İki ayı aşkın süredir devam
eden ve her an bir ölüm haberi gelmesi muhtemel açlık grevi eylemleri
karşısında bırakın tek bir somut adım atmayı, aksine Türk devletinin
Cumhurbaşkanı Gül ve başta Başbakan Erdoğan olmak üzere tüm AKP’li kurmaylar direnişçilerin
eylemleri ve özgürlük hareketinin her insancıl ve yaşamsal adımını gerçeği ters
yüz ederek, manipülasyon, oyalama, küçük görme, hakaret, tehdit ve tahrikten
başka bir pratikle karşılamıyorlar.
Normal şartlarda bir insan;
‘bunca insani talepler karşısında bir devlet nasıl olurda bu denli,
vurdumduymaz, umursamaz, ahlaksız ve pervasızlaşır’, diye sorular sorar. Cevabını
bulamayınca da; ‘yoksa bu devleti yönetenler insan değil mi’, der. Ardından; yok
yok, bunlar insan ama ‘yürek namına tek bir vicdan hücresi yok mu bunlarda’,
diye yeni bir soruyla sistemde, bir hakikat kırıntısı aramaya çalışır. Belki bu
ve buna benzer birçok soru sorulabilir ancak inanın cevap, bir ‘insan ya da
vicdan’ sorgulamasında değil.
Anlaşıldığı kadarıyla tek cevap
ve dert; insanlığı insanlıktan el çektirmek…
Amaç herkesin de hem fikir
olduğu eskinin ‘yenidünya düzeni’ ve yeninin ‘büyük Ortadoğu projesine giden
yolda tahrik siyaset izlemek. Bunu yaparken de mümkünse bütün insani
değerlerden arınmak. Tek çaba bu yönlü hazırlıkların tamamlanması ve başarıya
ulaştırılmasına dönük ‘mekanik’ programlarla kodlanmış bir deri ve bir kemikten
yaratılmış insan görünüşlü robotlarla sürecin sürdürülmesi isteği. Bunun için
de insanlığa mümkünse insani düşünüşler namına tek bir soru dahi sordurtmamak. Bundan
sonra aslında anlıyoruz ki hedef, 2023, 2071 ve 2453 sloganlarının anlam
bulduğu her şeyin kapısının Kapitalist Moderniteye açılıyor olmasıdır. İşte
bunun için diller lal, gözler kör, kulaklar sağır ve kalpler mühürlü. Ondandır
ki insaniyet namına sisteme karşı tek bir duruş dahi tahammülsüzlükle
karşılanıyor. Evet, bundan dolayıdır ki tüm insani talepler bir anda rafa
kaldırılıyor. İnsanlık neredeyse “savaş mı olacak ne oluyorsa olsun da”
mantığıyla sıkılmış ve sıkışmış durumda. Kürt ve Türk halkı hiçbir şeyi
yapamamanın psikolojisiyle öyle görünüyor ki patlama noktasında ve boğazlaşmak
için tek bir bahane arıyorlar. Bunun için geriye tek bir şey kalıyor; o da
kıvılcım!
O kıvılcım bir iç savaşla
mı yoksa yeni yeni katliamlarla mı olacak belirsiz ama amacın PKK’yi tahrik
edip, bir erken doğuma ve gücünü bölerek de dört koldan saldırma amaçlı olduğu
tartışmasızdır.
ABD ve İngiltere’nin askeri
ve düşünsel anlamda Ortadoğu ve genel anlamıyla dünya dengesini ellerinde
tutmak için engel olarak gördüğü PKK’nin mutlaka marjinalleştirilmesi
gerekiyor. Öyle ki bunun için Suriye’de ÖSO’ya destek vererek yetinmeyen ve çareyi
Kutup Ayılarının altına yatmakta arayan bir ülke ve mantıktan bahsediyoruz.
Öyle bir mantıkla karşı
karşıya olmasaydık 66. gününde olan açlık grevleriyle ilgili, Kürdistan ve
Türkiye’de ki tüm insani çevrelerden yapılan insani baskılar dikkate alınır,
Sayın Öcalan özgürlüğüne kavuşur, Anadilde eğitimin anayasal düzenlemesi
sağlanır ve açlık grevleri bitirilerek tek bir kandamlası dahi akmadan yaşanan
açmaz ve çıkmaza, hakikatli bir çözüm bulunurdu...
Evet, dışta başta ABD ve
İngiltere olmak üzere Batılı ülkeler ve TC, içte de iradesini Kapitalist
moderniteye tümden teslim etmiş ve kendini ‘sözde’ bağımsıllık ve Sunni-İslam
kılıfıyla perdelemiş bazı yerel işbirlikçi Kürtler Rojeva’daki kazanımları da
baltalamaya ve Rojeva halkını da ÖSO ile beraber savaşmaya itici politikalara
yatarak iyiden iyiye PKK’yi tahrik ediyorlar.
Bakalım PKK bu tahriklere
daha fazla ne kadar insani cevaplar vererek mevcut durumunu kontrollü bir savaş
ile koruyarak devam edecek. Ve bakalım süreç yeni Osmanlı sultanlığına oynayan
Erdoğan’ın fantezilerinin doruğa ulaştığı ultra faşist yönetimli bir
Türkiye’yle mi yoksa halkların desteğiyle topyekûn direnişin sonunda kaybeden
bir Erdoğan ve kazanan bölge halklarıyla Özgür bir Kürdistan ile mi
sonuçlanacak, bekleyip hep beraber göreceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder