Musa’nın Asa’sı, Tevrat ve
Mitolojik anlatımlarda geçer. Anlatımlara göre Musa öncülüğünde yola koyulan
İsrailoğulları Kızıldeniz’e gelince Musa, arkalarından gelen Firavun ve
Ordularını alt etmek için Asa’sını Kızıldenize vurur ve deniz ikiye ayrılarak
halkıyla beraber yarıktan geçerler. Musa tekrar Asa’sını vurarak ayrık hale
gelen denizi yeniden birleştirir ve Firavun ve orduları o denizde boğulup
giderler; böylece bir halk katliamdan kurtulur...
İşte açlık grevlerinin
67.gününde Sayın Öcalan tarafından gelen çağrı halkların kardeşliği adına bir
Asa gibi işlev görmüştür.
Şimdi isterseniz kısaca
Öcalan’ın çağrısı neden asa görevi görüyor ve sonlandırılan açlık grevleri ile
Türk devletine anlatılan hakikat neydi, ona bakalım.
Dikkat edilirse Türk
devleti Pelsinvanya’dan Gülen Cemaati, AKP hükümeti, tüm basın yayın ağları ve
Liberal yazarları ile dönemsel taktiklerle zaman zaman piyasaya sürdüğü ‘sözde’
Kürt aydını lakaplı Kürt asıllı Türk siyasetçilerinden oluşturduğu bir koro ile
Öcalan gerçeğini manipüle etmek ve onu etkisiz-güçsüz göstermek için yıllardır
türlü türlü pratiklere giriştiler. Burada anlatılmak istenen Öcalan, artık
eskisi gibi halk ve hareket üzerinde etkili-güçlü değildir, olmaktaydı.
Belki kendilerince
haklılardı(!). Önder Öcalan’ın Suriye’den çıkışı, sonrasında komplo ile esir
alınma sürecinde onlarca Kürt genci bedenlerini yakarak ve bulundukları her
alanı her saat bir ateş topuna dönüştürerek sisteme, Öcalan’ın tek önder
olduğunu yaşamlarına son vererek haykırmış ve hatırlayacağınız üzere o
zamanlarda ve devamında Öcalan; kimsenin bedenini yakmaması gerektiğini,
belirtmiş ve bu tarz eylemler minimize olmuştu. Yani Öcalan, halk ve hareketi
ile iletişimde olduğu her dönemde kanın akmaması için çağrılar yapmıştı.
Ancak gelinen son aşamada
Kürt halkı ve gençlerine çağrı yapacak kimse yoktu; tarihe kara harflerle
yazılacak günlerde gerilla ve halktan birçok kişi fedai eylemlilikler ve
bedenlerini yakarak Öcalan’ın yasakladığı eylemleri devam ettiriyorlardı. Son
olarak Zindandaki tüm tutukluların açlık grevine yatması ve bedenlerini günden
güne eritmeleri 1998 ve 1999 yıllarındaki gibi bir dönemin yaşanmasına neden
oldu. O günlerde dışarıda, bugünlerde de içeride tüm PKK ve PJAK’lı tutsaklar;
Öcalan Önderimizdir dedi ve bireysel anlamda kendilerinden vazgeçtiler.
15 aya yakın bir süredir
askıda kalan barış, açlık grevi eylemcilerinin 12 Eylül’de başlattığı eylemle
tüm barış karşıtı güçlere karşı bir tokat niteliğindeydi. Eylemin amacı
Öcalan’dı ve barış ancak Öcalan ile gelirdi. Eylem başladı ve 67. gününe geldi.
Bir iki gün daha eylemlerin devam etmesi ölümleri getireceğinden belki de Kürt
ve Türk halklarının kopuşu bir iç savaş ve yoğun teknik kullanılarak da
katliamlarla derinleşecekti.
Yani kan akacaktı; oluk
oluk kan…
Öcalan’ın müdahalesi barış
Asa’sıdır.
67.günde Öcalan’ın
çağrısıyla “ bıçak keser gibi” bitirilen eylemler, tek muhatap ve önderin
Öcalan olduğunu gösterdiği kadar hem halkların kardeşliğine bir şans ve hem de
iç savaş ihtimalini –şimdilik- olmamasını arzuladığımız belirsiz bir tarihe
göndererek Kürdistan ve Türkiye’de yeni bir barış umudu sayfası aralanmasına
neden oldu.
Yıl 1998-1999 bedenlerini
yakarak şehadete ulaşan halk
Yıl 1998-99 Önder Öcalan
Yıl 2012 ve yine
bedenlerini hiç gözünü kırpmadan ölüme yatıran halk
Yıl 2012 yine Önder Öcalan
Yani Kürt halkı ve
Hareketi, Öcalan’a ne kadar ve hangi düzeyde bağlı olduğunu 13 yıl aradan sonra
aynı kararlılık ile tekrar; kendileri için şaşmaz hakikatin Önder Öcalan
olduğunu irade ve fedakârlıklarıyla bir kez daha göstermiş oldular.
Umarız Türk devleti, Kürt
halk önderi Sayın Öcalan’ın etki ve gücü ile Asa örnek ve niteliğindeki bu ‘çağrı
müdahalesini’ anlar da, çözümsüz politikalarından vazgeçerek bir an önce barışa
el verir.
19.11.2012
Mehmet Serhat Polatsoy
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder