26 Mart 2012 Pazartesi

Metropol Kürtleri Dikkat; Tehcir Başlayacak

Mehmet Serhat Polatsoy

Ölümler yaşanacak, katliam olacak, oluk oluk kan akacak dedim ve işaret ettiğim her yerdeki Kürt kanları sömürgecilerin soykırım provalarıyla oluk oluk aktı. Bana ister felaket tellalı, isterseniz de komplo teorisyeni deyin ama inanın sömürgecileri çok iyi tanımak sizleri de birer felaket tellalı ve komplo teorisyeni yapacaktır. Ortada böylesine bir tehlike varken, yine o kadar medyatik gazeteci ve yazarımız varken, hiçbir tanesi bu ve buna benzer konuları işlemiyor. Ya olmuşları ya da o an için olanları yazıp yazıp çiziyorlar. Bu bir yerde bu konulara dokunmayanlara eleştiridir de. Kürdistan halk önderi Sayın Abdullah Öcalan dışında kimseler, olabileceklere ilişkin yorumlar geliştirmiyor. Sadece Sayın Öcalan vardır ki, o da tecrit altındadır. Bir halk vardır ki o da tecrit altındadır. Öcalan’ın suskunluğu halkın çaresizliği ve suskunluğu değil mi?
Birey istediği kadar etkin ve yetkinleşsin, istediği kadar hakikat temelli felsefeyi içselleştirerek yaşamsallaştırmı-şım desin, yine de bir ayağı sistem içerisinde ve bireysel bazı kaygıları varsa, sömürgeci planlarını deşifre etmekten çekinir veya kaçınır. Ama ben ne çekiniyor ne de kaçınıyorum. Haklı bir eksiklik olarak görülen “esnekliği” bir türlü sömürgecilere karşı uygulayamıyorum. Kısacası yani ben, liberal çizo-vizo olamıyorum.
Birey her zaman yaşadığı en büyük acıyı, “son” olarak kabul eder. Tıpkı İnönü katliamından sıyrıldık ve hala ayaktayız; artık bize kimseler bir şey yapamaz demek ve strateji ile taktikleri bu eksik ve yetmezlikle sürdürmek gibi. Tıpkı, daha ne olsun artık bundan daha büyük bir katliam olur mu deyip, faili sömürgeci olan on binlerce vatan evladını toprağa ve asit kuyularına gönderdikten sonraki duyarsızlık ve rehavet gibi.
Kolonyalizm ve kolonyalistleri tanıdığımdan kaynaklı neler yapabileceklerini hakikat çerçevesinde işliyor ve harmanlamayı da bu temelli yazılara enjekte ediyorum. Ortaya çıkan sonuç Polatsoy daha önce söylemişti oluyor.
Peki, neden Tehcir veya Tehcir için gereken şartlar oluştu mu?
Evet, Tehcir için tüm şartlar oluşmuş görünüyor.
Çünkü Kürt halkı Öcalan önderlikli PKK hareketinin öncülüğünde başlattığı diriliş mücadelesini bütün baskı, gözaltı, tutuklama ve ölümlere rağmen sürdürüyor. Sömürgeciler Kürt halkına karşı bütün planlarını devreye koydu ancak, bu yöntemlerle başarılı olamadılar. Zira sömürgeci için başarı esastır. Kürtler bir taraftan eksik ve yetersiz direnişini sürdürürken, diğer taraftan da sömürgecinin Kapitalist Modernitesine karşı, halkların komünal, kollektif yaşamını sağlayan ve olması gereken bir yaşam formu sunan Demokratik Modernitesini örüyor. Hem başkaldırı ve hem de Kapitalist modernitenin Liberalist düşüncesine karşı Komünalist ahlaki-politik toplum inşaası sömürgeciye fazla gelmiş olacak ki, etkisiz ve sonuç alıcı olmayan eylemsellik nedeniyle Kürdün üzerine daha fazla gelme cesaretini gösteriyor.
Çok uzağa gitmeden sadece TC’nin son 90 yılını kısaca değerlendirecek olursak eğer sömürgeci; Koçgiri, Dersim, Zilan, Maraş, Çorum, on binlerce faili belliler, Sivas, Gazi ve son olarak Mazıdağı Zankırta (Bilge) köyünde hem Sünni Kürtlere, hem de Kızılbaş, Alevi Kürtlere karşı soykırım ve tehcir planlarını kusursuz bir şekilde işletti. Milyonlarca insan hem diasporaya, hem de TC’nin yozlaştıran, kültüründen uzaklaştıran, kendine yabancılaştıran metropollerine göçmek zorunda kaldılar.
Birincisi Soykırım, ikincisi ise Tehcir’di.
Bu soykırım ve tehcir bütün TC hükümetleri döneminde bir bir uygulandı. Şimdi öyle çok uzatmadan son 30 yılı birkaç başlık halinde geçmek istiyorum.
Kürtler, 12 Eylül darbesinden sağ çıktı ve hala ayaktalar diye rehavete kapılarak Çiller soykırım ve tehcirine maruz kaldılar. Sandılar ki 12 Eylülden daha başka büyük bir zulüm yok. Sandılar ki böylesine bir irade kırma, onursuzlaştırma ve korku duvarları inşaası yok. Kürtler yanılgıya düştüklerini, Çiller’li soykırım ve tehcir yıllarında anladılar ama on binlerce Kürt çoktan katliamlardan geçirilmiş ve sürgün edilmişti bile.
Peki, sonra ne oldu?
Kürtler bir daha rehavete kapıldı; sömürgecilerin insanlaştıklarını sandılar. Oysa hakikat öyle miydi? Sömürgeci insanlaşabilir miydi? Hümanizm ile sömürgecilik hiç yan yana durabilir mi? Sömürgeci rehavete kapılan ve sonuç alıcı eylemselliklerle düşmanının şah damarına inerek direnişini kurtuluş temelli örmekte zorlanan bir halkı hiç tanır mı?
Maalesef aynı hata tekrar etti ve Kürtler, Kolonyalistlerin temsilcisi Çiller zulmünden sonra ayakta kaldık, dedi. İyi de kaldık da ne oldu? Sömürgecide satılık, düzenbaz, laf cambazı, usturalı pamuk ağzı ile Ortadoğu’nun liderliğine oynayıp bir model haline getirilebilecek başka kimseler yok muydu? Var işte!
Kadın da olsa, çocuk da olsa, güvenlik güçlerimiz gerekeni yapacaktır diyen bir Erdoğan’ı gördük. E gördük de ne oldu? Bir taraftan böyle diyen, diğer taraftan sahtekârlığıyla bizi oyalayan ve kandıranın tuzağına düştük.
Sandık ki Erdoğan insanlaşacak; sandık ki İnönü ve Çiller’leri bir daha görmeyeceğiz. Sonuçta gördük işte. Peki, gördük de ne oldu? Yine sandık ki BM ve AB, yardımımıza koşacak. E peki, bunlar değil mi, Sri Lanka’nın Tamil soykırımına sessiz kalan, bunlar değil mi, eline silah dahi değmemiş ve hiçbir Türk yasalarına uymayan adına illegal denilen işlere girişmemiş olanların evlerine sabahın erken saatlerinde baskın düzenleyenlere karşı sessiz kalan. Peki, dolayısıyla bunlar değil mi “onlarca gerillayı” kimyasal silahlarla yakıp kül eden, Kürt halkı değil mi 90’ların ölüm her an ensede ve 2000’li yılların kelepçe her an bilekte ruh haliyle dengesizleşen, bunlar değil mi Roboski’de 35 çocuğumuzu katleden.
Kim kaldı geriye, bizden başka Kürdü savunacak güç?
Tüm bunlara rağmen hala hümanizm mi diyeceğiz?
O zaman Tehcir’e de hazır olacağız!
Sömürgecilerin Kürdü tehcire uğratacağına hala inanmıyor muyuz? Bizce sömürgeci için şartlar olgunlaşmamış mı?
Öyleyse kendimize tekrar tekrar yaşanmış birkaç olay gösterelim ve hatırlayalım;
Öncelikle Erdoğan’ın İnönü ve Çiller’den daha soykırımcı olduğunu kabul edeceğiz.
Sömürgeciler bir halkı yok etmek için önce katleder ve nüfuslarını azaltırlar. Sonra katliamdan arda kalanları ülkelerinin dışına, ya başka ülkelere, ya da kendi kültürlerinin egemenliğindeki başka şehirlere dağıtırlar. Bunlar tıpkı dağıtılan “Kürtmanç”, “Bedevi” ve “Türkmen’ler” gibi zor şartlar altında yaşar ve Kürd, Arap ve Türklerin cezalandırdığı muhalifler olarak tüm zorluklara karşı ya direnirler ya da dayanamayıp “üst tabaka kültür” altında erir giderler. Erimese de seslerini çıkartacak halleri kalmaz. Sonra doğallığında Asimile olurlar. Tıpkı yakın tarih sömürgeciliğinin Sıdıka Avar tipolojisinde Türkleştirilen Dersimin kız ve oğulları gibi yitip giderler.
O zaman önce, bir katliam olduğunu da zihnimize kazıyalım.
Peki, katliam ve sürgün oldu mu?
Evet. 90’lı yıllarda katliam ve sürgünü Kürdistan’da en ince ayrıntısına kadar yaşadık. Peki sonra? Kürd halkı tekrar direndi ve tekrar örgütlülüğünü sağlamayı başardı. Ardından, Çiller’in kontraları gibi Erdoğan’ın polisleri sahnelendi. Her sabah “evime baskın yiyebilirim” psikolojisiyle yatmaktan deliye döndük.
Ancak bu defa baskı ve zulüm, Kürdün sürüldüğü metropollerde de başladı. Kürd ile baş edemeyen sömürgeci, sürdüğü Kürdü elindeki teknoloji ile eliyle koymuş gibi buldu ve çürüten zindanlara yerleştirdi. 12 Eylül zindanındaki uygulamaların bir benzeri Erdoğan’ın cezaevlerinde uygulamaya alındı.
Temsilcisi ve siyasetçisi zindanda olan Kürde yeni temsilci ve siyasetçiler gerekiyordu.
Yeni temsilci, siyasetçi ve ‘aydın’ Metiner, Fırat, Miroğlu, Kızılkaya ve nihayetinde Güçlü ile Burkay’lar olurken, alt tabaka boşluğunu dolduracak olanlar da “irşat timleri” oldu. Neredeyse Kürdistan’ın her evi bir Gülen yuvasına döndü. Fettullah Gülen istihbarat örgütü her bir Kürdistanlı ile ilişkilendi ve hiç olmadığı kadar Zaman gazetesi Kürdistan’da dağıtıldı.
Fettullah Gülen = Sıdıka Avar
Sıdıka Avar, sömürgecinin Kemalist’i olurken,
Fettullah Gülen, yine sömürgecinin Yeşil karakterli Kontra ve Ilımlı İslam’ı oldu.
Gülen yuvalarında işlenen tek bir konu var; o da İyi Kürt ve kötü Kürt.
Zamanında iyi Kürt, sisteme tabi olan ve üst tabakayı oluşturan iktidar yanlısı proto-Kürt, Arap ve Türk olurken, Kötü Kürt ise, Kürtmanç, Bedevi ve Türkmen oldu. Öyleyse bu muhaliflere yaşam şansı yok. Tıpkı Muaviye ile Ali’nin “Hekem” olayı sonrası bölünmelere uğrayan Ali’cilerden Rafizilerin, insan yerine koyulmadıkları gibi. Bunlar o zaman da, günümüzde de, iktidarı elinin tersiyle iten Kürdleri “yabani ot” ilan etmişler bir kere. Bu yabani otlara karşı sürdürülen “süne” mücadelesi, hem fiziksel (yani katliam), hem de kimyasal (yani asimilasyon) olarak devam etmektedir.
Dostlar, tehlike çok büyük.
Katlettiler, zindana attılar, tecavüz ettiler, sürdü ve yaktılar, olmadı. Son kozları olan İslam adı altında parçalama, kendine yabancılaştırma ve yozlaştırma deşifre olup teşhir edilince de yapacakları tek bir şey kaldı, o da Tehcir eşliğinde büyük katliam, yani Soykırım. Siz, 2 yıl önce Manisa Selendi’deki Roman halkına karşı gerçekleştirilen Tehcir’in “öylesine bir olay” olduğunu mu sanıyorsunuz? Siz, kırk yıllık mücadele yürüten ve büyük oranda Sri Lanka ile anlaşmaya yakın olan Tamil ve halkının katliamını, “olabilir, savaştır, yanlış yaptılar ve yenildiler”, diye mi yorumluyorsunuz? Sizler son Roboski katliamını nasıl okuyor ve yorumluyorsunuz?
Ben 3 yıl önce Tehcir Senaryoları dedim, şimdi de Tehcir olacak diyorum. Öyle olabilir veya ihtimal dâhilindedir vs. tarzından halkı oyalayıcı kelimeler kullanmıyorum. Direkt, cak ve cek eklerini kullanıyor ve Kürd halkı Ermeni halkından daha büyük bir tehcir ve soykırıma uğrayacak diyorum. Neden düz çizgisel bir hat çiziyorsun denilebilir. Hani, nerde kaldı senin “belirslizlik ilkesi” anlayışın, denilebilir.
Şimdiden böyle söyleyeceklere karşı diyebileceğim şey; ikinci doğa denilen toplumsal doğa sömürgecilerce şekillendiriliyor; bağımsız ve doğallığında işleyen bir toplum yok. Bu olmadığı gibi doğallığında işleyen Doğa da yok. Sen direniş geliştirmezsen, 90’lı yıllarda yaşanan göç gibi yine Kolonyalistler tarafından icra edilen Van Depremi sonrası büyük bir göç yersin.
Çözüm; direnişten geçiyor. Kimse, Kürtler zaten direniyor ve direndiği için zindandadır, demesin! Direnen Kürt, ne zindan da ne de toprak altında olmaz. Olsa olsa Özgür Kürdistan’da hakikatli yurttaş olarak yaşam sürerler. Sönük ve parçalı bulutlu direniş, sömürgeciye imkan sağlıyor, bir halkı yok edebilmek için umut sunuyor, cesaret veriyor. Sömürgecinin cesaretini kırmak, soykırım ve tehcirin önüne geçmektir. Bu cesaret, radikal kararlar almak ve eski tarzdan vazgeçip sistemin anladığı ve sana yöneldiği şekliyle cevap vermek demektir. Artık bundan sonrası Kürd halkının temsilcilerine kalmıştır.
Dünya insanlığını tekelinde tutmak isteyen sömürgeciler nasıl Laz, Rum, Gürcü, Çerkes, Azeri ve dağıtılmış “bölge Arap’larını” büyük oranda kendine yabancılaştırmış ve özünden uzaklaştırarak başka bir ırka büründürmüşse ve Süryaniler nasıl yok edilmiş ve geriye kalan az bir kısmı diasporaya göç etmek zorunda kalmışlarsa, nasıl Ermeni ve ekonomik krizle boğuşan koskoca Yunan’lılara bir devletçik vererek susturmuşlarsa, tüm bu halkları tarih sahnesinden silen Kolonyalistler, Kürtleri de silmek isteyeceklerdir. Sömürgeciler; Ya bana bağlı olacaksın diyor, ya da seni silerim diyor. Bunun karşısında sonuç alıcı eylemsellikler ile durmazsan, sürece yayılan savaş, ya seni yozlaştırır ve doğallığında eriyip gidersin, ya da erimesen de büyük bir tehcir ve soykırımdan geçirilirsin. Kimseler; “Kürt halkı metropollerde Türkler ile birlikte yaşıyor, bu tehcir nasıl olacak” demesin sakın. Erdoğan’ın polisleri nasıl evlere baskın yapıp binlerce insanı zindanlara atabilecek istihbarata sahipse, aynı şekilde faşistler de örgütlenebilir ve istihbaratın elindeki Kürdün ev ve iş bilgileri bu katil örgütlü yapıya verilebilir.
Bu yüzyılda böyle şeyler olmaz demeyin sakın. Nasıl bugün Kızılbaşların evleri Adıyaman, Malatya ve Antep’te tek tek işaretleniyorsa, işte Kürdün tamamının da tüm bilgileri Türk istihbaratın da mevcuttur. Böyle şeyler olmaz demeyin, sessiz kalmayın ki, yarın aynı işaretlenmeler sizin de kapınızda olmasın. Olmaz denilen her şey Kürdün başına gelmiş ve gelmeye de devam etmektedir. Gördüğümüz acıdan daha büyük acılar olduğunu unutmayalım. Hele hele karşımızda sömürgeci varsa ve sonuç alıcı eylemselliklerle direnmiyorsak…
Benden sadece uyarması! İster, “sen Tehcir olacağını nerden biliyorsun”, deyin, ister “saçmalıyorsun” deyin, isterse de “sen çok karamsarsın ve halkı da karamsarlığa itiyorsun” deyin. Hani derler ya “gerçek acıdır”, Evet, gerçek acıdır ama hakikat, öldürür. Yitip gittikten sonra hakikati anlamışsın nedir, anlamamışsın nedir.
Eğer kapsamlı bir direniş gelişmez ve sömürgeci kaleleri yavaş yavaş hedeflenmezse, Newroz’da Kürd halkının yılmadığını gören sömürgeci, son vuruş için “yeni dönem” Tehcir ve Soykırımını deneyecek. Ben ne komplo teorisyeni ne de kahin değilim, sadece olabilecekleri “görüyorum” o kadar.
Nasıl İnönü ve Çiller gelip geçmişse, ya Erdoğan ile bu olacak ya da Erdoğan’dan sonra gelen sömürgeci uşağı eliyle...  Sonuç alıcı tarz gelişmezse, Sömürgeci, Kürdü toptan teslim almayana dek, durmayacaktır.
Özellikle Türk Metropollerinde yaşayan Kürtler dikkat etsin, eğer PKK gerekli dönemsel stratejik hamleler ile hakikatli taktiksel sıçrayışları başaramaz ve halk örgütlenemezse yakın bir zamanda Tehcir başlayacak. Demedi demeyin.
26.03.2012

1 yorum:

  1. Biji mamoste Mehmed dest xwes niviste be guman rastenin sedi

    YanıtlaSil