31 Aralık 2012 Pazartesi

Maneviyatı tekelleştiren Erdoğan ve Kürdün maneviyatı


Türk Başbakanı Erdoğan geçen gün Urfa’da –PKK’yi kast ederek- Kürt halkına çağrı yapıp:  “Bölgedeki kardeşim hep beraber terör örgütüyle, onun yedeğinde siyaset yapan partiyle arana duvarı çek. Bu ülkeye, bu millete kasteden terör örgütüyle aranıza mesafe koyun. Hiçbir ortak değeri yok bunların. ‘Maneviyat yok’ bunlarda”, dedi.
Erdoğan ve Fettullah gülen cemaatinin Türkiye ve Kürdistan’da psikolojik üstünlük sağlama adına propagandaya dönüştürdüğü “bunların maneviyatı yok” edebiyatı iyiden iyiye Türk devletinin psikolojik özel savaş pratiği haline geldi.
Açıklamadan da anlaşılacağı üzere Erdoğan bilinçaltında kendisini, Tanrı yerine koyup hüküm veriyor ve ruhsal/enerjisel bir olgu olan maneviyatı tekelleştirerek, bu öznelliğin Kürdistan’da PKK ve BDP’de, yani bütünlüklü olarak Özgürlük hareketine bağlı olan insanlarda olmadığını hiç çekinmeden söyleyebiliyor. Bunu söylerken hem Kürt halkının “aklından yoksunluğu olduğunu” belirterek özgür Kürde hakaret etmiş ve “hedef göstermiştir” ve hem de “kim ki PKK ve BDP ile arasına duvar çekmezse” diyerek, önümüzdeki günlerde “sivil halka” ne denli yönelim olacağını açık tehdit ile dile getirmiştir.
Buraya kadar Erdoğan’ın 2005 yılından sonra başvurduğu yol olan “ya sev, ya terk et” yöntemli söylemleri olduğunun bilinciyle biz, alışılmışın dışında olmayan bu açıklamaları bir yana bırakarak Kürt halkının maneviyatının ne denli güçlü olduğunu görmek için, hakikatin sırrına erelim.
Kürt halkının maneviyatına dikkat çekmek amacıyla öyle Gotian ülkesinin işgali ile başlayıp 4.000 yıl evveline gitmeye gerek kalmadan 12 Eylül Faşist darbesi sonrasıyla pek ala bugünlere gelip açıklayabiliriz, diye düşünüyorum.
Bilindiği üzere büyük bir iradi güç gösteri olarak bir Amed zindan direnişi gerçeği vardır. Mazlum, Kemal, Hayri ve Ferhatlarla yaratılan bir direniş geleneği vardır. Mazlum’un “teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür” diyerek üç kibrit çöpü ile simgeleştirilen sonsuzluğa açtığı kapı, Kemallerin “biz yaşamı uğruna ölecek kadar seviyoruz” diyerek ölüm orucuyla şehadete gidişleri ve Ferhatların ‘ateşi gürleştirin’ sözünde apaçık ortada olan inanç halleri, Kürdün maneviyatının ne denli derin olduğunu gözler önüne sermiştir.
Sonra yakılan yıkılan binlerce köy ve zorunlu göç denilen aslında tarihsel sosyolojik değerlendirmeye tabi tutulduğunda üstü kapalı olan bir “tehcir” harekâtı sonrası Türk metropollerinde Türk kölesi işçi haline getirilen ama yılgınlık nedir bilmeden Özgürlük hareketine her koşulda destek veren halk gerçekliği var. Yerlerinden yurtlarından edilen halk, gittikleri yerlerde de Devlet baskı ve zulmüne maruz kalarak tutuklanma ve ölümleri görmüş olsalar da yine de maneviyatlarından kan kaybetmemiş ve şaşmaz bağlarla Özgürlük hareketine tutunmaya devam etmişlerdir.
Ardından, on yedi bin diye ifade edilen,  faili meçhul denilerek tozlu raflara alınan ve bu güne kadar failleri bulunamayan bir katliamlar dizisi var. Her ne kadar bireyselliğe indirgeyici nicelikler üzerinden bir değerlendirilmeye tabi tutulsa da, niteliği “sistematik soykırım” olan yönelime karşı halkın bugüne dek süren direnişi var. Hangi halka bu denli yüklenilse o halk, ya tamamıyla sisteme kul olur ya da bir deliler topluluğuna dönerlerdi. Kürt halkı bu yönelimden de derin inanç maneviyatlarıyla kurtuldular ve annesi, babası, abisi vs. tüm aile bireylerini kaybetmiş olsalar da, hayatta kalan diğer fertler bugün yine Özgürlük hareketine bağlı bir şekilde ya Kürdistan dağlarında gerilla ya da Türk metropollerinde onlara acı, kan, gözyaşı ve ölümü reva gören Türk sistemine kafa tutarak direnmeye devam ediyorlar.
Bunca zulüm ve ölüme rağmen iradesini halka teslim etmiş ve yüreği Kürdistan aşkı ile yanan her bir özgür yurttaş, bulunduğu her ortamı Kandil, Cudi, Gabar ve Amanoslara çevirerek maneviyatlarının ne denli hakikatli olduğunu ispatlamışlardır.
Kürdün maneviyatının güçlülüğü daha dün savaş uçaklarıyla bombalanan 34 Roboski’li için gösterilmek isten-meyen ve kaotik ortam yaratabilecek maddi tepkisizlikten bellidir. Kürdün maneviyatlı oluşu, Ceylan, Enes, Uğur, Şerzan ve daha niceleri için “azdan az çoktan çok” demeyerek kontrolsüz bir savaşı başlatmadıklarından da bellidir.
Kürdün maneviyatının güçlü oluşu, kışın dondurucu soğuğuna rağmen ölümün hangi kaya ardında gizli olduğunu bilmeden patika yollarda özgür yaşama yürüyenlerinden de bellidir.
Kürdün maneviyatının ne denli güçlü oluşunu bütün dünya daha dün 68 günlük açlık grevi eyleminde gördü.
Maneviyat’ı yok dediğiniz Kürt halkı her şeye rağmen eğer bugün hala Türkiye halklarıyla bir arada yaşayalım diyerek –şimdilik- sınırları sorun etmiyorlarsa, bilin ki bunun asıl nedeni hümanist duygularla birlikte onurlu bir barışa olan inanç ve maneviyatın çelikleşmesi halidir.
Bir de asıl maneviyat nedir biliyor musunuz Sayın Başbakan?
Maneviyat demek, 15. Yılına girecek olan ağırlaştırılmış tecrit altında Kürt halkının özgürlüğü ve halkların kardeşliği adına İmralı zulmüne dayanan Sayın Öcalan’ın bilinçleri allak bullak eden insanüstü direnişi demektir.
Bundan daha büyük maneviyat, bundan daha büyük insani irade, bundan daha büyük birlikte yaşam ateşi, bundan daha büyük güç ve bundan daha büyük direniş ve hakikat yoktur.
Not: Yeni bir yıla girerken, umarım 2013 yılı tüm ezilen halklara özgürlük getirir diyor ve başta Kürt ve Kürdistan halkının sonrasında tüm dünya insanlığının yeni yılını kutluyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder