8 Haziran 2012 Cuma

PKK direnişini Neçirvan ve CHP mi kıracak?

Aklım almıyor!
Kış boyunca bu kesimler neredeydi?
Çok gerilere gitmeden belirtmek gerekirse; 2011’in sonbaharından başlayan ve kış boyu devam eden askeri operasyonlar olurken… On aydır PKK önderliği tecrit altındayken… Son teknolojik silahlarla ve üstüne üstlük savaş suçu işlenip kimyasal kullanılarak en alçakça saldırılarla Gerillalar yandırılır ve paramparça edilirken… Roboski katliamı ve ilkbahara değin yüzlerce gerilla ve halk Türk ordusunun namlu ve teknolojik canavarlarının hedefi haline gelip toprağa düşerlerken… Hala devam eden ve On bine yaklaşan BDP’li seçilmiş, üye ve çalışanlar zindanlara doldurulurken acaba, Sayın Neçirvan Barzani ve CHP neredeydi?
Kimse savaşların yaşanmasını ve insan ölümlerini onaylamaz; biz de onaylamıyoruz. Ancak ortada bir tezgah var ve bu tezgahın boyutları tahmin edilemeyecek kadar geniş çaplı ve içerisinde bırakın uluslararası sömürgeci güçleri ve bu yeni konsept ile yine “yeni bir gömlek giydirilmek istenen CHP’yi”, maalesef Güney Kürdistan yönetimi de var gibi! Öyle bir tezgah ki bugün gördük; Erdoğan-Barzani görüşmesi sonrası Federal Kürdistan Bölgesi seçimleri dahi “süresiz bir tarihe” ertelendi. Sakın kimse “ne ilgisi var” demesin!
Bu güne değin Kürt isyanları hep yerel işbirlikçi hain ve alçakların sömürgecilerle olan beraberlikleri nedeniyle kanlı bir şekilde bastırıldı. Sömürgeciler maalesef Güney yönetimini kullanmak istiyorlar; Ben şahsen Güney’in böylesi bir hataya düşeceğini ve sömürgeci oyununa alet olacaklarını düşünmüyorum; fakat diğer taraftan Güney yönetiminin sömürgecilerin niyetlerinden haberdar oldukları da her hallerinden belli olmuyor, değil! Açıkçası Kürt Ulusal konferansın sürekli olarak ertelenmesini de planın bir parçası olarak görüyor ve bundan dolayı ürkmüyor da değilim!
Sömürgeciler dün olduğu gibi bugün de Kürtleri kullanmak istiyor; kimisini oyalayarak kimisini üç-beş Dolar ve Euro ile teslim alarak, kimisini de böyle Kılıçdaroğlu gibi aslını inkar ettirip CHP gibi bir partinin başına koyup günü geldiğinde kullanarak…
Döneminde isyan önderi ve Kürt halkının liderleri olan Abdurrahman Paşa, Mir Bedırxan, Alişêr, Seyit Rıza, Şêx Sait, Melle Mustafa Barzani ve diğerlerinin mücadelelerinin, ruhunu satmış alçakların sömürgeci uşaklığından kaynaklı başarıya ulaşamadığını her bir Kürdistanlı bilir. Ondan dolayı ABD ve TC’nin Güney üzeri PKK’yi sıkıştırma girişimlerine bu temelde bakmak gerek, diye düşünüyorum. Diğer taraftan temennimiz Güney’in, böylesi bir oyuna alet olmamasıdır.
Sömürgeciler her fırsatta diğer Kürt güçleri gibi PKK hareketinin de içini boşaltmak, mevcut devrimci yapısını bozmak, halktan koparmak ve marjinalleştirmek için her türlü çaba içerisine girmiş ve diğer isyanlarda kullanmış olduğu strateji ve taktikleri Öcalan önderlikli PKK hareketinde de pratikleştirmişlerdir; ancak bu defa yanılmışlar ve tüm planları PKK hareketinin direniş kalelerine çarpıp pasifize olarak geri dönmüştür. Çünkü PKK milyonlarca halkın desteğini alan bir direniş hareketidir.
Gelinen sürece bakacak olursak Sömürgeciler, PKK direnişini kırmak ve teslim almak için siyasi soykırım dalgasına önce DTP ile başladılar. Ardından tutmayınca Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan’a karşı İmralı’da onur kırıcı ve ahlaktan yoksun pratikler içerisine girdiler. Bu oyun Sayın Öcalan’ın doğal ama görülmemiş insanüstü direnişi nedeniyle sömürgecilerin bir dönemi daha başarısızca kapatmasına neden olmuştur. Sonrasında Öcalan ve PKK’nin barış niyetiyle -katliamcı yönü görmezden gelinerek- TC ile yoğunlaşan diyaloglarında bu defa, tekrardan bir aldatmaca olduğu fark edilince Sayın Öcalan sürecin artık bu şekilde ilerleyemeyeceğini açıklayarak geri çekildiğini belirtmişti. “Vay direnen sen misin” diyerek ABD’nin taşeronu Erdoğanlı AKP eliyle Sayın Öcalan tecrit içinde tecride mahkum edilmiş ve hiç bir hukuk kuralı tanımayarak ne aile ne de avukatlarıyla on aydır tek bir görüşme dahi yaptırmamıştır. Bununla paralel olarak yine bir satılmış kişilik adı üzerinden düzmece iddianamelerle Öcalan’ın avukatlarına dönük operasyonlar geliştirilmiştir. Yine DTP ile başlayan siyasi soykırım operasyonları BDP ile devam ettirilmiş ve seçilmiş milletvekilleri, belediye başkanları ve partili yöneticilerinin de aralarında olduğu sekiz bine yakın çalışan zindanlara hapsedilmiştir.
Tüm bu gelişmeler yaşanıyorken Güney yönetimi ve CHP yoktu da, şimdi HPG’nin kararlı ve sonuç alıcı direnişleri sırasında neden varlar?
Kimse bu oyuna gelmemeli!
AKP sıkışmış ve Kürdistan’da meşruiyeti kalmamışken kimse CHP’nin demokratikleşeceği yanılgısına kapılmasın. CHP’nin bu çıkışının AKP’yi kurtarma ve daha fazla halk ve gerilla katliamlarına davetiye olduğu bilinmelidir. CHP’nin bu oyununa alet olmak demek AKP’yi bu düşüş ve sıkışmışlık halinden kurtarmak anlamına gelecektir ki; hele hele CHP’ye “yeni Kemalistler” gömleğini kimse giydirmeye kalkmasın; kimse bunun ardına düşerek Kürt halkını aldatmaya çalışmasın. Kimseler; yok CHP’nin girişimi iyidir; olumludur, tarzından Kürt halkını yeni bir beklentiye sokucu açıklamalara girişmesin. Sonbahar ve kış aylarında olmayan bir CHP’yi kimseler bizlere “yeni” diye yutturmaya kalkmasın. Kim ki CHP’yi samimi görüyorsa işte onlar ABD ve TC’nin planlarına ortak oluyorlar, demektir. Onlar AKP’nin sıkışmış halini kurtarmaya çalışanlarla birlik oluyorlar, demektir. Öyle CHP’nin, Türk meclisindeki parti liderleriyle yapacağı görüşmeye kimse olumlu temelde anlam katmasın; bu CHP’nin 80, 90 ve 2000’lerde de zora giren iktidarları kurtarma politikasıdır; bu görev sömürgeciler tarafından hem resmi ve hem de doğallığında CHP’ye verilmiştir. Bilinmelidir ki CHP’nin bugün ki girişimi üç yıl önceki “demokratik açılım” safsatasının rol değiştirmiş halidir.
Evet AKP düşüşte ve ne Erdoğan’ın ne de AKP’nin Kürd ve Kürdistan nezdinde hiçbir anlam ifade etmediğini en son Amed’de hep beraber gördük. Tam da böyle bir zamanda… Tam da halkın AKP devletini elinin tersiyle büyük bir kararlılık ve inançla ittiği bir dönemde… Tam da HPG’nin aktif ve sonuç alıcı eylemlerinin olduğu bir süreçte, aynı “demokratik açılım” safsataları gibi başlatılan sürece benzer bir süreçte, böylesine girişimlere destek sunmak, “konuşulabilir, tartışılabilir, Kürtler daha önce müzakerelerde kaybetti” tarzından söylemlere girmek, yanılgıdan başka hiçbir şey değildir. Konuşulamaz ve tartışılamaz diyorum çünkü sömürgeciler şimdi de süreci böyle götürmek niyetindeler. Kış ayına kadar bu tartışmalarla Kürt halkını ve hareketini oyalamak niyetindeler.
“Seninki de önyargı ve belki yeni başlayacak bir süreci baltalamak’tır” diyenlere karşı; Sömürgecilerin Öcalan ve PKK’siz gerçekleştirmek istediği BOP planında, Kürd halkı için “böylesi bir süreçte” düşüneceği olumlu hiçbir şey yoktur, derim. Sömürgeci ne yaparsa bu süreçte kendisi için yapacaktır. Demokratikleşme ise, o da sömürgecilerin istediği bir tarzda Yeşil Kuşak teorisyenlerinin istediği bir Türkiye ve Türk yaratımıyla olacaktır. Evet ben sömürgeci ve uşaklarının alayına karşıyım; onun bütün sistemlerinin girişimlerine önyargı ile bakıyorum.
Açıkça söylüyorum; Kim ne derse desin ben, hem CHP’nin girişimini ve hem de dün Erdoğan ve Neçirvan Barzani görüşmesi sonrası Türk medyası tarafından bilinçli bir şekilde “iddia” adı altında servis edilen; “Erdoğan ateşkes mi istedi”, haberlerinin bir tuzak olduğunu ve bu yaz ayında böylesi bir konsept temelinde Kürt tarafı kandırılarak “direniş kırma” gerçekleştirilirse de, önümüzdeki kış ayının hiçbir kışa benzemeyeceğini, sömürgecilerin bu defa Kürd halkına onlarca Roboski yaşattıracağını tekrardan uyararak belirtmek istiyorum.
Dün Sayın Neçırvan Barzani ile yapılan görüşme ve bugün CHP'nin Erdoğan ile gerçekleştireceği görüşmenin özü PKK direnişini kırmaya dönüktür; amaç aktifleşen HPG'yi durdurmak ve Kürt hareketini yeni bir beklentiye koymaktan başkası değildir. Uyarıyorum, TUZAK'tır; bu oyuna gelmeyin.
Demedi demeyin!
06.06.2012
Mehmet Serhat Polatsoy

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder