1 Mayıs 2013 Çarşamba

Kuantuma göre; İşgalci sistemi çözüme zorlamak


Kürt halk önderi Sayın Öcalan’ın başlatmış olduğu “Demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa etme” sürecine katılım ancak paradigmasal değişim ile mümkündür. Bu değişim ise ancak bütün bilim çevrelerince genel kabul olan Kuantumsal çerçevede olmalıdır. Yani Klasik Fizik’ten doğru Pozitivizm ile süreç ne anlaşılabilir ne anlatılabilir. Buna rağmen başta Sayın Beşikçi olmak üzere kimi akademisyen ve bilim insanı unvanlı bazı çevreler Klasik Fizikte takılı kalıp Kürt halkı için, Öcalan’ın sunduğu çözüm için “sakat ve yanlıştır” demektedirler.

Çözüme giden akıl ve yolu elbet tek bir cümle ile açıklayamayız; ancak belki bu satır, çözümü algılayamayan çevrelerin akıllarında paradigmasal değişimler yaratabilir!

Kuantum kuramına göre; “Bir enerji engelini aşmak için yeterli enerjisi olmayan bir kuantum parçacığı, yine de bu engeli aşabilir”.

Yani bırakın güç eşitliğini, gücünüz yok denecek kadar az olsa dahi, sizden kat be kat güçlü olan teknolojik, fiziksel ve zihinsel sistemleri en zayıf halkasından girerek delebilirsiniz. Karşınızda horasan harcı ile bir beton düşünün ki en sert kayaların dahi boşluğu vardır. Evren’in dahi bu boşluklarla genişlediği iddia edilmektedir. Yani çelikleşmiş ceberut bir sisteme karşı bırakın toplumsal mücadelenin sonuç alıcı yanını, tek bir birey dahi olmaz denilen sistemi esnetebilir ve oluşturduğu yarıklardan enerjisini akıtabilir.

Biz bunun en iyi yaşayan örneğini ve hayal ve umulmaz ütopya olmadığını Sayın Öcalan’ın zihinselliğinde görebiliyoruz. İçselleştirilmiş hakikatin yaşamsallaştırılan pratiğine ve milyonların sahipliğine şahitlik edebiliyoruz. Tek bir kişi ile kendinden başlayarak değişimini tamamlayan gücün, tekillikten sıyrılıp, tüm farklılıkları da içine alan paradigmasal değişime gittiği gözler önündedir. Hakikate giden yolların çeşitliliği ile homojen, hegemonik, kurnaz erkeği, karşıtına benzemeden alaşağı eden, onu çözüp aşan bir direniş gücünün bugün nasıl Kapitalist moderniteyi zorladığını ve bir çıkmaza koyarak onu çözüme yaklaştırdığına bütün dünyayla birlikte şahit olabiliyoruz.

Öcalan, özünde heterojen bir yapıya sahip olan ülkelerin homojenliği dayatan diktatör iktidarlarında farkındalık yaratarak olmazsa olmazın; “gönüllü birliktelik, uyum ve çeşitlilik olduğunu. Halkların kardeşliği temelinde; özgürlüklerin, eşitliğin ve demokrasinin tesis edilmesinin şart olduğunu yoksa Kozmos’un kaotik evreleri gibi 7/24 kaosun yaşanacağı toplumsallık ve ülkenin savaşlarla yıkıma gideceği gerçeğini süren 30 yıllık savaş ile bu işgalci sömürücü güçlere anlatabildi.

İşte ilk başlarda üç-beş çapulcu denenlerin şimdilerde, işgalci sistemi “hacmi küçük ama etkisi büyük olan enerji yoğunluğuyla zorlayan, aşındıran ve delen kuvveti ile hakikatli vuruşlarla nasıl çözüme zorladığını görüyoruz.

Zaten Sayın Karayılan’ın: “Halkımız ciddi bir mücadeleye girer ve kamuoyu baskısı yaratırsa işgalci sistemi çözüme zorlar. Zaten savaşla bu işgalci sistem işlemez hale getirdik. Siyasetle yönelir teşhir edersek sonuca gidebiliriz.” dediği evre, sadece delinen betonun diğer tarafına geçme kabiliyetinin açığa çıkmasına dönüktür. Her yol açıktır. Yol ve yöntemler sonuç almış ve sadece “kale’den” giriş kalmıştır.

Karayılan’ın bu sözlerini bilince çıkarabilirsek, yine PKK yürütme konseyinin 1 Mayıs vesilesiyle yaptığı açıklamayı anlamlandırabilir ve zafere yürüyebiliriz.
PKK: “Demokratik kurtuluş ve özgür yaşamın inşası için kesintisiz serhıldanlar geliştirmeye çağırıyoruz. Zalimler ve zorbalar kaybedecek, halklarımız kazanacak, özgürlük kazanacak.” diyerek,  Kuantum kuramındaki: “Bir enerji engelini aşmak için yeterli enerjisi olmayan bir kuantum parçacığı, yine de bu engeli aşabilir”. hakikatini başarılı bir şekilde yerine getirmek için kolların sıvanması gerektiğini vurguluyor.

Sanırım artık süreci anlayamamanın bir mantığı kalmıyor. Sayın Öcalan’ın da dediği gibi “bu bir son değil, başlangıçtır”. Başlangıç dediği şey de “özgürlüğe susamış halkların, açık olan kapıdan, korkmadan giriş yapmasıdır.”

Gerillanın çekilmesiyle 7/24 mücadele başlıyor. İlle de intikam deniliyorsa, yitenlerin ve tutsaklığın intikamı, daha fazla örgütlenme, hazırlık ve “demokratik direniş” sonundaki özgürleşmeyle alınacak.  Kürt halkı bilinçaltına işlenmiş korku kodlarından sıyrılalı on yıllar oldu. Ancak bundan kaynaklı korkuları olan ve Dercartes’in “düz-çizgiselliği ile Pozitivist bilimin “Sosyal Dawvinist” çıkarımıyla yorumlamaya giderek modernist ve geçerliliğini yüzyıldır yitirmiş doğmalardan kurtulamayan bazı Akademisyen ve Bilim insanı çevrelerin bazı korkuları varsa da Kuantum kuramını yaşamsallaştıran Öcalan ve PKK’nin yeni insan yaratımına anlam biçsinler. Varsa endişeler bunlardan sıyrılmalı ve yönlerini mutlak katılım ile direnişe evirmeliler. O’nlar da artık ‘zorlu’ ama bir o kadar da mücadele gerektiren bir sürece girildiğinin bilincine varmalı.

Son tahlilde, özgürleşmek isteyen ne rehavette ne de panik halde olmamalı. Her şey “kararında olmalı” denilen ölçü de tam olarak inanç, güven, kararlaşma ve netleşmeyle olacak. Bu temelde yoğunlaşamayıp yine de başlatılan süreci algılama noktasında direnenler kendine güvenini yitirmiş ve en korkak olanlar olarak, suyun akışına kapılarak kaybolup gideceklerdir. Öcalan’ın başlattığı süreci iyi anlayıp bilince çıkarmak gerekiyor. Mesele Türk devleti veya AKP’nin işgalci ve sömürücü niyeti değildir, mesele bizlerin ne kadar özgürlük istediğidir. Bizim niyetimiz ve isteğimiz nedir? Evren, bizlerden tam olarak “istek yasasına” göre ne istediğimizi soruyor! Biz ne istediğimizi tam olarak biliyor muyuz? İşgalci ve sömürücü güçler, örgütlü gücü tasfiye etmek, oyalamak ve kandırmak isteyebilirler, bu onların doğasında var ancak onlar bunu istiyor ve yapmaya kalkışabilir diye, bu ihtimale karşı bizler direnmeyecek miyiz? Kendimize güvenimiz yok mu? Hep oyaladılar demek yerine, direnmek ve işgalci sistemi çözüme zorlamak gerek, demeliyiz. Amacımız özgürlük ise özgürlük, iradeyi işgalci ve sömürücü sisteme teslim etmek ve kaderci yaklaşmakla gelmez. Eller kollar bağlı şekilde oturmak ve her şeyi gerilladan beklemek de olmaz. Gerilla dün ne yaptıysa gerektiğinde yarınlarda da mutlak yapacaktır ancak bu süreçte “eğer çekilebilirse” Gerillanın çekilmesiyle de iş, başa düşüyor. Bu saatten sonra Özgürlük; İnançsızlık, güvensizlik ve korkaklıkla değil ancak ve ancak hakkını vererek 7/24 direnişle gelebilir. 



1 yorum: