21 Aralık 2011 Çarşamba

Sloganla Devrim Gerçekleşmez

Aralarında yazar ve gazetecilerin de bulunduğu, kırk’a yakın Kürdistan medyasının özgür basın çalışanı dün, AKP devletinin bir operasyonu sonucu çürüten zindanlara gönderilmek üzere gözaltına alındı.
Şaşırmamamız gerektiğini hep söylememize rağmen şaşırıyor ve daha nereye kadar sorusunu sorup duruyoruz. Biz şaşırmaya devam ederken Fetullahlı AKP devleti de, Kürdistan’ın her hücresine yerleşmeye devam ediyor!
Sömürgeciye, “Susturamayacaksınız” sloganı atmakla olmuyor; zaman geçmeden AKP’nin zulüm ve baskı kodlarına bakmak ve ona göre tedbirler almak gerekiyor.
Daha önceleri de çokça değindiğim gibi, şuandaki süreç 90’ların süreci değil. Kimse yanılgıya düşmesin. Bu süreç ve yürütücüleri “tam olarak” ne Çiller, İnönü ve Osmanlı’ya, ne de Fransa, ABD ve İngiltere’ye benzemiyor, olsa olsa hepsinin toplamı sömürgeci anlayış ve kökenine gidilecekse de en azılısı Emevi Hanedanlığıyla “öncesine” benziyor. Bu baskı ve zulüm “İslam ve ümmet maskesiyle” İslamiyet’in ilk dönemlerine doğru gidiyor.
Bu dönem Hz. Muhammedin ölümü sonrası iktidar kaygısıyla İslam’ı kullananların başka dinlere mensup halklara “Kılıç’lı” yönelim dönemine benziyor.
İslam maskesi altında Kürd halkına her türlü zulmü reva görüp onursuzlaştıran ve yine Hz. Ömer döneminde İslam maskesi kuşanıp Kürd bölgesine çıkarma yapan katil, “İslam maskeli Komutanlarla”, Emevilerin, Abbasilerin, Safevilerin ve Osmanlıların Kürd ve Kürdistan’a yönelimli dönemlerine benziyor.
Kürd halkı nasıl da, emperyal ve sömürgeci çıkarları için savaşan devletlerin pazarlık konusu olmuş, bakın, döneminde Ehmedê Xanî, ne diyor;
İşte kemale erdi talihsizliğimiz, Acaba zevale yüz tuttu mu dersin?
Yoksa hep böyle olduğu yerde mi kalacak? Ben Allah'ın hikmetine şaşakaldım
Kürtler dünya devletinde, Acep ne sebeple kalmışlar boynu bükük,
Hepsi birden niçin olmuş mahkûm?
Onlar kılıçla şöhret şehrini fethetmişler. Himmet ülkesine boyun eğdirmişler
Onların her bir beyi Hatem cömertliğinde ve Rüstem cengaverliğindedir her bir erkeği.
Bak Arabistan'dan Gürcistan'a kadar Kürtlüktür olmuş kaleler gibi.
Bu Rumlarla Acemler onlarla hisar olmuş, Kürtlerin hepsi dört kenarda yer tutmuş.
Her iki taraf, Kürt kabilelerini, İmha oklarına hedef yapmışlar
Şimdiki süreçte de tüm devletler kendi çıkarları için Kürd ve Kürdistan’ı “oklarına hedef” yapmamışlar mı?
Mevcut sürecin şifrelerine bakmak, çözmek, ders çıkartmak ve dahası kazanmak için Kürd halkının nasıl zorla dinlerinin değiştirildiğine bakabilirsiniz.
Bir halkın değerlerini zorla elinden aldın mı, onda onur adına zerre kadar değer kalmaz. Bir toplumsal gerçeklik öyle birkaç yılda olacak şey değil. Araştırın bakın ne sosyolojide bu var ne de psikoloji de. Ki zaten Kürdün konusu da sosyolojik bir araştırmadır. Bunun adı din veya ideoloji olsun fark etmez. Eğer varsa bir ideoloji ve bu ideolojiyle Kürd ve Kürdistan özgür olacaksa ve sömürgeci bunu onun elinden almak için her türlü yola girecekse ve var olan değerler elden gidecekse, o halk bir bin yıl daha köleleşir ve ardı arkası kesilmeyen isyanlarla bir bin yıl daha diğer halklara köle olur.
Emevilerin, halkları Arap’laştırma döneminde, Emevi komutanları Kürd köylerini kontrole geldiklerinde; Kuran-ı Kerim’i okuyamayan veya okumayan Kürd köylülere zulmettikleri ve kelle aldıkları tarih kitaplarında mevcuttur. Şimdi de AKP’nin çizgisine gelmeyen, onun emir ve buyruklarını yerine getirmeyen, dikkate almayan, aksine onun sistemini sorgulayan ve inadına özgürlüğünü haykırarak direnişe geçen Kürd halkı ve kurumlarına karşı da benzer yöntem ve tarzlar geliştirilmiyor mu? Bunlar dün de bugün de İslam adı altında yapılmadı mı? Bu münafıklar İslam’ı kullanmadılar mı?
Münafık Fetullahlı-AKP’yi tanımak istiyorsanız, onu ne 90’larda ne de Dêrsim ve Zilan’larda aramayın. Aranacak tek adres sömürgeci zihniyet ve bugüne kadar Kürd’e çektirilen zulümlerin toplamında saklıdır. Anlayacağınız İslam maskesiyle yapılan ve yapılacak olan inkar ve imha, bilinen ve tanıdık Kemalizm’i kat be kat aşacak bir düzeyde olacaktır. Bizim tarafımızdan anlaşılan fakat Kürdistan ve Türkiye toplumunun büyük bölümünce anlaşılmayan, AKP’nin bir taraftan “Kürtleri tanıyor, diğer taraftan, eziyor mu ezmiyor mu, Kürtler bunu hak ediyor mu etmiyor mu” gibi çizdiği belirsiz çizginin nedeni de bu İslam maskesi nedeniyledir. Sömürgeci, İslam ile Kürdü daha bir iyi vuracağını hesap ediyor ve zavallı Türk ve Kürt haklının algısını da büyük oranda da bu değişiklik ve belirsizliğe sevk edebiliyor.
Evet, belki süreç 90’ların demokratik kılıfa bürünmüş hali gibi gösterilmek isteniyor olabilir ama inanın bu sadece bir oyundur. Hem de tüm Kürd tarafı ve çevresine yedirilmeye çalışılan, sömürgeci psikolojik bilim tezgahlarında ideojileştirilen ve sömürgeci basın ayağıyla da iyi bir şekilde perdelenen ustaca bir oyun. Bunun oyunun adı da ‘Kılıflı Ilımlı İslam’ oyunudur.
Sıkça söylenen bir şey var; 90’lı yıllarda faili meçhuller ve katliamlar vardı, şimdi de onun yerine zindanlar var.
Sömürgecinin istediği de bu zaten. Başta, bizim böyle düşünmemizi sağlayacak pratikler sergilemek; sonrasında değil 90’lara ilk işgale kadar varır nasıl olsa diyor ve bizi uyutmaya devam ediyorlar. Faili meçhuller olmaz diyoruz, oluyor, katliamlar yaşanmaz diyoruz en kimyasallısı geliyor. Daha ne olsun, bilmiyorum ki?
Bu yüzyılda katliam olmazmış! Yahu mesele Kürd olunca olur, hala anlamayacak mıyız?
Hem sömürgeci diyeceğiz, hem de sömürgeci batı felsefesinin idelojisi liberalizmin iktidar yanlısı şakşakçı üç-beş liberal yazarın ağzıyla hareket edip süreci yorumlayacağız ve ona göre üstlenmeye çalışacağız. İnanın Kürdün bu haline kargalar bile güler. Oldukça traji-komik bir duruş bizimkisi.
Evet, bu süreç belki yüz yıllık iktidarların değişim zamanı ve yeni yeni sınırların çizilme aşamasında bir dönemeç olarak görülebilir ve Yeni Ortadoğu’da Kürdlerin de bir yeri olacak mücadelesi verilip veya istekleri olabilir ancak bu sadece “göbek bağıyla sömürgeciye bağlı devlet ve örgütler” içindir. Yani bu Kürd halkı için değildir. En azından PKK önderlikli “Kuzey Kürdü” için hiç değildir.
Kimse AKP’nin bu yönelimlerinin “beklenip-izlenerek“ sonlanacağını düşünmesin. Trübünlere oynamak ne direniş hareketi geleneğine sahip veya ondan etkilenmiş kişiliklere ne de direniş hareketinin ta kendisine yakışmaz.
Sömürgeci her türden yönelim karşısında, bu uzun süreli “hümanist” haliyle Kürd özgürlük hareketi, Kürd’süz “Yeni Ortadoğu’nun” inşasına destek sunmaktan başka bir işlev görmez! Hele hele slogan atmakla direniş hiç olmuyor ve olmaz da. Bu slogan geleneği Kürd halkına nereden bulaştı bilmiyorum (!) ama bir halkı özgürlüğüne kavuşturduğunu ve haklı davayı başarıya götürüp bu yol ile zafer kazanıldığını hiç ama hiç görmedim, duymadım, bilmiyorum. Dolayısıyla tez elden terk edilmesi gereken bir gelenektir.
Kürd halkı için süreç bin dört yüz yıl geriye gitmiştir ve belki iktidarcı tekelci devlet anlayışıyla tarihi rövanş zamanı gelmiştir. Burada mesele, bu müsabakayı kimin kazanacağıdır; Sömürgeci tekçi sistem mi yoksa PKK önderlikli özgürlük, eşitlik ve çoğulcu sistem mi?
Günümüz Emevi’leri olan AKP zihniyeti ile baş edebilmek için ta o döneme gitmek ve halklara kan kusturan belki de ilk sömürgecilerin yönelimlerine bakmak gerek. Yanlış anlaşılmasın, Savaş, İslam ile değil, İslam’ı kendilerine bir maske olarak gören tekelci iktidarcı anlayış sahipleriyle olmalı, diyorum.
Şimdi buradan; “düz-çizgisel bir mantıkla olaylara yaklaşıp onları olgulaştıralım yaklaşımı esas alınsın” sonucu çıkmasın sakın. Tam tersine, “etkiyle dayatılanlar karşısında tepkinin serbest bırakılması” olayının yansıması ve toplumsal doğanın hakikatli şekillenmesi için belirsizliğe müdahalesi sırasında yaşanacak gözlemci sonucunun uyarlanıp günümüze güncelleştirilmesi yaşanmalı diyorum. Bu olmaz ve belirsizliğe direnişçi müdahalecinin yansıyan olguları ortaya konmaz da kalıcılaştırılmazsa, işte o zaman düz-çizgisel bir mantığa sahip olan bir hareket ortaya çıkar ki “mahkûmiyet ve yenilgi peşinen kabul edilmiş olur.
Yani sömürgeciliğin bunca yönelimi sonrası var olan belirsizliğe direniş temelinde yerinde ve zamanın da bir müdahale yapılmaz ise, işte o zaman “kaderci anlayış” gelişir ve tarih ve zaman ve mekân bir birine karıştırılmış olur.
Evet, tarih belki tekerrürden ibarettir ve bundan dolayı birçok dersler çıkarılmıştır ve artık tuzağa düşmeyiz, deniliyor olabilir. Ama günümüz şartları ile zaman ve mekânı yine de Kürdler için “sürdürülen mevcut pratik ile” pek uygun gözükmüyor. Üzerine basa basa söylüyorum; sürdürülen mevcut pratik ile olmaz, diyorum. Yani bu yöntem ile sömürgeciyle baş edileceğe benzemiyor. Eğer bugün karşıdaki gücün yönelimini Emevi mantığı veya Sömürgeciliğin tümcesinde aramaz da Kemalist mantıkta ararsan, yanılgıya düşer ve kaybedişe doğru gidersin; yok tersi olursa ve ona göre bir karşı duruş sergilenebilirse de, işte o zaman mücadele edilebilir ve zafer kazanılabilir, demektir. Bu mücadele tarzı da yine Kürdün öz ruhunda gizilidir. Çünkü Kürd sadece ve sadece öz gücüne dayanmakta ve bu temelde yol almak zorundadır. Buna göre, etki-tepki olayının hakkının verilmesi de, ancak ve ancak Kürdün öz savunmasıyla olabilir. Süreç, bu Yeşil Faşizme karşı, “öz savunmanın” devreye koyulmasıyla belirleyici olabilir.
Süreç, bekleme ve marjinalleşmenin ilk ayağı olan “slogan” süreci değil, belirsizliğe öz savunmayla müdahale sürecidir. Unutmayalım ki sloganla devrim gerçekleşmediği gibi, susturamayacaksınız söylemleriyle de sömürgeci ne engellenebiliyor ne de durdurulabiliyor.
21.12.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder