Yağan yağmurun sesini
duyup pencereyi açan kişi gözleriyle görmesine ve kulaklarıyla duymasına rağmen
elini boşluğa uzatıp yağmur tanelerinin eline değmesini ister; çünkü ancak
böyle inanacaktır; yağan şiddetli yağmura... Bu eylem biçimi, insandaki
hakikatin radikal ritüelidir.
Sayın Öcalan’ın Newroz’da açıkladığı “halkların gönüllü
birlikteliği manifestosu” ve KCK’nin, sürecin önünün açılması ve demokratik
siyasetin gelişmesi için ilan ettiği ateşkesin üzerinden on gün geçti.
Maalesef geçen, sadece günler oldu; ne KCK tutuklularının
bırakılma sinyali var ve nede savaş dil ve pratiği henüz geçmiş değil.
Sayın Öcalan ve PKK, sürece ilişkin doğal kaygıları
olmasına ve belirsizliğe gidecek bir ortamın kaosa evirilebileceği ve bundan
büyük bir savaş ve bu savaştan yenilgi mi yoksa zafer mi geleceği yine belirsiz
olmasına rağmen omuzlarındaki özelde elli milyon Kürt ve genelde de Ortadoğu
halklarının yükünü ve tüm tehlikeleri omuzlamış olarak hem söz ve hem de
pratikte, yapacaklarını fazlasıyla yaptılar.
Ancak ne Başbakan Erdoğan ve AKP kurmayları, ne de Türk
basını hala söz ve pratiklerini değiştirmiş değiller. Dillere pelesenk olan
“terör belası” hala gündemlerinde ve “yok edeceğiz, bitireceğiz, halkımızı bu
beladan kurtaracağız” gibi sözler devam etmekte.
Sadece söz değil, pratikte de bir değişiklik yok gibi.
Kürdistan köylerinde hala yer yer maskeli kontra birliklerin keşif ve
pusulamaları, her gün top atışları, yine keşif amaçlı Heron’ların hareketliliği
ve İran-Irak sınırına durmadan devam eden askeri yığınaklar.
Bu pratiklerin anlamı
ne Türk devletinin ve ne de AKP hükümetinin Sayın Öcalan’ın Newroz mesajı ve
PKK’nin ateşkesine bir önem atfetmediklerini göstermekle birlikte Kürt halkını
da iyiden iyiye “yoksa yine mi oyalanıyoruz” yönünde kaygılandırmaktadır.
Akla, “barış sürecidir, bu ve buna benzer şeyler olabilir”
düşüncesi geliyor olsa da, şuana kadar bu şeylerin sadece Türk tarafından
gelmesi, açıkçası ürkütüyor.
En son Başbakan Erdoğan’ın: “Gidecek olan silahını bırakıp
gitsin ki onlara karşı bir operasyon olmasın, aksi takdirde güvenlik güçlerimiz
gerekeni yapar” tarzından bir açıklaması oldu. Dikkat ederseniz aynı saatlerde,
“bu sözlere karşı” olabilecek tepkileri önlemek ve sürecin aslında bir oyalama
süreci olduğu şüphelerini uyandıracak “pratik”, Van KCK dava tutuklularının
tahliyesiyle geldi. Açıkçası halkın gazını alma pratiği geçmişte Filistin
sorunu çözüm sürecinde de uygulanmış ve tutmuş bir pratikti.
AKP’nin amacı tam
olarak bu’dur tarzından bir şey demiyorum ki zaten ne Sayın Öcalan Arafat’tır,
ne PKK, FKÖ ve ne de HPG gerillaları FKÖ gerillalarının pozisyonundadır.
Süreç böyleyken, Kürt özgürlük mücadelesi ve özgür basın
tarafından dillendirilip işlenen bazı haklı kaygılar, ne Hükümet ve ne de Türk
basınınca dile getirilmiyor. Anlam vermeye çalışanlarımız; “Süreç barış
sürecidir, bu ve buna benzer şeyler olabilir” diyorken, diğer taraftan büyük
sessiz “aydın” kalabalığı yerli yerinde duruyor.
Açıkçası böylesi zamanlarda bir tarafın barış için
çabaları, diğer tarafın zafer kazanmışçasına tehlikeli olabilecek söz ve
pratiklerine devam etmesi ve sessiz kalınması, yarınlarda yağacak olan
mermilerin kendilerine zararının olabileceği ihtimalini anlamayanlardır.
Olumsuzluklara sessiz kalan herkesin geç olmadan üç
maymunları oynamaktan vazgeçmeleri gerekmektedir.
Savaşın durması ve Demokratik siyasetin önünün açılması için
devam eden askeri ve siyasi operasyonlara dur demek gerekmektedir.
Sözler mermi olup üzerimize yağabilir!
Eşitlik ve özgürlük
ile kardeşleşmeyi istemeyen sömürgecilerin, oyunlarını görmeyen ve dolayısıyla
ortak olanlar, gözlerini ancak savaşı hissettiklerinde yani fiziksel temas ve
duyusal hislerde açarlar ama çoktan yağmur sel olup onları da beraberinde
yutmuş olacaktır. Artık her şey için geç olmuştur; çünkü yağmurun sesini duyup
dışarı çıkan ve gözleriyle de yağan yağmuru gören ve hala buna rağmen inanmayıp
elini dışarı çıkarmayan kişi, çoktan kapılmış olacaktır sel sularına. Çünkü bu
davranış şekli onun, yaşamının her alanında da hakikatten kaçabileceğinin
resmidir.
Kürt halkı sürece temkinli yaklaşmakla birlikte Sayın
Öcalan ve PKK’ye olan inanç ve güvenden kaynaklı da umutludur.
Barışın tesisi için her şeyden önce AKP ve Türk basınının
tehlikeli zihniyetiyle söz ve pratiğinin değişmesi gerekmektedir.
Bizler yine de daha fazla kanın akmaması, insan olmanın
gereği olarak, demokratik siyasetin önünün açılması ve de savaş seline
kapılmamak için hem “tehlikeli sözlere” ve hem de yer yer devam eden “askeri ve
siyasi operasyonlara” dur demeliyiz!
Demokratik siyasetin
önünün açılması için bizler dil-üslup ve tarzımıza dikkat edeceğiz. Buna rağmen
“süreç olumsuza evirilse” bile Kürt halkının bir kaygısı olmamalı. Gücünü
halkından alan Kürt özgürlük hareketi, on yılların taktik ve stratejik bilinci,
psikolojik üstünlüğü ve inancı ile “olumsuzu olumluya dönüştürerek”, Apocu
felsefenin ışığında Alawi, Müslüman, Ermeni, Süryani ve Êzidîsi ile birlikte
her halkın ve inancın eşitlik ve özgürlüğü ile yoğrulan Demokratik Modernite
sistemini elbet, Özgür Kürdistan’da zaferle taçlandıracaktır.
Gurbetçi-Yıllardır, düşman olan iki kişi barışmak için bir araya geliyorlar. Biri hasmıne diyor ki: "seninle barışacağım. iki şartım var: Bir- Sen evini terk edeceksin. İki- Giderken de silahını burda bırakacaksın. Sende hangi ülkeye gidiyorsan git" diyor. Böyle bir barış dünyanın neresinde görülmüş? Buna barış denir mi?
YanıtlaSil