16 Kasım 2012 Cuma

Erdoğan PKK’yi tahrik ediyor


İki ayı aşkın süredir devam eden ve her an bir ölüm haberi gelmesi muhtemel açlık grevi eylemleri karşısında bırakın tek bir somut adım atmayı, aksine Türk devletinin Cumhurbaşkanı Gül ve başta Başbakan Erdoğan olmak üzere tüm AKP’li kurmaylar direnişçilerin eylemleri ve özgürlük hareketinin her insancıl ve yaşamsal adımını gerçeği ters yüz ederek, manipülasyon, oyalama, küçük görme, hakaret, tehdit ve tahrikten başka bir pratikle karşılamıyorlar.
Normal şartlarda bir insan; ‘bunca insani talepler karşısında bir devlet nasıl olurda bu denli, vurdumduymaz, umursamaz, ahlaksız ve pervasızlaşır’, diye sorular sorar. Cevabını bulamayınca da; ‘yoksa bu devleti yönetenler insan değil mi’, der. Ardından; yok yok, bunlar insan ama ‘yürek namına tek bir vicdan hücresi yok mu bunlarda’, diye yeni bir soruyla sistemde, bir hakikat kırıntısı aramaya çalışır. Belki bu ve buna benzer birçok soru sorulabilir ancak inanın cevap, bir ‘insan ya da vicdan’ sorgulamasında değil.
Anlaşıldığı kadarıyla tek cevap ve dert; insanlığı insanlıktan el çektirmek…
Amaç herkesin de hem fikir olduğu eskinin ‘yenidünya düzeni’ ve yeninin ‘büyük Ortadoğu projesine giden yolda tahrik siyaset izlemek. Bunu yaparken de mümkünse bütün insani değerlerden arınmak. Tek çaba bu yönlü hazırlıkların tamamlanması ve başarıya ulaştırılmasına dönük ‘mekanik’ programlarla kodlanmış bir deri ve bir kemikten yaratılmış insan görünüşlü robotlarla sürecin sürdürülmesi isteği. Bunun için de insanlığa mümkünse insani düşünüşler namına tek bir soru dahi sordurtmamak. Bundan sonra aslında anlıyoruz ki hedef, 2023, 2071 ve 2453 sloganlarının anlam bulduğu her şeyin kapısının Kapitalist Moderniteye açılıyor olmasıdır. İşte bunun için diller lal, gözler kör, kulaklar sağır ve kalpler mühürlü. Ondandır ki insaniyet namına sisteme karşı tek bir duruş dahi tahammülsüzlükle karşılanıyor. Evet, bundan dolayıdır ki tüm insani talepler bir anda rafa kaldırılıyor. İnsanlık neredeyse “savaş mı olacak ne oluyorsa olsun da” mantığıyla sıkılmış ve sıkışmış durumda. Kürt ve Türk halkı hiçbir şeyi yapamamanın psikolojisiyle öyle görünüyor ki patlama noktasında ve boğazlaşmak için tek bir bahane arıyorlar. Bunun için geriye tek bir şey kalıyor; o da kıvılcım!
O kıvılcım bir iç savaşla mı yoksa yeni yeni katliamlarla mı olacak belirsiz ama amacın PKK’yi tahrik edip, bir erken doğuma ve gücünü bölerek de dört koldan saldırma amaçlı olduğu tartışmasızdır.
ABD ve İngiltere’nin askeri ve düşünsel anlamda Ortadoğu ve genel anlamıyla dünya dengesini ellerinde tutmak için engel olarak gördüğü PKK’nin mutlaka marjinalleştirilmesi gerekiyor. Öyle ki bunun için Suriye’de ÖSO’ya destek vererek yetinmeyen ve çareyi Kutup Ayılarının altına yatmakta arayan bir ülke ve mantıktan bahsediyoruz.
Öyle bir mantıkla karşı karşıya olmasaydık 66. gününde olan açlık grevleriyle ilgili, Kürdistan ve Türkiye’de ki tüm insani çevrelerden yapılan insani baskılar dikkate alınır, Sayın Öcalan özgürlüğüne kavuşur, Anadilde eğitimin anayasal düzenlemesi sağlanır ve açlık grevleri bitirilerek tek bir kandamlası dahi akmadan yaşanan açmaz ve çıkmaza, hakikatli bir çözüm bulunurdu...
Evet, dışta başta ABD ve İngiltere olmak üzere Batılı ülkeler ve TC, içte de iradesini Kapitalist moderniteye tümden teslim etmiş ve kendini ‘sözde’ bağımsıllık ve Sunni-İslam kılıfıyla perdelemiş bazı yerel işbirlikçi Kürtler Rojeva’daki kazanımları da baltalamaya ve Rojeva halkını da ÖSO ile beraber savaşmaya itici politikalara yatarak iyiden iyiye PKK’yi tahrik ediyorlar.
Bakalım PKK bu tahriklere daha fazla ne kadar insani cevaplar vererek mevcut durumunu kontrollü bir savaş ile koruyarak devam edecek. Ve bakalım süreç yeni Osmanlı sultanlığına oynayan Erdoğan’ın fantezilerinin doruğa ulaştığı ultra faşist yönetimli bir Türkiye’yle mi yoksa halkların desteğiyle topyekûn direnişin sonunda kaybeden bir Erdoğan ve kazanan bölge halklarıyla Özgür bir Kürdistan ile mi sonuçlanacak, bekleyip hep beraber göreceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder