Ezidiler
ile ilgili bir çok yazar ve araştırmacının ırksal, kültürel, siyasal, ekonomik
ve inanç temelli olmak üzere sosyal yaşamlarına ilişkin ulaştığı bilgiler var. Burada
Ezidilerin inançlarına değinmenin dışında, neden ve kimlerin hedeflerinde
olduklarını irdelemeye çalışacağız.
Kimi
kaynaklarda yüzlerin üzerine çıkan fermanlar silsilesi neden Ezidiler'e reva
görülüyor? Bu acaba kadim inanç ve kadim bir ırkın mensupları olmaları
nedeniyle mi? Yine, farklı bir yazı konusu olsa da sormak gerek: Mesela son
ferman olarak kayıtlara geçen 73. fermanda Barzani ve Zebari ailesinin rolü
nedir? Barzani ve Zebari ailelerinin İsrail veya Siyonistlerle bir ilişkisi var
mı? 73. fermanda İsrail ya da Siyonistlerin bir rolü var mı? Museviler,
Hıristiyanlar ve Müslümanlar Ezidi katliamlarının neresindeler?
Ezidiler
uğradıkları katliamlar nedeniyle sürekli sürgün hayatı yaşayan bir inanç ve
halk olma özelliğini taşıyorlar. Hedef alınmaları hem inanç hem de mensubu
olduğu Kürtlüklerinden ileri geliyor. Yaşadıkları coğrafya itibariyle Ezidiler,
verimli hilalin merkezinde bulunuyorlar. Burası aynı zamanda tüm devletler ve
dinlerin iştahını kabartan bir coğrafya oluyor. Mesela vaad edilen toprakların
sınırları üzerinde olduklarından perdeleme ile İsrail'in açık hedefi
konumundalar. Her ne kadar Şêx Adi ile bilinse de tarihi Zerdüştlüğe kadar,
yani ilk tek tanrılı dine kadar gidiyor. Bu karakteri nedeniyle de Ezidilik tüm
dinlerin hem esin kaynağı hem de hedefinde oluyor. Tıpkı Alevilik gibi!
Yaşadıkları
onlarca katliama rağmen Ezidiler bütünüyle (DAİŞ saldırısına kadar)
topraklarını terk etmediler. Daha doğrusu son ferdine kadar terk etmediler. Görünürde
Müslümanların baskıları ile karşılaşan Ezidiler aslında neredeyse tüm dinlerin
ortak hedefi konumundaydılar. Ezidilerin çevresinin farklı halklar ve
inançlarla çevrelenmesinin nedeni de buydu. Bunun anlamı bir baskı oluşturma
olmakla birlikte aynı zamanda kültürlerini yaşatmama, dil ve inançlarını da
asimilasyona uğratma amacı taşıyordu.
DAİŞ
öncesine kadar parça parça koparılan Ezidiler dünyanın her yanına dağılmış ve
inançlarını yaşayamaz hale gelmişlerdi. Bu, bir politikaydı! İnançlarını
yaşayamasınlar ve farklı inançlar ve halklarla iç-içe geçsinler ki inançlarına
dair bir iddiaları olmasın: Farklı halklar ve inançlarla olan evlilikler farklı
karakter ve genetiğe sahip bireyler oluşturur ve bu da uzun sürede bir inancı
yok ederdi!
DAİŞ ile
birlikte Ezidiler, zorla "ıslah" edilmek istendi. Ya olduğun yerde
kalıp öleceksin ya da kaçacaksın. Ezidiler için kaçmak ve kalmak da aynı anlama
geliyordu ki ölüm, topraktan ayrılma ve inancı yaşayamamaktı. Mesela neden
şuana kadar uluslararası kuruluşlar hala DAİŞ'in kaçırdığı binlerce kadın ve
çocuğun akıbetini sormuyor veya kurtarmak için girişimde bulunmuyor? Bu bir
politikadır. Politikanın adı da ıslahtır.
Peki
ıslah terimi nerelerde kullanılıyor? Islah: (1) Daha iyi duruma getirme, iyileştirme,
düzeltme. (2) Bir hayvan ya da bitki türünden daha iyi verim alabilmek için
yapılan işlem. Bu kavram çoğunlukla hayvan ve bitkiler üzerinde yapılan
deneyler söz konusu olduğunda kullanılıyor. Ama bir de bir halk, yani Kürt
halkı için kullanılıyor. Kısa bir tarih araştırması yapanlar bilirler ki
Abdulhamit döneminde, Dersim ıslah raporu düzenlenmiş ve Cumhuriyete kadar
Dersim'e bu politika ile katliamlara girişmişlerdi. Yine aynı kavram "Şark
ıslahat kanunu" ile teminat altına alınarak Dersim'e "tedip ve
tenkil" harekatı düzenlenmiş, Dersim kırımdan geçirilmişti.
Dikkat
edin! Dersim ile Şengal-Sincar'ın, Aleviler ile de Ezidiler'in uğradığı
katliamlar ve yöntemleri birbirine çok benziyor.
Tam da
burada Kapitalist Modernitenin ruhunu yansıtan Pozitivizmi ve bağrından doğan
Bilimciliğin toplumlar için uyguladığı yöntemin geldiği zihniyete bakalım.
Pozitivist
yaklaşım sosyal bilimlerde, doğa bilimlerindeki gibi deney, gözlem ve
tekniklerin kullanılmasının gerekliliğini savunarak: yeni bireyler yaratma ve
var olan bireylerin karakter yapılarını çözümlemeyi esas alır. Pozitivizm için
doğanın tamamındaki her canlının yapısıyla oynamak, aynı zamanda
sosyal-darwinist ilkenin de gereğidir.
Yine tam
da burada, "ıslahta melezlemenin önemi" karşımıza çıkıyor. Şimdi bu
kavram ve yöntemin Ezidiler ile ne ilgisi var diyebilirsiniz ancak pozitivist
felsefe ve aynı zamanda kendi içinden doğan Bilimcilik ile yönetilen bir
dünyada yaşıyorsanız, çok ilgisi vardır.
Konumuz
Ezidilik ve Kürtlük gibi dursa da içerik olarak azınlık haline getirilen,
sömürülen -başta Alevilik- olmak üzere tüm kırımdan geçirilen halklar ve
inançları kapsıyor.
Ezidiler,
inançlarını kaybetme gibi büyük bir tehlike altındalar. Burada sadece Ezidi
Kürtler'e değil, Müslüman Kürtlere de büyük rol düşüyor ki tehlike hem inanç
hem de Kürtlüğü, kök hücreyi hedef alıyor. Kök hücre melezlenirse, yeni kodlara
sahip bireylerin oluşturacağı yeni ama başkalaşıma uğramış bir halk oluşacak.
Kürt güçleri omuzlarında, tüm dünyadaki Ezidileri tekrar topraklarına getirme
gibi bir sorumluluk ve yükün olduğunu unutmamalılar. Bilinmeli ki bunun için
sergilenen her pratik sömürülen, kırımdan geçirilen halklar ve inançların
bundan sonraki gelecekleri için de belirleyici olacaktır.
01.09.2018
Mehmet
Serhat Polatsoy
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder