12 Mart 2012 Pazartesi

PKK’ye Düşmanlık TC’ye Hizmettir!

                                                                                                            12.03.2012 Mehmet Serhat Polatsoy
Şimdi yeminli PKK düşmanları, sömürgeciye göbekten bağlı işbirlikçi ve iktidarın artıklarından nemalanmak için bin bir takla atan zavallı ‘beyaz Kürtler’, eminim bana çok kızacaklardır.
Çok kereler yazılarımda belirtmişimdir; birilerinin planları suya düşecek, kalbi kırılacak veya huzursuz olacak diye, gördüklerimi ve bildiklerimi” yazmadan yapamam. Bu benim Kürdistan halkına olan onur ve namus borcumdur, diye.
Hal böyleyken, böylesi bir süreçte biraz ufuk açıcı, biraz da yapılan değerlendirmelerin hangi temelde olması gerektiği açısından, çok ince bir ayrıntıyı paylaşma gereği duydum.
Bırakın devlet, örgüt ve kurumları, bu oluşumlar içinde yer alan her bir bireyin bile farklı farklı düşüncelere sahip olduğunu son bilimsel veriler bizlere ispatlamaktadır. Buna göre “aynı anda iki farklı yerde olma, dalga parçacık ikilemi ve doğadaki her bir canlı ile kainattaki her bir yıldız, galaksi ve sistemlerin bir birleriyle simbiyotik etkileşim ve uyum içerisinde olduklarını bilmekteyiz. “Bilim ve mantıktan doğru” yaptığım bu hakikate göre “kısaca”: her bir bireyin özgür ve bir o kadar da bağımsız olabileceği hakikatiyle karşı karşıya olduğumuzdan, ilgili yazıyı okuyan her bir bireyin de bu hakikat çerçevesinde algılaması, görünür olan “olağan üstü” koşulların varlığını da göz ardı etmemesi ve buna göre bir değerlendirme yapması ve mevcut sürece bu temelde yorumda bulunması gerekmektedir.
Ben ne BDP’de üye, ne DTK’da delege, ne KCK ve PKK’de kadro ne de HPG’de gerilla değilim. Tüm bu oluşumlarda olmamakla birlikte, Kürd ve Kürdistan davasına hizmet ettiklerini düşünüyor ve sömürgecilerin yoğun yönelimlerinden kaynaklı düşülen bütün eksik, yetersizlik ve zaman zaman sürece cevap olamamalarından kaynaklı pasifliklerine rağmen, canı gönülden desteklediğimi de belirtmek istiyorum.
Genel anlamıyla Kürdistan özgürlük hareketine olan inancım, onu eleştirmemin önüne geçmediği -ki birçok yazımda bazı eksiklik ve yetmezliklerini yapıcı-hakikat temelli belirtiğim- gibi, gelişen bu durumum da, ona karşı geliştirilen açık düşmanlıklara yorum getirebilmemi meşru kılmaktadır, diye düşünüyorum.
*
Her bir Kürd ve Kürdistanlı bireyin Kürdistan özgürlük hareketine katılım sağlaması gerektiği gibi eleştirebilmesi de hakikattendir. Ancak eleştirilerin birlik ve bütünlük çerçevesinde yapıcı olması ve düşmana hizmet edici söylem ve pratiklerden kaçınılması da başlıca esaslardandır. Tüm Kürdistanlı birey, kurum, oluşum ve örgütlerinin bu esası ilke edinmeleri elzemdir.
‘Eleştiri’, öyle son zamanlarda sömürgecilerin belli kurumlarından sahaya sürülen satılık zavallı “beyaz Kürtlerin” yaptığı temelde bir “saldırı” değil, Kürd ve Kürdistan davasına hizmet edici olmalıdır. Bunlar PKK’ye saldırmanın priminde ve acaba Türk sömürgeciliğinden ne kapabilirim’in derdindedirler. Bunlar PKK’ye saldırarak ve bu saldırıyı da bir eleştiri gibi yutturmaya çalışarak, diğer samimi, saf ve temiz duygularla eleştirenlerin de algısında sapma yaratıyor ve onların da saldırmalarına zemin hazırlıyor ve PKK’yi bu yol ile sıkıştıracaklarını sanıyorlar. Bu saldırı olayı özünde sömürgeci oyunu olmakla beraber, bu şahsiyetlerin açıktan PKK’ye olan yönelimleri de Kürd ve Kürdistan’a düşmanlık, TC’ye ise hizmet anlamına geliyor. Buna göre; Yok, PKK eleştiriye gelmiyor, yok PKK farklılık kabul etmiyor gibi yorumlar, hakikatten oldukça uzak değerlendirmelerdir.
Sömürgeciliğin, Kürdistan özgürlük hareketi PKK’nin can ve baş ile yürüttüğü mücadele sonunda elde ettiği kazanımlarına karşı böylesi saldırıya geçtiği bir süreçte, bir kısım beyaz Kürtlerin sahaya sürülmeleri hayra alamet olmadığı gibi sonları da hüsrandır. Çünkü bunlar özgür Kürt toplumu tarafından kabul görmediği gibi kaale dahi alınmıyorlar. Bu saldırılarda ısrar ile Kürdistan özgürlük hareketinin daha fazla karşısında durmanın TC’ye hizmet olması kadar, Kürde ihanet olacağı da göz ve dikkatlerden kaçmamalıdır. Dikkat etmemiz gereken bir diğer ayrıntı da; PKK’ye eleştiri yapanları hain ve işbirlikçi diye yaftalamak “hakikatten” olmadığı gibi, düşmanlık ve saldırıyı da “eleştiri” ile karıştırmak da bir o kadar hakikatten uzaktır.
Buna göre son zamanlarda koro halinde PKK’ye ve Kürdistan halk önderi Sayın Abdullah Öcalan’a dil uzatanlar eleştiri değil, direkt olarak düşmanlık yapıyorlar demek, sanırım yanlış olmayacaktır. Bir Kürd, örgüt, kurum veya oluşumun sömürgecilerin politikalarına alet olup Özgürlük hareketi karşısında durması ne kadar alçaklık ve düşürülmüşlüğün en yalınından dışa vurumu ise, bir o kadar da düşmanlıktır.
Zira düşman ve Kürd ulusal birliği önünde durup düşmanlaşan zihniyetler, Kürdistan özgürlük hareketinden her zaman gereken karşılığı almıştır. Bunun kaçarı olmadığı gibi, düşmana yerinde ve zamanında bir yönelim de hakikattendir.
DEDİK YA, eleştiri ayrıdır, saldırı ayrıdır. Kürdün özgürlüğü ve Kürdistan’ın Bağımsızlığını istemek ve bunun için hem siyasi, hem askeri, hem kültürel, hem de ekonomik mücadele yürütmek ayrıdır, Kürdistan ve Bağımsızlık adı altında ‘eleştiriyorum’ diye “saldırmak ve düşmanlık” yapmak apayrıdır.
Bugün dört parça Kürdistan’ın birliği için Ulusal Konferans çağrısı yapan ve bunun için teorik ve pratik öneri sunan PKK hareketine bırakın direkt saldırmayı, Kürd birliğine karşı her hangi bir zedeleyici tutum, tavır, üslup ve pratik içerisine girmek dahi TC’ye açıktan hizmet anlamına gelecektir.
Bugün PKK hareketi, sadece Kuzey Kürdistan için savaş veren bir örgüt değil, aynı zamanda Doğu, Batı ve kurtarıldığı sanılan Güney Kürdistan için de mücadele yürütüyor. PKK’yi salt Kuzey’den ibaret sananlar, PKK’nin, tüm parça Kürdistan’ındaki Kürdün fedai ordusu ve düşünsel yaratıcısı olduğunu unutmasınlar.
Konumuzla ilgisi açısından; her ne kadar da belli çevreler PYD’nin Esad yönetimine destek verdiğini iddia etseler de, herhalde Batı Kürdistan halkının gerçekliğini (zaman kazanmak açısından olsa bile) kabul edip hakikati devreye koyan bir yönetime siyaseten (şimdilik) ses çıkarmamak, ABD’nin yanında açıktan yer almaktan, ona yedeklenmekten, onun elçiliğini yapmaktan ve onurlu Kürdistan’ın önünde engel olucu pratik sergileyerek “bağımlı bir Kürdistan inşa etmek isteyen” zihniyetlerden daha iyidir, diye düşünüyorum!  Ayrıca bugün Qamışlo’da halkın üzerine ateş açanların da amaçlarının PYD etkisinde olan Kürtleri ABD denetimindeki isyana katmak olduğu açıkça ortada ve sırıtmaktadır.
ABD ile her türlü onursuz ilişkiyi diplomasi, siyaset ve politika olarak Kürdistanlılara yutturmak ve bu ilişkiyi olmazsa olmaz gibi dayatmak, aynı zamanda “büyük sömürgeci gücü”, “küçük sömürgeci Esad’a yeğlemek sonucunda görülüyor ki tam destek ABD politikaları hem Kürdistan, hem de Ortadoğu bölgesinde sorunsuz bir şekilde işletiliyor. Bir taraftan Esad zihniyetini yıkmak ne kadar hakikat ise, diğer taraftan Esad’a sömürgecilik dersi vermiş “ABD’den doğru” bir Suriye inşa etmek ve buna yardımcı olmak da, bir o kadar Kürd ve Kürdistan’a düşmanlıktır. Bu düşüncelerim belki yarınlarda değişebilir ancak, şuanda görünen köy kılavuz istemiyor.
PKK’ye dönecek olursak; PKK, dört parça Kürdistan’da örgütlenmiş, askeri, diplomatik, siyasi ve ideolojik olarak donanımlı, dünya sömürgeciliğiyle savaş halinde olan ve aynı zamanda “Kürdistan’ın özgürlüğü için özgür Kürdü yaratma mücadelesi yürüten” güçlü bir harekettir. PKK, Kapitalist Modernitenin ideolojisi Liberalizmin bencil-bireysel, tekçi- tekelci ve iktidarcı devlet anlayış ve yaşamına karşı Demokratik Modernitenin, Ahlaki-Politik toplum paradigmasıyla, çoğulcu, eşitlikçi, özgür, kollektif, komünal bilinci esas alan ve yeni insanı inşa etmek isteyen ve aslında tüm dünya insanlığına da bir yaşam formu sunan ideolojik ve askeri bir harekettir. Böylesine bir hareketin karşısına yalan, dolan, iftira ve alçaklıkla çıkmak sömürgeciden bağımsız olmayacağı gibi, doğal olarak TC ve ABD’ye hizmet kadar, Kürd ve Kürdistan’a da ihanettir.
DEDİM YA, ben ne BDP, ne DTK, ne KCK ile PKK ve ne de HPG ile herhangi bir organik bağ içerisinde değilim. ‘Keşke’leri sevmemekle beraber, şimdi, “keşke olsaydım ve bazı kararlar almada etkim olsaydı”, diyorum.
Kürt halkı yüzyıllardır ve hatta bin yıldır olağan üstü zamanlar yaşıyor ve özgür değil. Kürdün zihni sömürgeciler tarafından kadüke uğratılmış durumda. Kürd, özgür olmadığı gibi, zaman zaman; “benim ne PKK’ye ne KDP’ye ve ne de diğer Kürd örgütlerine ihtiyacım yok, diyor. Bunu demesi dahi özgürlüğe susamışlığını ortaya koyduğu gibi, bu hareketler tarafından böyle düşünmeye cesaret ettiğini de bilemediğini gösteriyor. Böyle düşünen Kürd, bir yerde özgürleşmeyi de en fazla isteyen Kürd olduğu gibi, bu düşünceden bağımsız ve tamamıyla sömürgeciye uşaklık eden Kürd, zihni dumura uğramış ve gidişatı da sömürgeciye doğru olan Kürdün, en tehlikelisi oluyor. Bunlar, özgürlüğe gelmedikleri gibi, yeminli PKK düşmanlığı yapmak ve TC ile ABD’ye hizmeti de onur saymaktadırlar.
BİTMEK tükenmek bilmeyen zaman olağan üstü oldu muydu, alınması ve alınan kararlar da doğallığında, olağanüstü olmalı ki düşman ile baş edebilesin.
Elbet her bir bireyin farklı farklı görüşleri olacağı gibi, her bir Kürdistan’i örgütün de kendine has farklı görüşleri olabilir. Kendine has derken, onurlu ve en asgari yaşamsal bir formda olması gerekir, diyorum. Öyle dar, çıkarcı ve benmerkezci bir anlayış kabul edilemeyeceği gibi,  bunda diretmek de Kürd ve Kürdistan davasına da hizmet etmeyecektir. Farklılık ve onur’a katılımcılık esas alınırsa, bunun adı elbette çoğulculuk olur. Ancak onursuzluğu onur addedenler, bu çoğulculuğun içerisinde yer alamaz, almamalı ve alınmamalıdırlar, diye düşünüyorum. Bu düşünce, farklılıklara tahammülsüzlük olmadığı gibi, Birliğin arasına sızabilecek sömürgeci zihniyetleri de baştan etkisiz kılacaktır! Zira mevcut hal savaş hali ve Kürd ulusal birliği şarttır.
BU, işin görünen ve doğal zamanlarda olması gerektiği şartlarıdır. Fakat Kürdün mevcut hali olağanüstü olduğundan, ortaya çıkan kimi farklılıklar da görmezden gelinebilir ki mevcut hal, savaş halidir. Dolayısıyla bu farklılıklar ve düşünceler olağanüstü durumlarda görülemiyor olabilir ki, olağan üstü durumların yaşandığı ne kadar hakikatse, farklılığın böylesi zamanlarda görünememesi de bir o kadar hakikattir. Mücadele sahasında var olan Kürdistan’i örgütlerin birleşmemesi, ortak hareket etmemesi ve dolayısıyla birden çok örgütün oluşu, çok sessilik olmakla birlikte sürece ters düşmektedir. Bir birlik çatısı olmadan böylesi seslerin çokluğu olsa olsa mevcut süreçte Kürd ve Kürdistan’a değil, direkt sömürgeciye hizmettir. Öyleyse birliğe acilen gelmek kadar, birlik önünde duran tüm yapılara müdahale de kaçınılmaz olmalıdır. Henüz Kürdistan özgür değilken, bırakın özgürlüğü henüz varlığını koruma savaşımı veriyorken, öyle farklı seslerin çıkması böylesi olağan üstü durumlarda çoğulculuk değil, maalesef TC’ye hizmet anlamına geliyor!
Şuanda Kürdistan’ın tüm parçalarında Kürd ulusal birliğinin acilen sağlanması gerekiyor. Sağlanan birlik, Kürdistan’i tüm kararları almada yetkili olup yekvücut halinde duruş sergilemeli. Bu birliğin oluşumu öyle ABD, TC, İran ve Suriye’ye yedeklenmeyle olmamalı. Birlik oluşumu sonrası ortaklaşa kararlar alınacağından zaten hiçbir örgüt veya oluşum hiçbir sömürgeci güce yedeklenemez ve ayrılığa düşemez.
YOK eğer bu birlik sağlanmasa da, özellikle Kuzey, Batı ve Doğu Kürdistan’da en büyük doğal birlik olan PKK hareketinin dışındaki tüm farklılıklar (geçici bir süre) Kürdistan olağan hale gelene kadar görülmemelidir, diye düşünüyorum. Altını özellikle çiziyor ve “Birlik sağlanmazsa” diyorum.
Kürdistan özgür değilken ve herhangi bir birlik oluşamıyor ve çatı altında birleşilemiyorsa, mevcut durumda hiçbir farklılık kendini dayatmamalıdır. Bu dayatma Kürd ve Kürdistan’a hizmet değil Kuzey ise TC’ye diğer parçalar ise yine TC ve ABD’ye hizmet anlamında yorumlanıp, bu çevrelere geliştirilecek tavır ve tutumlar da, düşmana karşı sergilenen ve uygulanan pratikle eşdeğer olmalıdır, diye düşünüyorum.
Öyle tahmin ediyorum ki bugüne kadar PKK’ye eleştiri adı altında saldırıya geçen çevrelere dokunulmuyorsa, bunun tek sebebi PKK ve ondan etkilenenlerin ideolojik çizgisi ve doğallığında hümanist yapısından ileri geliyor. Ancak çok zorlamamak da gerekiyor!
Son olarak;
Henüz özgürlüğünü elde edememişlerin bir birlerinden bir farkı olması, farklı düşünce, eylem ve pratik güçlerinin bulunması, son süreçteki yoğun tartışmalardan da anlaşılacağı üzere ve mevcut savaş hali sürecinden kaynaklı ve üstüne üstlük “Birliğe” gelinmiyorsa da, çok anlam bulmuyor. Bunun için zaman geçmeden Kürd ulusal birliği temelinde bir çatı kurmak ve var olan Kürd ve Kürdistan’ın tüm düşmanlarına karşı “bu birlik haliyle” duruş sergilemek gerekmektedir. Mevcut süreçte artık Kürdün bir saniye bile beklemesi düşünülemez. Bölük pörçük ve parçalı bulutlu duruşlar, Kürdistan mücadelesine bir fayda sağlamadığı gibi zarar veriyor ve dolayısıyla birliğe ve çatıya gelmeyen, direten ve engel olan her kişi, kurum, örgüt ve oluşumlar da farklılık değil, düşmanlık yapıyor olarak algılanır, dahası, doğallığında düşmana hizmet ederler.
Buna göre, dört parça Kürdistan’ın özgürlük, onur ve çıkarının dışında her ne nedenden olursa olsun, Kürdistan Ulusal birliğine gelmeyip PKK’ye düşmanlık yapanlar TC ve ABD’ye hizmet ettiği gibi, Kürd ve Kürdistan davasına da ihanet ediyor olarak görülmelidirler.
12.03.2012
Mehmet Serhat Polatsoy

3 yorum:

  1. Hocam eline diline sağlık mükemmel yerinde bir yazı.İnşallah biraz insanlık kalmıştırda bir şeyler anlarlar.

    YanıtlaSil
  2. güzel bir yazı kaleme almıssın.altına imzamı atıyorum.aynı düşünceleri paylaşıyorum...

    YanıtlaSil
  3. hocam yuregine saglik .umarim satilik kürtler ihanetci kürtler bunu okumus birseyler anlamistir.dewamini bekleriz.saygilarimla

    YanıtlaSil