16 Ağustos 2011 Salı

Erdoğan'ın Üslubuna karşılık, Vekiller Gerillalaşırsa

Güney Afrika ve Ortadoğu ‘Kral’ı Erdoğan, öyle görünüyor ki 88 yıldır Kürde uygulanan çözüm yöntemlerini tekrar deneyecek; gösteri ve yürüyüşlerde Katliamlar yaşanacak, Kürd halkının temsilcileri tek tek yakalanıp kurşuna dizilecek veya en ağır işkencelerden geçirilirken ki videoları, diğer kurtuluş mücadelesi içerisinde olan örgütlere ders olsun diye tüm dünyaya servis edilecek…
Kürdistan ülkesini paylaşan devletler bugüne kadar, sonu yine zulüm ve ölüm olan politikalarını Kürde karşı farklı yöntemler kullanarak uygulamışlar ve asimilasyon ile imhayı giderek derinleştirmişlerdir. Ancak Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ‘Kürt sorununda iyi şeyler olacak’ söyleminden sonra, yani bugün sömürgeci devletler, açıktan birlik olmuş ve kendilerince Kandile operasyon düzenleyerek Kürdistan özgürlük hareketine yönelik sonuç almaya çalışmak istemektedirler.
HPG’nin,” yavaş yavaş Devrimci Halk Savaşına doğru gidiyoruz” açıklaması ardından Türk ordusunun operasyonları sonucu daha bir şiddetlenen çatışmalar, bitmeyen Kürd, sömürgeci savaşını ileri bir düzeye getirmiştir. Yine Sayın Murat Karayılan’ın “yakalandı” haberi de, psikolojik savaş merkezinden uydurulan bir haber olmakla beraber, bana, birkaç yıl önce hepimizin de şahit olduğu “zehir oyunu” ateşleyicisinin bir parçası olabileceğini düşündürüyor! Sömürgeciler, belki de İran’ın idamcı yanını ön plana çıkararak, harekete bir gözdağı vermek istiyorlar; Öcalan idam edilmedi ama Karayılan idam edilebilir veya öldürülebilir, diye mesaj gönderiyorlar!
Erdoğan’ın üslubunu nasıl yorumlamalı?
Savaş şartlarında, savaşan tarafların, yani iki askeri temsilcinin bir birlerine karşı olacaksa eğer ateşli söylemi olması gerekirken, HPG’ye, Kürd halkı şahsında Erdoğan tarafından tehditkâr ve katliamcı bir diktatör üslub ve tarzı ile karşılık vermesi, yine bir Başbakan olan siyasi temsilcinin büründüğü ultra sömürgeci rolü, dahası, olabilecek şiddetli yönelimin sonuçlarının nasıl olabileceğini şimdiden hissettiriyor. Bu anlamda Erdoğan, bir devleti oluşturan ve ağır basan iki kimlikli (askeri ve siyasi) duruşu sergileyerek, aynı zamanda üstlenmiş olduğu rolü de dünyaya ilan etmiş oluyor.
Diğer taraftan da sömürgeci sistemin 88 yıllık taktiğe dönüşen süper Başbakanlık yetki stratejisi, doğallığında legal Kürt siyasal hareketlerinde de aksi yönde bir değişimi getirmiştir. Öyle ki HPG’ye bir askerin cevap vermesi gereken üslupla cevap veren Erdoğan gibi, yine bir asker gibi savaşın gidişatını belirleyici üsluba karşılık da HPG’nin cevap vermesi gerekirken, Legal hareket sözcülerinin verdiği cevaplar, roller çatışmasının ve kafa karışıklığının Ortadoğu gerçekliğinde ne kadar iç içe geçtiğinin göstergesidir. Özünde savaşan tarafların Ortadoğu kimlikli olması ve blöfçü yanlarının bilinmesi bir yana, mevcut durumda ABD ve İngiltere’nin sömürgeci zihniyetinin ete kemiğe büründüğü Erdoğan anlayışıyla bu tehditkâr açıklamaları yapması, yönelimin eskisinden çok farklı (ki Erdoğan kendisi de söylüyor) olabileceği ihtimalini güçlendirdiği ortadadır. Çünkü Erdoğan zihniyeti Ortadoğu kimliğinden çıkıp, direkt ABD ve İngiltere kimlikli olmuş ve blöfçü yan bertaraf edilerek, bunun yerine pratik aktif yönelim açık hale gelmiştir. Bu tarz sömürgeci bir tarz olmakla beraber, dengesizliği denge gören, benmerkezci kişiliklerin tarzıdır.
HPG’ye cevap vermesi gereken TSK olmalıyken, Erdoğan’ın oluşu, Kürt Legal siyaset aktörlerini de yanıltmış ve HPG’nin vermesi gereken cevabı, legal alan vermiştir.
Her ne olursa olsun yanlışa karşılık yanlış ile cevap verilmesi, yani Legal alanın İllegal ağız ile söylemlerini süslemesi yanlıştır. Dikkat edilirse Kürd halk önderi Sayın Abdullah Öcalan daha önce KCK, DTK ve BDP’ye “yer ve görev”lerini defalarca hatırlatmış, dahası bu kurumların üsluplarının ayrı ayrı olması gerektiğini ve yine -ki zaten işleyişlerinden de anlaşılacağı kadarıyla- ayrı ayrı kurum olduklarını dile getirmişti. Erdoğan’ın sömürgeci, işgalci, inkâr ve imhada ısrar eden militarist, şoven bir ağız ile bir Başbakana yakışmayan ama sömürgeciye yakışan üslup kullanarak “yeşil gladyosunun” ne kadar güçlü, yetkili olduğunu anlatması ve rolünün çok yönlü olduğunu belirtici bir çıkış yapması, ona verilen görev gereği, tarafımca anlaşılırdır. Ancak KCK, HPG veya DTK’nın söylemesi gereken sert söylemleri kalkar da BDP söylerse –ki söylüyor- o zaman sorarlar; Sen Siyasi bir oluşum musun, yoksa askeri bir yapılanma mısın? Neden sömürgeci batı felsefesinin ideolojisiyle donanmış ve inkârcı Devletin bekası için kalemşorlük yapan Türk şoven yazarlarının ve savcılarının eline malzeme verilir, anlamış değilim.
Türk Başbakanı Erdoğan’ın, partisi AKP’nin 10.yıl kutlamalarında sarf ettiği sözler yenilir yutulur gibi değil. Erdoğan dünyaya, adeta bir Diktatör komutan edasıyla meydan okuyor ve “ben her istediğimi yapacağım, dahası kim ne derse desin kulak asmayacağım, aldırış etmeyeceğim” şeklinde PKK hareketini bitirme andı içmesi bir yana, yaşanacak bir katliamın haberini veriyor ve batılı yer tanrılarından aldığı sonsuz yetkiyi de ilan etmiş oluyor.
Tüm bunlara karşılık HPG geçmişte düştüğü hatalara düşmüyor ve halka söz verdiği misilleme eylemlerini ara vermeden gerçekleştiriyor. Buradan da anlaşılıyor ki ileriki günler, belki de kopuşun yaşanacağı günler olacak ve Türk Devleti tüm kurumlarıyla, HPG’de Ölümsüzler Taburuna kadar savaşı derinleştirecek. Bu anlamda, TC’nin yürüteceği imha inkâr ile PKK’nin yürüteceği varlık yokluk savaşı, oldukça çetin ve kanlı geçeceğe benziyor. Diğer taraftan aktif Kürt siyasi hareketinde yer alanlar da, ya Türk özel birliklerinin hedefi olacak, ya zindanlardan çıkarılmayacak ya da her biri onurunu da alıp gerillalaşmak üzere Kürdistan dağlarının yolunu tutacak.
16.08.2011
mehmet_serhat_polatsoy@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder