9 Eylül 2018 Pazar

Kürde her yıl 1915, her yıl 6-7 Eylül / Yeni Özgür Politika gazetesi



Hem yaşayanların dilinden, hem anlatılanların ve hem de kaynaklarda yer bulan şekliyle 24 Nisan 1915-17 arası tarihlerde Ermenilere karşı bir katliam gerçekleştirildi. Ermeniler kimilerinin katliam, kırım ya da soykırım dediğine, "büyük felaket" diyor. Öyle ki "soykırım" kelimesi 1943'te kabul edilen bir kavram oluyor. Milyonlarca Ermeni'nin etkilendiği bu 'büyük felaket'te tehcir, katliam ve ileri açlık yaşatıldı. Faşistler ve yobazların Ermenilere yaşattıkları hala hafızalardadır.

Yine 6-7 Eylül 1955'te İstanbul ve İzmir'de Rum, Ermeni ve Yahudilere karşı gerçekleştirilen bir pogrom (ev, iş ve ibadet yerlerini tahrip, insanları dövmek, yaralamak, tecavüz etmek veya öldürmek anlamına gelen) yaşatıldı. Hafızalarda derin yaralar açan bu olaylar elbette bir siyasal sürecin içerisinde gerçekleştirildi: "Dönemin iktidarı Demokrat Parti, zorlaşan ekonomik durum ve yüksek enflasyonla hayat standardı düşen kesimin güvenini kaybetmişti. Tarihe, "Gladio'nun Türk kolu olan Seferberlik Tatkik Kurulu'nun yanı sıra Kontrgerilla ve MİT'in selefi olan Milli Emniyet Hizmeti tarafından planlanarak destek sunulduğu" kaydı düşürülmüştü. 

Yine bizzat dönemin Özel Harp Daire Başkanı ve aynı zamanda emekli Orgeneral olan Sabri Yirmibeşoğlu tarafından: 6-7 Eylül "başarılı bir özel harp işidir" denilerek olayları çıkaranlar olarak, sahiplenilmişti. Tanık anlatımlarına göre olayların ertesi gelen Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan olan Adnan Menderes'e dönerek, "Adnan, bu muydu yapacağın" diyerek azarlamıştı. Adnan Menderes'in bu olaylardan bir kaç yıl sonra bir darbe sonrası idam edilmesi ise dikkat çekiciydi.
6-7 Eylül olayları için paragrafın uzun tutulmasının nedeni, bir yönüyle, 1915 olaylarını tertipleyenlerin zihniyetini ele vermek açısından önemlidir.

Türkiye tarihinde sadece 1915-17 ve 6-7 Eylül 1955'ler yaşanmamıştır. Ülke tarihi neredeyse katliamlar tarihidir. Alevi , Êzîdî ya da Müslüman Kürtler Türkiye'de her daim katliama uğratılanların adresi konumundadır. Sistematik kırımlarla bir halk ve sahip olduğu inançlar yok edilmek istenmektedir. Kürtlerin, Alevi ve Êzîdî Kürtlerin kırımdan geçirilmelerinin nedeni sadece ne bir devlet ne de yalnız başına (Müslüman, Musevi ve Hıristiyan gibi) bir Din değildir. Neticede hem Alevilik hem de Êzîdîlik, diğer dinlerin öncesinden günümüze gelen iki kadim inançtır; bu yönüyle de direkt hedeftirler.

Zilan katliamı! 1930 yılında gerçekleştirilen katliamda on binlerce insanın Zilan deresine atıldığı tarihi kayıtlarda mevcuttur. Şark Islahat planı kararnamesi ile Şeyh Sait 'isyanı' ile başlayan katliam Kürt aristokratlar ve din adamlarını hedef almış Zilan'a kadar katliamlar devam etmişti. Zilan katliamını o dönem manşetine alan 16 Temmuz 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesinde şöyle yazıyordu: "Ağrı Dağı tepelerinde tayyarelerimiz şakiler üzerinde çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı Dağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. Türk'ün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir. Zilan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur."

1937-38 Dersim katliamı! Dersim her dönem örgütlü bir yapıya sahipti. Osmanlı döneminden Cumhuriyete ve hatta "38 kırımına" kadar da bu örgütlü yapı çeşitli zamanlarda kırılmaya, birlik dağıtılmaya, inanç ve dil asimilasyona uğratılmaya çalışılmış ancak başarılı olunamamıştı. 1876 ile başlayan irade kırma çabaları 1935'te Tunceli kanunu ile isme yönelmiş ve hazırlıklar üst aşamaya çıkarılmıştı. 1937-38 yılları arası gerçekleştirilen katliamların bir nedeni de 1915 Ermeni soy-kırımında Dersimlilerin Osmanlı'ya karşı kısmen Ermenileri koruma ve yanlarında olmalarıydı. Diikat edilecek olursa; Dersim'de gerçekleştirilen büyük kırım yetmemiş olacak ki Türkiye günümüzde de Dersim'in doğası, dağları, vadileri ve canlıları ile bitmek tükenmek bilmeyen bir savaş halindedir. Bu doğa, inanç ve bir halka karşı sistematik olarak işletilen bir soy tüketme ve bir inancın yozlaştırılma çabasından başka bir şey değildir.

İnsanlığın utanç tarihi olarak kayıtlara geçen Enfal ve Halepçe katliamları! Yine Maraş, Çorum, Sivas ve Roboski, katliamlar silsilesinin sadece bir kaçıdır.

73. Ferman! Tarihin kadim halkının sahip olduğu yine kadim bir inancın temsilcileri olan Êzîdîler neredeyse tüm hegemonik güçlerin laboratuar ürünü olan DAİŞ tarafından büyük kırıma uğratıldılar. DAİŞ yine aynı 1915 olaylarındaki faşist ve yobaz kesim gibi pratikler sergileyerek tarifi imkansız trajedilere sahip bellekler oluşturmuşlardır.

Kobanê katliamı! DAİŞ eliyle sergilenmiş bu katliam ve vahşetin boyutları anlatılamayacak düzeylere varmıştır. Kobanê, sadece sünni Kürtlerin değil, kısmen Türkmen, Ermeni, Arap, Süryani ve aynı zamanda inanç olarak Êzîdî, Alevi ve Hıristiyanların da yaşadığı kozmopolit yapıya sahip bir şehirdi. DAİŞ başta Kürtler olmak üzere tüm bu kesimlere karşı vahşet sergilemiş ve deyim yerindeyse tüm bu alanları yakıp yıkmıştı.

Daha öncesinden Rum, Ermeni ve Yahudi katliamlarına imza atanlar yüzyıldır Kürtlerin yakalarından düşmemişlerdir. Özellikle Kürtlere karşı da özel bir yönelimin olduğu nettir. Dikkat edilirse katledilen Kürt'tür. Katliamlara uğrayan inançların mensubu olduğu ırk Kürt ırkıdır. İnancı Alevi, Êzîdî ve Müslüman da olsa katledilen Kürt'tür. Hedef alınan hem bir ırk ve hem de inançları ile coğrafyasıdır. Seçim süreçlerinde batı illerindeki parti binalarının yakılıp yıkılması bir yerde de pogrom ve Kürdün katliamlar tarihine bir göndermedir. Sokakta, okulda ve inşaatlarda Kürtlerin linç edilmeleri katliamlar tarihine bir göndermedir. Diyarbakır mitingindeki, Suruç'taki, Ankara Gar'daki patlama ve katliamlar Kürdün belleğine göndermedir. Cizre, Sur ve yakılıp yıkılan diğer şehirler ile verilmek istenen mesaj nettir. Tüm bunlar katliamlar tarihine bir gönderme, bir uyarı ve bir hatırlatmadır.

Maalesef hem Türkiye tarihi hem de hegemonların tarihi katliamlar tarihidir. Doğa ve canlılar mı? O'nlar için önemli değildir.

Yeni Özgür Politika Gazetesi
08.09.2018
Mehmet Serhat Polatsoy

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder