11 Ocak 2012 Çarşamba

Erdoğan’ın Kürdistan Madalyası ve Sömürgeciyi Hafife Alma

30.Haziran.2010 tarihinde yazdığım “Abdulmecit süreci mi geliyor” başlıklı köşe yazımda, ileriki süreçlerde olabilirliğine ve hatta büyük bir ihtimalle olabileceğine dikkat çektiğim Kürdistan Madalyası, şimdilerde güncelleşmiş bulunuyor.
Biliniyor ki Abdulmecit, Osmanlıya karşı ayaklanan Mir Bedırxan Bey güçleriyle savaşmak için Kürdistan’a sefere giden komutanlarına “Kürdistan Madalyası” adıyla madalyalar takıp onları ödüllendirmişti...
Gördük ki dün Türk Başbakanı Erdoğan da, hem TSK’yı alkışlamış ve tebrik etmiş hem de Roboski katliamının gerçekleştirildiği Qıleban (Uludere) kaymakamına ödül vermiş ve yılın Kaymakamı seçmiştir.
Moskova müzesine gidenler, sergilenen bu madalyaları mutlaka orada görmüşlerdir. Bu madalyalar o döneme ışık tutar nitelikte olup, faşizmin ve sömürgeciliğin ne denli tekrarcı, tekçi ve bir o kadar da vahşi emelleri bağrından söküp atamadığını kanıtlar niteliktedir.
Dün Emevi, Abbasi, Osmanlı ve Eski Kemalist Türkiye’nin Kürd ve Kürdistan halkına yönelimi nasıl ise, gördük ki bugün de Yeşil Türkçü Yeni Türkiye’nin yönelimi aynı ve öyle görünüyor ki “yeterli tedbirler alınmasa” yarınlarda da aynı (!) olacağa benziyor.
Buradan da anlaşılıyor ki bu zulüm cenderesini parçalamak, öyle “günü kurtarma amacıyla sarf edilen siyasal sözler” ve “sömürgeciyi tanımayıcı ve tanımlayamayıcı dönemsel stratejik ve taktiksel askeri kısır döngülerle” olmuyor.
Dünü unutan ve bundan dolayı uzun yıllar yanlış stratejilerle bir siyaset ve savaş yürütmek, bugün ki gibi katliamları beraberinde getirdiği gibi, dünü yaşayarak yarınlara baskın giremeyecek yanlışlıklarda ısrar da, yok oluşları beraberinde getirecektir.
İçinden geçtiğimiz süreç her ne kadar bir Çiller dönemine benzetiliyor ve buna rağmen yeterince tedbirler alınmıyorsa da, yaşanan olaylar ile görüyoruz ki mevcut sürecin seyri Çiller’i ve hatta İnönü ile Atatürk’ü dahi aştığı, sıkça ve değindiğim “süreç bildik sömürgeci süreçtir” uyarısıyla ifadesini buluyor.
Halk arasında; sakalımız yok ki sözümüz para etsin, diye bir tabir var. Ben o dönem bu yazıyı kaleme aldığımda; gençsin, heyecanlısın, süreci iyi analiz edemiyorsun, ne katliamı, ne kimyasalı, ne söylüyorsun, neden halkı ümitsizliğe itiyorsun, bu karamsar yazılar gazetede yayınlanmaz tarzından hem “Özgür basın geleneğinden olan gazetemizden, hem de aydın ve yazar çevrelerinden yoğun eleştiriler alıyordum. Eleştirilerin birçoğunun kapısı; “azıcık Liberal ol”, demeye çıkıyordu. Hem gençsin, heyecanlısın diyorlardı, hem de Liberal ol diyorlardı. Bu söz sahiplerine anlam veremiyor ve neden benim bu genç yaşta görebildiğim tehlikeleri bu yaşlı arkadaşlar göremiyor diye, onlara kızıyordum. Hem gençlik gelecektir, diyeceğiz, hem de gençliği radikalliğinden koparmak için elimizden geleni yapacağız. Beni genç ve heyecanlı gören yirmi yıllık ve belki kırk yıllık yaşlı arkadaşlara; Siz, heyecansız, silik, bitik, verimsiz ve sorgulamadan uzak bir genç gördünüz mü diye, soruyordum. Aslında öyle çok fazla genç de değilim; belki genç kalmak istiyorum, belki kanımca anlamlı ancak bazı çevrelerce anlamsız bir radikal tavır ve tutum sergiliyorum; bilmiyorum!
Hatta Abdulah Gül’ün ‘iyi şeyler olacak sözü sonrasına denk gelen yazılarımda da aynı düşüncelerimi paylaşmış ve bugüne kadar da aynı dili sürdürmüş ve hala da sürdürmeye devam ediyorum. O zamanlar bana ne diyorlardı bilmiyorum ama birçok yazımın ana fikrini oluşturan tespit ve öngörülerim çıktıkça herhalde şimdi de ben bunları dillendirdikçe kesin; bu kişi çok “ukala” diyorlar veya diyeceklerdir.
Olsun, desinler. Nede olsa, o’nlar bizden çook önceleri mücadele içerisindeler ve o’nlar bizim gittiğimiz bu yoldan çooktan dönmüşler ve o’nlar bizden çook önceleri felsefeyi yemiş yutmuşlar!
Olsun, Kuantumik düşünce ekseninde halklara, örgütlü, özgür tercihli ve sezgili bir toplumsal yaşam sunma arayışında olan Kürd özgürlük hareketimizin, bir de benim gibi, mevcut paradigmayı benimsemiş ve iki yollu alternatif düşünsel ve yaşamsal yöntemle söylediğinin birçoğu çıkan ama her ne kadar “dinlenmese ve zaman zaman yerden yere vurulsa da”, genç ve heyecanlı (eğer kabul görürse) bir o kadar da “ukala” bir yazarı olsun, ne yapalım.
Ben ömrümün sonuna kadar genç kalmayı düşünüyorum. Çünkü gençlik heyecanı ile ahlakın birleşmesi ve bunun bir felsefeyle harmanlanması bana büyük bir yaşam hazzı veriyor. Ben daima genç kalacağım diyemiyorum, çünkü hem toplumsal doğa, hem de fiziki doğada mutlaklığın olmadığını biliyorum. Buna rağmen yine de vicdanımdan ayrılamıyor ve hakikati tüm yazılarımda yaşamsallaştırmaya çalışarak genç kalacağım, diyorum.
Sıkça tekrarladığım gibi; Sömürgecileri tanımayanlar önce sömürülür, ardından sömürgeleşir, sonrasında da sürüngenleşir giderler.
11.01.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder