ağzı düzeltmek gerekir, bu ağız dahi AKP’nin işine yaramakta ve halk önünde mazlum rolü oynamasına zemin sunmaktadır. Bu kişiler bir yerde kendini kandırdığı yetmezmiş gibi halkı da kandırıyor ve maalesef AKP’nin tuzağına düşüyor. Gizli güç demek, bu darbenin AKP’den bağımsız yapıldığı anlamına gelecektir. Bu demek AKP’yi aklamak demek olacaktır. Böylelikle AKP, mazlum edebiyatına devam edecektir.
Devletleşmiş AKP Hükümeti, Sayın Öcalan’ın hassasiyetlerine ve toplumsal barış isteğine aynı hassasiyet ve özveriyle yaklaşmamış, adeta olabilecek bir barış ortamını darbeleyici her türlü eylem içerisine girmiştir. Bu anlamda Devlet, yapılan çağrıya olumsuz yönde karşılık vermiş ve tahrik iyiden iyiye yükseltilmiştir.
Sayın Dicle’nin vekilliğinin düşürülmesi, birinci YSK darbesi kadar onur kırıcı olmamıştı. Her halükarda onuruyla oynanan Kürt halkı bu darbe ile daha bir yıpratılmış ve insan yerine dahi koyulmamıştır. Bu karar Kürt halkına açıktan bir saldırıdır ve öyle anlaşılıyor ki devreye bu saatten sonra, Kürt halkı ve sahipleri girecektir.
Böyle bir saldırı durumunda akla, Sayın Öcalan’ın, “ Saldırılar karşısında KCK, gözaltı, tutuklama ve yargılama gerçekleştirebilir” açıklaması geliyor. Aslında bu açıklamadan yaklaşık bir yıl önce, KCK Yüksek Adalet Divanının “ Kürdistan halk hareketi çıkarlarına aykırı duran tüm kurum kuruluş, özel ve tüzel kişiliklere karşı” başlığıyla bir gözaltı, tutuklama ve yargılama uyarısı vardı. Buna göre Kürt özgürlük hareketinden tek bir çalışanın TC Devletince her hangi bir nedenden de olsa alınması demek şehir milislerini hareketlendirecek ve misliyle cevap verilecekti. Ancak bugüne kadar gösterilen sabır ve barış ortamının sağlanması adına, bu tarz bir pratik bu güçlerce sergilenmedi.
KCK, Kürdistan’daki işgalci gücün tüm imha operasyonlarına ve siyasi soykırım yönelimlerine rağmen, çatışmasızlık ortamını korumayı bilmiştir. KCK, bir yerde HZ. Eyüp’ün sabrını da aşar bir düzeyde sabrını korumayı bilmiş ancak yine bundan kaynaklı yer yer halkı ve gerillayı korumayı başaramamıştır. Zaten KCK’nin de bu yönlü öz eleştirileri verilen röportaj ve yapılan söyleşilerde kendisini hissettirmiş ve açık bir şekilde dile getirilmiştir.
Sanırım su, bu dönemde akıp yatağını bulacak, gibi görünüyor.
Sayın Öcalan’ın KCK’ye yaptığı çağrıda, “mevcut çatışmasızlık sürecini aynı şekliyle sürdür” açıklaması ardından KCK’nin “bu süreci iki koşulla koruyabiliriz” demesinden sonra bile iki koşuldan biri olan “operasyonlara son verilmesi” maddesi, işgalcilerce görmezden geliniyor. Belli ki İnkâr ve imhada ısrar eden sömürgeci ve işgalci kuvvetler, halkı isyana, gerillayı da kontrolsüz bir savaşa çekmek için tüm olanaklarını seferber etmişler.
Son altı gündür yapılan onlarca gözaltı ve tutuklama operasyonlarına bugün eklenen Hakkâri’de bir köyün askerlerce ablukaya alınıp baskına uğraması ve 94 yılında tutuklu olduğu cezaevinden; “Ben bu saatten sonra PKK’nin bir neferiyim” diyen Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesi, Sayın Öcalan’a Devletleşmiş AKP tarafından verilmiş, misliyle bir cevap olarak görünüyor. Bakalım KCK Yüksek Adalet Divanı’ da AKP’nin bu cevabına karşılık, misliyle cevap verecek mi?
22.06.2011
mehmet_serhat_polatsoy@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder