Kürt halk önderi Sayın Öcalan’ın başlatmış olduğu
“Demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa etme” sürecine katılım ancak
paradigmasal değişim ile mümkündür. Bu değişim ise ancak bütün bilim
çevrelerince genel kabul olan Kuantumsal çerçevede olmalıdır. Yani Klasik
Fizik’ten doğru Pozitivizm ile süreç ne anlaşılabilir ne anlatılabilir. Buna
rağmen başta Sayın Beşikçi olmak üzere kimi akademisyen ve bilim insanı unvanlı
bazı çevreler Klasik Fizikte takılı kalıp Kürt halkı için, Öcalan’ın sunduğu
çözüm için “sakat ve yanlıştır” demektedirler.
Çözüme giden akıl ve yolu elbet tek bir cümle ile
açıklayamayız; ancak belki bu satır, çözümü algılayamayan çevrelerin
akıllarında paradigmasal değişimler yaratabilir!
Kuantum kuramına göre; “Bir enerji engelini aşmak için
yeterli enerjisi olmayan bir kuantum parçacığı, yine de bu engeli aşabilir”.
Yani bırakın güç eşitliğini, gücünüz yok denecek kadar az
olsa dahi, sizden kat be kat güçlü olan teknolojik, fiziksel ve zihinsel
sistemleri en zayıf halkasından girerek delebilirsiniz. Karşınızda horasan
harcı ile bir beton düşünün ki en sert kayaların dahi boşluğu vardır. Evren’in
dahi bu boşluklarla genişlediği iddia edilmektedir. Yani çelikleşmiş ceberut
bir sisteme karşı bırakın toplumsal mücadelenin sonuç alıcı yanını, tek bir
birey dahi olmaz denilen sistemi esnetebilir ve oluşturduğu yarıklardan
enerjisini akıtabilir.
Biz bunun en iyi yaşayan örneğini ve hayal ve umulmaz
ütopya olmadığını Sayın Öcalan’ın zihinselliğinde görebiliyoruz.
İçselleştirilmiş hakikatin yaşamsallaştırılan pratiğine ve milyonların
sahipliğine şahitlik edebiliyoruz. Tek bir kişi ile kendinden başlayarak
değişimini tamamlayan gücün, tekillikten sıyrılıp, tüm farklılıkları da içine
alan paradigmasal değişime gittiği gözler önündedir. Hakikate giden yolların
çeşitliliği ile homojen, hegemonik, kurnaz erkeği, karşıtına benzemeden alaşağı
eden, onu çözüp aşan bir direniş gücünün bugün nasıl Kapitalist moderniteyi
zorladığını ve bir çıkmaza koyarak onu çözüme yaklaştırdığına bütün dünyayla
birlikte şahit olabiliyoruz.
Öcalan, özünde heterojen bir yapıya sahip olan ülkelerin
homojenliği dayatan diktatör iktidarlarında farkındalık yaratarak olmazsa
olmazın; “gönüllü birliktelik, uyum ve çeşitlilik olduğunu. Halkların
kardeşliği temelinde; özgürlüklerin, eşitliğin ve demokrasinin tesis
edilmesinin şart olduğunu yoksa Kozmos’un kaotik evreleri gibi 7/24 kaosun
yaşanacağı toplumsallık ve ülkenin savaşlarla yıkıma gideceği gerçeğini süren
30 yıllık savaş ile bu işgalci sömürücü güçlere anlatabildi.
İşte ilk başlarda üç-beş çapulcu denenlerin şimdilerde,
işgalci sistemi “hacmi küçük ama etkisi büyük olan enerji yoğunluğuyla zorlayan,
aşındıran ve delen kuvveti ile hakikatli vuruşlarla nasıl çözüme zorladığını
görüyoruz.
Zaten Sayın Karayılan’ın: “Halkımız ciddi bir mücadeleye
girer ve kamuoyu baskısı yaratırsa işgalci sistemi çözüme zorlar. Zaten savaşla
bu işgalci sistem işlemez hale getirdik. Siyasetle yönelir teşhir edersek
sonuca gidebiliriz.” dediği evre, sadece delinen betonun diğer tarafına geçme
kabiliyetinin açığa çıkmasına dönüktür. Her yol açıktır. Yol ve yöntemler sonuç
almış ve sadece “kale’den” giriş kalmıştır.
Karayılan’ın bu sözlerini bilince çıkarabilirsek, yine PKK
yürütme konseyinin 1 Mayıs vesilesiyle yaptığı açıklamayı anlamlandırabilir ve
zafere yürüyebiliriz.
PKK: “Demokratik kurtuluş ve özgür yaşamın inşası için
kesintisiz serhıldanlar geliştirmeye çağırıyoruz. Zalimler ve zorbalar
kaybedecek, halklarımız kazanacak, özgürlük kazanacak.” diyerek, Kuantum kuramındaki: “Bir enerji engelini
aşmak için yeterli enerjisi olmayan bir kuantum parçacığı, yine de bu engeli
aşabilir”. hakikatini başarılı bir şekilde yerine getirmek için kolların
sıvanması gerektiğini vurguluyor.
Sanırım artık süreci anlayamamanın bir mantığı kalmıyor.
Sayın Öcalan’ın da dediği gibi “bu bir son değil, başlangıçtır”. Başlangıç
dediği şey de “özgürlüğe susamış halkların, açık olan kapıdan, korkmadan giriş
yapmasıdır.”
Gerillanın çekilmesiyle 7/24 mücadele başlıyor. İlle de
intikam deniliyorsa, yitenlerin ve tutsaklığın intikamı, daha fazla örgütlenme,
hazırlık ve “demokratik direniş” sonundaki özgürleşmeyle alınacak. Kürt halkı bilinçaltına işlenmiş korku
kodlarından sıyrılalı on yıllar oldu. Ancak bundan kaynaklı korkuları olan ve
Dercartes’in “düz-çizgiselliği ile Pozitivist bilimin “Sosyal Dawvinist”
çıkarımıyla yorumlamaya giderek modernist ve geçerliliğini yüzyıldır yitirmiş doğmalardan
kurtulamayan bazı Akademisyen ve Bilim insanı çevrelerin bazı korkuları varsa
da Kuantum kuramını yaşamsallaştıran Öcalan ve PKK’nin yeni insan yaratımına
anlam biçsinler. Varsa endişeler bunlardan sıyrılmalı ve yönlerini mutlak
katılım ile direnişe evirmeliler. O’nlar da artık ‘zorlu’ ama bir o kadar da
mücadele gerektiren bir sürece girildiğinin bilincine varmalı.
Son tahlilde, özgürleşmek isteyen ne rehavette ne de panik
halde olmamalı. Her şey “kararında olmalı” denilen ölçü de tam olarak inanç,
güven, kararlaşma ve netleşmeyle olacak. Bu temelde yoğunlaşamayıp yine de
başlatılan süreci algılama noktasında direnenler kendine güvenini yitirmiş ve
en korkak olanlar olarak, suyun akışına kapılarak kaybolup gideceklerdir. Öcalan’ın
başlattığı süreci iyi anlayıp bilince çıkarmak gerekiyor. Mesele Türk devleti
veya AKP’nin işgalci ve sömürücü niyeti değildir, mesele bizlerin ne kadar
özgürlük istediğidir. Bizim niyetimiz ve isteğimiz nedir? Evren, bizlerden tam
olarak “istek yasasına” göre ne istediğimizi soruyor! Biz ne istediğimizi tam
olarak biliyor muyuz? İşgalci ve sömürücü güçler, örgütlü gücü tasfiye etmek,
oyalamak ve kandırmak isteyebilirler, bu onların doğasında var ancak onlar bunu
istiyor ve yapmaya kalkışabilir diye, bu ihtimale karşı bizler direnmeyecek
miyiz? Kendimize güvenimiz yok mu? Hep oyaladılar demek yerine, direnmek ve
işgalci sistemi çözüme zorlamak gerek, demeliyiz. Amacımız özgürlük ise
özgürlük, iradeyi işgalci ve sömürücü sisteme teslim etmek ve kaderci
yaklaşmakla gelmez. Eller kollar bağlı şekilde oturmak ve her şeyi gerilladan
beklemek de olmaz. Gerilla dün ne yaptıysa gerektiğinde yarınlarda da mutlak
yapacaktır ancak bu süreçte “eğer çekilebilirse” Gerillanın çekilmesiyle de iş,
başa düşüyor. Bu saatten sonra Özgürlük; İnançsızlık, güvensizlik ve
korkaklıkla değil ancak ve ancak hakkını vererek 7/24 direnişle gelebilir.
Bu güzel ve faydalı kuantum yazısı için teşekkürler!
YanıtlaSil