19 Haziran 2012 Salı

Erdoğan’ın Çizgisi ve Leyla Zana

Türk Başbakanı Erdoğan 2009 yılında gazetecilerin: DTP ile görüşür müsünüz? sorusuna karşılık; Eğer DTP, Bulgaristan Hak ve Özgürlükler Partisi “çizgisine” gelirse onlarla görüşürüm, demişti. DTP, Erdoğan’ın bahsini ettiği çizgiye gelmedi ve bir dönem Sayın Ahmet Türk’ün yumruklanması ve DTP’nin kapatılmasıyla son buldu.
Bu süreç içerisinde Erdoğan, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ile bir görüşme gerçekleştirdi. Fakat Erdoğan bu görüşmeyi Türk Devletinin Başbakan’ı değil AKP Genel Başkanı sıfatıyla gerçekleştirmişti. Yani devletin yetkili organı adına değil bir parti olarak..! -Zaten ileride artık Devlet, AKP olacaktı. Fetullah Gülen istihbarat örgütü AKP’ye can suyu olup Türk Devletinin her hücresinde yer almasına yardımcı olacaktı ve öyle de oldu-.
Aslında ta o zamanlar şimdi Sayın Zana’nın “desteklemek, onlara yanlarında olduğumuzu hissettirmek, teşvik etmek, bu işi en güçlü olan Erdoğan çözer” dediği işin (demokratik açılım-Kürt sorunu) içinin boş ve oyalamadan ibaret olduğu belliydi!
DTP kapatıldı ve derken BDP siyaset sahnesindeki yerini aldı. AKP Devleti gizliden gizliye BDP’nin kongrelerine de müdahale etmeye çalıştı ve tıpkı Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlıda kendi vekillerinden oluşan “Kürdistan valileri” gibi kendi zihniyetini BDP’nin içerisine yerleştirmeye çalıştı. En azından biz bu müdahalenin tutmadığını KCK operasyonlarına verilen içerdeki sızmaların istihbari bilgileri dışında, bir “çatlak” olmadığından biliyoruz.
AKP Devleti Kürt hareketini bölmek, parçalamak, duyguda kopuş ve çelişki yaratmak için BDP ile devam ettirdiği “çizgiye çekme” saldırı konseptinde önce, Kürt halkının gönlünde büyük bir yeri olan Şıwan Perwer’i devreye aldı. Ardından ülke içerisinde BDP geleneğinden olmayanları Kürt aydını diye Kürdistan ve Türkiye kamuoyuna yutturmaya çalışarak bununla paralel Türk medyasında servis etti. O da tutmayınca Sayın Öcalan ve PKK’nin -Kürt halkına kan kusturan- “Jitem ve Ergenekonla ilişkisi var”, denilerek “Çürükler” konuşturuldu. Olmadı ta Avrupalardan “bir kedisi bile olmayan” sesini kendisine bile duyuramayan Kemaller ihraç edilerek, Kürt halkı ve hareketi arasında çelişkiler yaratılmaya çalışıldı.
Tabi bunlar arasından belki de en etkili olacağı düşünülen isim ve bu defa kesin tutar gözüyle bakılan Sayın Şıwan Perwer’di. Şıwan’ı nasıl ikna ettiler, onu çizgiye (!) nasıl çektiler bilmiyorum ama onun bu çıkışı “etkili ve başarılı olmadığı” gibi, onu seven milyonlarca Kürdü de adeta yasa boğdu.
Bizler Kürt halkı ve Özgürlük hareketinin, önce Kemalist ardından Yeşil-Kontra devletinin bu ve buna benzer pratikleriyle on yıllardır karşılaştığını biliyoruz. Kürt halkı, “Erdoğan’ın istediği çizgiye” gelmeyeceklerini ve Kürt özgürlük hareketi, Önderliği ve çizgisine bağlı olduklarını, hem ölüm pahasına serhıldanlarıyla rejim güçleriyle çatışmalarında, hem de zindanlara rağmen yılmaz inançlarıyla her fırsatta sergileyip dile getirdiler.
Ancak tüm bunlara rağmen AKP Devlet zihniyeti pes etmedi ve bu defa da sözüm ona Sayın Leyla Zana üzerinden Özgürlük Hareketini sıkıştırma, çelişki yaratma ve bunun üzerinden güvensizlik yaratarak psikolojik baskı ile oyalama, halkları boş umutlara sevk etme ve imkâna göre bir çatlak oluşturma niyetindeler.
Tabi Sayın Zana’nın Erdoğan’a güç verici, BDP, PKK ve Sayın Öcalan’a “basit yaklaşıcı” söylemleri, diğer “ihraç ürünlerinin” söylem, konum ve pratiklerinden farklı okunuyor. Sayın Zana diğerleri gibi BDP ve geleneğinin dışında değil tam kalbinde ve üstelik BDP’li bir vekil. Her ne kadar son zamanlardaki çıkış ve duruşu soğuk ve BDP içinde “özerk” bir profil çiziyor gibi görünse de, onu diğer sözde Kürt aydınlarından farklı kılan yanı hem uzun yıllar Özgürlük hareketinin içerisinde ve BDP’li vekil oluşu ve hem de aynı Sayın Şıwan Perwer gibi Kürt halkının gönlünde çok büyük bir yeri olması.
Kürdistanlı bir Kürt yurttaşı olarak ben şahsen Sayın Leyla Zana gibi birisinin Kürt halkı, Hareketi ve Önderliğine sırt dönerek Roboski faili Başbakan Erdoğan’ın safında yer alacak kadar alçalacağını düşünmüyorum. Hem on yıllarca zindan yatmış büyük bedeller ödemiş birisinin böyle bir pratik içerisine gireceğini ve bizler tarafından bir çırpıda silinip atılacağını da düşünmek istemiyorum.
Ancak aklıma takılan bir şey var! Onu da paylaşmadan yazıyı sonlandırmayacağım.
Hani Erdoğan Başbakan değil de AKP genel başkanı sıfatıyla Sayın Ahmet Türk ile bir görüşme yapmıştı… Görüşme öncesi Erdoğan; Eğer DTP, Bulgaristan Hak ve Özgürlükler Partisi çizgisine gelirse onlarla görüşürüm demişti… Sonra DTP çizgiye gelmeyip kapatılmıştı… Ardından BDP de –hala- çizgiye gelmesi için çok zorlanmış, gelmemiş ve en üst düzeyde KCK operasyonları adı altında yürütülen siyasi soykırım operasyonlarında tüm üye, seçilmişleri, belediye başkanları ve milletvekilleri tutuklanarak zindanlara hapsedilmiş ama diğerleri gibi bu defa BDP kapatılmadı ya! Hani kapatarak değil de açık bırakarak ama içini boşaltmak için de ellerinden geleni yaparak süreci devam ettiriyorlar ya. Hani Kürt sorunu var deyip çözmemek gibi... Kürt “yok” demek tutmayınca, bu defa “var” ama öyle kalsın, sürünsünler pratiğinde olduğu gibi...
İşte tam burada bir “çizgi meselesi”, Özgürlük Hareketini “Erdoğan'ın istediği çizgiye” çekme istemi var. BDP çizgiye gelmedi tamam ama açıkçası Sayın Zana’nın açıklamalarına objektif yaklaşıldığında ortaya çıkan tablo, hani biraz “çizgiye gelme” kuşkusunu uyandırmıyor da değil! Sayın Zana’nın açıklamasının her yanı açık; yani birkaç yorumu beraberinde barındırıyor. Buna kimileri bir taktik, kimileri özgürlük hareketine arkasını döndü, kimileri de Leyla Zana saf, iyi niyetli ve biraz da cahil, olarak bakıyorlar. Dolayısıyla olgunlaşan bir tartışmadan sonra Sayın Zana’nın çıkıp ikinci bir açıklama yapması ve Kürt halkını da rahatlatması gerekiyor.
Son olarak Sayın Leyla Zana'nın; Erdoğan ile görüşebilirim ve Erdoğan'ın da; teklif gelirse görüşürüm, diye yanıt vermesi Zana'nın, Bulgaristan Hak ve Özgürlükler Partisi “çizgisine” geldiğinin işareti ve BDP'yi de bu çizgiye çekme isteği olarak yorumlanabilir mi? bilmiyorum ama acele etmememiz gerektiğini düşünüyor ve Sayın Zana’nın ikinci açıklamasıyla da birkaç güne kadar zaten her şeyin netleşeceğini umut ediyorum.
18.06.2012
Mehmet Serhat Polatsoy
Not: Eğer Sayın Leyla Zana önümüzdeki günlerde Hürriyet’e yapmış olduğu açıklamayı hakikat temelinde bir netliğe kavuşturmaz ve yine bu temelli pratikle sonuçlandırmazsa, kafamdaki soru işaretlerinden kaynaklı taşlar daha bir yerli yerine oturacağından bu konuda ikinci ve hatta üçüncü bir yazı yazma gereksinimi doğacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder