6 Eylül 2018 Perşembe

Ezidiler neden ve kimlerin hedefindeler / Yeni Özgür Politika gazetesi



Ezidiler ile ilgili bir çok yazar ve araştırmacının ırksal, kültürel, siyasal, ekonomik ve inanç temelli olmak üzere sosyal yaşamlarına ilişkin ulaştığı bilgiler var. Burada Ezidilerin inançlarına değinmenin dışında, neden ve kimlerin hedeflerinde olduklarını irdelemeye çalışacağız.

Kimi kaynaklarda yüzlerin üzerine çıkan fermanlar silsilesi neden Ezidiler'e reva görülüyor? Bu acaba kadim inanç ve kadim bir ırkın mensupları olmaları nedeniyle mi? Yine, farklı bir yazı konusu olsa da sormak gerek: Mesela son ferman olarak kayıtlara geçen 73. fermanda Barzani ve Zebari ailesinin rolü nedir? Barzani ve Zebari ailelerinin İsrail veya Siyonistlerle bir ilişkisi var mı? 73. fermanda İsrail ya da Siyonistlerin bir rolü var mı? Museviler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar Ezidi katliamlarının neresindeler?

Ezidiler uğradıkları katliamlar nedeniyle sürekli sürgün hayatı yaşayan bir inanç ve halk olma özelliğini taşıyorlar. Hedef alınmaları hem inanç hem de mensubu olduğu Kürtlüklerinden ileri geliyor. Yaşadıkları coğrafya itibariyle Ezidiler, verimli hilalin merkezinde bulunuyorlar. Burası aynı zamanda tüm devletler ve dinlerin iştahını kabartan bir coğrafya oluyor. Mesela vaad edilen toprakların sınırları üzerinde olduklarından perdeleme ile İsrail'in açık hedefi konumundalar. Her ne kadar Şêx Adi ile bilinse de tarihi Zerdüştlüğe kadar, yani ilk tek tanrılı dine kadar gidiyor. Bu karakteri nedeniyle de Ezidilik tüm dinlerin hem esin kaynağı hem de hedefinde oluyor. Tıpkı Alevilik gibi!

Yaşadıkları onlarca katliama rağmen Ezidiler bütünüyle (DAİŞ saldırısına kadar) topraklarını terk etmediler. Daha doğrusu son ferdine kadar terk etmediler. Görünürde Müslümanların baskıları ile karşılaşan Ezidiler aslında neredeyse tüm dinlerin ortak hedefi konumundaydılar. Ezidilerin çevresinin farklı halklar ve inançlarla çevrelenmesinin nedeni de buydu. Bunun anlamı bir baskı oluşturma olmakla birlikte aynı zamanda kültürlerini yaşatmama, dil ve inançlarını da asimilasyona uğratma amacı taşıyordu.

DAİŞ öncesine kadar parça parça koparılan Ezidiler dünyanın her yanına dağılmış ve inançlarını yaşayamaz hale gelmişlerdi. Bu, bir politikaydı! İnançlarını yaşayamasınlar ve farklı inançlar ve halklarla iç-içe geçsinler ki inançlarına dair bir iddiaları olmasın: Farklı halklar ve inançlarla olan evlilikler farklı karakter ve genetiğe sahip bireyler oluşturur ve bu da uzun sürede bir inancı yok ederdi!

DAİŞ ile birlikte Ezidiler, zorla "ıslah" edilmek istendi. Ya olduğun yerde kalıp öleceksin ya da kaçacaksın. Ezidiler için kaçmak ve kalmak da aynı anlama geliyordu ki ölüm, topraktan ayrılma ve inancı yaşayamamaktı. Mesela neden şuana kadar uluslararası kuruluşlar hala DAİŞ'in kaçırdığı binlerce kadın ve çocuğun akıbetini sormuyor veya kurtarmak için girişimde bulunmuyor? Bu bir politikadır. Politikanın adı da ıslahtır.

Peki ıslah terimi nerelerde kullanılıyor? Islah: (1) Daha iyi duruma getirme, iyileştirme, düzeltme. (2) Bir hayvan ya da bitki türünden daha iyi verim alabilmek için yapılan işlem. Bu kavram çoğunlukla hayvan ve bitkiler üzerinde yapılan deneyler söz konusu olduğunda kullanılıyor. Ama bir de bir halk, yani Kürt halkı için kullanılıyor. Kısa bir tarih araştırması yapanlar bilirler ki Abdulhamit döneminde, Dersim ıslah raporu düzenlenmiş ve Cumhuriyete kadar Dersim'e bu politika ile katliamlara girişmişlerdi. Yine aynı kavram "Şark ıslahat kanunu" ile teminat altına alınarak Dersim'e "tedip ve tenkil" harekatı düzenlenmiş, Dersim kırımdan geçirilmişti.

Dikkat edin! Dersim ile Şengal-Sincar'ın, Aleviler ile de Ezidiler'in uğradığı katliamlar ve yöntemleri birbirine çok benziyor.

Tam da burada Kapitalist Modernitenin ruhunu yansıtan Pozitivizmi ve bağrından doğan Bilimciliğin toplumlar için uyguladığı yöntemin geldiği zihniyete bakalım.
Pozitivist yaklaşım sosyal bilimlerde, doğa bilimlerindeki gibi deney, gözlem ve tekniklerin kullanılmasının gerekliliğini savunarak: yeni bireyler yaratma ve var olan bireylerin karakter yapılarını çözümlemeyi esas alır. Pozitivizm için doğanın tamamındaki her canlının yapısıyla oynamak, aynı zamanda sosyal-darwinist ilkenin de gereğidir.

Yine tam da burada, "ıslahta melezlemenin önemi" karşımıza çıkıyor. Şimdi bu kavram ve yöntemin Ezidiler ile ne ilgisi var diyebilirsiniz ancak pozitivist felsefe ve aynı zamanda kendi içinden doğan Bilimcilik ile yönetilen bir dünyada yaşıyorsanız, çok ilgisi vardır.
Konumuz Ezidilik ve Kürtlük gibi dursa da içerik olarak azınlık haline getirilen, sömürülen -başta Alevilik- olmak üzere tüm kırımdan geçirilen halklar ve inançları kapsıyor.

Ezidiler, inançlarını kaybetme gibi büyük bir tehlike altındalar. Burada sadece Ezidi Kürtler'e değil, Müslüman Kürtlere de büyük rol düşüyor ki tehlike hem inanç hem de Kürtlüğü, kök hücreyi hedef alıyor. Kök hücre melezlenirse, yeni kodlara sahip bireylerin oluşturacağı yeni ama başkalaşıma uğramış bir halk oluşacak. Kürt güçleri omuzlarında, tüm dünyadaki Ezidileri tekrar topraklarına getirme gibi bir sorumluluk ve yükün olduğunu unutmamalılar. Bilinmeli ki bunun için sergilenen her pratik sömürülen, kırımdan geçirilen halklar ve inançların bundan sonraki gelecekleri için de belirleyici olacaktır.

01.09.2018
Mehmet Serhat Polatsoy

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder