19 Kasım 2011 Cumartesi

Yeni Dünya Düzeninde Kürtlerin Yeri

Adına Yeni Dünya Düzeni dediler ve yüzyıllık planlarını tek tek uygulamaya koydu sömürgeciler. Bir yerden sonra YDD plan ve projeleri bir bir deşifre edildi ve teşhir oldu.
İngiltere ve ABD’nin Dünya ve hatta Kainatı bir şekliyle hakimiyetlerine alma girişimlerinin son dört yüzyıldır durmadan devam ettiğini bilmekteyiz. Teknolojinin gelişmesiyle de uzay araştırmaları ve elektromanyetik alanlardan sinyal gönderip istedikleri alanlara müdahale etmeleri bu işlerini daha da hızlandırdı.
Sömürgeci sistem, pratikte deşifre olan tüm vazgeçilmezlerini bile alaşağı edip yerine yeni planlarını öyle veya böyle elindeki teknoloji veya aygıtlarla sistemleştirip alt yapısını hazırlayarak dünya gündemine koyuyor ve böylelikle algılarda değişikliğe sebebiyet verebiliyor.
Esasında Yeni Dünya Düzeni (YDD) olan, ancak Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile perdelenen bir süreç yaşıyor dünya. Bu perdeleme yıllar önce yürürlüğe konuldu ve şu sıralar amacın BOP değil, YDD olduğu tekrardan gün yüzüne çıkmış oldu.
Irak ile başlayan bu süreç, devamında Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki ülkelere kadar yönelerek devam etti. Yani sadece Ortadoğu ile sınırlı kalınmadı.
Aslında sınırlar daha da genişletildi ve Avrupa ülkelerine sıçrayabilecek bir ekonomik kriz havası yaratıldı ki bunun en yakın ve hala yaşanan örneği Yunanistan’dır. Yine yakın zamanda Yunanistan sınırlarını da geçeceğini göreceğiz.
BOP ile perdelenen YDD’nin amacı geçmişte parça parça kontrol altına aldıkları ülke veya yöneticilerini tek merkezden atamak ve tüm bu onlarca ülkeleri birkaç devlet ile yönetmek isteğidir. Nasıl geçmişte farklı farklı kıtalar ve her birine özel politikalar geliştirilmişse, şimdi de müdahale edilen bölge topraklarına tek merkezden tek ideoloji ile girilip şekillenen dünyanın bir resmi çıkarılıyor. Bu resmi de görünürde büyük bir istihbarat ağına sahip olan Fetullah’lı Türkiye’ye çektirdikleri anlaşılıyor…
Her ne kadar da Rusya savaş gemilerini Suriye açıklarına destek amaçlı gönderdiği izlenimini verse de, İngiltere ile ABD’nin planlarına ortak olmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Rusya’nın bu girişimleri ne Suriye’yi kurtarabilecek ne de Türkiye imparatorluğunun önüne geçebilecektir.
Tüm bu gelişmeler olurken Güney Kürdistan faktörünü de unutmamak ve bu plandaki “bağımlı” yerini sorgulamak gerekir. Özünde Federal bir yapıya sahip bölge yönetiminin görünen yetkilisi Sayın Mesut Barzani, geçenlerde bir etkinlikte yapmış olduğu konuşmayla dikkatleri üzerine çekmişti. Konuşmasında Kürdlerin birbirleriyle artık savaşmayacağın, Kürdistan’ın kurtulduğuna kadar hem iyi hem de anlaşılmaz bir dil kullanarak hem kendi kamuoyuna hem de Kuzey parçasına dönük oyalayıcı olduğunu gördüğüm bir açıklama yaptı. Ancak herkes bu açıklamanın sadece “brakujî” kısmını ele aldı ki, geri kalan yan, “yani Kürdistan nasıl oldu da kurtuldu” sözünü kimse sorgulamadı.
Öyle görünüyor ki Sayın Mesut Barzani, Kürdistan’ı sadece Güneyle sınırlı tutuyor ve Kuzey, Doğu ve Batı Kürdistan’daki silahlı veya siyasi mücadeleleri çok fazla görmek istemiyor. Zaten bu konuyla ilgili geçen yıl “Kuzey, Doğu ve Batı Satıldı (mı) “ başlıklı bir yazı yazmıştım. Bugün yaşanılan ve yaşanılması muhtemel olan şeylerin nedenleri  hem yazı konusunda hem de yazıya neden olan Güneyli güçlerin açıklamalarında mevcuttu…
Sayın Barzani’nin etkinlikte yaptığı açıklamalarından da anlaşılacağı üzere; Biz bir mücadele verdik ve bu mücadelenin sonunda Kürdistan’ı kurtardık, artık silahla bir yere varılmayacağını anladık ve şimdi de diplomatik faaliyetler ile ülkemizi ve halkımızı savunmak için çalışmalar yürütüyoruz. Biz PKK’nin de artık silahlı mücadeleyi sonlandırmasını ve mecliste demokratik faaliyet yürütmesini istiyoruz, çünkü artık savaşacağı bir neden kalmadı!
Aslında Barzani’nin burada anlatmak istediği, “Kürdistan kurtuldu ve artık sen (PKK) elindeki silahları bırak ve bizim dediklerimizi yap”, demekten başka bir şey değildir. Yani Sayın Barzani’nin sözlerinden çıkardığım şey; Kürdistan’ın merkezi Güney olmalı ve yönetim de benim üzerimden ABD’ye bağımlı olmalı!
Şuandaki mevcut yönetim de zaten ABD’ye bağlı ve nasıl olsa ses çıkaran bir halk da yok olduğundan, ismi verilmiş ve görünüşte kurtulmuş bir Kürdistan’a nasıl olursa olsun her haliyle evet denilmeli, diye düşünülüyor herhalde!
Güney Kürdistan halkının mevcut yönetimden kaynaklı ses çıkaramaz, sorgulayamaz ve düşünemez bir pozisyonda olduğunu bilmeyeniniz yoktur herhalde. Görünüşte sosyalist bir iç sistem ile yönetim olsa da, tamamen bir ideolojiden uzak ve insanları aptallaştırmaya dönük bir politika uyguladıklarını biliyoruz. Nasıl olsa halkın tüm sorunları hal ediliyor! Öyleyse halk neden yönetime karışsın? Gül gibi geçiniyorlar işte, mantığı esas alınmaktadır. Güney sisteminin bir ABD sistemi olduğu tarafımca anlaşılırdır.
ABD’ye göre Yeni Dünya Düzeni’nde Kürdlerin yeri ve rolü hem var hem de yok. Var olan tarafı bir Kürdistan adının oluşu ve sıkıştırılmış bir Ermenistan örneği, yok olan tarafı da bağımlı oluşudur. Bunun dışındaki bir seçenek şuanda sömürgecilerin planlarında yok!
Bir diğere tehlike de PKK’ye hazırlanan tuzak!
Şu sıralar basından takip ettiğimiz kadarıyla Barzani aracılığıyla PKK ve TC görüşmelerinden söz edilmektedir. Bu görüşmelerde yine basına yansıdığı kadarıyla silahları bırakma ve geri çekilme şart koşuluyor. Tabi görüşmelerin iç yüzü nedir, PKK’nin istekleri nedir, onları bilemeyiz. Bildiğim ve anladığım tek şey, bu yeni düzende PKK’nin isminin istenmediği ve “olacaksa bir Bağımsız Kürdistan sadece Güneyle olmalı” planıdır. PKK’nin ismi derken, tabiki taleplerinden bahsediyorum. Yani Kürd halkının ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel taleplerinin bir bütün olarak demokratik konfederalizm ekseninde şekillenmesi talebi. Bugün KCK sözleşmesine baktığımızda Dicle ile Fırat’ın ve Petrol rezervlerinin olacakça Bağımsız veya Özerk Özgür bir Kürdistan yönetimi tarafından bağımsızca kullanılması ve Kürdistan halkının hizmetine sunulması var iken, mevcut Güney’in bağımlı halini görüyoruz.
Peki sonuçta ne olacak?
Görünen o ki yeni düzende PKK’li bir Kürdistan istenmiyor. Ancak PKK yeni düzene ayak uydurabilirse işte o zaman olabilecek. Yok eğer PKK sömürgecilerin tuzağından onurlu bir şekilde kurtulabilirse, tekrar direnişe geçecek ve alabilecekse Kürdistan’ı “silah zoruyla” alacak. Başkaca da bir çare görünmüyor. En sonunda da bugün karşımızda olan Güney ve Kuzey Kore gibi, biri ABD’ye bağımlı, diğeri özgür olan aynı ama parçalı iki ülke olacak. Sayın Mesut Barzani istese de istemese de Sömürgeciler bu planlarını uygulayacak ve Güney Kürdistan’ı da Yeni Dünya Düzeni’nin bir parçası haline getirip kullanacaklar. Bu kullanma beraberinde ne yazık ki Peşmerge güçleriyle Gerillaları günün birinde kötü bir şekilde karşı karşıya getirecek. Belki o zaman Mesut Barzani yönetimde veya hayatta olmayabilir ama Neçirvan Barzani “brakujî” olmayacak sözü vermediği için kim bilir, belki o hayatta olacak ve ABD ile ilişkileri sağlayıp yeni düzene istenilen düzeyde entegre olacak!
19.11.2011
mehmetserhatpolatsoy@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder