26 Aralık 2011 Pazartesi

Sömürgeci Nasıl Durdurulur?

Hemen hemen her konuşmamda; Ax Konfiçyus ax, der dururum. Eğer döneminde Konfiçyus ve benzeri filozof ve düşünürler ruhlar alemini sorgulasaydı, bugün sömürgeciliği oluşturan tekçi-tekelci iktidarların temeli bu kadar sağlam olmayabilirdi!
Bir köy, kasaba, belde, ilçe, il veya bir ülkeyi yöneten hangi zihniyet olursa olsun, dönemimizde; yönetici ile iktidar kavramları birlikte anılıyor. Bundan kaynaklı, o iktidarlarda otorite elde bulunduruluyor. O zaman da militarist hiyerarşik yapı yönetenin zihninde şekillenerek köy, ilçe, il ve ülkenin her devlet kurumunun yönetim şekline yansıyor.
Şuanda Yeni Türkiye yönetim şekli hiçbir yönetim şekliyle uyuşmuyor. Yeni Türkiye büyük oranda Diktatörlük, Oligarşi ve Faşizm ile beraber, Totaliter, Despot ve kısmen Monarşi’yi de içerisinde barındıran, zaman zaman Teokrasi ve Cumhuriyet’le yönetilen bir ülke konumundadır. Bu kadar yönetim şekli normal olarak bir ülkede düşünülemez. Olsa olsa bu düşünceler toplum ve halklarda bireysel anlamda oluşur.
Hemen hemen tüm yönetim şekillerini içerisinde barındıran ABD güdümlü bu Yeni Türkiye, tüm bunlardan kaynaklı en azılısından “sömürgeci” oluyor. Yani farklı bir isim aramak ve yönetim şekillerini “hiçbir sonuç alıcı pratik sergilemeden ve sadece yerinde durarak” teke indirmesini bekleyip umuda kapılmak, bu anlamda mazlum halklar ve bu halkların hak’ları için mücadele yürüten örgütler için de anlamsızlaşır ve Belirsizlik İlkesine de ters düşer.
PKK önderlikli Kürd özgürlük hareketi, içinde olduğumuz şu dönemlerde belki de tarihinin en yoğun saldırılarına maruz kalıyor. Bu anlamda Özgürlük hareketinin, ABD güdümlü Yeni Türkiye’siyle yürüttüğü siyasal ve askeri savaş da, tarihte eşi benzeri görünmemiş bir savaş oluyor. Bu kadar yoğun kuşatma ve saldırılar sonucu bugün PKK’nin eskisinden daha çok halk desteği ve kadro yapısına sahip olması ve hem askeri hem de siyasal alandaki boşlukları anında doldurabilmesi, her iki alanda da, hem psikolojik üstünlük sağlıyor hem de zaferi dünden daha çok yakınlaştırıyor.
Fakat, bu süreçte yapılması gerekenin, öyle “beklemeli-duraklamalı” ve “varlığını koruma amaçlı savunmada kalmalı” bir pozisyonla sürebileceği belirsizdir. Mevcut belirsizlik durumu da, “yerinde durarak” değil, siyasal alanda “kitlesel” ve askeri alanda da, sömürgecinin topyekün savaşına karşı “en azından gücünün yüzde ellisini “eylemlilik” temelinde, pratik sahaya dökmeyle aşılabilir.
Hiçbir gücün Kürd özgürlük hareketini yenemeyeceğini daha önce belirtmiştim. Ancak bu yenilmemezliğin de öyle yerinde bekleyerek olamayacağının altını çizmek gerek. En basitinden, yerinde durup gelen siyasi ve askeri saldırıları sadece izlemekle kalmak yürüyüşün aksaması anlamına gelir ki, belirsizliğe müdahale eden taraf sömürgeci olduğundan, gözlemci de sömürgeci olur ve ona göre reçeteler yazar.
Sömürgeci güç, iktidarını sağlamlaştırmak için en hafifinden direniş gösteren bir halk hareketini dahi bastırmayı amaçlıyorsa bu güç karşısında en hafifinden yapılacak olan miting, gösteri, yürüyüş ve basın açıklamaları basit kalır ki, “tek başına” bu yol ve yöntem amacına da ulaşmaz/ulaşmıyor! O zaman çare olarak yukarıda sıralananlar, tek başına bir halk hareketini ve devrimini gerçekleştiremez demektir.
Bir devleti oluşturan tüm kurumlar iktidarın elindeyse ki öyle, o zaman bu kurumlara karşı tek tek direniş göstermek, sistemin temeline yönelmek yerine “yanlış yolda olan bir bireyi doğru yola sevk etmeye benzer ki, dünyada “senin düşüncene uymayan” yedi milyar insan var!
Eğer sömürgeci güç senin askeri ve siyasi temsilcilerini yok etmeyi planlıyor ve bunu pratik anlamda en ağırından sergiliyor ve sonuç almak için durmuyorsa, kesinlikle bunu sen de yapmalısın; yok eğer yapmazsan da, yürüyüş kesintiye uğrayabilir!
Tek tek kurumları hedef almaktan ve o kurumlara karşı salt yasal yoldan direniş göstermektense, kısa yoldan direk sömürgeciye yönelim bu süreçte daha etkili olacaktır. Buna Fettullah yuvalarından başlamak ve gün geçirmeden bu cemaatin tüm kurumlarını öncelikli Kürdistan’dan söküp atmak gerekmektedir.
Bunun yol ve yöntemleri de bir halk hareketinin taktiksel ve stratejik planlamalarının dönemsel ve olması gereken nitelikli sıçrayış aralığında zaten vardır. Bunun için buradan bir yol göstermeye gerek yoktur. İş, bu taktik ve stratejileri sürece uygun, yerinde ve zamanında uygulayabilmektir. Elbet bu yapılırken de, içinden çıkılmaz hatalara yer verilmemeli ve mevcut paradigma, felsefe ve tarz baz alınmalıdır.
Elbet mutlak değil ancak şuan ki mevcut süreçte, sömürgeci güce karşı gösterilen her halk direnişi “terörize” edilirken, gösterilen direnişin halkın diri tutulmasının ve psikolojik rahatlamanın dışında başka bir anlam ifade etmediği de ortadadır. Bu anlamda eğer sistem yönelimleri sonucu zindana gönderilen sekiz bin tutuklun varsa ve her gün gözaltılar yaşanıyorsa ve doğallığında eylemsellik içerisinde olan halk sayısı azalmışsa, burada yapılması gereken siyasal alana askeri desteğin dönemsel yardımıdır. Kış ayları diye sadece siyasal alan ile sınırlı kalmak, bir yerden sonra, diri, ayakta ve yürüyüşte olan halkı devrim umudundan soğutur ve bununla beraber umut kırılması yaratma tehlikesi de gündeme gelmiş olur.
Eğer senin sömürgeci güçlerce çepe çevrelenen ve karartılmak istenen bir Televizyonun (ROJ TV) varsa ve ülkede faaliyet yürüten basının cezaevlerine doldurulmuşsa, “bir yerden sonra” burada yapabileceğin, yeni yeni kadrolarla bu işi devam ettirmek olmamalı! Elbet yılmadan her türlü çalışma yürütülmeli ancak bu sistem içilikle olmuyorsa başka yol ve yöntemler denenmelidir. Yani senin rahat bir nefes alabilmen için tarzında bir değişikliğe gitmen gerekmektedir.
Çünkü tüm basın ve medya sömürgeci gücün elinde ve senin tüm hareketin Türkiye ve Kürdistan’da yaşayan senden bağımsız diğer halklara karşı terörize ediliyor. Sana ırkına ait olmayan bin bir türlü lekeler sürülüyor ve halktan koparılman amaçlanıyor. Sistem seni, senden bağımsız diğer insanlara karşı bir öcü ve lanetli bir yapı olarak gösteriyor. Seni bir kanserli hücre ve tarlalarda doğallığında yeşeren “yabani ot” olarak gösteriyor. Bu kanserli hücrenin tıbben tedavisi de, kimyasallarla olurken, sana uygulanan tedavi de kimyasallarla oluyor. Bakmayın dün Bülent Arınç’ın “Kürdün anayasal hakları verilecek” sözüyle, bugün Beşir Atalay’ın ‘düşüncelere özgürlük gelecek’ sözlerine.
Kutsal kitaplarda geçen cennet, bireysel anlamda “kulluk ettiğin sürece” verilirken, cehennem ise “itaatinin ve başkaldırının sonlandığı” yerde en acımasızlığıyla verilir. İşte sömürgecinin yaptığı da budur.
Bunlar artık kandırmaca ve oyalamaca değil. Bir kandırma ve oyalamanın sonu kabul etmedir. Ancak sömürgecinin yaptığı ve yapacağı oyalama değil; sindirilecek, zindanlara tıkılacak ve katledilecek Kürt’ten arda kalan onursuzlaşmış kendi Kürdüne yaşam hakkı vermektir. Yani sömürgeci, “onuru olmayan bir halka yaşam hakkı verip öyle yaşatmak istiyor”.
Onuru olmayan bir halktan direniş beklenir mi? Yabani otlara karşı tarımsal mücadele kimyasallarla olurken, senin halkına karşı da asimilasyon politikaları yürütülüyor. Bugün Kürdistan’da Gülen cemaatinin girmediği tek ev dahi yoktur. Yani sömürgeci sana büyük saldırıyor. Eğer sen bu büyük saldırı ve kuşatmaya büyük direniş ve sonuç alıcı pratiklerle karşılık vermezsen, her eve giren bu cemaat, yarın her zihne girecek ve zihin doğallığında bu sisteme kulluk etmek zorunda kalacak. Sen eğer her halinle sömürgeci güç tarafından çepe çevrelenmişsen, Kürdün tarihinde olmayan “öz savunman” var ve bunu şuan harekete geçirmiyor ve başarıya ulaşamayacağını düşünüyorsan, büyük yanılgı içerisindesin demektir.
***
Bir önceki köşe yazımda BDP’nin Arınç’ı alkışlamasını çok sert bir dille eleştirmiştim. Bu eleştirime büyük oranda destek gelirken; “BDP Türk meclisinde militanlık mı yapsın”, “çok ağır bir eleştiri”, “objektif değilsin” vb. gibi birçok karşı eleştiri de geldi. Burada gelen destekler karşısında böbürlenme gibi bir ahlakım olmadığı gibi karşı eleştirilere bir cevap verip tartışmayı uzatma gibi bir niyetimde yok. Elbet BDP kimseye göre hareket edemez, ancak eğer ortada “Kürd halkının katliamına davetiye çıkaran sözlere alkış çalma” varsa, burada oy verdiğim BDP’yi de en sert biçimiyle eleştirir ve hesabını da sorarım. Çünkü ben de yaşadığım yerde BDP’ye destek sunuyor ve oy veriyorum.
Evet, siyaset, taviz alma ve verme sanatıdır. Ancak neredeyse her gün Kürdistan dağlarının bombalanmayan tek alanı, tutuklanmayan halkın ve aydının ve gazetecin, basılan ve kapatılmayla yüz yüze olan bir basının, kurumların, dahası her gün şehadete giden evlatların ve gözü yaşlı anaların varken, kalkıp seni bu hale koyan bir sömürgeci ustasını alkışlaman ve ona yeni yeni katliamlar için izin niteliğinde “alkış çalman”, senin radikalliğine gölge düşürdüğü gibi, felsefi yoksunluk ve ideolojik derinlikten de yoksun olduğunu gösterir; buna da kimse müsamaha gösteremez. Bu taviz verme değil, olsa olsa onurdan verme anlamına gelir ki, kimse bu anlamda Kürd halkının onuruyla oynayamaz. Bunun yapan Kürd halkını temsil eden BDP vekilleri de olsa, bu hakka sahip değillerdir. Bu parti bu değerler öyle bir kaç yılda olan veya parayla satın alınan değerler değildir. Bilinir ki bu değerler yüz bine yakın Kürd insanının bire bir bedel verdiği, can verdiği, milyonlarca halkının doğup büyüdüğü köy ve şehirlerinden göç ettiği ve kanla alınan yüce değerlerdir. Kimse bireysel anlamda duygusallıklarından dolayı ne benden ne parti ahlakına ölesiye sarılı yurtseverlerden böyle bir tölerans beklemesin.
Kimse, iliklerine kadar kana bulaşmış bu sömürgeci güçten duracağını da beklemesin! Çünkü Sömürgeci güç özgürlük hareketini bitirmeye and içmiştir. Bu güç 90’ların gücü değil, bu güç inanın Dêrsim katliamını yapan güç de değil. Bu güç Nazi’yi aratacak olan bir güçtür. Amed zindanından sıyrılmak ve büyümek, 90’lı yıllardan sıyrılmak ve büyümek direniş ve mücadeleyle oldu. O dönemler Mazlumların, Kemallerin, Ferhatların ve durmadan çığ gibi büyüyen halk Serhıldanlarının direnişi ve HRK, ARGK ve ERNK’nin askeri ve siyasal pratiğiyle oldu. Yani bir pratik “ruh” ile gerçekleşti her şey.
O dönemler sömürgeciden uzaktın. Sömürgeci ile bağın yoktu. Ama şimdi Belediyeler bu devlet ile göbek bağıyla birbirine bağlıdır. Yani her hareketin sistemden bağımsız değil. Basının ve tüm kurumların, doğallığında, sen istemesen de sistem ile bağlıdır. Her ne kadar sisteme direniş gösteriyor gibi görünse de, sistemin istemediği her pratiğin terörize edilerek tüm kurumlarına el koyuluyor. İşte o zaman, Sömürgeci basının yalan haberleriyle “gerçekten uzak” halklar da, seni daha fazla ‘terörist’ görüyor. Mesela bir Yeni Özgür Politika mı Türk sistemine bağlı yoksa Özgür Gündem’mi? Elbet Gündem. Çünkü bu gazete ve bahse konu olan tüm kurumların ve bu kurumlarının işleyişlerinin izinleri dahi sistemce belirleniyor. Yani sen nesnel olarak sisteme bağlısın. Zaten öznelliğin, sende bitip tükenmeyen ruhun anlamıdır. Ancak bu haliyle bu ruh, “sistem içilikle” çok yol kat edemiyor/etmez. Bu ruh ancak sistem dışı dağlarda varlığını gösteriyor ki sistem içine girdiği anda ruhtan eser kalmıyor.
Seni yozlaştırmayı ve marjinalleştirmeyi amaçlayan bu süreçte, Sömürgeci güce karşı her kurumunla ‘militan’laşmaktan başka bir çaren yoktur. Bunun içinde BDP’nin meclisten çekilmesi de vardır. Yoksa anlık gelişen “bireysel alkışlar” seni geriye götürür ki sana bağlı olan halkın; şimdi bu da neyin nesidir, sorusunu sorarken, senden bağımsız halk daha bir sömürgeci ustalarına bağlanır ki sömürgeci güç Türkiye’de olduğu gibi Kürdistan’da da seni işletmez ve dolayısıyla baskı, zulüm, ölüm, acı ve gözyaşı durdurulamaz.
Not: Yazılarımı okuyan ve benimle tanışmayan, yaşadığım yeri bilmeyen birçok gazeteci, aydın, yazar ve büyük oranda da “Okur” beni Kürdistan ve Türkiye dışında biliyor. Zaman zaman ‘bilmeden’ bana; Oturduğun yerden ahkam kesiyorsun diyorlar. Avrupalarda veya düşmandan uzak rahat bir şekilde yazmak, çizmek, eleştiri yapmak veya öneri sunmak kolaydır, diyorlar. Yaşadığım yeri merak eden herkese duyurulur ki; ben Kuzey Kürdistan / Urfa / Suruç / Küçük Şerwan’lı ve Urfa merkezde yaşam süren ve her an tutuklanmayı ve ölümü bekleyen ama bundan zerre kadar korkmadan Kürd ve Kürdistan’ın özgürleşmesi için, -eleştirsem de Kürd özgürlük hareketi ve BDP safında- mücadele yürüten bir Kürdistanlı yurttaşım. Bu kişisel bilgiler yetmediyse, bir daha sorun ve bir sonraki yazımda aile bilgilerimi ve adresimi de vereyim ki; belki soranlar sayesinde, “bilmeyenler de” yerimi tespit ederler.
Teşekkürler
Selam, Sevgi ve Saygılarımla
25.12.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder