4 Ocak 2012 Çarşamba

AKP, Kaymakam’ı Öldürtmek mi İstedi?

Türk ordusunun Qıleban Roboskî’de düzenlediği hava saldırıları sonucu bombardımana tabi tutulan 35 Kürd yurttaşını bir kez daha anıyor, katliamı düzenleyen Yeşil Türkçü Gülen-AKP Devletini bir kez daha öfke ve nefretle kınıyorum. Dün HPG’nin, bugün de BDP eş başkanı Sayın Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi; Bu katliamın hesabı sömürgecilerden mutlaka sorulacaktır. Eli kanlı katiller bu katliamın hesabını mutlaka vereceklerdir.
Doğrudur, bu ve daha önceki katliamın hesabı sömürgecilerden sorulmalıdır.
İlginç gelebilir belki ama; aslında Türk ordusu da hesap sorulmasını beklemektedir!
Nasıl mı?
Sömürgeciler ve onların şer güçleri tekrar devrede ve Kürd halkını “isyana” çağırıyorlar!
Sömürgeciler Kürde, “direnişi bırak” ve “isyan et” diyorlar.
88 yıldır TC devletinin başında yer alan her bir yönetici veya asker;  Kürdlerin en basitinden bir hak aramasında dahi, “isyan” demiş ve bu temelde Kürd halkının üzerine gidip, hem varsa örgütlü yapıyı yok etmiş ve hem de önderlerini asarak, katletmişlerdir. Böylelikle Türk tarihine geçen 28 Kürd isyanı, sözde Şaki ve Eşkıya dedikleri Kürd isyancı ve önderlerinin katledilmeleriyle bastırılmıştır.
Türk devletinin Roboskî katliamıyla ne anlatmak istediğini; bir önceki yazımda belirtmiş ve sömürgeci, bir taşla iki ve hatta daha fazla kuş vurmak istiyor, diye açmıştım.
Birincisi; Kürdistan özgürlük hareketi PKK ve Kürd halkını sindirme amaçlı olduğunu…
İkincisi; Kürd halkını ekonomik anlamda çökertme sonucunda, buraları insansızlaştırma ardından kurulacak “Tampon Bölge” planlarının hayat bulması olduğunu…
Üçüncüsü ise; tüm bunlar tutmadıysa Dêrsim vari katliam…
Dikkat ederseniz AKP, Qıleban Kaymakamını savunmasız bir şekilde taziye evine gönderdi. TV’lere yansıdığı kadarıyla, henüz taziye yerinden ayrılıyordu ki, halkın öfkesiyle karşılaştı. Sonrasında yaşananları hepimiz izledik. Kürd halkının işgalci Türk Kaymakamını elde güller ile karşılamasını sanırım kimse beklemezdi. Otuz beş yurttaşını, kardeşini, abesini, oğlunu henüz yitirmiş acılı halk, gelen sömürgeci ustasını omuzlarda taşıyamazdı ve böylelikle az da olsa öfkesini Türk devletinin yetkilisine gösterdi.
Ancak!
Burada dikkatimi çeken bir şey oldu!
Bırakın Qıleban’ı, Kürdistan’ın politize olmamış halkına sahip her hangi bir ilçesinde bile bir Türk Kaymakamı herhangi bir taziyeye veya bir ziyarete gitse dahi, Kaymakam’dan önce polisler Kaymakamın gideceği yere yarım saat önceden gider ve orada güvenlik tedbirlerini alarak Kaymakamı beklerler. Polislerle beraber yine devletin kolluk gücü olan Kaymakama tahsis edilmiş koruma orduları da cabası…
Ben görüntülerde önce iki kişi, sonra da halktan birkaç kişinin dışında Türk Kaymakamının yanında ve onu koruyan kimseleri görmedim. Yani sözüm ona ‘koskoca Türk Kaymakam’ını koruyan tek bir görevli dahi yoktu.
Peki bu Kaymakamı kimler ve neden, savunmasız bir şekilde taziyeye gönderdiler. Burada amaçlanan neydi?
Dikkat ederseniz, sömürgecinin bunca yönelimlerine rağmen ne HPG gerillalarından, ne de Kürdistan ve Türkiye’nin her yerinde olduklarından bahsedilen “öz savunma” ’güçlerinden “son zamanlarda”, öyle sonuç alıcı eylemler görmüyoruz. Yani sömürgeci, KCK’yi oldukça ciddi anlamda “tahrik” etmesine karşın, ne söylenildiği ve istenildiği gibi “devrimci halk savaşı” başlatıldı, ne de şehir merkezlerinde sömürgeci yuvalarına karşı eylemler geliştirildi. Elbet burada işgalci sistemin askeri ve emniyet gücünün marjinalleştirme adına yaptığı gözaltı ve tutuklama operasyonlarını göz ardı edemeyiz. Daha dün Türk askerlerinin Bılikan’da köy basıp köylüleri gözaltına aldığını ve Kürdistan ile Türkiye’de emniyet güçlerinin gözaltı ve tutuklama operasyonlarını gördük.
Ancak, tüm bunlara rağmen KCK’nin gücünün böyle kısıtlı olmadığını da çok iyi biliyoruz.
Öyleyse bunca katliam ve tutuklamalara karşın KCK, hala neden yerinde duruyor?
KCK, neden hala tahrik (!) olmuyor?
İşte tamda burada sömürgecinin hem 36 gerillayı, hem de 35 Kürd köylüsünü katlediş yöntem, biçim ve zamanlaması bana, Dêrsim vari bir yönelimin temellerinin atıldığını gösteriyor.
Yani sömürgeci KCK’yi tahrik ederek “erken doğuma” sebebiyet vermek istiyor.
Sistem bunca yönelim ve tahrikin zamanlamasını da iyi ayarlıyor.
Buna göre sömürgeci;
Hem kış şartlarından dolayı gerilla hareket kabiliyeti zayıf diyor ve saldırıyor, hem halkı “devrime” hazırlayacak olan siyasal alan yürütücülerinin zindanlara tıkılması sonucu çalışmaların sağlıklı yapılamamasını fırsat bilerek tutuklamaları fazlalaştırıyor, hem de HPG’nin “öz savunma” çalışmaları yürüten kadrolarının az da olsa bir kısmının sistemce zindanlara gönderilmesi ve “infaz” edilmesi ve bir şekliyle yakalanması sürecinde, KCK’nin tümden kuşatıldığı düşüncesiyle, tahriklerin dozajını arttırıyor.
Bir taraftan bunlar olurken, diğer taraftan Türk basını ve yazarları hem zombileşen Türk-Türkiye haklarını, hem de AKP’ye bağlı maalesef uykuda olan Kürtleri, yazmış oldukları yazılarla Dêrsim vari katliamlara hazırlıyorlar. Bakmayın MİT ajanı olduğu iddia edilen Ahmet Altan’ın “duygusal ama sahte” olan yazılarına. Altan’ın görevi ‘doğruyu söyleyerek’ Kürd halkının “gazını” almaya dönüktür. Ahmet Altan, aldığı görev gereği Kürd halkının “gazını” almaya çalışıyor.
Göreceğiz ki Altan, Çandar ve onun gibileri yarınlarda, hem dağlarda ve şehir merkezlerinde HPG gerillalarının eylemleri, hem de Gülen yuvaları ve işbirlikçi iktidar sevdalısı Kürt hainlerinin inlerinde TAK ve benzeri isimlerle eylemler olduğunda, asker ve sivil ölümleri yaşandığında, nasıl da PKK’ye kan kusacaklardır. Kimseler bu yeminli sömürgeci uşaklarına aldanmasınlar. Düşünüyorlar ki, 35 sivilin katledilmesi olayının üstü ancak Liboş takmalı yazar ve çizerler ve satılık İmamlarla örtülür.
Kürdistan ve Türkiye halklarını utanmadan aldatmaya çalışan bu ne olduğu belli olan satılık kalemşor ve istihbarat basınının çizo-vizoları, bir yerde sahte sözlerle ayrılmayı gündeme koyarken, diğer yerde de PKK’siz bir Kürd halkının hülyası içindedirler. Tıpkı ideoloji ve önderden yoksun, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki yeni yönetimler gibi, teslim alınmış ve göbek bağıyla sömürgeciliğe bağlı olan yeni yönetimleri ABD menşeili Gülen-AKP devletine bağlamaya çalışıyorlar ve katliam senaryolarının üstünü de Kürd halkı ve basınının yıllardır söylediği gerçekleri yazarak örtmeye ama PKK’siz bir çözümü dayatmaya çalışıyorlar.
Bunlar,
Siz bireysel anlamda “beyaz Kürt” olarak her şeyi isteyin ama toplumsal anlamda “özgür Kürd” olarak hiçbir şey istemeyin. Hele hele “demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü”  paradigmanın sahibi PKK’nin peşinden sakın ama sakın gitmeyin. Giderseniz biz sizi “yabani ot” ilan eder ve kök saldığınız o kayalıkların altından kimyasallarla çıkartırız, demek istiyorlar.
Hemen burada bizim(!) Atatürk ödülüne layık görülen Burkaylar-ımız ve kişiliğini ve ruhunu sömürgeciye kiralamış veya satmış alçak beyaz Kürdistan haini Kürtlerimiz ile yeminli PKK düşmanları sahneye çıkıyorlar.
Peki ne diyor bunlar?
Bunlar; Siz, siz olun PKK’den desteklerinizi çekin, yoksa demedi demeyin, Dêrsim vari bir kırım gündemdedir. Gelin size yeni bir önder ve yeni bir hareket verelim ve gelin Gülen-AKP devletine teslim olun, diyorlar. Hem Liboş çizo-vizolar ve hem de işbirlikçi hain Kürtler bir yerde ortaklaşıyor ve Kürd halkını PKK’den kopmadığı müddetçe yeni yeni katliamlarla tehdit ediyorlar. Psikolojik savaşın hem işbirlikçi ayağı ve hem de Türk basını ayağı mevcut süreçte, direnişte olan Kürd halkını korkutmak ve sindirmek için görevlerini layıkıyla yerine getiriyorlar.
Bunlar Kürd halkına;
Siz halk olarak bir iradesiniz; ne İmralı, ne PKK, nede BDP sizin haklarınızı savunmuyor diyor demesine de, bu iradeyi Sayın Öcalan ve PKK’nin verdiğini ve bir halkı küllerinden var ederek mücadele ve direniş azmi kattığını dile dahi getirmiyorlar. Kürd halkını Öndersiz ve İdeolojisiz bırakmak ve teslim almak istiyorlar.
Sömürgeciliğin Koçgiri, Zilan ve Dêrsim’de nasıl ve hangi tezgahlarla halkı isyana davet ettiklerini ve hareketin önder ve savaşçılarını nasıl katlettikleri biliyoruz. Bunlarda oyun bitmez. Her bir oyun, zaman ve mekana göre yöntemi değiştirilerek tekrar tekrar sahnelenir.
İşte ben de iddia ediyorum ki,
Kim veya kimler Qıleban Kaymakam’ını Roboskî’ye göndermişse, onlar Kaymakam’ın ölmesini istemiş ve ardından; “İsyan var, devletin Kaymakamı öldürüldü” diyerek, savaş uçaklarını Qıleban ve belki Kürdistan’ın her bir bölgesine gönderip, Dêrsim vari katliamlara girişeceklerdi.
Kürd halkı ve Kürdistan özgürlük hareketi bilmelidir ki, sömürgeciler yeni yeni katliamlar planlıyorlar ve PKK’yi “erken doğuma” zorlayıp, tuzaklarına çekmeye ve mümkünse bu yolla hem gerillayı, hem de direnişe geçen Kürdü imha etmeye çalışıyorlar.
Süreç, hiç tahmin etmediğimiz büyük tehlikelerle dolu ve biliyoruz ki Kürdistan özgürlük hareketi tüm bu tehlikeleri biliyor. Ancak, eğer “belirsizliğe” müdahale gecikir de meydan sömürgecilere bırakılırsa, işte o zaman, Sömürgeciye hizmet eden yeminli PKK düşmanları, ruhunu ve kişiliğini üç-beş kuruşa satmış işbirlikçi ajan kiralık veya satılık beyaz Kürtlerle, Altan ve Çandar gibilerinin istedikleri olabilir ve dahası telafisi mümkün olmayan acılar yaşanabilir.
04.01.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder