3 Ocak 2012 Salı

Roboskî Katliamı ve İlkesizlikte Israr

Öncelikle sömürgeci, işgalci, faşist, Yeşil Türkçü, Yeni Türk Devletinin Roboski’de düzenlediği ve tamamına yakını çocuk olan 35 sivil yurttaşımızın yaşamlarının son bulmasıyla sonuçlanan 21.yüzyıl katliamını şiddet ve nefretle kınıyorum. Bu saldırı da yaşamını yitiren 35 Kürd yurttaşının ailelerine ve Kürdistan halkına başsağlığı diliyorum. Bu saldırı, bir yerde Kürd ulusal duygularını canlandırıp tüm Kürdistan parçalarındaki halkın serhıldan ruhuyla sömürgecilere karşı direnişini ortaya koyduğu gibi, diğer yerde de artık sömürgeci güçler ile hiçbir şekilde onurlu bir diyalog veya müzakerenin olamayacağını ve dahası “bu şartlarda” ‘gönüllü birliktelik’ ve ‘ortak vatan’ gibi hümanist söylem ve isteklerin ortadan kalktığını ve mümkün olmadığını gösterdi. Yani bir yerde uyanışla beraber, hem Kürdistan’da hem de Türkiye’de çetin bir savaş başladı, diyebiliriz.
Hemen hemen tüm yazılarımda, “21.yüzyılda katliam olmaz” deyip kendini aldatanlara karşı: “TC’nin yönelimi hiç tahmin etmediğiniz kadar büyük olacak” diyerek uyarılarda bulunuyordum. Devamla; “Sömürgecileri tanımayanların, önce sömürüldüğü ve sömürgeleştiği, ardından da sürüngenleştiğini”, söylüyordum. Sömürgeleşmek sadece devletlere has bir özellik değildir. Her bir kurum, örgüt ve insan sömürgeleşebilmekte ve zihni ile ruhunu “doğallığında” bu sisteme pazarlayabilmektedir. İşte düzenlenen Roboski katliamıyla da ortaya çıktı ki, mesele Kürd olunca sömürgeci için 21. yüzyıl safsatalarının bir anlamı ve hiçbir kıymeti harbiyesi yok.
Bu katliam, bir çok sömürgeci tezgahlarını deşifre edip açığa çıkardığı gibi, oldukça uzun süren bir oyalama ve oyalanma sürecini daha, geride bırakmış oldu. 2002 yılından bu yana iktidarı elinde bulunduran ABD menşeili AKP hükümetinin, Kürd özgürlük hareketini oyalama stratejisi –anlaşılarak- nihayet çöktü. Çöken sadece AKP stratejisi olmamış, aynı zamanda PKK’nin ideolojik kurumsallığında şekillenen KCK’ye de bunun bir oyalama değil, tamamen Kürd özgürlük hareketini tasfiye amaçlı yönelimler dizisi olduğunu anlatmasına sebebiyet vermiştir. Buna göre KCK, yeni stratejiler ile sömürgeciliğe karşı durması gerektiği gerçeğini geç olmadan anlayabilmiştir. Bir diğer değişle bu katliam; faşist inkar ve imhada ısrar eden Yeşil Türkçü, Yeni TC zihniyetiyle de gönüllü birlikteliğin olamayacağı gerçeğini ortaya çıkarmıştır.
Sömürgeciliğin teknolojik canavarlarının dün Dêrsim ve bugün Roboski’ye uçması ve Kürd halkını katletmesi kadar alçakça ve aynı zamanda bir o kadar da ‘doğal’ bir şey yok. Doğal derken, sonuçta karşıdaki güç, sömürgecidir. Zaten sömürgeciden de, uçaklarla “gül” atması beklenemezdi. Asıl doğal olmayan, sömürgecinin Kürd halkına onurluca hak vermesini bekleyenlerimizin giriştikleri “ilkesiz plansız ve programsız yol”dur.
İlkesiz yolda yürüyenler, TC’nin yönelimlerine karşı çaresiz kalan ve radikal kararlar alabilecek felsefi ve ideolojik birikimden yoksun olan siyasal alan yürütücüleridir. Bu ilkesizlik, felsefi ve ideolojik yoksunluktan kaynaklandığı gibi, sömürgeciyi iyi tanıyamamaktan da ileri geliyor. Girilen bu ilkesiz yolda, -bu katliamdan- sonra da yürünmesi ve hala bunda ısrar edilmesi, bir hareketi ve kazanımlarını boşa çıkarmaktan öteye bir anlam ifade etmeyeceği gün gibi ortadadır. Bir başka değişle; ilkesiz yürünen yollarda atılan her bir adım sömürgeciye yaradığı gibi, “kaleyi içten fethetme” olarak da anlaşılabilir.
TC’nin Roboski katliamında anlatmak istediği, bir taraftan Kürd halkı ve özgürlük hareketi PKK’ye gözdağı verme isteği olduğu gibi, diğer taraftan da, “Tampon Bölge” için, bölge halkını ekonomik anlamda çökertme ve böylelikle bölgeyi yaşanılamaz bir hale getirip insansızlaştırma sonucu amaçlarına ulaşma olduğudur.
Kürd halkı bir taraftan hem katledilirken, diğer taraftan da ekonomik anlamda hiçleştirilmek istenmektedir. Asimilasyon politikalarıyla beraber, bir yanıyla ulusal hiçliği yaşayan Kürd halkı, Askeri politikalarla da, bir başka yanıyla ekonomik hiçlik ve açlıkla baş başa bırakılmak isteniyor. Bu yöntem sömürgeciliğin planlamalarında hep olmuş ve bir taş ile iki ve hatta daha fazla kuş vurma stratejisi her daim uygulanmıştır.
Sömürgeci güç, Kürd siyasal alanından neredeyse dışarıda tek bir çalışan dahi bırakmaz ve çürüten zindanlara gönderirken, hala Türk meclisinde yer almak veya yer alıp sonuç alıcı pratikler sergilemeyerek tavır almamak, dahası sömürgecinin yozlaştıran ve marjinalleştirmeye doğru sürükleyen yönelimlerine “ilkesiz siyaset anlayışı ile cevap verme” sevdasından vazgeçmemek, Kürdün bu güne kadar kazandığı tüm değerleri çarçur etme anlamına gelecektir ki bu tutumda ısrar, Kürdistan Devrimi davasına hizmet etmeyecektir.
Dolayısıyla, Sömürgecinin bunca yönelimlerine rağmen hala Türk meclisinde kalıp “Kürdün katliamına davetiye çıkaran sözlere alkış tutmak”, yeni yeni katliamları beraberinde getirecektir ki, ne bunun hesabı verilebilir ne de sonuçları beklenildiği gibi olur!
İlla Türk meclisinde kalınması gerekiyorsa da, bir kısım “vekil” halkın arasında olmalı ve çalışmalarına Kürdistan’da devam etmelidir. Eğer Kürdistan’ın her İl ve İlçe’sindeki yöneticiler zindanlara atılmışsa, -ki öyle- o zaman BDP’li vekiller her ilin bir yöneticisi olmalı ve zindanlara konulan yoldaşlarının görevlerini kaldıkları yerden devam ettirmelidirler.
Unutulmamalıdır ki AKP hükümeti Kürd özgürlük hareketini bitirmeye and içmiştir. Bu gerçeği bilerek yola devam etmek hem ilkesizliği ortadan kaldıracak, hem de Kürdistan halkının özgürlüğünü daha bir yakınlaştıracaktır.
Aksi takdirde sömürgeciliğin askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel değer ve kazanımlara saldırıları sonucu ne halk diri tutulabilir ve Devrim’e hazırlanabilir, ne de Gülen cemaatinin Kürdistan’daki ilerleyişi durdurulabilir.
02.01.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder