Tarihler 2009’un 10 Mart’ını gösterirken Türkiye’nin
Cumhuru tarafından, süren otuz yıllık savaşı sona erdirme ihtimalini ifade eden
bir söz eylendi. Gül’e göre artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak; çünkü ‘Kürt
sorununda iyi şeyler olacak’tı!
Özellikle savaştan direkt olarak nasibini alarak henüz on
beşimde işkence görmüş biri olarak ben ve bir Dersim, Zilan, 12 Eylül ve faili
bellileri yaşamışlar olarak daha fazla acı çekmişlerimizin umudu tavan yapmış
ve özgürlüğümüze kavuşacağımız günlerin özlemiyle hayaller kuruyorduk.
Artık bir Türk’ün sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik
hakları ne ise biz Kürtlerin de öyle olacak diye, ne olduğu belli olmayan
süreci beklemeye koyulduk.
Biz, Gül’ün ‘iyi
şeyler’inin Kürt halk gerçekliğinin hakikatli çözümüne hizmet edeceğini
düşünürken, sonraları aslında ‘iyi şeyler’in Türk devletinin ve Türk halkının
bekaası için olduğunu nereden bilecektik ki.
Derken ardı arkası kesilmeyen KCK tutuklamaları, çoluk-çocuk,
yaşlı-genç, kadın-erkek, sivil-gerilla, ova ve dağ demeden yiten canlarla
kimyasallara boğulan bilindik Kürdistan’a tekrar tanık olduk.
Geçen üç yıl boyunca biz, Gül’ün ‘Kürt sorununda iyi şeyler
olacak’ sözünden dolayı on binlerce insanımızı zindana ve yüzlercesini de
toprağa uğurladık. Türk devleti ve AKP hükümeti üç yıllık süre zarfında
Zankırta ve Roboski ile Dersimleri, KCK tutuklamalarıyla da 12 Eylül’ü aşan
yoğun baskılı zamanlar yaşattılar. Yani üç yıllık zaman diliminde çekilen
acılar neredeyse bir doksan yıla eşdeğerdi. Bu pratikler Türk devletinin
Cumhuru tarafından eylenen, ‘merak etmeyin, çok iyi olacak’ söyleminden sonra
geldi.
Şimdi de ‘yeni’ bir süreç ve Türk devletinin Başbakanı
Erdoğan; “Çözüm süreci için ‘gerekirse baldıran zehri içerim’ diyor.
Burada mesele böyle bir zihniyete sahip ve geçmişi belli
olan bir devlet ve yetkilisine güven duyup duymama meselesi değildir.
Sonuçta Erdoğan ‘çözüm süreci’ der ve tasfiyeye doğru
giderken, Kürt halk önderi Sayın Öcalan’da, halkların gönüllü birlikteliği der
ve hakikatli ve onurlu bir barışa gitmek için çaba harcar. Bu süreçte ne PKK ne
de Türk devleti 2013 stratejilerinden vazgeçmez. Birinin iki yüzyıldır acı
çeken Kürt halkı ve Kürdistan’ıyla birlikte Ortadoğu’yu özgürleştirme planı
var, diğerinin hakimiyet alanını genişletip Türk adı altında faşizmin
doruklarına çıkma sevdası.
Ama bir süreç işliyor.
Tam da bir çözüm sürecinden bahsediliyorken, Kürtçe
üzerindeki baskılar artıyor, mahkemelerden cezalar yağıyor, siyasi soykırım
operasyonları yer yer devam ediyor, Roboski katliamını onaylayıcı raporlar
kararlaştırılıyor, dördüncü yargı paketinin içi boş çıkıyor ve hala uçaklar
havalanıp Kürdistan’ın dağlarını bombalayarak gerillaların yaşamını
yitirmesine, anaların gözyaşının akıtılmasına devam ediyor ve Erdoğan
tarafından gittiği her yerde ‘terörün kökünü kazıyacağız, eli kanlı çete ve
teröristler’ diye bas bas bağırılıyorsa, az biraz durup düşünmek gerekiyor.
Asıl mesele ne
biliyor musunuz?
Bunca acı, kan ve gözyaşına ve on binlerce insanın yaşamını
yitirmesine rağmen sonuç alınamamış askeri operasyonları devam ettirip bir
sonuç arayışına gitme zihniyetindedir.
Sanırım ne Sayın Öcalan ve PKK ne de biz Kürtler ikinci bir
‘iyi şeyler olacak’ vakası kaldırabilecek ‘olgunluk’ ve sabra sahip değiliz! Mevcut
ters zihin yapısıyla faşist çevreler de sahip değiller. Sürecin sömürgeci
zihinden doğru sonuçları bir iç savaşa götürebilir ve Kürtleri de “kolonilerini
savunan birer intihar bombacısı karıncalara” benzer şekilde dönüştürecek
duygusal pratiklere itebilir.
Niye mi?
Çünkü Türk
cumhurbaşkanı Gül, ‘iyi şeyler olacak’ dedi ve sonrasında askeri ve siyasi
operasyonlarla faşizm kurumsallaştırıldı ve Türk devleti daha bir güçlenerek
Kürt halkı üzerindeki baskı ve zulüm politikalarını arttırdı. Şimdi de Erdoğan
‘baldıran zehri içerim’ diyor ve Sayın Öcalan’ın çağrısıyla PKK’nin
elindeki esir asker, kaymakam ve polisler bugün itibariyle serbest bırakıldı ve
Newroz’da Öcalan’ın barış sürecinin önünü açıcı büyük bir adım atma önerisi
yapacağı bekleniyor.
Kürtler olarak umutsuz değiliz ancak temkinliyiz; çünkü
Türk Cumhurbaşkanı’nın açıklaması sonrasında yaşanan olumsuzlukları gördük.
Erdoğan’ın baldıran
zehri, ‘iyi şeyler’ gibi olmasın sakın!
Tüm bunlardan dolayı Gül’ün bahsettiği ‘iyi şeyleri’
gördüğümüz gibi ise artık Erdoğan’ın ‘içeceği’ baldıran zehri nasıl katliamlı olur
diye, düşünmeden edemiyor insan.
Anti-hakikatli pratikler hümanizmaya değil sadece ve sadece
Kapitalizme hizmet ediyor. Bu defa da sonuç benzer veya aynı olursa kazanan,
Kapitalist Modernite yürütücüleri kaybeden ise Türk ve Kürt halkları olacaktır.
Iyi seyler,iyi düsünerek olur.Kötü düsünerek,yalan hileleri düsünerek olmaz.Umarim bu^sefer olmaz.Ancak iyiye gittigine dayir bir isik görülmüyor.Halen tutuklamalar ara vermeden devam ediyor.Operasyonlar hizla devam ediyor.Ben sahsen umutlu degilim.Umarim ben yanilirim.
YanıtlaSilAKP nin on yıllık pratiğine bakılırsa kendi keselerini doldurmada iyi şeyler insan hakları demokrasi ve özgürlükler konusunda da türkiye tarihinin en kötü şeyleri oldu.Bu nedenle AKP'ye güven olmaz.Ama su da yokuş yukarı akmaz. Diyarbakır Nevrozu iki milyonu bulduysa bu selin önünde yokuşlar da durmaz.Barış sürecinin ilk etkisi görüldü.İsrail birden bire Mavi marmara baskını için Türkiyeden özür diledi.Bu Öcalan mektubunun etkisidir. herkes buna çok dikkat etmelidir.
YanıtlaSil