İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi Madde 20:
“Her şahıs saldırısız toplanma ve dernek kurma ve derneğe katılma serbestîsine maliktir”.
“Her şahıs saldırısız toplanma ve dernek kurma ve derneğe katılma serbestîsine maliktir”.
Bundan
on iki gün önce Amed’in Fiskaya mahallesinde Polis’in kovalaması sonucu kendisini
Dicle Nehri'ne attığı iddia edilen ve o günden bu yana haber alınmayan 19
yaşındaki lise öğrencisi Murat İzol'un cesedi kafasında kurşunla 13 gün
sonra Ongözlü Köprü’de bulundu.
Bu
olayın Sayın Öcalan’ın Türk devletiyle gerçekleştirdiği müzakere sürecine denk
gelmesi üzücü olduğu kadar manidardır. Bir üzücü ve manidar olan da 13 günlük
süre içerisinde İzol için “demokratik toplumsal bir tepki” verilmemesidir.
Yıllar
önce Yunanistan’da 15 yaşındaki Alexis Grigoropoulos isimli bir genç polislerin
kurşunuyla yaşamını yitirmiş ve Yunanistan’ın Devrimci örgütleri gençlerin
serhıldanını örgütleyerek Hükümeti düşürmeye kadar demokratik eylemlerini
sürdürmüşlerdi. Gençlerin bu direniş ve protestoları bütün dünya kamuoyunca
izlenip destek görmüştü.
Neden?
Çünkü gençlerin düzenledikleri eylemler “demokratik bir tepki, kutsal ve meşru”
idi.
Murat
İzol için ne Kürdistan’da ve ne de Türkiye’de hiçbir tepki verilmedi. Gözleri
kör, kulakları sağır ve dilleri lal eyleyen bu durum herhalde “barış süreci”
değildi!
Bu süre
zarfında örgütlü güçler sessiz kaldı ve halkın öncüsü olmadılar!
“Sessiz
kalmak köleliktir, ses çıkarmak ise özgürlüğün ve insanlığın gereğidir.”
Nerede
bir haksızlık ve zulüm varsa ona karşı gösterilecek olan tepki demokratik ve
aynı zamanda meşrudur.
Evet
gençlerin bu direnişi tarihin ilk gerillası ve devrimcisi olan Spartaküs’ün
ülkesinde yapılmıştı ancak Kürt halkının direniş tarihi ve önderlik gerçekliği
de bir o kadar köklü olmasına rağmen neden Murat İzol için hiçbir tepki
gösterilmedi?
Biz,
içinden geçtiğimiz sürecin adına bir “barış süreci” diyoruz. Her ne kadar AKP
cephesinde bunun tersi pratiklerini görsek de Sayın Öcalan’ın yürüttüğü süreci
sahipleniyor ve destek veriyoruz. Sayın Öcalan, AKP’ye rağmen ve
dönüştürülebilirse süreç ve zihniyetleri, demokrasi ve barışa çekmeye
çalışıyor. Evet, bu bir süreç! Ancak süreç böyle diye de, onurumuzdan ödün
verecek halimiz olmamalı.
Süreç
işte tam da Türk polislerinin bu ve buna benzer tutumlarına karşı demokratik
tepki ve direniş koyma sürecidir. Sürecin barışa evirilebilmesi için bizler,
“zincirlerimizden başka kaybedecek neyimiz var”, demezsek eğer süreç nasıl
hakikatli bir şekilde işleyecek?
Süreç
nasıl olursa olsun, baskı ve zulüm nereden ve kimden gelirse gelsin ona karşı
koymak insan olmanın gereğidir. Yine aynı şekilde, baskıya ve zulme ses
çıkarmamak onursuzluğu ve düşkünlüğü kabul etmek, demek olacaktır.
Her
süreç, zaman ve koşulda baskı ve inkâra karşı güçlü sesimizle haykırmalıyız.
Tek-tek hiçbir şey olabiliriz! ama o teklerin oluşturduğu halk kitlelerinin
istedikten sonra her türlü geri anlayışı demokratik eylemlilikleriyle
püskürtebileceğini de unutmamalıyız.
Unutmayalım
ki şimdi biz sustukça “barış süreci” de anlamlı, onurlu ve hakikatli bir
şekilde ilerleyemeyecektir.
Süreç,
demokratik eylemlilikleri susturmuyor. Asıl şimdi eylem zamanıdır. Bir can
yitiyor, günlerce haber alınamıyor ve devrimci örgütler sessizliğe bürünüp
halkı hissizleştiriyorlarsa bir gariplik vardır.
Evet
bir süreç var ama bu kadar da olmaz ki? Bu ve buna benzer pratikler her geçen
gün devam etmesine rağmen, “Süreç baltalanır korkusuyla” hareketsiz kalmak ne
kadar doğrudur?
Bir
barış süreci var ve “demokratik eylem” falan yapılamaz diyenler varsa onların
aklına şaşmak gerek. Eğer bugün Murat İzol için demokratik tepkimizi
gösteremeyeceksek, ne zaman göstereceğiz?
Demokratik
tepkimizi göstermezsek ne mi olacak?
Yine
işte Ceylan Önkol’un davasında olduğu gibi takipsizlik kararları çıkacak.
Roboski katliamı gibi olayın içinden sıyrılacaklar. Amed zindanları ve Esat
Oktay’lar geri dönecek. Kafalarına demir çubuklarla vurulan tutsaklar, tekrar
olacak. Sağmalcılar, Ümraniye, Buca, Ulucanlar, Çanakkale, Çankırı ve Adana
cezaevlerinde kepçeler, dozerler, panzerler ve helikopterlerle operasyonlar
düzenlenip cezaevi duvarları yıkılacak ve insanlar diri-diri yakılacak.
Zamanında
6-7 Eylül olaylarına Demokratik tepkiler gösterilseydi Maraş’ta Alevi halkının
kapılarına çarpı işareti konarak 100 den fazla insan çoluk çocuk demeden
katledilir miydi? Gazi mahallesinde kahvehaneler taranır ve onlarca insan
katledilir miydi? Kadınlarımız coplanır ve genç kızlarımız saçlarından
sürüklenerek öldü sanılarak bir köşeye atılır mıydı?
Sivas’ta
37 can ve bir o kadar aydın cayır-cayır yakılır mıydı?
Musa
Anter, Vedat Aydın, Muhsin Melik, Hafız Akdemir, Savaş Buldan ve Hacı Kara’ya
ses çıkarmadığımız için değil midir ki Uğur Mumcu’lar, A.Taner Kışlalı’lar,
Hrant Dink’ler, Bahriye Üçok’lar ve en son Sakine’ler katledildi.
Erdal
Eren’in 17 yaşındayken idam edilmesine karşı demokratik tepki gösterilmediği
için Uğur Kaymaz’lar 12 yaşındayken 13 kurşunla katledilmedi mi?
Diyarbakır’da
Koşuyolu parkında kendisine TİT adını veren terör örgütü tarafından
Zilan’ların, Şilan’ların, Maide’lerin, Rojhilat’ların öldürülmesine karşı demokratik
tepkimizi yeterince ortaya koysaydık Ankara da, İzmir de yine aynı katiller
tarafından bombayla insanlar katledilirler miydi?
Barış
sürecindeyiz ve bu ve buna benzer daha birçok olay yaşanabilir ancak bizler
eğer bu olaylara karşı “demokratik tepkimizi” ortaya koymaksak, ne yani bizler
yoksa Hz. İbrahim’i yanmaktan kurtaran Rabbin serinletici diri suyu mu olacağız
ne olacağız?
İncil
der ki; “Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak” daha ne zamana
kadar gerçeklerden kaçacağız?
Hz.
Muhammed; “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.”demiş. Müslüman
isek ve Ehlisünnetim diyorsak bu neyin suskunluğu?
Hz. Ali
değil midir “Haksızlık önünde eğilmeyiniz, çünkü hakkınızla beraber şerefinizi
de kaybedersiniz”! diyen.
Atatürk
değil midir “Meriç kıyılarında çalışan köylünün kaybolan sabanından tutunuz da,
bu vatan da yaşayanların uğrayacakları en ufak bir haksızlıktan, hatta Bingöl
dağlarının ıssız kuytularında nafakalarını bekleyen öksüzlerin gözyaşlarından
siz mesulsünüz” diyerek o zamanki devlet yöneticilerini uyaran.
Marksist-Leninistler,
Marks ve Lenin değil miydi “Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar
birleşiniz” diyen.
Bizler!
Evet evet biz-biz; öyle sağımıza solumuza ya da arkamıza bakmayalım bu yazıyı okuyan,
Devrimci örgütler, Kürt örgütleri ve dolayısıyla insan diye geçinen bizler;
Ne
kadar Hz.ibrahim’in soyundanız? Ne kadar Hz. Muhammed’in yaşantısı gibi yaşıyor
ve hadislerini dinliyoruz?
Biz Hz.
Muhammed’in “Kutlu doğum haftasına” katılacaklarımız, bizler ne kadar
samimiyiz?
Ne
kadar Hz. Âliyi seviyoruz?
Yeri
geldi mi mangalda kül bırakmaz ve kendimize devrimci, demokrat, Marksist,
Leninist ve Maoist deriz, hani nerede o büyük dayanışma gücümüz?
Söyler
miyiz; Bizler ne kadar insanız?
Evet,
Amed’deki örgütler, sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderleri, onlar da
eksik ve hatalı davrandılar ancak insanlık mücadelesi sadece Öcalan ve Kürt
özgürlük hareketinin omuzlarında mı?
Bizler
her türlü haksızlığa ve zulme karşı mücadele etmez, demokratik tepkimizi
yerinde ve zamanında ortaya koymazsak, nasıl insanız, onurluyuz diyeceğiz?
İzol
için Demokratik tepki kutsal ve meşru idi!
Bizler
bu tepkimizi ortaya koymadığımız için diyorum ki İzol’un katilleri bizlerden
başkası değildir.
Kesinlikle Katiliyorum Biz Kendimizin düsmaniyiz.Ancak Basimiza is gelsinde ah vah diyebilelim. Insan oglu tavrimiz hic olmadi. Olacaksada yerinde olmiyacakmidir cok merak ediyorum. Kaleminiz tükenmesin Calismalarinizin devamini dilerim.Sevgiler saygilar selamlar ! Ses Sanatcisi Garip Nurhak
YanıtlaSilTeşekkürler sevgili Garip arkadaş. Çalışmalarınızda üstün başarılar diler, selam sevgi ve saygılarımı sunarım
Sil..baris surecine girilmisken hic oyle tepki verilirmi sayin polatsoy.sakine cansiz ve iki yoldasi katledildi!!sorulurmu baris surecine girildi...imralida abdullah efendi mit heyeti ile istisarelerde ,bir mit heyeti de kandil de istisarelerde bulunurken tc nin F-16 lari kandilin baska bolgelerini??!!??yogun bombalarken durun ne oluyor diye sorulurmu..sonra tayyip efendi cok konusuluyor diye imraliya sikayet falan eder allah muhafaza...sizde baris surecinin uhrevi mistik ruhani milli atmosferinden nasibinizi alarak , peygamberleride anarak bir yazi kaleme almissiniz...bu surecin dumen suyundan giden,gittikce zavallilasan ve zavallilastikca cirkinlesen garabetlerine soyleyecek soz bulamiyorum.
YanıtlaSil..demokratik sosyalist cevre kuruluslar elbette her ihlalde ,her kiyim ve katliamda tepkilerini gucleri yettikleri kadar koymuslardir,koymaya da calismislardir....ama haricten gazel atiyorsunuz diye konulacak tepkileri yadsiyacak bu "uhrevi dini butun" surecin ozellikleri ile bagdasmayacagini aciklayacaklardir,bu surecin sahipleri!!!!!
YanıtlaSilbarış sürecine girilmişken.... girişiyle yorum yapan arkadaş. Sanırım yazı içeriğini yanlış anlamış olmalısınız! Zira ben barış sürecini eleştiri anlamında bir yazı yazmadım. Süreç işlesin ancak zaten olacaksa eylemler bu süreçlerde olmalı, böyle sessiz olunmamalı demişim. Ayrıca yazı sadece peygamberlerden oluşmuyor; bütün inanç ve düşünceleri kapsayan, toplumsal hafızaya yönelik eleştirel bakıştır. Kendimizedir. Bir de Kürt halk önderi Sayın Öcalan'ın ismini telefuz ederken, lütfen öyle gereksiz üsluplara girişmeyin. Yorum yapayım derken hakaretvari söylemlere girişmeyin. Amaç kendi kendinizi tatmin etmekse, o adres burası değildir. Selamlarımla
SilBenimde sahip olduğum sosyalist çevrelerimizden hangi birisi Murat İzol olayına tepki koydu? Lütfen tek bir isim verin bana. İddianızı temellendirmenizi öneririm yoksa söylenilenlerin iki ayağıda havada kalır. Böyle yorum yapılmaz. İzol için hangi çevre, kim nerede hangi eylemi yaptı? Hangi sürecin sahiplerinden bahsediyorsunuz anlayamadım! Neyi açıklayacaklar? Selamlarımla
Silyaptık fiskaya geçliği olarak yaptik bizi murat yoldaşin arkadaşlarını çeteci diye tanıdız siz sosyalistler
YanıtlaSilyada böylemi demeli idim kapitalizmin sosyalist artıkları söylesenize ne kadar sosyalitsiniz biz ilk gün onun polis kurşunu ile öldüğünü anlattık bağirdik haykırdık biz fiskaya geçleri bu olaya tepkimizi bildiğimiz yaldan anlattık gel görki herkes hatta görgü tanıkları polis havaya ateş etti dediler nehirin karşisina kadar murat tın yüzdüğünü söylediler onun bütün yoldaşları buna inan madı yalan olduğunu biliyordu fiskaya geçliği olayı aydınlatmasa idi bugün bu bildiriyi yayınlamış olmayacaktınız 12 gün boyunca fiskaya cehennemi yaşadı yaşattı hanginiz bunu yayınladınız ??? sosyalist insanlar varmış bırakın sosyalisti insan var mı insan başka kaç genç polis kurkunlarına hedef olması gerekiyor vicdanımızın rahatsız olması için
YanıtlaSilSevgili gençlik, sizi çeteci diye tanıyan, tanıtan kim? Elinizde olan imkanlarla bir kısım eylemler yaptığınızı ve rejim güçleriyle çatıştığınızı biliyorum. Ancak size ses vermeyen bizleri, kendimizi eleştiriyorum ben. Bir de yukarıda yorum yapan iki arkadaşın üslubunu... Selamlarımla
YanıtlaSilsayin polatsoy..bolgenin ve tum bolge halklarinin gelecegi amerikan-avrupa emperyalizminin yeniden-somurgecilik politikasi ile (BOP )isgal edilmeye calsirken sosyalistlerin dusunce ve tespitlerini bu "UHREVI DINI BUTUN"evet kelimenin tam anlami bu! ile uyusmadigi icin sizin tarafinizdan "kendini tatmin"olarak algilanmasini yadirgiyorum..bu uhrevi dini butunlesme sureci cok kisa sure icinde de ilk iskinlarini vermeye basladi.!!!zaten kurt ozgurluk hareketinin genis yelpazesine bakildiginda bunun olmamasi esyanin tabiatina ters duserdi.uslup konusunda ise benim sozlerimden birseyler zorlama !cikarmaya calismaniz nafile..ali haydar kaytanin "peygamberler sehrinin gunesine" iliskin degerlendirmelrini yazilarini ve konusmalarina bir goz atarsaniz bu konuda ne demek istedigimi daha iyi anlarsiniz...
YanıtlaSilSevgili arkadaşım, öncelikle halkların geleceği Amerika-Avrupa'nın elinde olamaz. Böyle bir görüşü siz de kabul etmiyorsunuz, biliyorum. Kabul etmek demek kadercilik anlamına geleceği gibi "belirsizlik ilekesini de" inkar etmiş olacaktır. Halklar, öz dinamikleriyle özgürlüklerini ve statülerini belirleyeceklerdir. Diğer taraftan nasıl Sosyalizm bir hakikat ise, bölge halklarının ezici çoğunluğunun sahip olduğu Din'de bir hakikattir. Benim tanrı inancım yok ancak yok diye de ben tanrı inancı olan ve uyuşmaya açık kesimlerle "gönüllü birliktelik" için bir toplumsal uzlaşıya gidemem mi? Bunu yaparken amaç eğer hakim din olan islamiyetin dışındaki Alawî'lik, ÊzidÎ'lik, işte coğrafyada yaşayan diğer inançların da katılımını sağlayıp tüm halklar ve inançların barış ve eşitlik içinde olmalarını isteyip bu temelli çözüm üretmekse, kim veya kimler bu çözüm mantığına karşı çıkabilir. "Uhrevi dini bütün" deyip, kendinizden olmayanı dışlama hakkını kimse kimseye veremez. Özgürlük hareketi, toplumsal uzlaşıya gelen tüm kesimlerle görüşür ve kan'ın durması için yapması gerekenleri yapar. Bunu yaparken eğer birilerinin planları varsa da, bunu bertaraf etmek hem Hareketin ve hem de özgürlük, barış diye haykıran bizlerin görevidir. Tabi eğer böyle bir isteğimiz varsa! Sayın Kaytan, felsefi ve ideolojik yönü müthiş bir arkadaştır. Videolu derslerini izlemiş ve eskiden beri yazıları, tespit ve çözümlemeleri yayınlandıkça ve de imkan oldukça kendisini takip ederim. "peygamberler şehrinin güneşine" başlığından anladığım, sayın Öcalan'dan bashediyor. Evet, Öcalan bizim için bir güneştir. Peygamberler şehrinde doğan bir "pê-xem-ber" dir. Kelime anlamı; Düşünceye öncülük eden- İzinden gidilen, olarak bilinir. Bu anlamda bizim pêxember'imizdir. Selamlarımla
Silsayin polatsaoy..ben bolge halklarinin gelecegi avrupali-amerikali emperyalistlerin elinde demedim.bu paragfatan boyle bir sonuc cikmaz.kaderci-firsatci-politikaci bakisimda yoktur.devrimcilerin komunistlerin tarihsel hakliliklarindan kaynakli gercekleri soylemeve ifade calismasi bazen muhataplaritarafindan "istedigini anlama"seklinde tezahur edebilir. yeniden -somurgecilik ve onun fiili uygulamasinin BOP un bolge halklarinin gelecegine koymaya calistigi isgalden bahsettim...elbetde bolge halklari bu saldiri karsisinda kendi saflarinida belirleyecektir.ya (BOP) bu surecin yarattigi firsatlardan!?! yararlanma adina bir pratik gelistirip uzlasiyi sececeksin.yada bunun karsisinda yer alacaksin.yol ayrimi acik ve nettir...orta yolu kiyisi kosesi gerisi yoktur..yesil kusak projesi tum dunyada oldugu gibi orta-doguda da sosyalist devrimler tehlikesine karsi uygulanmasina her zaman onem verilmistir.son otuz yilda kurdistan cografyasida bundan nasibini almistir.bazi politikalarin "uhrevi"felsefe ile iceriklendirilmesi normal karsilamak ve algilamak devrimci-komunistler icin zordur.sosyalizm bir gercekliktir.. insanligin gelecegini temsil ve ifade etmektedir.din ise kocaman bir yalandir karanliktir .halklarin daha cok kolelestirlimesinin ezilmesinin vesilesi olmuslardir.herturden manipulasyona ve provaksyona musaitdir.bu anlamda pragmatist politakalar yapmaya calismak cok cesitli inanclarin oldugu bolgede siritir.bu anlamda din faktorunu birlestirici unsur gibi dusunmek sunmak halklarin yararina olmaz.bundan medet ummak siyasi basiretsizliktir!ayrica alevilik islamin disinda degildir,bunu kalem surcmesi olarak dusundum. bolge halklarinin dini inanclarinin realitesini anlamak bu konuda hassas olmak baska birseydir. politikanin icerigi kadar,yapilis tarzida onemlidir der ustalar.simdi kimlerin kimler ile uzlasiya gideceginigoruyoruz..gorecegiz..surec ayristiryor.saygilar
YanıtlaSilAli Rıza Aksın
YanıtlaSilGeniş kitleleri ikna etmekte, dini argumanların ve dini şahsiyetlerin kullanılması bir talihsizliktir. Acılar, kalfıkadeler ve haksızlıklar karşısında sıradan insanın düşünce sistematiği içinde tavır göstermektir. Pragmatiktir,ucuzdur. Sırası gelir aynı silahı düşman kullanır. Nitekim, derin devlet, bir yandan ayetli bildiriler dağıtırken, bir yandan da en acımasız ölümleri Kürtlere tattırmadı mı? Bu tür refleksler, kısa vadede etkili olsa da uzun vadede, Kürt devrimcilerinin ayağına dolanır. Toplumu, laik, demokratik ve devrimci hedefler doğrultusunda değiştirip,dönüştürmeyi zorlaştırır.İslami referens üzerinden toplumu değiştirip, dönüştürmek ortadoğunun geri halklarına özgüdür. Kalmış ki, Muhammedi de, Alisi de,Ömeri de sütten çıkmış kaşık değillerdir. Arap emperyalizmini(şimdiki anlamda değil)egemen kılmak için, binlerce, Yahudi'nin, Kürdün, İranlı'nın ve Türkün kanına girmişlerdir.
Gelelim eleştirinin ikinci kısmına. Tamamen katılıyorum. Barış sürecine zarar verir diye Muratlar'ın ölümüne sessiz kalmak, naifliktir. Aynı tavır, 2003 1 Mayısın'da, Reyhanlı'da ve daha nice yerde karşımıza çıkar ki, pahalıya mal olur bize. Aslında bu sessizlik hayre alamet değildir. Hayra alamet olmadığı gibi, bir iki yüzlülüğü, bir çıkarcılığı, bir çirkinliği de ifade eder. Ağanın verdiği rüşvet karşısında susan marabanın tavrına benzer. Pratik tam böyle olmasa da, eleştirilmeyen, her dediği onaylanan bir hareketin evrileceği yeri göstermesi bakımından öğreticidir.
Sonuç, Kürt hareketinin, önderler ve aydınlarının süratle İslami referanstan uzaklaşmaları, halkların selameti açısından şarttır. Aksisi, devrimci, demokrat ve laik dinamiklerle birleşmekten vazgeçip, din, tarikat ve AKP üçgenine hapsolmaktır. Unutmayın ki, otuz yıllık mücadeleyle dostluğunu kazandığınız müttefiklerle bağınız kopar kopmaz bir hiçsiniz. Köksüz bir ağaç...