27 Nisan 2012 Cuma

PKK, Neden Kürtlerin Avukatıdır?

Halklar açısından, içinde yaşamış olduğumuz süreç, dünya dengelerini ellerinde tutan İngiltere ve ABD merkezli kaos ve bunalım sürecidir. Dünya tektipleştirme atölyesi olan ABD merkezli bencil bireysel yaşam savunuculuğu da, kurmuş olduğu istihbari kurumları ve örümcek ağlarıyla, günden güne tüm insanlığı sarmak için uğraş vermektedir. Böylelikle bireysel bencil yaşamın saldığı zulüm salyaları, tekliğin dışında komünal yaşam süren ve sürmek isteyen toplumların, en azılı düşmanı durumuna gelmiştir… Bütün tarihi, katliamlarla geçen Kürt halkının nüfusu, işgalcilere direnişten dolayı kırk milyon kalmıştır. Kürtler, uygarlığın beşiği Mezopotamya’da, Kürdistan’ın sahipleri olmalarından ve çevre halklar-devletlerce sürekli iştah kabartan zenginliklerinden dolayı da istila, talan ve işgallere uğramıştır. İlk işgalin karşısında direniş, Akad’larca Guti halkının bin yıllardır yaşamış olduğu topraklarda geliştirilmiştir. Guti’lerin yurdunu işgal eden Akad’lar, her ne kadar da Guti’leri yenilgiye uğratıp zenginliklerini kullanmışlarsa da, bu çok uzun sürmemiş ve tekrar direnişe geçen Guti’ler, Zağros’un eteklerinden inerek Akad’ları yenilgiye uğratıp, işgal altındaki toprakları ve zenginliklerini ele geçirmişlerdir... Bu işgal ve zulüm uygulamaları İslamiyet döneminde de devam etmiş, Hz. Muhammed’in ölümünden sonra da doruğa ulaşmıştır. İslamiyet’in özünden uzak olarak, halklara uygulanan işgal, soykırım ve asimilasyon Kürt halkı üzerinde oldukça derinleştirilmiş, gün be gün Kürt onursuzlaştırılmıştır. İlk başlarda İslamiyet’i kabul etmeyen Kürde uygulanan katliamlar, akıl almaz boyutlara varmış ve Kürdün bugün ki onurunun ayaklar altında olması, Kur-an’ın kesin hükümlerini yerine getirmeyen sözde, İslamiyet’in savunucuları tarafından gerçekleşmiştir.
Kürtler, Emevi ve Abbasi dönemlerinde de kurtulamamışlardır sahte İslam ordularının kılıç ve işgallerinden; adeta işgal edilmemiş, haraca bağlanmamış tek Kürt şehri kalmamıştır. Bilinir ki Kürdistan coğrafyası ilk olarak ve tamamıyla, Hz. Ömer zamanındaki sözde Müslüman komutanlarca işgal edilmiştir. Kürtlerin talan edilmedik, tecavüze uğramayan tek bir değeri bile kalmamıştır. Hem dilleri yasaklanmış ve Arapça öğrenilmeye zorlanmışlardır, hem de kültürleri talan edilmiş, ekonomileri hepten yok edilmiştir. Kürtler, bu işgalci güçlerin denetiminde kaldıkları müddetçe de, söz söyleme hakları ellerinden alınmıştır…
***
Osmanlı ile devam eden zulüm, Türkiye, İran, Suriye ve Irak ile doruğa ulaşmıştır. Kürtler, Türkiye de Türk, İran’da Fars, Suriye ve Irak’ta da Arap olmaya zorlanmış ve bin yıldır devam eden asimilasyon bu devletlerde de devam etmiş ve ettirilmiştir. Kürtlerin bir halk değil, Türk’ün, Fars’ın ve Arap’ın dağlısı olduğu tezleri ortaya atılmış ve yetmezmiş gibi Kürtler, bu devletlerce ehlileştirilmesi gereken cahil kimseler olarak görülmüşlerdir. Bu devletlerin kölesi durumunda olan Kürtler, en ağır ve ucuz işlerde çalıştırılmış ve halen çalıştırılmaktadırlar; toprakları işgal edildiği yetmezmiş gibi, emekleri de çalınmıştır. Ancak Kürt, bunca onursuzlukla birlikte işgal ve katliamlara, ses dahi çıkaramamıştır. En basit talep olan dil talebi bile bu devletlerce bölücülük olarak ilan edilip, son teknolojik silahlarla savunmasız Kürt halkına karşı büyük askeri operasyonlar geliştirmiş ve (Dersim katliamı gibi-Proto-Dersim Roboskî gibi) katliamlardan geçirmişlerdir. Arkasında hiçbir devleti ve gücü olmayan Kürt, tek kelime bile edemeden, katliamları izlemek durumunda kalmıştır. Öyle olmuştur ki, anne ve babalar tarafından çocuklarına telkinlerde bulunulmuştur; oğlum yapma, etme, arkamızda kimsemiz yok, bu karşı çıktığın güç devlettir, bu anlayış sahipleri sokaktaki bir kişi değil, devlettir; biz devlet miyiz, bizim gücümüz var mı ki askerlere, sistemlerine karşı gelelim, polislere güç getirelim..! Bu telkinler bile zor yolu ve yüzyıllardan bu yana imha ve baskılamayla onuru elinden alınan Kürdün zavallılığını ve masumluğunu ortaya sermeye yetiyor.
Kürtler umutlarının yittiği, yaşam arayışlarının sonlandığı, onurlu yaşamın bir daha asla gelmeyeceği karamsar düşüncelerdeyken, Kürtler için, yine Kürt ve Türk yurtseverlerinden oluşan devrimci bir grup, Kürdistan’ın katliamlardan geçtiğini ve her dört devlet tarafından işgal edildiğini ve Kürdistan’ın sömürge olduğunu söyleyerek, tekrardan Kürtlerin yok olan umutlarını yeşertmişlerdir. Bu haliyle umudun tükendiği yerde gelen Öcalan Önderlikli PKK hareketi, Kürt halkına bir ışık olmuş ve Kürtler, Kürdistan özgürlük mücadelesi olan PKK’yi bağırlarına basmış, zihinsel yaratıcı ve doğallığında da Kürt halkının haklarını savunana bir hareket olarak, kendi “avukat”ları ilan etmişlerdir.
PKK, neden Kürtlerin avukatıdır?
Çünkü PKK’nin tarihi bir devrim tarihidir. Tarihte bağımsız olarak bu kadar uzun yaşayan başka hiçbir ideolojik-silahlı Kürt örgütü yoktur. PKK, demokratik, ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü toplum paradigması temelinde, yeni insan felsefesiyle, kapitalizm ve emperyalizme korku salıp kök söktürdüğü gibi, Kürtlerin yaşadığı devletlerde de o devlet yönetimlerinin korkulu rüyası haline gelmiştir. Zaman zaman TV kanallarında izlediğimiz; işte PKK silah bıraksın’ın altında yatan gerçek niyet; “eskiden biz Kürtlere istediğimiz her şeyi yaptırıyorduk, ancak dağda silahlı insanlar oldukça, hiçbir şey yapamıyoruz” ‘dur. -Bu mantık, işgalci sömürgecilerin zihin tezgâhlarında üretilip, bencil bireysel yaşam yoluyla liberallere aşıladıkları fikirlerdir-.
Belki PKK’nin ilk yıllarında, “PKK Kürt halkının yaratıcısı ve avukatıdır, diyemezdik”! Ancak görüyoruz ki, PKK, 39 yıllık siyasal ve askeri tarihiyle günden güne güçlenerek ve bir halk ordusu halini alarak ayakta ve işgalciler karşısında Kürtlerin tüm haklı taleplerini, hem siyasi, hem askeri yönden arayan tek örgüttür. Artık örgütlülüğü, kurumlaşmış ve dal budak verip, kendi altı kurumlarını bile açarak yönetecek bir düzeye kadar gelmiştir. PKK, salt bir Kuzey hareketi değil; İran, Suriye, Türkiye ve hatta Güney Kürdistan’da yaşayan Kürdün bile hakkını arayan ve ABD’ye bağlı olmayan, tek mücadele kurumudur.
PKK’nin dışında başka hiçbir örgüt yoktur ki, diğer devletlerin Kürtlere uyguladığı zulmü, tüm dünya kamuoyuna duyuran. Yine PKK’nin dışında hiçbir örgüt yoktur ki, dört parça Kürtlerinin birliğini sağlama adına Ulusal Konferans çağrısında bulunup, diyaloglar geliştiren. Yine PKK dışında hiçbir örgüt yoktur ki, Kürtlerin, dilinden kültürüne, sanatından sporuna, siyasal ve sosyal taleplerinden bilim aydınlanma eğitim okullarına kadar kurumlar açan ve hizmet veren! Bu eylemler ve sonuçları, PKK’nin tüm mücadele tarihinde tek tek kendini belirginleştirmiş, sisteme dayatmış ve kanıtlamıştır. PKK, Kürdistan’ın sömürge olduğunu söylemiş ve silahlı mücadeleye başlamıştır. PKK’nin silahlı mücadeleye başlamasını tek başına Türkiye ile ele almak, Kürt halk gerçekliğine ters yönden bakmak demek olur ki bu da çözümsüzlüğe götürerek, kısır döngü politikalara dönüşür ve sonucunda içinden çıkılmaz bir hal aldırır!
PKK, Kürt halkının dilinin, kültürünün, sosyal, ekonomik ve siyasal olarak işgal ve soykırım altında olduğunu dile getirmiş ve binyıllardır bulunmuş olduğu topraklarda zulümlerden geçtiğini ve bu nedenle de korunmaya muhtaç bir halk olduğunu dile getirerek zorunlu olarak silah elde dağlarda mücadele etmektedir.
Kürt halkı Öcalan’ı ve PKK’yi yaratıcısı ve avukatı ilan etmiştir ki, her sokak eyleminde “ Bıjî Serok Apo (Yaşasın Başkan Apo) PKK halktır, halk burada” sloganını geliştirmiştir ve söylemektedir. PKK, Kürtlerin sadece Türkiye Cumhuriyeti’nde zulüm gördüğünü söylememektedir; İran, Suriye ve Güney Kürdistan’da bile Kürtlerin yalnız olduğunu ve zulüm gördüğünü söylemekte ve buna göre tedbirler geliştirmektedir. Haklarını bilmeyen, kırılmışlık, işgallik hallerinden ve söz söyleme cesaretlerinin olmayışlarından kaynaklı, PKK, Kürt halkının doğal avukatlığını yapmaktadır. PKK, tüm dört parça Kürtlerinin yalnız olmadığını ve arkalarında PKK’nin olduğunu hem söylem hem de askeri ve siyasi pratikleriyle ifade ederek, Kürtlerin yaşamış olduğu toprakların faşist sistemlerine “ Kürt halkı yalnız değildir” mesajı vermiş ve de vermeye devam etmektedir.
PKK’nin silahlı mücadelesini eleştiren ve terörize edenlere karşı, Kürt halkının bin yıllardır topraklarının işgal altında olması gerçeği söylenebilir. (Öyle; yok silahlı dönem zamanı geçmiştir, silaha gerek yoktur, Kürdistan kurtarılmıştır gibi dar düşünerek ilkel milliyetçiliği halkımıza dayatan ucuz söylemlere itibar edilmemeli ve hala zulüm altında, inkar ve imha ile yüz yüze olan halkımıza bu tarz yönelim ve söylemlerin düşman politikalarına alet olmaktan öte bir anlam ifade etmediği söylenmelidir).
Bu mantıktan yola çıkarsak eğer, PKK, “bin yılın intikam hareketidir” de diyebiliriz.
Kürdistan coğrafyasının herhangi bir bölgesinde katliamla yüz yüze kalmış Kürdün arkasında tek bir siyasal ve silahlı güç vardır, o da Öcalan Önderlikli PKK hareketidir. Kürtlerin bugün evlerinde rahat oturmaları, mal ve mülk sahibi olmaları, bir il veya ülkeden bir diğerine gitmeleri, ekonomik ve siyasal özgürlüklerine sınırlı da olsa sahip olmaları PKK’nin dışında bir örgüt veya devlet sayesinde değildir. Önceleri İran, Türkiye, Suriye ve Irak devletlerinden tek bir hak bile talep edemeyen Kürt, bugün sokaklarda “Kürdistan faşizme mezar olacak” diye haykırabiliyor. Nüfusu elli bin olandan, bir milyon olan Kürt şehrindeki halk serhıldanında söylenen, dile getirilen talepler, tüm işgalci devletlerin istihbarat odalarında ses getirebiliyor. Bu zorba, baskıcı, imha ve inkârda ısrar eden devletleri asalaklaştırabiliyor. Bunlar, Kürt halkının onurlu mücadelesinin yaratmış olduğu, doğal sosyolojik tespitlerdir.
Kürtlerin bugün sığınabilecekleri dağları, ovaları ve kurumları vardır; kurulan kuruluşlar, Kürt halkına hizmet vermektedir. Kürdün dilini, kültürünü, sosyal ve siyasal kararlarını alabilecek tek merci, neredeyse Kürdün kendisi durumuna gelmiştir. Sömürgeci sistemin baskılarından kaynaklı her ne kadar da tam olarak yürürlükte olmasa da KCK sistemi, bunun en iyi ifadesidir. Bugün eğer Kürtlerin yaşadığı devletler ve dünya Kürtleri tartışılıyorsa, bu ortamı yaratan PKK ve onun siyasal veya silahlı gücüdür. PKK’nin direnişi, dünya sömürgeci güçlerini dize getirmiş ve tüm Ortadoğu’da kendi krallığını inşa etmek isteyen ABD ve ideolojik kurum İngiltere’ye, bugün sırf kendi çıkarları için bile olsa İngiltere parlamentosunda “Kürtlere özerklik verilmeli” dedirtmiştir. Ancak Kürdistan halk hareketinin, kendi toprağımı, kendim işleyeceğim ve zenginliklerimi işgalci kuvvetlere vermeyeceğim, Türkiye ve diğer devletler gibi, senin ve ekibinin piyonu olmayacağım demesiyle de bu güçler, çılgına dönmektedir. PKK, İngilizlerin Ortadoğu’daki bütün oyunlarını bozan, bir oyunbozandır! İşgalci oyunlara müsaade verilmeyeceğini haykıran tek örgüt PKK’dir. Batı felsefesiyle tüm dünyayı ellerinde tutmaya çalışan ve Faşist karakterli Ulus-devletçiklerle halkları ve örgütleri yönetmek isteyen ABD ve İngiltere, bu anlamda PKK’yi yönetememiştir. PKK, bencil bireysel yaşam karşısında, komünal, kolektif yaşamın ve birlikteliğin esas alınması gerektiğini dile getirmiş ve gerilla ile siyasal yaşantısında da, bu yeni insan felsefesinin gereklerini yerine getirmiştir. PKK, Kürdün bin yıllık onursuzluğunu ters yüz edip, ortaya onurlu ve direnen bir halk çıkarmıştır. En korkak bir bireyden, son teknoloji ile donanmış bir orduya karşı gelebilecek, bir gerilla yaratmıştır.
Bu anlamda halkın sahiplendiği PKK, gerçek anlamda Kürtlerin yaratıcısı ve avukatı oluyor. Çünkü Kürtler, haklarını arayamayacak kadar savunmasız ve güçsüzdüler. Ancak şimdi her bir Kürt bireyi, işgalci kuvvetlerin karşısında dünya konjonktürünü raporlayacak düzeyde, felsefe sahibidir. PKK, hissizleşen, sessiz kalan, silik, bitik, verimsiz, heyecansız, hiçleşen ve yaşam mücadelesinden kaçan, korkan Kürdü, bugün bir kahramanlar ordusu haline dönüştürmüştür. PKK, Türk’leşen, Fars’laşan ve Arap’laşan milyonlarca Kürdün kendisine gelmesini ve tanımasını sağlamakla birlikte, imha ve inkar politikalarıyla sessizleşen Kürde; “ben Kürdüm ve bir halkım” dedirtebilecek gücü vermiştir. Öyle oldu ki, üzerine beton dökülen, adeta ziftleşmiş yaşam kırıntılarından bir destan yaratarak, dünyaya ders verecek hümanist fikirli bireyler yaratmıştır. Bugün PKK felsefesiyle donanmış kadrolar tıpkı birer Havari, Sahabe ve Dervişler gibi mücadele yürütmektedirler. PKK, sadece Kürtleri de değil, mezar kazıcı işgalcilerin soykırıma uğrattıkları, sürgün ettikleri, kendine yabancılaştırdıkları halklardan olan; Süryani, Ermeni, Rum, Laz ve Çerkes halklarının kendilerine gelmelerini de sağlamıştır…
PKK, Kürtlerin bu toprakların asli unsuru ve kendi dilleri ile kültürlerinin olduğunu söyleyerek, her bir Kürt bireyinin beynindeki korku duvarlarını paramparça etmiştir. Kürtlerin yaşam sürdüğü devletlerin sahipleri, Kürtleri kanserli bir hücre olarak, bir yara ve tedavi edilmesi veya kökten sökülüp atılması gereken bir vaka olarak görmüştür ve ondan dolayı da imha ve inkârı derinleştirmiş, eksik etmemiştir. Yine bu devletler, Kürdü ‘yabani ot’ olarak tanımlamış ve kendileri ve yaşam tarzlarını da ‘kültürel bitki’ olarak dayatıp, Kürtleri asimile etme adına Kürdistan’a diğer halklardan gruplar transfer edip demografik yapıyı değiştirerek asimilasyonu derinleştirmek istemişlerdir.
Biliniyor ki, toprağın gerçek sahipleri olan otlar, yabani ot olarak adlandırılırlar. Tarım Mühendisleri, toprağın asıl sahipleri olan kadim otlara karşı, kültür bitkileri tedavisi uygulamış ve uygulamaya devam etmektedirler. Sözüm ona kültür bitkileri tedavisiyle, yabani ot olarak adlandırılan toprağın asıl sahiplerini bu şekilde imha etmek uğraşı içerisine girmiş, ancak bugüne kadar ki tüm uygulamalarında boşa çıktığını görmüşlerdir. Onlar toprağa kültür bitkilerini ektikçe, toprağın asıl sahipleri, tekrardan filizlenip çıkmıştır.
Neden bitip tükenmemiştir toprak sahibi otlar? Çünkü gerçek inatçı ve yorulmazdır da ondan!
Yabani otlar diye adlandırılan otlara karşı geliştirilen kültürel ve fiziksel tedbirler vardır. Bunlardan birincisi; kültür bitkilerinin yeşermesi için kullandıkları kimyasal ilaçlar. Bu ilaçların kullanılmasının nedeni yabani otları temizlemektir. İkinci tedbir ise; Fizikidir. Bu da, el ile yolunarak temizlenen otlar için kullanılan ilkel yöntemdir. Bu şekilde de topraktan inatla fışkıran yabani diye adlandırılan toprağın gerçek sahibi otların bitirilip tüketilmesi amaçlanır. Ama otlar inatçıdır ve her sene tekrardan filizlenip çıkarlar. Ancak ve ancak kimyasalların toprağın her santimetrekaresine uygulanılması halinde bitecek olan otlar, uzun bir süre geçtikten sonra yavaş yavaş tekrardan çıkarlar. Bu yöntem ise, toprağın verimliliğini düşüreceğinden, toprağa bu zulmü uygulayanlarca pek tercih edilmez. Yabani otlara uygulanan tedbirler, Kürtlere de uygulanmıştır. Kürtlere uygulanan yöntemlerin birincisi olan sözüm ona kültürel tedbirler; asimilasyondan başkası değilken, fiziki tedbir, yani otları el ile yolma da, askeri teknik kullanıp, katliamdan geçirerek, Ergenekon, Jitem, Hançer, Korucu ve son olarak Yeşil-Kontra ekipleri diye adlandırılan yok edici birlikleri eliyle, topyekûn imhadan başkası değildir.
İşte Kürt halkının sahiplendiği PKK, yine Kürt halkının, toprağın asıl sahipleri olduğunu haykırmakta ve hakkını aramasını bilmeyen ve korku duvarını aşamayan, onuru ayaklar altına alınmış kırk milyon Kürdün tamamının yaratıcısı ve avukatlığını yapmaktadır. Bu hakikatle yola çıkarsak, kendine Kürdüm diyen her bireyin yaratıcısı ve avukatı Öcalan ve PKK’den başkası değildir. Her ne kadar da kendine yabancılaşmışlar, inkâr etse de; Kürt halk önderi Abdullah Öcalan ve PKK, Kürt halkının zihinsel yaratıcısı ve avukatıdır. Çünkü Kürt halkının yurdu bin yıldır işgal altındadır. Toprakları işgal altında olan her bireyin, zihni de postallar altında eziliyor ve de işgal edilmiş, demektir. Türkiye, İran ve Suriye bir mahkemeyse ve hakkını arayamayan Kürdü sanık yerine koyup cezalandırmak istiyorlarsa, bunun karşısında, “PKK de, hakkını arayamayan, tarihini bilmeyen ve korkan Türkiye, İran, Suriye ve Güney Kürdistan’daki tüm Kürtlerin avukatıdır” demek, en doğrusu olacaktır.
mehmet_serhat_polatsoy@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder