24 Ekim 2012 Çarşamba

Tayyip Temeller, Tayyip Erdoğanları şaşkına çevirdi


PKK ve PJAK’lı tutsakların 12 Eylül gününden bu yana girdikleri ‘süresiz-dönüşümsüz özgürlük’ diye nitelendirdiğim açlık grevi eylemleri bugün 43.gününde ve cezaevlerinden her an ölüm haberleri gelebilir.
Kendine insanım diyen her bir birey eminim ki en az benim kadar her an korku ile kalpleri çarpıyor ve sanki ‘az sonra, baba, anne ve kardeş’lerinden birinin ölüm haberini duyacakmış gibi çaresiz bir hastalıkla pençeleşen yataktaki yakınının bu dünyadaki fiziksel ayrılışına tanıklık edecek günü bekliyor.
Bir taraftan elini taşın altına koyanlarımız, belki zavallılıklarımızdan olsa gerek içten içe feryat ediyor ve neden bedenimizi de yatırmadık kayalıkların altına da, yoldaşlarımızın daha fazla yakınında duramadık, onlara yeteri kadar ses olamadık diye kendi kendilerine kızarken, diğer taraftan her an ölüm haberi gelebilecek olan zindanlara karşı gözünü kör, kulağını sağır ve dillerini lal eylemiş AKP hükümeti ve işbirlikçi beyaz Kürt kesimler, evlerinde rahat bir şekilde ve sanki hiçbir şey olmamış gibi neredeyse sevinç çığlıkları atacak haldeler. Tıpkı 12.Eylül.1980 darbesiyle Amed zindanında direnişle yeni bir tarih yazan Mazlum, Kemal, Hayri ve Dörtlerin şehadetlerini bir yenilgi gibi karşılayıp alkış tutanlar gibi.
Lenin: Yanılgı yılları, yenilgi yıllarıdır, demişti.
Faşist Kemalist diktatörlük, Kürt özgürlük hareketi karşısında yanılıp yenildiklerini çok sonraları anlayacak ve şaşkına dönecekti. Öyle de oldu. Yanıldı ve yenildiler ama yine de ‘yenilen güreşçi güreşe doymazmış’ deyimindeki gibi milyonların özgürlük hareketini bastırmak için arkalarına NATO ve ABD’nin gücünü alarak tekrar tekrar vurmaya başladı ve acı, kan, gözyaşı ile insanlıktan tam 30 yıl çaldılar.
Ne yaptılarsa olmadı, hangi yöntemleri denedilerse, deney sonuçsuz kaldı ve sömürgecilik, Kürdistan özgürlük hareketi kadrolarının direnci karşısında başarısız kaldı. Otuz yıllık mücadelede yanılıp yenildiklerini yine kabul etmediler ve saldırdıkça saldırdılar.
Başbakan Erdoğan, bir ‘itirafçı’nın öfkesi gibi saldırdıkça saldırıyor ve bugün, bütün Kürdistan ve Türkiye halklarına ihanet ediyor.
PKK hareketinin çıkışından bu yana Türkiyeyi yöneten onlarca hükümet ve sözcüleri adlarını tarihe, utançla anılacak bir şekilde yazdırdılar ve yenilip hükümetler çöplüğündeki yerlerini aldılar.
Şimdi AKP hükümetinin Başbakanı Erdoğan’da yenildiğini kabul etmiyor ve saldırdıkça saldırıyor. O saldırdıkça Kürt halkı hakikat aşkıyla daha bir bileyleniyor ve bunun karşısında AKP Devleti de en hain ve işbirlikçisinden bir itirafçı gibi insanlığa vurdukça vuruyor. Erdoğan bugün kandan beslenen bir vampir gibi Kürt halkının kanıyla iktidarda kalıyor. O her kan içtikçe yeni hayatların doğuş gerçekleştireceğini ve milyonların daha bir hakikat aşkıyla Özgürlük hareketine katılım sağlayacağını kestiremiyor. Bir itirafçı veya yaratıktan daha başka ne beklenebilir ki!
Sadece Türk devlet erkanı,  AKP Hükümeti ve işbirlikçi Kürt kesimi değil ki kalpleri mühürlenen! Kendine aydın, demokrat ve devrimci sanatçıyım diyenlerimiz de öyle pek ortalıkta yoklar. Olanlar da ancak kendi seslerini duyuyorlar. Ancak kendi seslerini duyanlar nasıl zindan direnişçilerinin seslerine ses katacaklar ki! Şimdi kendisini böylesine sessizliğe mahkum etmiş bir aydın çevresi varken birer zombiye dönmüş ve gözleri kör, kulakları sağır ve dilleri lal eylenmiş Türk toplum yığınına ne denebilir ki?
Hiç!
Kürt halkı büyük bir hakarete uğruyor ve neredeyse tüm insanlık üç maymunları oynuyor.
Her haber bülteninde gerilla şehadetleri duymamak için TV ve de basını takip etmekten çekinen analarımız, şimdi de zindanlardan gelebilecek acı haberler karşısında paramparça duygularla ‘evlatsız geçmeyen dakikalarla’ günlerini geçiriyorlar!
Bugün DİHA’ya düşen bir haberde, Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi'nde personel olduğunu söyleyen bir şahsın,  12 Eylül'den beri açlık grevinde olan Gazeteci Tayyip Temel ve arkadaşlarının durumuna ilişkin tanıklık edip; Tayyip Temel ve arkadaşlarının durumları gittikçe kötüleşiyor ve hiç bir tedaviyi de kabul etmiyorlar. Lütfen bu duruma sessiz kalmayın, sesiz kalırsanız Tayip Temel ve diğer arkadaşları her an ölebilirler, açıklaması karşısında, aslında zindan direnişçilerinin “tüm insanlık için” süresiz-dönüşümsüz özgürlük eylemlerini devam ettirdikleri daha bir netliğe kavuşmuş ve sömürgeci sisteme yanıldıklarını, 30 yıl sonra bu onurlu savaşlarıyla bir kez daha hatırlatmış oldular.
Bilge insanın dediği gibi onlar şimdi tam da, “Savaşan özgürleşir, özgürleşen güzelleşir, güzelleşen de sevilir” sözünde anlam buluyor ve demir parmaklıklar arasından direniş ve insanlığa taş duvarları çatlatan filizlenmiş özgürlük fideleri gönderiyorlar; dışarıdaki aslında tutsak olan biz zihinleri allak bullak olanlarımıza.
Onlar şimdi sömürgeci sistemin alayını şaşkına çevirmiş özgürlük halayı çekiyorlar.
Zulme sessiz kalmak, insanlık suçudur.
Onurluysan susma; vakit daralıyorken, bir ses de sen ver.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder