3 Kasım 2011 Perşembe

Hiçbir güç PKK’yi alt edemez

Hiçbir güç PKK’yi alt edemez
Oldukça iddialı bir başlık olduğunu biliyorum. Ancak bu başlığı bana yazdıran PKK’nin düşünce ve bunun sonucunda iradeleşen yaşamla beraber direnişçi özgürlük davasının stratejik ve taktiksel tarzından başkası değildir. Bu yazıda öyle PKK’nin şanlı direnişlerini ve geçmiş yanlışlarını tek tek yazmak gibi bir niyetim yok. Bilen bildiği için, tekrara gerek yok. Yine bu yazıyı yazmamdaki neden, sanki son gerilla kayıplarıyla, “PKK kimyasallarla bitirilebilir”, gibi bir algı doğmasındandır.
PKK, bir direniş hareketidir.
Sömürgeciye karşı nerede ne yapacağı belli olmayan ve diğer silahlı örgütlerden farklı bir örgüttür. Öncelikle nerede ne yapacağı belli olmayan derken, öyle işgalci güçlerin herhangi bir açığını bulduğunda üzerine gitmesinden bahsetmiyorum. Aksine PKK’nin savaş tarzı düşmana açık alanlarından saldırmak değil, kapalı olan, hiç tahmin edemeyeceği ve zırhlı sandığı alanlardan saldırmak ve şaşkına çevirmektir.
Bu savaş tarzı var olan boşluklarında ötesinde, en geçilmez sanılan duvarları dahi delen ve yeni boşluklar oluşturan ve böylelikle düşmanının sinir merkezlerine yerleşerek onu yanlış taktik kararlar alarak uygulamaya sokabilen bir yoldur.
Diğer silahlı örgütlerden farkı ise Kuantumik felsefe ekseninde bir yol izlemesidir. PKK’nin, demokratik ekolojik cinsiyet özgürlükçü paradigmasının halklar nezdinde çekim alanı bir yana, bu felsefe ile de, düşünen canlıları hakimiyetleri altına alıp istihbarat ve teknolojiyi yeni bir “din” haline sokarak kainatı elinde tutmaya çalışan sömürgeci güçlere karşı özgürlükçü bir alternatif olarak, yine sömürgecilere karşı da kendine düşman haline getirmiştir. Zaten bu düşmanlık kendisini siyasal ve askeri alanda çok rahatlıkla gösteriyor.
Sömürgeciliğin bunca yönelimine rağmen PKK hem askeri hem de siyasal alandaki kazanımlarını koruyabiliyor ve çelikleşmiş yaşam stratejisini uzun süreler sürdürebiliyor.
Eğer sömürgeci işgalci güçlerin her türden yönelimi PKK’de bir tahribat yaratsaydı, bugün PKK diye bir örgüt kalmazdı.
Çünkü stratejik planlamalar, duygusal müdahalelerle taktiksel sıçrayışlara dönüşerek çok çabuk kırılmalara yol açabilirdi.
Öyle askeri operasyonlar sonucu yaşanan kayıplar hiçbir şekilde PKK’yi etkilemez, aksine yarattığı çekim alanı sayesinde en olmaz denilen özgür bir Kürd bireyini dahi hareketlendirir ve işini gücünü bırakıp boş bir alanı doldurarak orada işlevli hale gelebilir ve askeri siyasi kadro haline dönüşerek düşmanı hiç beklemediği bir yerinde vurabilir. Bu netlik, dünden bugüne gözlenebilmiş ve pratikler de önümüzde durmaktadır.
PKK’nin son Çelê eyleminde de gösterdiği destansı saldırı ve direniş pratiği, işgalcilerin sinir merkezlerine yerleşmiş ve bir uyarıcı etki yapabilmiştir. Yapılan eylem sonucunda yaşanan ağır gerilla kayıplarını da öyle çok büyütmemek gerektiğini düşünüyor ve eksilerden çok artıların niteliğine bakmak gerektiğini söylemek istiyorum. Nicel kayıplar elbet üzüntü vericidir ancak nitel kazanımlar bu üzüntüyü bir nebze de olsa alıyor. Bundan dolayı yaşanan kayıpların ardından, moralsizliğe düşmenin bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. -Tabi ki varsa hatalar (ki vardır) tez elden düzeltilmeli ve tekrar aynı yanlışlığa düşülmemelidir-
PKK en çok da bir moral hareketidir. Moralsizliği en üst düzeyde yenmiş ve umudu stratejik hale getirerek, bu anlamda da zaferi mutlaklaştırmaya çalışan bir örgüttür. Çünkü mevcut paradigmanın gerilla savaş tarzıyla birleşimi sonucu inanılmaz bir güç açığa çıkmıştır. Bu güç, ölümü yenmiş ve ona meydan okuyor. Sadece yaşamak ve yaşatmak için mücadelesini sürdürüyor.
PKK, somut ve soyut Tanrı anlayışına ve onun yorumlanarak insanlarda düz çizgisel –kaderci- bir yaşam dayatmasına karşı bir direniş hareketidir.
Bu anlamda kastedilen sömürgeci güçler, her ne kadar da kendilerinin yenilmez güç olduğunu düşünseler de PKK’nin yeni insan felsefesi ışığında gerillacılık yapan ve Kürdistan, Türkiye ve Dünya’nın yer yanına dağılmış kadrolar, bu yenilmezliği her an boşa çıkarabiliyor ve düşmanda, “nasıl oluyor” algısı uyandırabiliyorlar.
Evet, belki bugün ABD ve diğer sömürgeci güçler ellerindeki istihbarat ve teknolojiyle, tüm dünya halkları, örgüt ve devletlerine korku salmış olabilirler. Ellerindeki uzay teknolojisini kullanmalarının bir diğer nedeni de budur. Amaçları, halkların soyut tanrılara inanıp korkması gibi somut tanrılara da inanıp korkması ve aynı mitoloji ve dinlerdeki gibi iyi bir kul olmalarını sağlamak ve yarattıkları liberal ve parallah ideolojileriyle de cennet ile cehennemi bu dünyada da sunmaktır.
Bu korku duvarını örmelerinin en önemli nedeni de, halkların, örgüt ve devletlerin başlarına ne talihsizlik gelirse gelsin Tanrı’dan bilmelerini sağlamaktır!
Dikkat ederseniz geçen yazımda Van depremi ile ilgili ortaya attığım ve daha sonra internet sitelerinde de video ile desteklenip tartışma konusu olan HAARP Teknolojisi ile ilgili PKK’nin hiçbir komutanı ve yayın organı açıklamada bulunmadı. Neden dersiniz? Çünkü PKK, ABD’nin tüm teknolojik gücünü bilmekle birlikte, onu alt edebileceğini biliyor da ondan. Zaten internet sitelerine düşen o HAARP ile ilgili video da ABD tarafından servis edildi ki halk, örgüt ve devletler ABD’nin gücünü bilsin ve ondan korkarak istediklerini yerine getirsin. Ama PKK bu oyuna düşmediği gibi korkmadı da. Neden korksun ki, günümüz dünyasında doğaya dıştan müdahale eden güçlerin yaptıkları ancak kendilerine döner ve yaptıklarını gün gelir düzeltemez konuma gelirler.
Öyle aletler var ki, sömürgecilerin ellerindeki bütün teknolojik canavarları “an” içinde yok edebilecek, hem de maddi anlamda çok ucuza mal edilebilen cihazlar. Bugün sadece 200 euroya mal olan bir cihaz, aynı anda bütün dünyadaki elektronik cihazları devre dışı bırakabilip, insanlığı 200 yıl geriye götürebilir. ABD ve diğer sömürgeci güçler her ne kadar güçlü olduklarını bütün dünyaya göstermek istiyor olsalar da, bu cihazın varlığından ve gün gelir kullanılabileceğinden haberdardırlar. Onlar şimdilik insanları korkutma ve sindirmenin peşine düşedursunlar!
Sömürgecilerin PKK’yi yenilgiye uğratabilmesi mümkün değildir. Ne PKK’nin paradigması nede iradeleşmiş halk, sömürgeci işgalcilere bu fırsatı tanımıyor/tanımaz.
Her ne kadar somut Tanrı günümüzde halklar, örgüt ve devletlerde düz çizgisel bir mantık yaratmışsa da, PKK’de bunu yaratamamıştır. Bilindiği üzere mit, mitoloji ve dine bakışların yarattığı düşünceler, yorumlamalar ve buna bağlı yaşamlar ile silik olan arayışları öyle veya böyle biliyoruz. Tüm düşünceler ve yorumlar tamamen köleliği kutsayan, din adamlarını göklere çıkaran, sabit, beklemeli, her şeyi bir dış güçten bekleyen, düz, monoton bir yaşam sunarlar. Aslına bakılırsa yaratılmak istenen insan tipi, iradeden yoksun, silik, bitik, verimsiz, heyecansız, umutsuz ve moralsiz bir yaşam sunmaktır. Bunun yanında hükmeden, hâkimiyet sağlayan, buyuran ve tepeden inme yöneticiler istenen bir halk ve örgüt tipi yaratılmak isteniyor. Bu temelde Tayyip Erdoğan’ı Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya ilan eden sistem, zihin ve yöntem de aynıdır.
Dini bakış ve yorumların ardından dayatılan yaşam etkileri mevcut günde derinden hissedildiği gibi, kulluğu geçemeyen ve sadece soyut ve somut tanrılara odaklanmış bir yaşam hissi gerçekliğini koruyarak devam ediyor. Ancak PKK’nin mevcut paradigmasında bırakın her türden tapınmayı ve köleliği, hiyerarşinin dahi bir yeri vardır. Ondan dolayıdır ki Sayın Abdullah Öcalan:  Eski paradigma şahsımda iflas etmiştir, demiştir. Özünde kaderci ve pozitivist yaklaşımların bir ürünü olan göklere tanrıya kilitlenmiş kulluğu geçmeyen bir yaşam arayışı, sadece en iyi bir “kul” olmak içindir. Bu kul ki soyut ve somut tanrıların işçisi, kölesi ve hizmetçisidir.
İşte PKK, hiçbir soyut ve somut Tanrının işçi, köle ve hizmetçisi değildir ve doğallığında da yenilmezdir.
Bilim dünyasının vardığı en son sınırlar olan “kuantum” ve “kozmos” un ilginç yaklaşımları PKK’de de ifadesini bulmuştur. Artık buna özgü bir yaşam kaçınılmazdır. Bu yaşam arayışında ne ABD nede onun elçisi Türkiye, PKK ve onun gerillalarıyla baş edemez. Sömürgeciler sezgili, özgür tercihli düzenlerin dünya halklarına yansımasından çekindikleri için bu denli PKK’ye saldırıyorlar.
Ne sömürgeciler PKK’yi yenebilir ne de napalmlarla kimyasalları sonsuz kullanabilir! Bilimde kanıtlananlar direk insan ile ilgili olduğundan ve PKK’de insanlardan oluşan bir güç olduğundan, yazının başlığı daha da netleşsin diye çok uzatmadan bir ayrıntıyı paylaşacağım;
…Bilim dünyasında yapılan deneyler sonucu görülen atom altı parçacıklarda, parçalar veya fotonların inanılmaz bir şekilde kendi yolarını çizdikleri görülmüştür. Buna göre kendi rotalarını kendilerinin çizmesi demek, parçacığın enerji ve dalgası, frekans ve renginin ayrı olduğu anlamına geliyor. Her parça ya da foton kendi yolunu kendisi çiziyor. Bundan hareketle, fotonlar kontrol altına alındığında kontrol altına alan dış gözlemci, bunları kendi istemiyle etkilemektedir.
Tüm bu deneylerin sonucunda ortaya çıkan sonuç ve aslında yazının özünde anlatmak istediğim şey; Birey, kendi yolunu çiziyor ve bu bilim tarafından da ispatlanmıştır. Kendi yolunu çizmekle kalmıyorsun, aynı zamanda iradeleşmiş, iyi örgütlenmiş ve gelişmelere karşı iyi hazırlanmışsan baskın çıkan sen olabiliyorsun. İşte PKK’de iyi örgütlenmiş ve gelişmelere karşı iyi hazırlanmış ve istediğinde baskın çıkabilen bir örgüttür.
Sömürgeci yönelimin PKK üzerindeki etkisi öyle sanıldığı gibi etkili ve kalıcı olamaz; çünkü PKK belirsizliği belirleyebilen bir paradigmaya kavuşmuştur. Bu belirleyicilik ise örgüt iradesiyle kadroları istediği alanlara sevk anlamına geliyor. Burada yaşanan ne bir beyin yıkama metodudur, ne de kulluğun ideolojikleşmiş halidir. Tam anlamıyla özgür bireyin özgür tercihi sonucu yaşanıyor. Dahası bu mantıkla yolan çıkan bir örgütte hiçbir gelişme düz çizgisel olmuyor ki zaten ideoloji buna fırsat vermiyor. PKK’nin son 6-7 yıldır geri düşmemesinin tek sebebi de budur.
PKK kendisini aldatmadığı gibi hiçbir gücün peşinen üstünlüğünü de kabul etmemektedir. Çünkü Kuantumun yaşamda açtığı aralıklar, belirsizliğin olduğunu söylüyor ve müdahaleci konumunda irade sahibi olabileceğini kanıtlıyor. Her ne kadar da askeri ve siyasi operasyonlar en ağır şekliyle PKK üzerinde yaşatılsa da, PKK güçlü ve irade sahibidir. İrade sahipleri de hesaba katılırlar ki, katılmasalardı bu kadar üzerine gidilmezdi.
Türkiye istediği kadar ABD’yi arkasına alsın, isterse de bütün NATO askerlerini PKK’nin üzerine göndersin yine de PKK’yi alt edemez, belini kıramaz, etkisizleştiremez ve marjinalleştiremez. Yine PKK’nin dağda olan gerilla sayısının iki katı kadar gerilla, milis ve fedai gücü Kürdistan ve Türkiye’nin, hatta ABD ve Avrupa’nın en olmadık alanlarında hücrelerdedir. Bu hücrelerin uyanışa geçmesi demek, kendisini Tanrı, Türkiye’yi de elçisi olarak ilan eden ABD’nin tüm planlarının suya düşeceği anlamına gelecektir. PKK istediği kadar kayıp versin veya darbe alsın, aldığı her darbe ve kayıp yarattığı çekim alanıyla ona misliyle güç olarak geri dönmekte ve dönecektir. Çünkü yapısı buna müsaittir. Bunu bütün sömürgeci güçler de biliyor. Bu kadar büyük yönelmelerinin tek sebebi, onların çırpınışları ve PKK karşısındaki çaresizlikleridir. Bundan dolayı hiçbir Kürd bireyinin umutsuzluğa düşmesinin anlamı yoktur, çünkü PKK sömürgeci anlayışı öyle veya böyle dize getirecek güce ve kudrete sahiptir.
PKK’yi sadece dağ ile sınırlandırmak ve umutsuzluğa düşmek, en son yurtseverlerin düşüneceği şey olmalıdır. PKK her yerdedir ve Kuantumik bir felsefeye sahip olmayanlar da PKK’nin savaş strateji ve taktiğini anlayamazlar.
03.11.2011
mehmetserhatpolatsoy.blogspot.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder