Ne demek Arınç, Asker, Polis ve Gardiyanlar kimin
kontrolünde? diye bir soru sorulup, elbette Türk devletinin kontrolünde diye
cevaplandırılabilinir. Evet, Arınç’da, Asker’de, Polis ve Gardiyan’da hükümete
bağlı. Hükümet de elbet Türk devletine bağlı. Öyleyse sıralamaya göre de bu şahsiyet
ve kurumlar, TC’ye bağlı diyebiliriz.
Peki Türk devleti kimin kontrolünde?
Kimileri çıban başı İngiltere’dir. Kimileri yok ABD, bir
kısım da İsrail derlerken, belki üzerinde anlaşılan fikre toptan olarak “hepsinin
kontrolünde kukla bir devlet” çıkarımı yapılarak işin içinden sıyrılabilinir.
Ancak ben hele hele böylesi bir süreçte kontrolü dışta arama yerine içte
aramayı, daha uygun ve sağlıklı görüyorum. Sonuçta devlet Türk devleti ve onu
yönetenler var. Belli süreçlerde Türkiye’de her ne olursa olsun; “kesin bu işte
İngiltere, ABD, İsrail, İran veya Rusya’nın parmağı var” denilerek top, bırakın
taca veya kornere atılmayı, direkt olarak oyun sahasının dışına yani stadyumun
uzaklarına ve sanki bağımsızmış gibi gösterilerek Türkiye devleti aklanmaya
çalışılıyordu ve hala da çalışılıyor.
Eğer bir ülkede bir sorun var ve ülke bağımsız bir devlet
olduğunu iddia ediyorsa o ülkede her ne olursa olsun sorumlusu o devletin
bizatihi kendisidir. Yani Türk devletidir. O, şu, bu veya diğer devletlerin
parmağı var mı yok mu, orası bizi çok fazla ilgilendirmiyor!
Gerillanın çekilmeye çalıştığı bu günlerde artan Asker
hareketlilik ve bombardımanları kim, hangi güç yapıyor? İngiltere, ABD, İsrail,
İran, Rusya veya hangi güçler bu provokatif pratikleri sergiliyorlar? Bu güçlerin
Ortadoğu çıkarları biz Kürtleri elbet ilgilendiriyor ancak pratikler bu ülkeler
de değil tam olarak Türkiye sınırları içerisinde olduğundan sorumlu olarak TC’yi
görmek hedef ve sonuca daha hakikatli götürür, diye düşünüyorum.
Buna göre, Murat İzol’u hangi güce bağlı Polis çetesi
katletti? Yine geçenlerde Dicle üniversitesinde üç-beş Kontra’ya destek olan
Polisler kimin kontrolündeydi? Tekirdağ cezaevi yönetimi hangi güç odaklarına
bağlı? 1 Mayıs’da hangi güce bağlı Polisler işçi ve emekçilere, cop, gaz ve su
sıkarak birçoğunun ağır yaralanmasına sebep oldu? Daha dün Kandıra cezaevindeki
gardiyanların tutsak ve yakınlarına saldırısı hangi güçlerce yaptırıldı?
Böylesi bir süreçte öyle bir dış güç ve destek aramanın bir
anlamı yok. Sayın Öcalan dış güçlerle değil Türk devletinin ta kendisiyle bir
çözüm süreci işletmeye çalışıyor. Türkiye bir devlet ve bu devleti yöneten
odaklar var. Türk devleti görünen kadarıyla içten AKP hükümeti ve yine içten Fettullah
Gülen örgütü tarafından yönetiliyor. Adeta tüm kurumlar AKP ve Gülen
kadrolarıyla doldurulmuş ve daha da mevzi kazanma peşindeler. Pelsinvanya’nın
okyanus ötesinde kalması Türkiye’ye içten müdahalesini uzak kılmıyor ki bu
Türk-İslam sentezci örgütün genel merkezi olan ikinci Vatikan’da zaten Türkiye’dir.
Son zamanlarda Gülen basınında dikkat çekilen nokta AKP ile
Gülen’in çatıştığı görüntüsüdür. Bu ne kadar doğru bilmiyoruz ancak bu kavga
görüntüsünün faturası yine Kürtlere kesiliyor. Tıpkı TC kurulduğu günden bu
yana her gelen hükümetin bir öncekini devirmek için Kürt kartını kullanarak
faturayı soykırım ve asimilasyonlarla kestiği gibi.
2002 yılında gelen Erdoğan hükümeti önce TSK, sonra
Emniyet, giderek Yargı ve diğer etkili kurumlardaki kadroları birer birer
temizleyerek AKP ve Gülen kadrolarını en etkin yerlere yerleştirdi. Şimdi de
kendi içlerinde savaşıyorlar görüntüsü veriliyor.
Kürdistan ve Türkiye’deki KCK operasyonlarına iddianame
hazırlayan çetenin Gülen örgütüne bağlı polislerce savcılara teslim edildiğini
biliyoruz. KCK operasyonu ile anlaşıldı ki Gülen örgütü Türk devletinin Emniyet
birimini tamamıyla ele geçirmiş durumda.
Yine Fetullah’ın Pelsinvanya’daki örgüt evinden yaptığı “kesin,
köklerini kurutun” videosu sonrası gelen kimyasal katliamlar dizisi var. Önce
gerillalar kimyasallar ile yakılıp çürütüldü, sonra da Roboski katliamı
gerçekleştirildi. Bu pratikler savaşın yaşandığı anda gelirken yine bugünler de
yani savaşın dört aya yakın bir zamandır durduğu bir anda TSK tarafından heronlar
eşliğinde bombalama, keşif ve pusulama faaliyetlerine hız verildi. Buradan da
anlaşılıyor ki TSK’da büyük oranda Gülen örgütünün direktifleri doğrultusunda
pratik sergiliyor.
Aynı şekilde zindanlarda tutsaklara uygulanan baskı ve
zulüm politikalarının da adresi Gülen örgütünü işaret ediyor ki 68 gün süren ve
tüm Kürdistan ve Türkiye zindanındaki PKK ve PJAK’lı tutsakların katıldığı
açlık grevinde de Gülen, malum karargahından açlık grevindeki tutsaklar için; “Bunlar
çöplüğe atılacak olanlardır”, diyerek tutsaklara hakaret etmiş ve Adalet
Bakanlığının da kendi denetiminde olduğunu resmen ilan etmiş oldu.
Son olarak Bülent Arınç!
Bülent Arınç yine böylesi Gerillaların çekilmeye çalıştığı
bir süreçte gerillalar için; “Karpuz mu keseceğiz, Cehennemin dibine gitsinler”
diyerek Gülen’in Asker, Polis ve Gardiyanlarıyla aynı cephede olduğunu Gülen’e
rağmen bu sürecin ilerleyemeyeceğini altını çizerek belirtti. Çünkü Arınç’ın
sarf ettiği edep ve terbiyeden yoksun bu sözler zaman zaman Gülen’in sarf
ettiği üslup ve sözlerle örtüşüyor.
Arınç’ın gerillalar için sarf ettiği: “Cehennemin dibine
gitsinler” sözü, bizi şaşırtmamış ancak bu söz kan dondurucu olmakla birlikte her
ne kadar da Arınç’ın zihin yapısıyla uyuşuyorsa da bu süreçte onun sarf
edebileceği cesarette bir söz değil, Fettullah Gülen’in ta kendisinindir. Ayrıca
bu sözün Irak’ın; “Topraklarımızda PKK’yi istemiyoruz” açıklaması ile
zamanlaması da tesadüf değildir.
İçerisinde olduğumuz şu günler veya gerillanın çekilmesi
ardından Gülen’in Asker, Polis ve Gardiyanlarınca süreci provoke ve belki de sabote
edici pratikler sergilenirse şaşmamak gerek. Süreç provoke veya sabote edilirse
de sanırım Kürtler, bu sabotenin nedenlerini dışarı da değil, tam da içeri de,
ilkin Türk devleti sonra AKP hükümeti ve ardından da Fettullah Gülen örgütünden
geleceğini bilecek ve ona göre de tutumlarını belirleyeceklerdir.
Kürdistan ve Türkiye eskisinden daha bir yangın yerine mi
dönecek? Bu defa savaş Kürdistan’da yuvalanan Fetullah Gülen örgütü mensuplarını
da mı kapsayarak ilerleyecek ve bu örgüt Kürdistan’dan çıkarılacak? Yoksa Sayın
Öcalan’ın büyük emeklerle başlatmış olduğu “Halkların gönüllü birlikteliği”
çözüm süreci nihai barış ile mi sonuçlanacak? Çok değil birkaç haftaya kadar
hep beraber göreceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder