11 Ağustos 2012 Cumartesi

Süresiz-dönüşümsüz özgürlük

11.08.2012 tarihli Özgür Gündem gazetesi 14.sayfa / Mehmet Serhat Polatsoy

Kendisi de bir gece apar topar, tartaklanıp hakarete uğrayarak Urfa E Tipi Cezaevi'nden Adana F Tipi Cezaevi'ne sürgün edilen Urfa milletvekili İbrahim Ayhan, Urfa zindanını, "Urfatanamo" olarak tanımlamış ve buradaki uygulamaların Guantanamo’dan farksız olduğunu dile getirmişti. Ayrıca Urfa zindanındaki tutsakların sürgün edilmesinden tam bir hafta önce kendisi de tutuklu olan BDP Parti Meclis Üyesi Mahmut Çelik, Urfa E Tipi Cezaevi yönetiminin baskılarını ve olabilecekleri içeren bir mektubu ilgili yerlere ulaştırmış ve konu özgür basında yer almıştı.

Çelik mektubunda, "Sayın Milletvekili İbrahim Ayhan’ın tahliye talebinin reddedilmesinden sonra cezaevi yönetimince baskılar, daha da arttırıldı. Bu artan baskılar neticesinde bizler de eylemliliklerimizi arttırmış bulunmaktayız. Pazar günü, yani 15 Temmuz 2012 tarihinde “olağan üstü” durumların yaşanacağı ve “sürgünlerin” olabileceği ihtimalini kamuoyuna duyuruyoruz," diye uyarmıştı. Sayın Çelik’in belirttiği sürgün 18 Temmuz gecesi gerçekleşti. Tutsaklar yaka-paça koğuşlarından çıkarıldılar. Asker, gardiyan ve özel harekat polislerinin cop, küfür, tekme-tokat, tükürme gibi onur kırıcı uygulamaları eşliğinde ring araçlarına ağızları burunları dağılarak bindirildiler.

60 tutsağın Bolu F Tipi Cezaevi'ne nakli sırasında yine aynı işkence 16 saat boyunca eller kelepçeli ve hiçbir ihtiyaçları karşılanmadan yolda da devam etti. Bolu zindanına varan tutsaklar, orada da onur kırıcı uygulamalara maruz kaldılar ve yine işkenceden geçirildiler. Bu uygulamalarla birlikte baskılara karşı gelip direnen 8 tutsak sürgün edildikleri günden bugüne “süresiz-dönüşümsüz” açlık grevinde ve bedenleri günden güne erimekte. Eriyen bedenleri olsa da elbet biz direnen, özgürlüğe susamış olan enerji-ruhları olduğunu biliyoruz. Sekiz tutsak şimdi adım adım ölüme yaklaşıyorlar.

AKP hükümetinin uygulamalarıyla devlet, son yıllarda resmi anlamda faşizme doğru kaymış ve ezilen tüm kesimler bu yönetimin hedefi haline gelerek neredeyse nefes alacak bir alan dahi bırakılmamıştır. En basit bir hak talebine karşılık; baskı, zindan ve ölüm! Türkiye’deki adalet mekanizmasını sadece kendi iktidarını ve zümresini korumak ve sağlamlaştırmak adına işleten AKP'nin Adalet Bakanı, hal böyle olunca 8 tutsağın “süresiz-dönüşümsüz” açlık grevini görmez elbet.

Allah, Peygamber ve İslam’ı dilinden düşürmeyen Erdoğanlı AKP Devleti ve tüm devlet erkanı Müslüman ve inançlı olduklarını söylüyorlar ancak oruç ayında tutsakların giriştiği ölüm orucuna da sessiz kalıyorlar. Bu anlayışla aynı kökenden gelen Şevket Kazan, 1996 ölüm orucu eyleminde, sorulan bir soruya karşılık eylemciler için; “stok yapmışlar, gizli gizli yiyorlar” demişti.

Açlık grevinde olan arkadaşlardan bir kaçını tanıyorum; çeliği eritebilirsiniz belki ama onları kararlılıklarından vazgeçirmek neredeyse imkansızdır. Eğer Bolu F Tipi Cezaevi yönetimi tutsakların isteklerini kabul etmez ve baskılara son vermezlerse korkarım ki, Bolu zindanından cesetler çıkacak! Yılmaz Aslan, Felemez Tekel, Nurettin Karataş, Mehmet Nedim Tatlı, Hasip Tatlı, Ömer Karadağ, Seyfettin Yakut ve Lokman Gezer şimdi yavaş yavaş soğuklaşan bedenleriyle üç haftadır özgürlük sıcaklığına doğru yol alıyorlar.

Onlar, Bolu cezaevi yönetiminin baskılarını protesto etmek ve bir halkın özgürlüğü uğruna süresiz dönüşümsüz nöbetlerini gerçekleştiriyorlar. Onlardan öncekilerin bayraklarını devir alıp öylece koşuyorlar özgürlüğün sımsıcak güler yüzüne. Şimdi herkese büyük görevler düşüyor. Kimse kafasını kuma gömüp yaşananları görmezden gelemez. Kürt halkının yanında olduğunu söyleyen yazar, sanatçı ve akademisyenler Şemzinan’da neler oluyor diye hala savaş sahasına gitmiş değilsiniz.

Belki korkmadınız çünkü yazılarınız, kitaplarınız, şarkı ve türküleriniz ile akademik çalışmalarınızda korkmuyor olduğunuzu görüyoruz. AKP’nin adaletini bekliyoruz diyorsanız, yanılıyorsunuz. Öyle değilse daha neyi bekliyorsunuz? Bunca gündür kimseden haber yok, tek ses veren yok! Zaman azalıyor, direnişçilerin vücut fonksiyonları henüz yerindeyken bu zulme bir dur deme zamanı gelmedi mi?

Sessizlik, bireyi insanlık yönünden yok ettiği yetmezmiş gibi, şimdi zindandaki tutsakları da günden güne eritmeye neden oluyor. Kendine insanım diyen herkesin gözlerinin şimdi Bolu zindanında olması gerekiyor ve bu sessiz çığlığa seslerini çoğaltarak her bir insan avazı çıktığı kadar bağırıp destek vermeli ve AKP Devletinin bu politikaları her alanda 7/24 dur durak bilmeden protesto edilmelidir. Artık söz, kitap ve türkülerden çıkıp, hakikate akmalı!..

Mehmet Serhat Polatsoy
11.08.2012 tarihli Özgür Gündem Gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder