17 Ağustos 2012 Cuma

Erdoğan ve ekibinin Hakikat sorunu var

Nasıl ki bireyin toplumsallığa gelemeyip ayak diretmesi bencil - bireyselliğini ifade ediyor ve hele de bir mevki elde ettiğinde bu durumu narsizme kadar varabiliyor ve hakikat dışıysa, işte AKP’nin, Başbakan Erdoğan’dan başlamak üzere her bir Bakan’ı da birer narsist olarak ülke halklarının başına bela olmuş durumda ve hakikatten uzaktırlar. Her biri oldukları mevki-koltuklarını bırakmıyor ve adeta kendilerini birer ‘tanrı’ yerine koyuyorlar. İslam’dan örnek verilecek olursa aslında tam da Kuran’ın belirttiği cahiliye dönemine denk düşücü pratikler sergiliyorlar ki, onların bu halleriyle ne “hakikate göre” burada, ne de “tanrı inanışına göre” öbür dünyada tutunamayacakları şimdiden gözlemlenebiliyor.
İktidara geldikleri yıldan bu güne Başbakan Erdoğan ve ekibinin yapabildiği en iyi şey, doğruları ters yüz etme sanatı ve zümresinin bekası için anlayışını, hakikate ve buradan da Türkiye ve Kürdistan toplumlarına dayatarak tanrının yeryüzündeki tezahürleri olabilmek. Tıpkı Toprak, Hava, Su ve Ateş tanrıları gibi…
Başta Erdoğan olmak üzere AKP’li bakanlar, bir gün önce söyledikleri yanlış bir sözü ertesi gün dini motiflerle süsleyerek tekrarlayabiliyorlar. Yine hakikat dışı sarf edilen sözler bir diğer gün ve hatta aynı dakikalar içerisinde bile inkâr edilebiliyor. Söylemlerinden nasıl çark edeceklerini bilmeyerek ve Hakikatte olmayan; “biz böyle bir şey söylemedik, yanlış anlaşıldık, aslında öyle bir şey kast etmemiştik” gibi geçiştirmelerle “süreci ve halkları” işletmeye devam edebiliyorlar.
Kendi iktidarları döneminde de hakikat dışı pratikler sergileyen Erbakan’ın, öğrencileri olduklarını iddia eden Erdoğan ve ekibi, aynı Erbakan gibi halkın dini duygularıyla oynamayı iyi bilen olarak her ne kadar “milli görüş gömleğimizi çıkardık” demiş olsalar da, Kürt-Türk ve diğer halklarla inançlara göstermiş oldukları tahammülsüzlüklerinden dolayı bir, hatta birkaç “gömlek” üsttedirler.
Erdoğan’ın dini duyguları şaha kaldıran bir üslupla birleşen Kasımpaşa ağzı, son tahlilde faşizme kayan bir profil ortaya çıkarıyor.
Necmettin Erbakan, kimilerine göre Hoca, kimilerine göre, şeriatçı yobaz, kimilerine göre de, iyi bir hatipti. Fettullah Gülen gibi çok fazla ağlamıyordu ama “cennetin anahtarı” kendisindeydi. (!)
Erbakan bir konuşmasında; " Yanlışın en tehlikelisi, doğruya en yakın olan yanlıştır. Çünkü doğruyla karıştırılması ve insanların daha kolay aldatılması ihtimali taşımaktadır" demişti. Erbakan çok doğru söylüyordu, zira bu söz hakikattendi. Ancak kendisinin pratiği mesele Kürtler olunca böyle olmuyor sadece ve sadece Pozitivist bilimin getirisi olan Liberal ideolojinin bireyleri ilahlaştırmak için sunduğu; “herkesin bir doğrusu var”dan hareketle kendi zihnini hakikate dayatabiliyordu.
Erdoğan’a gelecek olursak, dilinden hiç düşürmediği baştan hakikatsizliği çağıran ve kökeninde ırkçılık yatan ama din ile perdelenmiş olan o meşhur; biz yaratılanı yaratandan ötürü seviyoruz, sözü, aslında beyin kıvrımlarında dolaşanların ‘hakikat’ten ne kadar yoksun olduğunu gösteriyor. Erdoğan’ın sarf ettiği bu sözün mesele Kürt olunca ne menem ırkçılığa dönüştüğünü ve raftan kalktığını yıllardır izleyebiliyoruz.
Yani Erdoğan’ın inanışına göre Kürt, “Tanrı tarafından yaratılma-mış” olarak kabul edilen bir varlık olarak da görülebiliyor, diyebiliriz.
Erdoğan ve gözde ekibinin hakikat yoksunu olduklarına ilişkin tek bir örnek verecek olursak; bir taraftan Erdoğan; Kürt sorunu benim sorunumdur, der ve ardından “kadın da olsa, çocuk da olsa, güvenlik güçlerimiz gerekeni yapacaktır, derken, diğer taraftan hükümetin uzlaşmacı gibi sunulan Bülent Arınç’ı; Kürt dili medeniyet dili değil, der ve daha sonra; ben öyle demek istememiştim, yanlış anlaşıldım, diyerek Tanrı’nın varlığını inkâra gidebilecek sözü yüzünden çark edebiliyor.
İdris Naim Şahin üzerine tek harf yazmaya dahi gerek yoktur ki; taklacı kuşlar, bize darılmasın!
Bir de yine aynı gelenekten gelen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü de unutmamak gerek. Sayın Gül’ün hakikatten yoksunluğunu ise başlı başına 2009 yılında söz verdiği ama elinde bütün ülke imkânları olmasına rağmen çözmeyip inkâr ettiği ve günahı-vebalini PKK’nin üzerine yıktığı “iyi şeyler olacak” sözü üzerinden açıklayabiliriz. Eğer şimdi Kürt sonunun da iyi şeyler olmamış, Kürdistan ve Türkiye bir savaş sahasına dönüşmüş ve gençlerin kanı dökülüyorsa bu, ilk elden Gül’ün hakikatsizliği nedeniyledir. Okyanus ötesindeki Hoca Efendi lakaplı Fetullah Gülen’i de İ.N.Şahin kategorisine alıyor ve Kürt halkına karşı katliam fetvaları pratiklerinin üzerine yazılabilecek çok söz olduğunu düşünmüyorum. Gülen her ne kadar “ahlak-ı aliye” den bahsediyor olsa da, tüm herkes de görmüştür ki Gülen, mesele Kürtler olunca ahlak ve hakikat yoksunluğunu dışa vurmaktan hiç çekinmiyor. Bir de Gülen’i ahlak ve hakikat yoksunu olarak sunmamıza gerekçe olarak, “Said-i Kurdi’ye ait olan ‘Risaley-i Nur Külliyat”larını tahrifata uğrattığını da belirtebiliriz.
Kısacası Erdoğan ve ekibinin ahlak ve hakikati; “bana ve benim doğrularıma gel, benim çizgimden çıkma’dan başkası olmamakla birlikte “iktidardır”. Bu zihinler için “hakikat iktidar, iktidarda hakikat”tir. Oysa biliyoruz ki hakikat iktidarı değil toplumsal uzlaşı ve özgürlüğü esas alıyor. Buna göre her bir insan için hakikatin iyilik, doğruluk, güzellik, estetik, mutluluk ve özgürlük yanı, görünen haliyle bu tarz iktidarcı-tekçi anlayışa sahip kişiliklerde olamaz. Olsa da Narsizm tanımlamasında olur ki, bunun da varabileceği son nokta hep mahşeri kaoslu yıllar ve soykırım olmuştur.
Hiç umudum olmamasına rağmen temennim, Erdoğan ve ekibinin tez elden yanlışlarından arınarak hakikate sarılmaları ve ileriki süreçte Kürdistan ve Türkiye’de yaşanması büyük ihtimal bir iç savaşın önünü alıcı pratiklere girişmesidir. Zira Kürtler dün ve bugün olduğu gibi yarınlarda da direnerek kendi başlarının çaresine bakmanın yollarını arayacak ve hakikatin aşkıyla özgür bir yaşama dek mücadelelerine devam edeceklerdir. Hakikat yolunda ne Erdoğan, ne de ekibinin gücü halkların, özgürlük halayının önüne geçemeyecektir.
16.08.2012
Mehmet Serhat Polatsoy

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder