7 Ağustos 2012 Salı

URFATANAMO’dan Bolu-tanamo’ya Sürgün

Nietzsche; Yasayı öldürdüm, yasa beni, bir cesedin canlı birini korkuttuğu gibi korkutuyor, diyor.
Maalesef devlet otoritesinin iktidarını sağlamlaştırmak için düzenlediği tüm yasakçı yasalar bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yurttaşlarını korkutuyor. Buna göre kişi, korktuğu şeye ya teslim oluyor veya er ya da geç onu öldürüyor.
Kürt halkıda aynen Nietzsche gibi tüm tekçi ve korkulan yasaları birer birer öldürüyor. Türk devlet sisteminin yasalarını içselleştirmeyip yaşamsallaştırmayanlar her daim baskıcı devlet sisteminin gözünün içine batıyor. Ruhen kör olan bir sistem nasıl oluyor da gözünü sakınıyor, diye bir soru sorulabilir. Buna göre cevap belki; sistemin korkuları olabilir! Öyleyse iktidar hastalığı, bir düşüş halinde ruha geliyor ve kısmi insan haline bürünerek iktidarının karşısındaki tüm güçlere savaş açıyor; onları zindanlara atıyor, öldürüyor ve sonra yine kör olmaya devam ediyor, diyebiliriz. Bir ayının kış uykusuna yatmadan önceki doyumuna benziyor iktidar. Acıkıyor, yiyor ve uyuyor! Gözünü açtığında yaşamak için tekrar yiyor ve bu böyle giderek ihtiyarlığa (ölüme) doğru eviriliyor.
AKP devleti her ‘öğünde’ Kürt halkıyla birlikte bütün ülke halklarının önce etini yiyor, sonra da su yerine kanlarını içiyor. Bu zulüm düzeni böylelikle devam ediyor. Doruk noktasına ulaştığı anı ise iktidarını kaybetme korkusundan kaynaklı serseri bir mayın gibi tüm muhalif güçlere saldırmasından anlayabiliyoruz.
Kürt halkı, Türk ırk devletinin tüm yasalarına s…tr çekmiş durumda ve ondan dolayı da tüm seçilmişleriyle zindandalar.
Hatırlanacağı üzere Urfa cezaevi olayları sırasında orada bulunan ve 13 tutsağın yanarak can verdiği katliamın ardından bir açıklama yapan BDP milletvekili Sayın İbrahim Ayhan Urfa cezaevi için “URFATANAMO” demişti. Ayhan, yaka paça, tartaklanarak, yalınayak, hakaret edilerek götürüldüğü Adana cezaevinden de bir mektup göndererek; Nefesimiz kesilmeye çalışılmaktadır, demiş ve Adana cezaevinin de Urfa’dan bir farkı olmadığını maruz kaldığı uygulamalarla anlatıyordu. Sayın Ayhan diğer yerlere sevk edilenler için de; Daha önce haber vermeden, korsanvari bir uygulama ile birçok arkadaşın yalınayak, darp edilip ring araçları ile sevk yapıldığını öğrendim, demişti.
İşte bu sevk sırasında tam olarak neler yaşandı, Bolu cezaevine giderken yolda neler oldu, Bolu cezaevi müdürü tutsaklara nasıl davrandı’nın detayları açıklığa kavuştu.
Bolu zindanına nakledilenler arasında ve şimdi tahliye olmuş olan bir arkadaşımız yaşananlar ile ilgili tam olarak şunları söyledi;
*
Temmuz 18’ini 19’una bağlayan gece saat dört sıralarında gardiyan, asker, polis ve özel hareket timlerinin koğuşlara girdiğini onların; kalk kalk kalk sesleriyle anladık. Birden bu kolluk güçleri her birimizi bir çarşaf misali oradan oraya savurarak koridora atıyorlardı. Bizler uyku halinde olduğumuzdan, olan biteni kavramada geç kaldık ama gardiyan, asker ve polislerden oluşan güçlerin her darbesiyle biraz daha kendimize geliyorduk. Tekme, tokat, yumruk ve cop darbeleriyle daha bir uyanıyorduk. Bu işkence eşliğinde koridora çıkarıldık. Koridorda hangi kolluk gücü desen o vardı; bizimle hem dalga geçiyorlardı ve hem de geçiş sırasında bizleri vuruyorlardı. Tıpkı Ermeni halkının uzun kuyruklar oluşturarak kaçışları sırasında Müslümanların keyfi uygulamalarına maruz kaldıkları kötü durumlar, şimdi bize de yaşanacak gibi hissediyorduk. Bir asker dirsek ile arkadaşın sırtına vuruyor, diğeri tükürüyor, bir başkası tokat atıyor, bir diğeri enseye kafaya cop indiriyor, öbürü postalıyla ayağımızı eziyordu. Yediğim cop darbelerini saymayı unutmuş yüzüme darbe gelmesin diye ellerimle yüzümü kapatmıştım. Bu kötü muamele ile bizleri ring araçlarına bindiriyorlardı. Kelepçeler bileklerimizi yerinden sökecek gibi sıkıca bağlanmıştı. Bu uygulamaya karşı çıkanlarımız bizden koparılarak ring aracının arkasına götürülüyor ve onlarca polis gücünün darbeleriyle bayılacak duruma geldikten sonra ring araçlarına atılıyorlardı. Bu halde ringe bindirildik ve ellerimiz sıkı kelepçelenmiş halde, 16 saat boyunca yol gittik. Bu süre zarfından bir sefer tek lavabo ihtiyacımızı gidermek için durdular. 16 saat boyunca ne yemek ne su içemedik. Bazılarımız ağızlarını tuvaletin alt musluğuna dayayıp içiyor, bazılarımızda tuvalet taslarına su doldurup içiyordu. Tuvaletten akan suyu doyasıya içiyorduk. Ring aracına bindikten sonra, “İyi ki çok su içtik, diyordum; çünkü ihtiyaç molası denilen 1-2 dakika sonrası ringe bindirilirken aynı şiddet ve cop darbeleriyle karşılaştığımızdan çok terlemiştik. İçtiğimiz su ancak bizi Bolu’ya kadar atar, diyorduk.
Urfa Cehenneminden Bolu Cehennemine
16 saatlik yolun sonunda araç durdu ve nihayet (!) Bolu cezaevine geldik, diyorduk. Ring aracının kapısı açıldı ve her birimiz teker teker indirilerek alanda toplatıldık. Bolu cezaevi girişinde de aynı şekilde özel harekâtçılar ve gardiyanlar tarafından coplandık. Müdür olduğunu sonradan anladığımız kişi; Soyunun, deyince, Bolu zindan ve yönetiminin Urfa cehenneminden farksız olduğunu anladık. İlk önce bu onur kırıcı dayatmaya karşı çok direndik; bu nasıl bir uygulamadır, bu nasıl bir ahlaksızlıktır diyenlerimiz komple dayaktan geçirildik. Çıplak bir şekilde vücudumuzun neresi denk geliyorsa vuruyorlardı; ancak bir düşman böylesine hınçla ve kin ile vurabilirdi diyordum. Bizleri çırılçıplak soyduktan sonra onur kırıcı uygulamalara maruz kalarak üst aramasından geçirildik. Polisler tarafından koğuşlara yine cop tekme ve tokatların eşliğinde koyulduk.
İkincisi, koğuş sorumlusu arkadaşın idareye; bu kadar işkenceden sonra içinde bulunduğumuz bu berbat psikoloji bizi sigara içmeye sevk etti; sizden bir çakmak istiyoruz sabahtan beri vermiyorsunuz, söylemine karşılık Cezaevi müdürü;
Bizim söylemlerimizin dışına çıkmayacaksınız. Bizimle iyi geçineceksiniz. Siz bir adım gelseniz biz iki adım geliriz size, demesine karşılık bizim sorumlu arkadaş;
Sizin iyi niyet göstergesi olarak sergilediğiniz; koğuşa girmeden önce çırılçıplak soymak ve coplamak mıdır? Bu şekilde mi bir adım atıyorsunuz? Peki, bunun karşısında bizden nasıl bir adım bekliyorsunuz? dedi.
Sonra koğuşlarda gelişen uygulamalara karşı çıkanlarımızı tek tek hücrelere attılar. Ben orada olduğum süre içerisinde de hücrelerdeki arkadaşlar hala açlık grevlerine devam ediyorlardı. Yaka paça getirildiğimiz için ayağımızda terlik yok, üzerimizde pijamalarımızla beş kuruş paramız olmadan bugüne kadar geldik, diyordu yaşadığı bol işkenceli süreci anlatan arkadaş.
Derin bir iç çektikten sonra devam ediyor; Ben Bolu’da Urfa cezaevinde 13 kişiyi katleden zihniyetin hala yaşadığını gördüm. Sanıyorlar ki bu muamelelerle bizi yıldıracaklar. Onlar yanılıyorlar. Dün zindan öncesi ve zindanda nasıl direndiysek, zindan sonrası da aynı kararlılıkla direnişimize devam edeceğiz, diyerek bitiriyor 16 saatlik işkenceli zamanları ve Bolu cezaevi günlerini.
*
Sayın Ayhan Urfa zindanının Guantanamo’dan farksız olduğunu söylemiş ve Urfa cezaevinin adını haklı bir şekilde Urfatanamo olarak değiştirmişti. Sayın Ayhan, üzülerek belirtmek isterim ki Türk ırk devletinin her zindanı bir Guantanamo’dur şimdi. Öyle sanıyorum ki ileriki süreçte tüm zindanlar Amed zindanına dönüştürülerek ve 80 darbesindeki gibi Kürt halkı tekrar zindanlarda terbiye edilmeye çalışılacak. Amed zindanını görmüş bir halk olarak Kürtler o dönemde nasıl direnmişlerse, bu dönemde de direnişin nasıl olacağını şimdiden gösteriyorlar.
Nietzsche; İyi nedir?  diye soruyor. Nietzsche’ye göre “iyi”; insanda güç duygusunu, güç istemini, gücün kendisini yükselten her şey olduğunu söylüyor.
Nietzsche; bu defa Kötü nedir? diye soruyor. Nietzsche’ye göre “kötü” ise; Zayıflıktan doğan her şey oluyor.
Nietzsche; Mutluluk nedir? diyor ve Nietzsche mutluluğun tanımını; Gücün büyüdüğü duygusu, bir engelin aşıldığı duygusu olarak açıklıyor.
Evet, Kürt halkı hem içeride hem de dışarıda yürütmüş olduğu özgürlük mücadelesiyle Türk ırk devletinin yasalarına has…r. çekiyor ve diyor ki; Ey sistem; Ben iyi olduğum için güçlüyüm, sen ise kötü olduğun için zayıf ve kaybetmeye mahkumsun. Sen benim gücümden korkan bir kötülük tanrısısın. Ben senin tüm yasalarına karşı geliyorum ve ben senin tüm engellerini aşarak mutluluğa doğru koşuyorum; sen kötü ve zayıf bir sistem olarak mutlu olmadığın gibi mutlu ve özgür yurttaşlar da istemiyorsun. Öyleyse ben de senin iktidarına son vermek için tüm yasalarına Urfa ve Bolutanamo’larına has…..r çekiyorum.
06.08.2012
Mehmet Serhat Polatsoy

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder