6 Eylül 2018 Perşembe

Suruç'un jeostratejik ve jeopolitik önemi / Yeni Özgür Politika Gazetesi



Tarihinde değişik isimlerle anılan Suruç, Ön-Asya ve Avrupa'ya açılan bir kapı olarak jeo-stratejik, merkez siyasi-politik ve çevresel faktörler nedeniyle de demografik açıdan oldukça önemli merkezlerden biridir. İpek Şehri olarak da bilenen Suruç, bakîr bir toprağa sahip, alüvyonlarca kaplı zengin bir ovadır. Bu anlamda tarıma oldukça elverişlidir. Suruç, tarımın dışında üç cephesinde yer alan kıraç bölgeler nedeniyle de hayvancılığın oldukça geliştiği bir bölgedir. Ayrıca At binicilik ve yetiştiriciliğinin tarihi de milattan öncesine kadar dayanmaktadır. Suruç'un İpek şehri olarak bilinmesi sadece İpek yolu üzerinde olması ve jeo-stratejik konumu nedeniyle değil, ipek yetiştiriciliğinin ana-vatanı olarak da kaynaklarda yer alması nedeniyledir.

Tarihi kaynaklarda Serug olarak da bilinen Suruç'un Hz.İbrahim ile de ilişkisi vardır. Hz. İbrahim'in Kenan Eli'ne Suruç üzerinden geçtiği yine kaynaklarca desteklenen bir gerçektir. Osmanlı arşiv kayıtlarına göre 1500'lü yıllarda Suruç'ta Ermeni, Kürt nüfusu dışında (her ne kadar tarih çelişkili olsa da) bir Yakubi nüfusundan da söz edilmektedir. Suruç, ipek yolu üzerinde olması nedeniyle, merkez olarak kadim bir coğrafyadır ve yazılı tarihi en erken M.Ö. 2000'lere dayanmaktadır. Hz.İbrahim'in şehri olarak da anılan şehir esasında homojen bir yapıya sahip değildi.

Hurri-Mitanni topraklarına dahil olan Suruç, önce Aramilerin Bit-Ad ini Devletinin, daha sonra da Asurluların egemenliği altına girmişti. Suruç'un jeo-stratejik konumu bitmek tükenmek bilmeyen işgalleri beraberinde getirmişti. Suruç'un Ortadoğu'ya açılan önemli merkezlerden biri olması işgallerin nedenini de kısmen açıklamaktaydı.

Suruç, İslam dönemine kadar sırasıyla; Persler, Selevkoslar, Orshone krallığı ve Roma imparatorluğunun egemenliği altına alınmıştı. Bu işgaller beraberinde talan ve katliamları getirmekle birlikte ilk defa demografik yapı ile de İslam döneminde oynanmıştı.

Halife Ömer'in döneminde Bizanslılardan alınan Suruç'un demografik yapısının değişmesi için 'Suruç çevresine' Araplar ve kısmen 'içlerine' de Türkmenler getirilerek yerleştirilmişti. Bu politikaya, Suruç tarihinin ilk ırksal temelli kuşatması da diyebiliriz. Suruç'un çevresinde işgal orduları değil artık, sonradan bölgeye yerleştirilen yabancı halklar da vardı. Evliya Çelebi bu konuya seyahatnamesinde de değinmekteydi.

Suruç aynı zamanda İran'ı Akdeniz'e bağlayan Tebriz-Halep kervan yolunun menzili konumundaydı ki Suruç, sadece işgal edenin değil, denize kavuşmak isteyen diğer devletlerin de iştahını kabartmaktaydı! Döneminde denize bir yol, Suruç üzerinden geçmekteydi.

Emeviler ve Abbasiler döneminde Bizanslılara karşı üs olarak kullanılan Suruç, Selçukluların eline geçmeden önce tekrar Bizanslıların eline geçmişti. Selçuklu akınları diye tarihe geçen işgaller uzun yıllar sürdü. Suruç'un çevresi Alpaslan ile Selçuklulardan Kutalmış'ın saltanat savaşlarına da ev sahipliği yaptı. Savaş Suruç'ta değildi ama bu savaşta ölen Kutalmış'ın tüm akrabaları Urfa İle Birecik arasına yerleştirilerek Suruç çevresi yine bir başka halk tarafından da kuşatılmış oldu.

Suruç'un Urfa haçlı kontluğuna dahil olması, Alpaslan'ın Malazgirt savaşı öncesi Birecik üzerinden Fırat'ı geçerek işgal amacıyla Halep'e yürümesiyle başladı. Yine Birecik'i karargah haline getiren Süleyman Şah o dönemde Antakya'yı kuşatmış ve yüklü miktarda haraç almıştı. Suriye'nin Selçuklu Meliki olan Tutuş ile Süleyman şah arasında ölümle sonuçlanan savaş sonrası Melikşah gelmiş ve bölgenin tamamını kendisine bağlamıştı. Daha sonra Melikşah'ın Tutuş ile giriştiği savaş sonrası ölümü ile başlayan iç savaş, Musul Hakimi İmadeddin Zengi'nin denetimine geçene kadar Latin'lerin Suruç-Samsat dahil Urfa Haçlı Kontluğuna sahip olmasıyla sonuçlanmıştı. Zengi'nin denetiminde bulunan Suruç, Urfa ve çevresi daha sonra Selahaddin'i Eyyübi'nin hakimiyetine girecekti.

Yaklaşık yarım asır sonra Alaeddin Keykubad Suruç'u işgal etmiş ancak çok uzun sürmeden Suruç, Harezm'lilerden önce tekrar Emevi devletinin eline geçmişti. Harizmliler, -bugünkü Kuzey Suriye'de- Moğol istilasından kaçan Türkmen beyleriyle birlik olmuş ve çevre ülkelere yağmalamalara girişmişlerdi. Moğollara yenilen Selçuklulardan sonra Suruç, Urfa ve çevresi Hülagu'ya teslim edilmiş ve Moğol istilası karşısında direnen Suruç halkı katliamdan geçirilmişti.

Moğollarca harabe bir şehir haline getirilen Suruç daha sonra Dügeri Emirliğinin hakimiyeti altına girdi. Suruç Osmanlı hakimiyetine geçtikten sonra Halep'e bağlı Urfa sancağının bir kasabası olmuştu. Harabe olan Suruç'un akarsuları, bahçe ve bol meyveleri ile doğasının güzelliği yine, Çelebi tarafından kayıt altına alınmıştı.

17. asırda Suruç, içerisinde Süryani, Yakubi Hıristiyan, Türk, Kürt ve Arapların yaşadığı bir kasaba olarak artık kayıtlara geçirilmişti. Mondros mütarekesinden sonra Suruç önce İngilizler tarafından işgal edilmiş, daha sonra da Fransızlara bırakılmıştı. Cumhuriyetin ilanı ile Suruç Urfa'nın ilçesi olmuştu ve Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar da oldukça sönük bir ilçe görünümünde kalmıştı.

Suruç toprakları yaklaşık yüz yıldır Türk Devletinin hakimiyeti altındadır. Suruç nasıl 4000 bin yıl önce bir cazibe merkezi idiyse, şuan itibariyle de aynı cazibeliğini korumakta ve işgal yetmezmiş gibi işgal içinde işgal amaçlanmaktadır.

Suruç ve çevresinin demografik yapısı ilk olarak İslam döneminde değiştirilmeye çalışılmış ve sırasıyla Araplar, Türkmenler ve Türkler asimilasyon amacıyla buralara yerleştirilmişlerdir. Her ne kadar genetik olarak heterojen olmasına rağmen ilginçtir ki Suruç şuan ruhen, homojen bir yapıdadır. Suruç ilçe, köy ve çevresinde her ne kadar çok az sayıda kalsalar da yaşayan Türk ve Türkmenler Kürtlerle kaynaşmıştır. Şuanda Suruç ve çevresinde hiç bir Türkmen'e, "siz Türkmensiniz" diyemezsiniz; kabul etmez, büyük tepki gösterirler. (Anne tarafım Türkmendir)

Bu nedenle, yukarıdaki anlam itibariyle Suruç ilçesinin tamamı şuan Kürtlerden oluşmaktadır. (Baba tarafım şuan Müslüman ama 200 yıl öncesinde Êzidî inancına sahip bir Kürttü) Moğollarca harabe haline getirilen Suruç, var olan nüfusunun dışında, Şengal'den gelen Êzidî inancına sahip Kürtleri de ağırlamıştır. Ama ilginçtir ki Suruç'un büyük çoğunluğunun kültürel ritüelleri, oyunları, giyim-kuşam ve konuşulan Kurmanci lehçeleri, fizyolojik yapılar ile kimi duaları Êzidî inancına ait kültürün devamı gibidir.
Suruç, her ne kadar ova olsa da, esasında çoğunluğu dağ halkıdır. Suruç, jeo-stratejik, jeo-politik ve bundan doğru karakteristik özelliği gereği, iradeli bir halktır. Yukarıda da özetlendiği gibi sayısız işgal girişimine sahne olan Suruç'un daha önce toprakları, son yüzyıldır da halkı teslim alınmak, zihinler işgal edilmek istenmektedir. Üstelik tüm bunlar da, her seçim dönemi dağıtılan kömür-makarna ile yapılmak istenmektedir.
Cumhuriyet tarihi boyunca iki hükümetçe Suruç'un önemi dikkat çekicidir. Birincisi Çillerli DYP, ikincisi ise Erdoğanlı AKP hükümetleri!

Suruç'un kıtaları aşmış bir su sorunu vardı. Öyle ki artık Suruç halkı kendi aralarında, "Devlet bize ceza veriyor ama susuz kalırız da, asla onursuz kalmayız" diyordu. Bölgeye pamuk ekmeyi öğreten Suruç halkıydı. Suruç halkı, DYP'yi Suruç'tan kovmuştu.
GAP kapsamında Suruç-Baziki projesi ile Suruç suya kavuşacaktı fakat Çiller projeyi değiştirerek suyun yönünü Harran-Akçakale'ye verince Suruç nezdinde zaten bir itibarı olmayan Çiller ve DYP tarih olmuş ve bir sonraki seçimlerde de zaten Türkiye genelinde kaybetmişti. Suruç'u kaybeden ve kovulan sadece Çiller değildi. Mantar gibi türeyen faizciler de Suruç'u, -ilginçtir; ta ki AKP iktidara gelene kadar- terk ederek Suruç ve Urfa dışına yerleşmek zorunda kalmışlardı.

AKP ile birlikte Suruç tekrar teslim alınılmaya çalışılmış ve Çiller'in vermediği içme suyu ve sulama suyu AKP döneminde, -halkı teslim almaya dönük- bir proje ile hayata geçirilmişti. Seçim propagandalarının birinde şuan tekrar Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan: Siyasi hayatımda iki yerde taciz edildim; bunlardan biri Hopa, diğeri Suruç'tu, demişti. Hopa ve Suruç'ta halk Erdoğan'ı protesto etmiş ve Suruç'ta Erdoğan'ın aracına Suruçlular tarafından yumurta atılmıştı.

Suruç halkı suya rağmen teslim alınamadı. Diğer belediyeler gibi Suruç halkının da belediyesine kayyum atandı. Bu yetmeyince Suruç'ta seçim öncesi provokasyon geliştirilerek, bir vahşetin yaşanmasına sebep olundu. Teslim alınamayan Suruç'un yapısı, cenazelere farklı yaklaşımların olmasına neden oldu. Tüm baskı ve şiddete rağmen Suruç halkı seçimlerde %65'i aşan bir oy oranı ile tarafını HDP'den yana koyarak iktidara, "sizi hiç bir şartta istemiyoruz" diyerek 'büyük katliama' rağmen Moğollara karşı olan direnişini hatırlattı. Bu sonuç, Suruç'tan umudun kesildiğinin göstergesi değildi elbette. Suruç, en geç 2019'da yapılacak olan yerel seçimlerde de gündeme oturacak ve mutlak anlamda ruhun teslim alınabilmesi için AKP tarafından büyük oyunlara sahne olacak.

AKP mi?
AKP artık bir tabela partisidir; uygulanan ve daha ağırı uygulanacak olan baskı ve zor günleri bizi bekliyor olabilir ama bu şeklen ve kendi zihniyetlerini tatmin etmeden öteye varamayacak. CB Erdoğan'ın seçim galibiyeti Türkiye için, sadece Ortadoğu'yu yeniden dizaynda bir geçiş hükümeti olarak görülebilir. Zira seçim öncesindeki İngiltere ziyareti ve Musevi cemaatleri ile olan görüşmelerinde yeniden dizayn ile ilgili bu geçiş sürecinde iktidarda kalmaları, Devlet'in de istediği bir sonuçtu.

Aynı zamanda "vaad edilmiş toprakların menzili" olan Suruç, önemli bir merkez ve dikkatle incelenmeli, üzerinde durulmalıdır. Bizler her şeye rağmen bu topraklarda adalet, eşitlik ve özgürlüğün tesis edileceğini biliyor ve ona göre nefes alıyoruz.

29.06.2018
Mehmet Serhat Polatsoy

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder