6 Mayıs 2013 Pazartesi

Gerillalara saldırı ve ‘Denetimli tahliyeler’ çözüme hizmet etmez



Şartlar uygun olursa Gerilla’nın çekilmesinin beklendiği bu günlerde bir taraftan Sayın Öcalan’ın çözüme dönük görüşmeleri sürerken diğer taraftan da çözümün önünü açıcı olduğu algısı yaratma amacıyla hükümet tarafından bazı pratikler sergileniyor. Bırakın bıçağı, tek çakıl taşının dahi bulunamayıp haksız hukuksuz bir şekilde delilden yoksun olarak zindanlara örgüt yöneticiliği vb. suçlarla hapsedilen KCK tutukluları bu günlerde bazen toplu ve bazen de üç-beşerli tahliye ediliyorlar. Belki bir yere kadar tahliyeler (eğer yeni Anayasa uzatılmaz da bazı sinsi hesaplar yoksa) bu anlamda iyi ve süreci işletiyor diyebiliriz.

Ancak gözden kaçırılmaması gereken bir nokta var ki sürecin pamuk ipliğinde olması bir yana hükümet, rotayı kendi inisiyatifine doğru kaydırmaya çalışıyor gibi pratikler sergileniyor.
Böylesi bir süreçte olmaması gereken; Askeri operasyonların yoğunlaşması. Kara-kalekolların yapımının hızlandırılması. Özel birlik ve ağır teknolojik silahlı araçların sınırlara sevkiyatı. Askerlerin rastgele ateş açması. Korucuların stratejik noktalara yerleştirilip ön cepheye sürülmesi. Bombardımanların son hız devam etmesi. Gerillanın çekilebileceği alanlarda keşif ve pusulamaların arttırılması. Kürdistan’ı olduğundan daha fazla parçalara ayıran barajların su ile doldurulması ve daha birçok düşündürücü pratikler sergileniyor. Devlet ve hükümet erkanı da kılıf olarak; “bunlar bir devletin güvenliği için şart” denilerek planlar gizlenmek ve saldırılar meşrulaştırılmak isteniyor. Hem bu ve hem de “mahkemelerin beraat değil denetimli tahliye ile sürüncemeye bırakılması”, Hükümetin niyetinin “olumsuz” ya da net olmadığını gösteriyor.

Biz siyasi soykırım operasyonlarının nedeninin “entegre strateji” kapsamında olduğunu biliyoruz. Askeri anlamda dağda operasyonlar olurken, siyasi olarak da ovada kırılmadık tek bir Kürdistanlı evi bırakılmadı. Gerillanın çekilmesi dönemine rast gelen askeri hareketlilikten de anlaşılıyor ki öncesinde askeri operasyonlarla paralel ilerletilen siyasi soykırım operasyonlarının bir amacı da; “ileri de olacaksa bir görüşme, en azından bu esirlerle süreci bir dönem ilerletebiliriz” mantığı üzerine şekillendiği anlaşılıyor.

Dikkat ederseniz sonuçlanmış tek bir KCK davası yok. Son günlerde bırakılan tüm KCK’liler sadece tahliye edildi. Yani davalar düşmedi; devam ediyor. Tahliye olanlar bir daha içeri alınabilir. Bırakın tutukluların tahliye edilip içeri alınma ihtimalini, bir basın açıklaması veya yürüyüşe katıldığı gerekçesiyle haklarında açılmış davalar olan dışarıda binlerce tutuksuz yargılanan kişi var ve herkese “denetimli serbestlik ve düşünceyi hiçbir yolla açıklayamazsın” hükmü ile Türk milleti adına kararlar veriliyor.

Bu mantıkla KCK tutuklularının kaderi Türk devleti ve hükümetinin keyfine, insafına bırakılmış ve hatta alay edilmiş oluyor. Kürtlere denetimli serbestlik verilerek üstüne üstlük hiçbir basın açıklamasına gidemezsin deniliyor. Bırakın basın ve yayın da görüş belirtmesini, sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemiyle evinde dahi konuşamazsın denilerek diline kelepçe vuruluyor. Süreç içerisinde Kürt halkına üç maymunları oynamaları dayatılıyor. Yani Kürtlere kısaca; “ben ne yaparsam yapayım, siz sesinizi çıkarmayacaksınız”, deniliyor.

Bu bir sorun ve bu sorun ancak yeni bir anayasa ile aşılır ki yapılacak olan anayasanın da gerillanın çekilmesiyle paralel bitmiş olması gerekiyor. Aslında “ya ordu bu tarz operasyonlardan vazgeçecek ya da Anayasa gerillanın çekilmesiyle paralel tamamlanacak”.

Konunun aciliyeti tez elden siyasilerimizce gündemleştirilmeli ve "KCK tutuklularını tahliye etmeniz yetmez, samimi iseniz kanunlarda yer alan “beraat” sonucunu getirmeli ve halkımızı özgürlüğüne kavuşturmalısınız, denilerek “demokratik direniş” kanalları ile AKP'nin bu pratiği teşhir edilip kamuoyu baskısı örgütlendirilmeli. Çok kısa sürede yeni anayasa şart denilmeli.

Neymiş! “Üç yıl süre içerisinde aynı ‘suçu’ yani “basın yayın yolu veya sair düşünce ve kanaat açıklama” suçunu işlemezsen dava dosyası kapanırmış. Yok efendim beş yıl süre ile “denetimli serbestlik” veriyoruz ve bu süre zarfında hiçbir basın açıklaması ve yürüyüşe katılamazsınmış!

Barış görüşmelerinin olduğu böylesi zamanlarda bu tarz bir ceza mantığı yok; ya ceza verilir ya da verilmez. Türk Başbakanı Erdoğan;“Çözüm süreci için gerekirse “baldıran zehri içerim” diyor ya! Biz de diyoruz ki, öyle baldıran zehri içmenize gerek yok!

Biz denetimli serbestlik ve tahliye istemiyoruz(!) istediğimiz beraat, yani özgürlüktür. Bunu derken de öyle ne yakarıyor ne de yalvarıyoruz; sadece Sayın Başbakan eğer samimi ise yeni anayasayı gerillanın çekilmesiyle paralel bitirmeli ve bunu yapması da elzemdir diyoruz. Aksinde ısrar ve devam Kürt halkı tarafından art niyet olarak değerlendirilebilecek ve yine sürecin hakikatli olarak işletilmeyeceği de bu temelde anlaşılabilecektir.

Özgür Kürdistan’ın önünü açıcı yeni anayasanın tez elden tamamlanması ve sonuca gitmesi gerekmektedir. Yok, eğer süreç bu şekilde hükümetçe netleşilmemiş olarak işletilmek ve sürüncemede bırakılmak isteniyorsa da belirsizlik var demektir. Belirsizliğin olduğu her süreç, yer ve mekân uzun süre dayanamaz ve mutlak kaosa evirilir. Kaos denilenin de sonucunun ne olacağını yine hiçbir güç kestiremez. Bilinmeli ki Kürt halkı katliamcı karakterde ısrar eden Türk devletinden hak talebinde bulunmuyor. Öz gücüne dayanarak başlatmış olduğu “demokratik kurtuluşla özgür yaşamı inşa etme” sürecinde emin adımlarla ve kendine güvenerek yürüyor ve olursa da Türkiye halkıyla gönüllü birliktelik temelinde yaşamak istiyor. Netleşilmemiş zihinlerin gideceği yol, kirli hesap planlarının uygulanacağı basamaklarla örülüdür. Öyle zorlayıcı rüyalara dalmaktansa, Türk tarafının netleşmesi ve bir o kadar da bilmesi gereken, Demokratik Yeni bir Türkiye’nin yolunun ancak ve ancak Özgür Kürdistan’ı tanımaktan geçeceği gerçeğini bilince çıkarması olacaktır.

Nasıl “Türkün Türkiye sevdası varsa Kürdün de Kürdistan sevdası vardır”.

2 yorum:

  1. Hükümetin çözüme dönük bir projesi olmadığı açıktır.Akil insanlar heyeti,komisyonlar hepsi Sayın Öcalanın önerisi olduğuda açıktır.

    Ve süreçin başlangıcından bu yana Hükümet sürekli konuşuyor herhangi bir adım yok ve KCK tutuklularının ara ara serbest bırakılmasını bence bir adım olarak ele almayalım çünkü hepsi saçma sapan sudan sebebler yüzünden alındılar.Dediğiniz gibi orepasyonlar,keşifler ve bombalamalar devam ediyor herhan karşılıklı çatışma çıkabilir ve sürece zarar verebilir.

    UMarım hükümet oyalama vakit kazanma taktiği yapmıyordu.

    YanıtlaSil
  2. ilkin "türkiye de demokratik cözüm" paradigmasi pesinde kosmanin çozümsüzlük oldugunu kürdler kafalarina yerlestirmelidirler.Bu paradigmayi "kauntomik" yöntemlere dogru sürükleyip,karsi tezleri "klasik fizigin" hapishanesine kilitlemenin sürece katki sunmayacagi gercekligi görülmelidir.
    Kürdistani bütün degerlerin, "ulus devlet istemiyoruz" anlayisiyla yok edildigi bir ortamda, "Türk devletine karsi degiliz, hicbir sembolle bir sorunumuz yok" diyen, bir anlayisin zirhina bürünen düsünce erbaplarinin tarihe karsi verecegi hesaplar olmak zorundadir.
    Evet, hükümet hicbir söz vermemis. Bizim demokratik modernitecimiz kendisi Kürdistani mezara gömmenin hayali pesinde.Onu izleyenlerin yolunun, diger parcalardaki kurtulus haberleriyle çikmaz oldugu görülecektir...
    Neyse kisa keselim;"demokratik modernitecilere karsi biz, Bagimsiz Kürdistan siarimizi haykiralim.

    YanıtlaSil