15 Temmuz 2011 Cuma

33 Asker ve Deşifre olan Heyet

33 Asker ve Deşifre olan Heyet
Ne hikmetse kaotik sürece evirilebilecek olaylar, her zaman Sayın Öcalan görüşmesinden önce veya görüşme engellenmek kaydıyla gerçekleştiriliyor. Yani Kürdü imha etmek isteyen Devlet veya adı her neyse, Sayın Öcalan’a mesaj veriyor; Seninle görüşenler, biziz ve biz yine buna benzer görüşmelerin olduğu bir süreçte 33 asker olayını gerçekleştirdik; Özal’ı öldürdük.
Dikkat edilirse Sayın Öcalan; Kürd sorununu çözemeyen veya çözmek istemeyen diğer hükümet liderlerini işaret ederek, Türk Başbakanı Erdoğan için; Senin de sonun onlar gibi olabilir, demişti. Ancak Erdoğan’ın sonunun gelemeyebileceği bir ayrıntıda kendisini gösteriyor.
Buradaki tek ayrıntı, diğer hükümetlerin tek bir yere bağlı olmadıklarıydı. Zaten başlarına gelenlerin nedeni de buydu. Ancak Erdoğan öyle değil. Erdoğan, Ortadoğu’da çıkar peşinde koşan tüm kesimlerle uzlaşıyor ve anlaşıyor. Bir taraftan Yeni Osmanlı rüyasında işlerini yürütürken, diğer taraftan dünyanın hâkimi askeri ve politik güç olan İngiltere ve ABD ile beraber çalışıyor. Zaten Kürdistan ve Ortadoğu’da çıkarları olan diğer devletler de bu ideolojik ve askeri kurum olan İngiltere ve ABD’den bağımsız yürüyemezler. Buradan çıkan sonuca bakılırsa Erdoğan veya zihniyetine ölüm yok gibi. Öyleyse ölüm kime gelecek?
Akla şu soru geliyor; Sayın Öcalan hiçbir yetkisi bulunmayanlarla mı görüşüyor? Ortadoğu ve Kuzey Afrika'nın nüfuzlarına işleyen sömürgecilerin oralardaki krallıkları bitirerek Türkiye’ye verdikleri İmparatorluk unvanını hesaba katarsak, tüm buraların kontrolü direkt bu güçlerin elindedir. Yani Sayın Öcalan ile görüşenler de, ABD’nin kontrolündedir.
İkinci bir soru; Sayın Öcalan yetkisiz kişiler ile görüştüğünün farkında mı, değil mi? Bu güne kadar yeryüzünde var olmuş Hümanizm temelli tüm ideolojilerin eksikliklerini gideren ve dolayısıyla aşan bir öğreti sahibinin bu yetkisizlerle görüştüğünün farkında olmaması düşünülemez. Hakikat ile görünmeyeni gören, duyulmayanı duyuran bir zekâ ve işleyiş ile Kürdün üzerinden bin yılların ölü külünü aralayan bir akıl, neden yetkisiz kişiler ile görüşür? Bu görüşmeler Kürt halk önderinin bilmezliğinden mi geliyor yoksa bildiğinden mi? Herkesin bir hesabı var ya, işte Sayın Öcalan’ın da bir hesabı var. Sömürgecinin bir hesabı varsa, direnişçinin de bir umudu var; hem de yoktan var eden bir akılla.
33 asker olayı ile dünkü 13 veya 15 asker olayını yan yana koyduğumuzda ortaya çıkan sonuç aynı gibi. Zaman, mekânın ve yöntemin dışında değişen bir şey yok. O dönemde de barış görüşmeleri yapılıyordu, bu dönemde de, o dönemde de oyalama vardı, bu dönemde de, o dönemde de İngiltere ve ABD vardı, bu dönemde de, o dönemde de Dicle, Fırat ve Petrol vardı, bu dönemde de, o dönemde de Faili belliler vardı, bu dönemde de. O dönemde de zulüm vardı, bu dönemde de. Demek ki değişen bir şey yokmuş.
Gelelim sadede.
Dünkü asker ve gerilla ölümleri nasıl olmuşuna değinmeden direk bu olayı yorumlayanların nerede birleştiğine bakıp, 33 asker olayı sonrası tehlikelere dikkat çekelim.
Olay gerçekleştiği anda ilk açıklamayı yapan Erdoğan; Bu eylemlerin ve arkasındaki güçlerin amacı apaçık ortadadır. Türkiye Cumhuriyeti, diğer bütün sıkıntıları gibi, terör sorununun da üstesinden gelecek güce ve kararlılığa sahiptir. Türkiye, demokrasiden, hukuktan ve kardeşlikten asla taviz vermeden, terörün de, onun gerisindeki güçlerin de üstesinden gelmeyi başaracaktır. Şehitlerimizin acısı yüreklerimizi dağlarken, terörle mücadele konusundaki kararlılığımızı da güçlendirmektedir. Erdoğan’ın bu açıklamasına benzer bir açıklama Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ABD ve bu açıklamaları hem üslup, hem içerik olarak aşan bir ağızla, İçişleri bakanlığından gelerek, operasyonun hangi güçler tarafından yapıldığı ortaya çıktı ve belirsizliğe nokta koyulmuş oldu.
Türkiye mücadele sözü veriyor ve ABD destek sunacağının yeminini ediyor. Her iki taraf da 18 yıl önceki gibi PKK ve özgürlük mücadelesine açık destek sunan Kürd halkını yok etmenin yeminin içiyorlar. Daha önceleri içilen yeminin “yemi”, afiyetle yenilerek üzerine su içildiği gibi, Erdoğan, “PKK’nin arkasındaki güç” diyerek bir yerde Sayın Öcalan ile temasta olan heyeti kastediyor ve kendi tabanına “bir heyet görüşüyor ancak biz kabul etmiyoruz” görüntüsü çizerken, diğer taraftan PKK’nin arkasındaki bu gücün Kürd halkı olduğunu ima ederek, tüm Kürdlere gözdağı veriyor.
Sayın Öcalan daha önceki görüşme notlarında, “ bana onursuzluğu dayatıyorlar, bana halkımı satmamı dayatıyorlar” diyordu. Bu görüşme notlarında geçen ifadeler, yeni değil. Yaklaşık 3-4 yıldır Öcalan, önemli olan bu noktalara dikkat çekiyor ve ekliyordu; PKK beni anlamıyor diye. -Dolayısıyla buradan da anlaşılıyor ki görüşmeler uzun süredir devam “ettiriliyor”.- Demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü paradigmanın şemsiyesi altında oluşacak Özerk Kürdistan’ın bir çok boyutunu ortaya koyan Öcalan, Kürt hareketinin “kolaya kaçarak” sadece bir iki boyutuyla ilgilendiği ve “öz savunmayı” hala kuramadığından bahsediyor ve tehlikeleri işaret ediyordu. Düne kadar bu boyut son görüşme notunda da geçiyordu.
Devlet bir taraftan İmralı’ya düzmece bir heyet gönderir ve Sayın Öcalan’ı oyaladığını sanıyorken, Sayın Öcalan’da bu düzmece heyetten haberli Özerk Kürdistan’ın tüm boyutlarıyla işlevlik kazanması amacıyla hem Barışa olan umudu, hem de bir savaş ihtimalini göz önünde bulundurarak tüm boyutuyla PKK’yi hazırlamaya çalışıyordu. Ancak dünkü DTK sonuç bildirgesinde geçen Özerkliğin ilanı devleti harekete geçirdi ve TSK eliyle devam eden sürecin “yeni boyutlu düğmesine” basıldı. Bir taraftan askeri hazırlık sürecinde olan TSK eliyle süreç oturtulmak istenirken, diğer taraftan da Fettullahçı medya eliyle halkın algısı BDP karşıtlığı yönünde hazırlandı. TV programlarında yapılan tartışmalar da, Kürdü düşürücü, alay edici, onursuzlaştırıcı bir içerikten kendisini kurtaramadı. Adeta yapılan tartışmalarda Kürt sorunu kendilerince bitirilmiş ancak PKK ve BDP buna çomak sokuyormuş gibi halkta bir algı yaratılmak istendi. Özgürlük mücadelesinde olanlar bu oyunları fark etmesine rağmen günden güne krallığını sağlamlaştıran Erdoğan, teslim alınmış medya eliyle iyice meşrulaştırılmış oldu.
Son olarak PKK’nin neferi olan Hatip Dicle’nin vekilliğinin düşürülmesi ile devam eden imha süreci, dün yeni meyvelerini verdi ve kirli savaşın düğmesine tekrardan basıldı. Bundan sonra Sayın Öcalan ile görüşmeler yapılır mı, yapılmaz mı şimdiden kestirmek zor ama yapılırsa da karşılıklı oyalama şeklinde yapılacağı artık nettir. Çünkü ne Kürd halk önderi Sayın Öcalan, nede görüşmeleri yapan Heyet hiç bir şey olmamış gibi birbirlerine yaklaşamazlar. Ufukta yeni yöntemler ile gelişecek eskisinden çok daha ağır sonuçları olabilecek bir savaş görünüyor. Umarım Kürdün sahipleri tüm bu yönelimlere karşı hazırlıklıdırlar, çünkü sömürgeci güç hiç olmadığı kadar Kürd halkı, gerillası ve üst düzey komutanlarına karşı saldırılar gerçekleştirip finali oynamaya çalışacak.
15.07.2011
mehmet_serhat_polatsoy@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder