7 Nisan 2013 Pazar

Murat İzol’u biz öldürdük!



İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Madde 20:
“Her şahıs saldırısız toplanma ve dernek kurma ve derneğe katılma serbestîsine maliktir”.

Bundan on iki gün önce Amed’in Fiskaya mahallesinde Polis’in kovalaması sonucu kendisini Dicle Nehri'ne attığı iddia edilen ve o günden bu yana haber alınmayan 19 yaşındaki lise öğrencisi Murat İzol'un cesedi kafasında kurşunla 13 gün sonra Ongözlü Köprü’de bulundu.

Bu olayın Sayın Öcalan’ın Türk devletiyle gerçekleştirdiği müzakere sürecine denk gelmesi üzücü olduğu kadar manidardır. Bir üzücü ve manidar olan da 13 günlük süre içerisinde İzol için “demokratik toplumsal bir tepki” verilmemesidir.

Yıllar önce Yunanistan’da 15 yaşındaki Alexis Grigoropoulos isimli bir genç polislerin kurşunuyla yaşamını yitirmiş ve Yunanistan’ın Devrimci örgütleri gençlerin serhıldanını örgütleyerek Hükümeti düşürmeye kadar demokratik eylemlerini sürdürmüşlerdi. Gençlerin bu direniş ve protestoları bütün dünya kamuoyunca izlenip destek görmüştü.

Neden? Çünkü gençlerin düzenledikleri eylemler “demokratik bir tepki, kutsal ve meşru” idi.

Murat İzol için ne Kürdistan’da ve ne de Türkiye’de hiçbir tepki verilmedi. Gözleri kör, kulakları sağır ve dilleri lal eyleyen bu durum herhalde “barış süreci” değildi!

Bu süre zarfında örgütlü güçler sessiz kaldı ve halkın öncüsü olmadılar!

“Sessiz kalmak köleliktir, ses çıkarmak ise özgürlüğün ve insanlığın gereğidir.”

Nerede bir haksızlık ve zulüm varsa ona karşı gösterilecek olan tepki demokratik ve aynı zamanda meşrudur.

Evet gençlerin bu direnişi tarihin ilk gerillası ve devrimcisi olan Spartaküs’ün ülkesinde yapılmıştı ancak Kürt halkının direniş tarihi ve önderlik gerçekliği de bir o kadar köklü olmasına rağmen neden Murat İzol için hiçbir tepki gösterilmedi?

Biz, içinden geçtiğimiz sürecin adına bir “barış süreci” diyoruz. Her ne kadar AKP cephesinde bunun tersi pratiklerini görsek de Sayın Öcalan’ın yürüttüğü süreci sahipleniyor ve destek veriyoruz. Sayın Öcalan, AKP’ye rağmen ve dönüştürülebilirse süreç ve zihniyetleri, demokrasi ve barışa çekmeye çalışıyor. Evet, bu bir süreç! Ancak süreç böyle diye de, onurumuzdan ödün verecek halimiz olmamalı.

Süreç işte tam da Türk polislerinin bu ve buna benzer tutumlarına karşı demokratik tepki ve direniş koyma sürecidir. Sürecin barışa evirilebilmesi için bizler, “zincirlerimizden başka kaybedecek neyimiz var”, demezsek eğer süreç nasıl hakikatli bir şekilde işleyecek?
Süreç nasıl olursa olsun, baskı ve zulüm nereden ve kimden gelirse gelsin ona karşı koymak insan olmanın gereğidir. Yine aynı şekilde, baskıya ve zulme ses çıkarmamak onursuzluğu ve düşkünlüğü kabul etmek, demek olacaktır.

Her süreç, zaman ve koşulda baskı ve inkâra karşı güçlü sesimizle haykırmalıyız. Tek-tek hiçbir şey olabiliriz! ama o teklerin oluşturduğu halk kitlelerinin istedikten sonra her türlü geri anlayışı demokratik eylemlilikleriyle püskürtebileceğini de unutmamalıyız.

Unutmayalım ki şimdi biz sustukça “barış süreci” de anlamlı, onurlu ve hakikatli bir şekilde ilerleyemeyecektir.

Süreç, demokratik eylemlilikleri susturmuyor. Asıl şimdi eylem zamanıdır. Bir can yitiyor, günlerce haber alınamıyor ve devrimci örgütler sessizliğe bürünüp halkı hissizleştiriyorlarsa bir gariplik vardır.

Evet bir süreç var ama bu kadar da olmaz ki? Bu ve buna benzer pratikler her geçen gün devam etmesine rağmen, “Süreç baltalanır korkusuyla” hareketsiz kalmak ne kadar doğrudur?

Bir barış süreci var ve “demokratik eylem” falan yapılamaz diyenler varsa onların aklına şaşmak gerek. Eğer bugün Murat İzol için demokratik tepkimizi gösteremeyeceksek, ne zaman göstereceğiz?

Demokratik tepkimizi göstermezsek ne mi olacak?

Yine işte Ceylan Önkol’un davasında olduğu gibi takipsizlik kararları çıkacak. Roboski katliamı gibi olayın içinden sıyrılacaklar. Amed zindanları ve Esat Oktay’lar geri dönecek. Kafalarına demir çubuklarla vurulan tutsaklar, tekrar olacak. Sağmalcılar, Ümraniye, Buca, Ulucanlar, Çanakkale, Çankırı ve Adana cezaevlerinde kepçeler, dozerler, panzerler ve helikopterlerle operasyonlar düzenlenip cezaevi duvarları yıkılacak ve insanlar diri-diri yakılacak.

Zamanında 6-7 Eylül olaylarına Demokratik tepkiler gösterilseydi Maraş’ta Alevi halkının kapılarına çarpı işareti konarak 100 den fazla insan çoluk çocuk demeden katledilir miydi? Gazi mahallesinde kahvehaneler taranır ve onlarca insan katledilir miydi? Kadınlarımız coplanır ve genç kızlarımız saçlarından sürüklenerek öldü sanılarak bir köşeye atılır mıydı?

Sivas’ta 37 can ve bir o kadar aydın cayır-cayır yakılır mıydı?

Musa Anter, Vedat Aydın, Muhsin Melik, Hafız Akdemir, Savaş Buldan ve Hacı Kara’ya ses çıkarmadığımız için değil midir ki Uğur Mumcu’lar, A.Taner Kışlalı’lar, Hrant Dink’ler, Bahriye Üçok’lar ve en son Sakine’ler katledildi.

Erdal Eren’in 17 yaşındayken idam edilmesine karşı demokratik tepki gösterilmediği için Uğur Kaymaz’lar 12 yaşındayken 13 kurşunla katledilmedi mi?

Diyarbakır’da Koşuyolu parkında kendisine TİT adını veren terör örgütü tarafından Zilan’ların, Şilan’ların, Maide’lerin, Rojhilat’ların öldürülmesine karşı demokratik tepkimizi yeterince ortaya koysaydık Ankara da, İzmir de yine aynı katiller tarafından bombayla insanlar katledilirler miydi?

Barış sürecindeyiz ve bu ve buna benzer daha birçok olay yaşanabilir ancak bizler eğer bu olaylara karşı “demokratik tepkimizi” ortaya koymaksak, ne yani bizler yoksa Hz. İbrahim’i yanmaktan kurtaran Rabbin serinletici diri suyu mu olacağız ne olacağız?

İncil der ki; “Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak” daha ne zamana kadar gerçeklerden kaçacağız?

Hz. Muhammed; “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.”demiş. Müslüman isek ve Ehlisünnetim diyorsak bu neyin suskunluğu?

Hz. Ali değil midir “Haksızlık önünde eğilmeyiniz, çünkü hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz”! diyen.

Atatürk değil midir “Meriç kıyılarında çalışan köylünün kaybolan sabanından tutunuz da, bu vatan da yaşayanların uğrayacakları en ufak bir haksızlıktan, hatta Bingöl dağlarının ıssız kuytularında nafakalarını bekleyen öksüzlerin gözyaşlarından siz mesulsünüz” diyerek o zamanki devlet yöneticilerini uyaran.
Marksist-Leninistler, Marks ve Lenin değil miydi “Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar birleşiniz” diyen.

Bizler!

Evet evet biz-biz; öyle sağımıza solumuza ya da arkamıza bakmayalım bu yazıyı okuyan, Devrimci örgütler, Kürt örgütleri ve dolayısıyla insan diye geçinen bizler;

Ne kadar Hz.ibrahim’in soyundanız? Ne kadar Hz. Muhammed’in yaşantısı gibi yaşıyor ve hadislerini dinliyoruz?
Biz Hz. Muhammed’in “Kutlu doğum haftasına” katılacaklarımız, bizler ne kadar samimiyiz?
Ne kadar Hz. Âliyi seviyoruz?
Yeri geldi mi mangalda kül bırakmaz ve kendimize devrimci, demokrat, Marksist, Leninist ve Maoist deriz, hani nerede o büyük dayanışma gücümüz?
Söyler miyiz; Bizler ne kadar insanız?

Evet, Amed’deki örgütler, sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderleri, onlar da eksik ve hatalı davrandılar ancak insanlık mücadelesi sadece Öcalan ve Kürt özgürlük hareketinin omuzlarında mı?
Bizler her türlü haksızlığa ve zulme karşı mücadele etmez, demokratik tepkimizi yerinde ve zamanında ortaya koymazsak, nasıl insanız, onurluyuz diyeceğiz?

İzol için Demokratik tepki kutsal ve meşru idi!
Bizler bu tepkimizi ortaya koymadığımız için diyorum ki İzol’un katilleri bizlerden başkası değildir.



13 yorum:

  1. Kesinlikle Katiliyorum Biz Kendimizin düsmaniyiz.Ancak Basimiza is gelsinde ah vah diyebilelim. Insan oglu tavrimiz hic olmadi. Olacaksada yerinde olmiyacakmidir cok merak ediyorum. Kaleminiz tükenmesin Calismalarinizin devamini dilerim.Sevgiler saygilar selamlar ! Ses Sanatcisi Garip Nurhak

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler sevgili Garip arkadaş. Çalışmalarınızda üstün başarılar diler, selam sevgi ve saygılarımı sunarım

      Sil
  2. ..baris surecine girilmisken hic oyle tepki verilirmi sayin polatsoy.sakine cansiz ve iki yoldasi katledildi!!sorulurmu baris surecine girildi...imralida abdullah efendi mit heyeti ile istisarelerde ,bir mit heyeti de kandil de istisarelerde bulunurken tc nin F-16 lari kandilin baska bolgelerini??!!??yogun bombalarken durun ne oluyor diye sorulurmu..sonra tayyip efendi cok konusuluyor diye imraliya sikayet falan eder allah muhafaza...sizde baris surecinin uhrevi mistik ruhani milli atmosferinden nasibinizi alarak , peygamberleride anarak bir yazi kaleme almissiniz...bu surecin dumen suyundan giden,gittikce zavallilasan ve zavallilastikca cirkinlesen garabetlerine soyleyecek soz bulamiyorum.

    YanıtlaSil
  3. ..demokratik sosyalist cevre kuruluslar elbette her ihlalde ,her kiyim ve katliamda tepkilerini gucleri yettikleri kadar koymuslardir,koymaya da calismislardir....ama haricten gazel atiyorsunuz diye konulacak tepkileri yadsiyacak bu "uhrevi dini butun" surecin ozellikleri ile bagdasmayacagini aciklayacaklardir,bu surecin sahipleri!!!!!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. barış sürecine girilmişken.... girişiyle yorum yapan arkadaş. Sanırım yazı içeriğini yanlış anlamış olmalısınız! Zira ben barış sürecini eleştiri anlamında bir yazı yazmadım. Süreç işlesin ancak zaten olacaksa eylemler bu süreçlerde olmalı, böyle sessiz olunmamalı demişim. Ayrıca yazı sadece peygamberlerden oluşmuyor; bütün inanç ve düşünceleri kapsayan, toplumsal hafızaya yönelik eleştirel bakıştır. Kendimizedir. Bir de Kürt halk önderi Sayın Öcalan'ın ismini telefuz ederken, lütfen öyle gereksiz üsluplara girişmeyin. Yorum yapayım derken hakaretvari söylemlere girişmeyin. Amaç kendi kendinizi tatmin etmekse, o adres burası değildir. Selamlarımla

      Sil
    2. Benimde sahip olduğum sosyalist çevrelerimizden hangi birisi Murat İzol olayına tepki koydu? Lütfen tek bir isim verin bana. İddianızı temellendirmenizi öneririm yoksa söylenilenlerin iki ayağıda havada kalır. Böyle yorum yapılmaz. İzol için hangi çevre, kim nerede hangi eylemi yaptı? Hangi sürecin sahiplerinden bahsediyorsunuz anlayamadım! Neyi açıklayacaklar? Selamlarımla

      Sil
  4. yaptık fiskaya geçliği olarak yaptik bizi murat yoldaşin arkadaşlarını çeteci diye tanıdız siz sosyalistler

    YanıtlaSil
  5. yada böylemi demeli idim kapitalizmin sosyalist artıkları söylesenize ne kadar sosyalitsiniz biz ilk gün onun polis kurşunu ile öldüğünü anlattık bağirdik haykırdık biz fiskaya geçleri bu olaya tepkimizi bildiğimiz yaldan anlattık gel görki herkes hatta görgü tanıkları polis havaya ateş etti dediler nehirin karşisina kadar murat tın yüzdüğünü söylediler onun bütün yoldaşları buna inan madı yalan olduğunu biliyordu fiskaya geçliği olayı aydınlatmasa idi bugün bu bildiriyi yayınlamış olmayacaktınız 12 gün boyunca fiskaya cehennemi yaşadı yaşattı hanginiz bunu yayınladınız ??? sosyalist insanlar varmış bırakın sosyalisti insan var mı insan başka kaç genç polis kurkunlarına hedef olması gerekiyor vicdanımızın rahatsız olması için

    YanıtlaSil
  6. Sevgili gençlik, sizi çeteci diye tanıyan, tanıtan kim? Elinizde olan imkanlarla bir kısım eylemler yaptığınızı ve rejim güçleriyle çatıştığınızı biliyorum. Ancak size ses vermeyen bizleri, kendimizi eleştiriyorum ben. Bir de yukarıda yorum yapan iki arkadaşın üslubunu... Selamlarımla

    YanıtlaSil
  7. sayin polatsoy..bolgenin ve tum bolge halklarinin gelecegi amerikan-avrupa emperyalizminin yeniden-somurgecilik politikasi ile (BOP )isgal edilmeye calsirken sosyalistlerin dusunce ve tespitlerini bu "UHREVI DINI BUTUN"evet kelimenin tam anlami bu! ile uyusmadigi icin sizin tarafinizdan "kendini tatmin"olarak algilanmasini yadirgiyorum..bu uhrevi dini butunlesme sureci cok kisa sure icinde de ilk iskinlarini vermeye basladi.!!!zaten kurt ozgurluk hareketinin genis yelpazesine bakildiginda bunun olmamasi esyanin tabiatina ters duserdi.uslup konusunda ise benim sozlerimden birseyler zorlama !cikarmaya calismaniz nafile..ali haydar kaytanin "peygamberler sehrinin gunesine" iliskin degerlendirmelrini yazilarini ve konusmalarina bir goz atarsaniz bu konuda ne demek istedigimi daha iyi anlarsiniz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili arkadaşım, öncelikle halkların geleceği Amerika-Avrupa'nın elinde olamaz. Böyle bir görüşü siz de kabul etmiyorsunuz, biliyorum. Kabul etmek demek kadercilik anlamına geleceği gibi "belirsizlik ilekesini de" inkar etmiş olacaktır. Halklar, öz dinamikleriyle özgürlüklerini ve statülerini belirleyeceklerdir. Diğer taraftan nasıl Sosyalizm bir hakikat ise, bölge halklarının ezici çoğunluğunun sahip olduğu Din'de bir hakikattir. Benim tanrı inancım yok ancak yok diye de ben tanrı inancı olan ve uyuşmaya açık kesimlerle "gönüllü birliktelik" için bir toplumsal uzlaşıya gidemem mi? Bunu yaparken amaç eğer hakim din olan islamiyetin dışındaki Alawî'lik, ÊzidÎ'lik, işte coğrafyada yaşayan diğer inançların da katılımını sağlayıp tüm halklar ve inançların barış ve eşitlik içinde olmalarını isteyip bu temelli çözüm üretmekse, kim veya kimler bu çözüm mantığına karşı çıkabilir. "Uhrevi dini bütün" deyip, kendinizden olmayanı dışlama hakkını kimse kimseye veremez. Özgürlük hareketi, toplumsal uzlaşıya gelen tüm kesimlerle görüşür ve kan'ın durması için yapması gerekenleri yapar. Bunu yaparken eğer birilerinin planları varsa da, bunu bertaraf etmek hem Hareketin ve hem de özgürlük, barış diye haykıran bizlerin görevidir. Tabi eğer böyle bir isteğimiz varsa! Sayın Kaytan, felsefi ve ideolojik yönü müthiş bir arkadaştır. Videolu derslerini izlemiş ve eskiden beri yazıları, tespit ve çözümlemeleri yayınlandıkça ve de imkan oldukça kendisini takip ederim. "peygamberler şehrinin güneşine" başlığından anladığım, sayın Öcalan'dan bashediyor. Evet, Öcalan bizim için bir güneştir. Peygamberler şehrinde doğan bir "pê-xem-ber" dir. Kelime anlamı; Düşünceye öncülük eden- İzinden gidilen, olarak bilinir. Bu anlamda bizim pêxember'imizdir. Selamlarımla

      Sil
  8. sayin polatsaoy..ben bolge halklarinin gelecegi avrupali-amerikali emperyalistlerin elinde demedim.bu paragfatan boyle bir sonuc cikmaz.kaderci-firsatci-politikaci bakisimda yoktur.devrimcilerin komunistlerin tarihsel hakliliklarindan kaynakli gercekleri soylemeve ifade calismasi bazen muhataplaritarafindan "istedigini anlama"seklinde tezahur edebilir. yeniden -somurgecilik ve onun fiili uygulamasinin BOP un bolge halklarinin gelecegine koymaya calistigi isgalden bahsettim...elbetde bolge halklari bu saldiri karsisinda kendi saflarinida belirleyecektir.ya (BOP) bu surecin yarattigi firsatlardan!?! yararlanma adina bir pratik gelistirip uzlasiyi sececeksin.yada bunun karsisinda yer alacaksin.yol ayrimi acik ve nettir...orta yolu kiyisi kosesi gerisi yoktur..yesil kusak projesi tum dunyada oldugu gibi orta-doguda da sosyalist devrimler tehlikesine karsi uygulanmasina her zaman onem verilmistir.son otuz yilda kurdistan cografyasida bundan nasibini almistir.bazi politikalarin "uhrevi"felsefe ile iceriklendirilmesi normal karsilamak ve algilamak devrimci-komunistler icin zordur.sosyalizm bir gercekliktir.. insanligin gelecegini temsil ve ifade etmektedir.din ise kocaman bir yalandir karanliktir .halklarin daha cok kolelestirlimesinin ezilmesinin vesilesi olmuslardir.herturden manipulasyona ve provaksyona musaitdir.bu anlamda pragmatist politakalar yapmaya calismak cok cesitli inanclarin oldugu bolgede siritir.bu anlamda din faktorunu birlestirici unsur gibi dusunmek sunmak halklarin yararina olmaz.bundan medet ummak siyasi basiretsizliktir!ayrica alevilik islamin disinda degildir,bunu kalem surcmesi olarak dusundum. bolge halklarinin dini inanclarinin realitesini anlamak bu konuda hassas olmak baska birseydir. politikanin icerigi kadar,yapilis tarzida onemlidir der ustalar.simdi kimlerin kimler ile uzlasiya gideceginigoruyoruz..gorecegiz..surec ayristiryor.saygilar

    YanıtlaSil
  9. Ali Rıza Aksın
    Geniş kitleleri ikna etmekte, dini argumanların ve dini şahsiyetlerin kullanılması bir talihsizliktir. Acılar, kalfıkadeler ve haksızlıklar karşısında sıradan insanın düşünce sistematiği içinde tavır göstermektir. Pragmatiktir,ucuzdur. Sırası gelir aynı silahı düşman kullanır. Nitekim, derin devlet, bir yandan ayetli bildiriler dağıtırken, bir yandan da en acımasız ölümleri Kürtlere tattırmadı mı? Bu tür refleksler, kısa vadede etkili olsa da uzun vadede, Kürt devrimcilerinin ayağına dolanır. Toplumu, laik, demokratik ve devrimci hedefler doğrultusunda değiştirip,dönüştürmeyi zorlaştırır.İslami referens üzerinden toplumu değiştirip, dönüştürmek ortadoğunun geri halklarına özgüdür. Kalmış ki, Muhammedi de, Alisi de,Ömeri de sütten çıkmış kaşık değillerdir. Arap emperyalizmini(şimdiki anlamda değil)egemen kılmak için, binlerce, Yahudi'nin, Kürdün, İranlı'nın ve Türkün kanına girmişlerdir.
    Gelelim eleştirinin ikinci kısmına. Tamamen katılıyorum. Barış sürecine zarar verir diye Muratlar'ın ölümüne sessiz kalmak, naifliktir. Aynı tavır, 2003 1 Mayısın'da, Reyhanlı'da ve daha nice yerde karşımıza çıkar ki, pahalıya mal olur bize. Aslında bu sessizlik hayre alamet değildir. Hayra alamet olmadığı gibi, bir iki yüzlülüğü, bir çıkarcılığı, bir çirkinliği de ifade eder. Ağanın verdiği rüşvet karşısında susan marabanın tavrına benzer. Pratik tam böyle olmasa da, eleştirilmeyen, her dediği onaylanan bir hareketin evrileceği yeri göstermesi bakımından öğreticidir.
    Sonuç, Kürt hareketinin, önderler ve aydınlarının süratle İslami referanstan uzaklaşmaları, halkların selameti açısından şarttır. Aksisi, devrimci, demokrat ve laik dinamiklerle birleşmekten vazgeçip, din, tarikat ve AKP üçgenine hapsolmaktır. Unutmayın ki, otuz yıllık mücadeleyle dostluğunu kazandığınız müttefiklerle bağınız kopar kopmaz bir hiçsiniz. Köksüz bir ağaç...

    YanıtlaSil