Bu topraklarda doğan her yeni bir Kürt evladı: yasak,
zulüm, sürgün, işkence, zindan ve ölümlerin hala yaşandığı bir dünyaya açmıştır
gözlerini. Yeniden doğuş, beraberinde; bitmek tükenmek bilmeyen, sömürüleri,
darağaçlarını, katliamları ve ölümleri getirmiştir. Bu coğrafyada açılan gözler
doğuştan köreltilmeye, diller susturulmaya, kulaklar sağırlaştırılmaya,
zihinler asimilasyonlaştırılmaya, iradeler kırılıp kişiliksizleştirilmeye ve
duygular güdüleştirilerek kendi kendine yabancılaştırılmaya çalışılmaktadır. Tüm
bunlara rağmen Kürt dün de, bugün de, bu baskılar neticesinde vermiş olduğu
hayatta kalma mücadelesine demokrasi adını vererek bir yön belirlemiştir ve
21.yüzyıla dek, müthiş bir direnişle ayakta kalmayı başaran ve bu anlamda
örneği olmayan eşi benzeri görülmeyen bir halk olma unvanını kazanmıştır.
Onlarca uygarlık, medeniyet ve kavimler yine bu coğrafyada doğuşunu
gerçekleştirmiş, ancak zulümlere, baskılara, sürgünlere, ölümlere güç
getiremeyen diğer halklar yine bu coğrafyada hazin sona gitmişlerdir. Kürdün
ayakta kalışı; beraberinde birçok soruyu ortaya çıkarmıştır. Sömürgeciler bu
soru’nun cevabını “sorun” olarak belirlemiş ve aslında bir gerçeklik olan Kürdü
sorunlaştırmıştır. Bu yaklaşıma karşı ne pahasına olursa olsun, ezilen Kürt
ezilmemeye, dili yok edilmek istenen Kürt dilini yaşatmaya, katliamlarla tüketilmek
istenen Kürt, büyük bir direniş sergileyerek yeniden doğuşları gerçekleştirmiş
ve tarihin kan ile yazılmış karanlık sayfalarına destanlar yazarak sorun değil
aksine, gerçeklik yürüyüşünü sürdürmüştür. Günümüz itibari ile dünya sömürgeci
güçleri tarafından da bu görkemli direniş görülüyor ve bir taraftan yoğun
tasfiye planları olup yürürlüğe koymak isteseler de, diğer taraftan uzlaşmaktan
başka bir çarelerinin olmadığını da anlamışa benziyorlar.
Kürt insanı bugün kendi üzerinde, sömürgecilerin yaşatmak
istediği türlü türlü oyunlara karşı örgütlü bir güç haline gelmiş ve son iki
yüzyıllık süre içerisinde de, var olma ve yok olma mücadelesini kimi zaman
siyasi, kimi zaman da askeri direnişini sürdürerek bu güne kadar gelmiştir.
Kürdün direnişi, diğer bütün yok olmayla karşı karşıya olan halklara da cesaret
vermiştir. Her bir Kürt ferdinin toprağa düşüşü, diğer halklara daha fazla
özgürlüğün yolunu açmıştır. Bu anlamda Kürt üzerindeki betonu parçalama sırasında,
doğal olarak ezilen diğer halkların sesine de ses olmuş ve horasan harcı ile
sıvanmış ve kişiliksizleşmeye doğru giden bölge halklarının da uyanmalarını
sağlayarak sürece dâhil etmiştir. Kürdün direnişi bu anlamda ezilen ulusların
mücadelesine ışık olarak bir yol gösterici ve takdire şayan erdemliliğe
erişmiştir.
Sömürgeciler aynı terörist tanımı gibi, demokrasi tanımını
da kendilerine göre şekillendirmişlerdir. Sömürgeciler, bir bölgeyi işgal
(istila) ettikten sonraki taktikleri olan iyi ve kötü rahipleri yöre halkına
gönderirlerdi. Bu rahipler aslında sömürgecileri, toprağı işgal edilmiş olan
halka, demokrat olarak tanıtırlardı. Aslında bir yerde bu düzenbaz Rahipler,
sömürgeci anlayışın birer havarileriydi. Sömürgeciler, kendilerini demokrasi
savunucusu ilan etmeleri için –tıpkı sofistler gibi- bu rahipleri kiralamış veya kendileri rahip
kılığına girmişlerdi.
Bunun yanında ezilen ve sömürülenin dışında, ezen ve
sömürenin de kendi demokrasi anlayışları vardır. Zaten ezilen ve sömürülenin
izahına gerek yoktur; çünkü onlar zaten ezilip sömürülüyordur ve buna göre
geliştirmiş oldukları direniş sonucu doğal bir demokrasileri, anlayışları vardır.
Ancak ezenin ve sömürenin demokrasisi de ne oluyor ki, demeye kalmadan, işte başta
Kürdistan olmak üzere, Tamil, Afganistan, Irak, Lübnan ve Suriye’yi gördük,
görüyoruz. Sömürgeciler buralara da sahte demokrasi havariliği yaparak girip,
bölgelerin zenginliklerine göz dikip el koydu ve koymaya devam etmektedirler.
Şimdilerde de görülüyor ki, gerçek teröristin bu sömürgeci güçler olduğu ayyuka
çıkmıştır.
Son tahlilde, iki türlü demokrasi anlayışı olduğu
gözlenebiliyor. Birincisi, ezen ile sömürenin kendi çıkarları doğrultusunda ki
demokrasi teranesi, birde ezilen ile sömürülenin özgürlüğe ulaşmak için ve
aslında hak olan insanlık mücadelesi adına sürdürdüğü gerçek demokrasi hareketi
söz konusudur. İşte günümüzde de ezen ve sömürülenin galaksimizdeki temsilcisi
olan Kürtlerin tırnaklarıyla yürüttüğü bir demokrasi mücadelesi vardır.
Kürtler, dünyanın demokrasi havarileridir.
Kürtlerin dışında hiçbir halk yoktur ki, sömürgecilere bu
denli karşı koyup hala dimdik ayakta kalan ve yine hiçbir halk yoktur ki, bu
anlamda gerçek demokrasi havariliğini yürüten. Çünkü Kürt, 1 Mayıslarda, 8
Martlarda ve Newroz alanlarında sadece kendisi için değil diğer bütün halk ve
inançlar için de özgürlüğü ve eşitliği haykırmaktadır. Kürtler bu anlamda,
baskıcı devlet sisteminin yasak koyduğu grevlerde ve yürüyüşlerde Türk, diğer
halklar ve emekçi yığınlarıyla birlikte en ön safta ve kendi özgürlüğü için
vermiş olduğu direniş ile aynı kararlılıkta kendisini katmaktadır.
Çünkü Kürdün amacı; vicdanı kaybolan insanı, yeniden özüne
dönüştürmek ve insanlık ailesine yeniden katmaktır. Kürdün dünden bu güne
yürüttüğü demokrasi havariliği, Ortadoğu kaynayan kazanından da anlaşılıyor ki şimdinin
gerçek anlamda şaşmaz hakikati durumuna gelmiştir. Kürde uygulanan her türlü
insanlık suçu sonucunda, yüzyıllardır içerisinde yaşamış olduğu imparatorluk ve
devletlerin sömürüsüne karşı geliştirmiş olduğu direniş, bu anlamda onu doğal
bir demokrasi savunucusu olma yoluna itmiştir. Kürdün gördüğü zulümler ve bunun
sonucunda vermiş olduğu tüm yaşam arayışları Kürdü, Ortadoğu’daki ve hatta
dünyadaki en sağlam demokrat kişiliğe büründürmüştür.
Kürt, demokrasi kavramını artık içselleştirmiş ve strateji
haline getirerek yaşamsallaştırmıştır.
Kürt halk önderi Sayın Öcalan’ın öncülüğünde başlatılan
demokrasi, özgürlük ve eşitlik mücadelesine Kürtler, ölüm ve zindanlara rağmen tam
destek vermişlerdir. Kürtler, Newroz ve en son Amara yürüyüşüne mahşeri
kalabalıklarla katılım sağlayarak da dünyaya, demokrasi kavramını hakikatli
yöntemlerle kanıksatacaklarını resmi anlamda beyan etmiş, söz vermiş ve
insanlık mücadelelerinden taviz vermeyeceklerini ve insanlığın kurtuluşunun da
ancak Önder Öcalan’la olacağını gür bir sesle dile getirmişlerdir. Kürt, benimsediği
ve insanlık için olmazsa olmazı olan “demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü
paradigması” ile bugün, tüm baskıcı sistemleri dönüştürme yolunda kararlıca
ilerliyor.
Sayın Öcalan’ın küllerinden var ettiği Kürt, doğal olarak
sahip olduğu demokrat kişiliği ve bu anlamda geliştirmiş olduğu yeni insan
felsefesinin ışığında, önümüzdeki sürecin taşıyıcılığını üstlenmiştir. Kürtler,
yürüttükleri ve yürütecekleri demokrasi mücadeleleriyle dünyanın başına bela
olan sahte demokrasi havarilerine karşı, savunmuş oldukları komünal yaşamdaki
ısrarlarını zaferle taçlandıracak ve dünyaya; savaşların olmadığı yeni bir
yüzyıl hediye edeceğe benziyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder