13 Mart 2013 Çarşamba

Gül’ün ‘iyi şeyleri’ ve Erdoğan’ın ‘içeceği’ baldıran zehri


Tarihler 2009’un 10 Mart’ını gösterirken Türkiye’nin Cumhuru tarafından, süren otuz yıllık savaşı sona erdirme ihtimalini ifade eden bir söz eylendi. Gül’e göre artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak; çünkü ‘Kürt sorununda iyi şeyler olacak’tı!

Özellikle savaştan direkt olarak nasibini alarak henüz on beşimde işkence görmüş biri olarak ben ve bir Dersim, Zilan, 12 Eylül ve faili bellileri yaşamışlar olarak daha fazla acı çekmişlerimizin umudu tavan yapmış ve özgürlüğümüze kavuşacağımız günlerin özlemiyle hayaller kuruyorduk.

Artık bir Türk’ün sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik hakları ne ise biz Kürtlerin de öyle olacak diye, ne olduğu belli olmayan süreci beklemeye koyulduk.

Biz, Gül’ün ‘iyi şeyler’inin Kürt halk gerçekliğinin hakikatli çözümüne hizmet edeceğini düşünürken, sonraları aslında ‘iyi şeyler’in Türk devletinin ve Türk halkının bekaası için olduğunu nereden bilecektik ki.

Derken ardı arkası kesilmeyen KCK tutuklamaları, çoluk-çocuk, yaşlı-genç, kadın-erkek, sivil-gerilla, ova ve dağ demeden yiten canlarla kimyasallara boğulan bilindik Kürdistan’a tekrar tanık olduk.

Geçen üç yıl boyunca biz, Gül’ün ‘Kürt sorununda iyi şeyler olacak’ sözünden dolayı on binlerce insanımızı zindana ve yüzlercesini de toprağa uğurladık. Türk devleti ve AKP hükümeti üç yıllık süre zarfında Zankırta ve Roboski ile Dersimleri, KCK tutuklamalarıyla da 12 Eylül’ü aşan yoğun baskılı zamanlar yaşattılar. Yani üç yıllık zaman diliminde çekilen acılar neredeyse bir doksan yıla eşdeğerdi. Bu pratikler Türk devletinin Cumhuru tarafından eylenen, ‘merak etmeyin, çok iyi olacak’ söyleminden sonra geldi.

Şimdi de ‘yeni’ bir süreç ve Türk devletinin Başbakanı Erdoğan; “Çözüm süreci için ‘gerekirse baldıran zehri içerim’ diyor.

Burada mesele böyle bir zihniyete sahip ve geçmişi belli olan bir devlet ve yetkilisine güven duyup duymama meselesi değildir.

Sonuçta Erdoğan ‘çözüm süreci’ der ve tasfiyeye doğru giderken, Kürt halk önderi Sayın Öcalan’da, halkların gönüllü birlikteliği der ve hakikatli ve onurlu bir barışa gitmek için çaba harcar. Bu süreçte ne PKK ne de Türk devleti 2013 stratejilerinden vazgeçmez. Birinin iki yüzyıldır acı çeken Kürt halkı ve Kürdistan’ıyla birlikte Ortadoğu’yu özgürleştirme planı var, diğerinin hakimiyet alanını genişletip Türk adı altında faşizmin doruklarına çıkma sevdası.

Ama bir süreç işliyor.

Tam da bir çözüm sürecinden bahsediliyorken, Kürtçe üzerindeki baskılar artıyor, mahkemelerden cezalar yağıyor, siyasi soykırım operasyonları yer yer devam ediyor, Roboski katliamını onaylayıcı raporlar kararlaştırılıyor, dördüncü yargı paketinin içi boş çıkıyor ve hala uçaklar havalanıp Kürdistan’ın dağlarını bombalayarak gerillaların yaşamını yitirmesine, anaların gözyaşının akıtılmasına devam ediyor ve Erdoğan tarafından gittiği her yerde ‘terörün kökünü kazıyacağız, eli kanlı çete ve teröristler’ diye bas bas bağırılıyorsa, az biraz durup düşünmek gerekiyor.

Asıl mesele ne biliyor musunuz?
Bunca acı, kan ve gözyaşına ve on binlerce insanın yaşamını yitirmesine rağmen sonuç alınamamış askeri operasyonları devam ettirip bir sonuç arayışına gitme zihniyetindedir.

Sanırım ne Sayın Öcalan ve PKK ne de biz Kürtler ikinci bir ‘iyi şeyler olacak’ vakası kaldırabilecek ‘olgunluk’ ve sabra sahip değiliz! Mevcut ters zihin yapısıyla faşist çevreler de sahip değiller. Sürecin sömürgeci zihinden doğru sonuçları bir iç savaşa götürebilir ve Kürtleri de “kolonilerini savunan birer intihar bombacısı karıncalara” benzer şekilde dönüştürecek duygusal pratiklere itebilir.


Niye mi?
Çünkü Türk cumhurbaşkanı Gül, ‘iyi şeyler olacak’ dedi ve sonrasında askeri ve siyasi operasyonlarla faşizm kurumsallaştırıldı ve Türk devleti daha bir güçlenerek Kürt halkı üzerindeki baskı ve zulüm politikalarını arttırdı. Şimdi de Erdoğan ‘baldıran zehri içerim’ diyor ve Sayın Öcalan’ın çağrısıyla PKK’nin elindeki esir asker, kaymakam ve polisler bugün itibariyle serbest bırakıldı ve Newroz’da Öcalan’ın barış sürecinin önünü açıcı büyük bir adım atma önerisi yapacağı bekleniyor.

Kürtler olarak umutsuz değiliz ancak temkinliyiz; çünkü Türk Cumhurbaşkanı’nın açıklaması sonrasında yaşanan olumsuzlukları gördük.

Erdoğan’ın baldıran zehri, ‘iyi şeyler’ gibi olmasın sakın!

Tüm bunlardan dolayı Gül’ün bahsettiği ‘iyi şeyleri’ gördüğümüz gibi ise artık Erdoğan’ın ‘içeceği’ baldıran zehri nasıl katliamlı olur diye, düşünmeden edemiyor insan.

Anti-hakikatli pratikler hümanizmaya değil sadece ve sadece Kapitalizme hizmet ediyor. Bu defa da sonuç benzer veya aynı olursa kazanan, Kapitalist Modernite yürütücüleri kaybeden ise Türk ve Kürt halkları olacaktır.

2 yorum:

  1. Iyi seyler,iyi düsünerek olur.Kötü düsünerek,yalan hileleri düsünerek olmaz.Umarim bu^sefer olmaz.Ancak iyiye gittigine dayir bir isik görülmüyor.Halen tutuklamalar ara vermeden devam ediyor.Operasyonlar hizla devam ediyor.Ben sahsen umutlu degilim.Umarim ben yanilirim.

    YanıtlaSil
  2. AKP nin on yıllık pratiğine bakılırsa kendi keselerini doldurmada iyi şeyler insan hakları demokrasi ve özgürlükler konusunda da türkiye tarihinin en kötü şeyleri oldu.Bu nedenle AKP'ye güven olmaz.Ama su da yokuş yukarı akmaz. Diyarbakır Nevrozu iki milyonu bulduysa bu selin önünde yokuşlar da durmaz.Barış sürecinin ilk etkisi görüldü.İsrail birden bire Mavi marmara baskını için Türkiyeden özür diledi.Bu Öcalan mektubunun etkisidir. herkes buna çok dikkat etmelidir.


    YanıtlaSil