31 Temmuz 2011 Pazar

Filistin


Filistin’deki bu vahşet her ne kadar ülkemizin gündeminden kalksa da, bu yazı kimilerine göre geç kalmış sayılabilir. Aslında daha önceki günler hazırlayacaktım fakat rahatsızlığım nedeniyle ancak bu güne kısmet oldu.

Bu acı, bu kan, bu savaş, bu kin İsrail kurulduğu 1948 yılından bu yana hiç şiddetini kaybetmeden devam etmektedir. Her saldırı sonrası yaşanan acıları sarmak için yıllar gerekir. Bu yıllar bitmeden yeni yeni acılarla karşılaşmak bir halk için çok acı ve hüzünlü bir durum. İsrail’in yapmış olduğu bu zulmün bir an önce lanetlenmesi gerek. Hz. Muhammed gibi Müslüman olmak gerek. Nedensiz bir saldırı, hem de bu boyutuyla olmaması gerek. Bunu böyle devam ettirmelerinin arkasındaki güçleri anlamak gerek.

Filistin halkı tek başına sapanlarla kaderlerine terk edilmiş durumdalar. Ne babaları var, ne dayıları nede amcaları. Sönük geçen üç-beş protestodan ibaret kimsesi olmayan bir halk bu.
Sanki İsrail‘in her an vurmaya yetkisi varmış gibi, sanki üvey evlatmış gibi, bütün dünyaya karşı “susun siz karışmayın, bu bizim sorunumuz” diyor. Ve yeni yeni silahlarını denemek için o bölgede yalnızlaştırılan bir deneyler topluluğundan başka hiç bir şey değil gözüyle bakıyor. O kadar da Müslüman devlet o kadar da Müslüman bir toplum var olmasına rağmen bu yaşanılanların bir tarifi olması gerek. Bu konuda  açıklama yapılması acili yet arz eden bir muamma olarak taa eskilerden günümüze gelen bir sorun.

İsrail-Filistin sorunu
İsrail’in (Yahudi) nüfusuna baktığımız zaman sadece yedi-sekiz milyon, Müslümanların toplam nüfusu, tam 1 buçuk milyar. Kimse sayısal üstünlükten bahsetmesin. Ortada bir yalnızlaştırma ve kaderine terk edilme politikası var. Yoksa bir kaşık suda boğulacak bir nüfusa sahip İsrail.

Ama sonra kim kasalarını dolduracak. Kim İngiliz hatunlarıyla evlenecek. Kim krallıklarını devam ettirebilecek. Kim saraylarını altından döşeyebilecek. Aman ha kimse karışmasın İsrail’e, kimseler ses çıkarmasın bu insanlık ayıbına. Biz karışmayalım da ne oluyorsa olsun. Nasıl olsa İsrail’in yakıp yıkmaları bittikten sonra  İngiliz baba, Amerika amca bir müdahalede bulunur.

Hele bir bakın bu Müslümanlığın tanımına uyuyor mu?
Böyle bir Müslümanlık olur mu?
Komşu ülke kan ağlasın ama ben kılımı bile kıpırdatmayayım. Neredeyse musluklardan kan akacak ama tık yok. Hem de Müslümanlardan tık yok. Kimselerden yardım istemeye de gerek yok. Ne baba İngiliz’e ne de amca ABD’ye ihtiyaç yok. Tamı tamına 1 buçuk milyar. Müslüman yetmez mi?
Kimse istemez tabi ki dinler arası bir savaşın çıkmasını. Kim bundan fayda görebilir ki?
Bugün ben ses çıkartmasam yarın sıra benimdir. “Bugün faydalanacağım ama yarın bana yardım elini uzatacak kimse kalmayacak.
Kim dur diyecek bu katliama?
Kim ışık olacak mermi ışığı yerine?
Kim bir ses verecek bomba sesi yerine?
Kim ısıtacak yürekleri, yangınların yerine?
Kim mutluluğun gözyaşını dökecek akan kanın yerine?
Kim yazacak kanlı bir tarih yerine, özgürlüğün şiirini?
Kim çizecek sınırlar yerine, mutluluğun resmini?
Kim kim söyler misiniz kim yazacak?
Ne utanç verici bir dram öyle değil mi?

Bir tanesi pek de Mübarek olmayan kafasını kuma sokmuş saltanatını sürdürüyor. Bu da yetmezmiş gibi İsrail'in Filistin'i bombalaması için hava sahasını açıyor. Yani tüm değerleri ayaklar altına alıyor. Bu katliama bire bir ortak oluyor.

Diğeri, Amerika'ya karşı atıp tutan, İsrail'i yerlere vuran ama onların teknolojisiyle yine Müslüman olan Kürt halkına bombalar yağdıran dürüst imajı sergileyen ama hiçte gerçekçi olmayan sahte Müslüman. Daha doğrusu Müslümanlığın o değerli tanımını kullanarak Şeytan'a hizmet eden bir anlayış. İran Rejimi…

Öbürü ise takmış koluna İngiliz hanımı dünyayı tozpembe görüyor. Oluk oluk kan akarken turlara çıkıyor. Baba’sının o onurlu mücadelesini bir yana bırakıp kendi ülkesindeki Kürdü görmeyip İsrail’in politikalarını eleştiriyor. Koltukta oturarak devlet başkanlığı yapılacağını sanıyor.

Ülkesini bile bile tecavüze uğratan  El-Maliki, Amca Amerika’nın her türlü dayatmasına göz yumarken, daha ülkesinde her yer kan revan içindeyken, ülkesinin namusu ayaklar altındayken, kalkıp sahte bir biçimde İsrail’i kınaması katıksız sade bir yalandan başka hiçbir şey değildir. Bir yandan Filistin’e yanıp, ah vah edeceksin, diğer taraftan kendi ülkendeki vatandaşlarına yağan bombaları görmeyeceksin. Şengal’de patlatılan bombaları teğet geçeceksin.

Bir de bizim ülkemiz var ki öyle masum, öyle mazlum ki, görende diyecek Müslüman’ların baş ülkesi. Bilmeyende diyecek ki, helal olsun Başbakan’a nasıl da İsrail’e karşı geliyor, nasılda yerlere vuruyor hele. Öyle söylemlerde bulunuyorlar ki sözüm ona neredeyse cihat ilan edecekler. Sevsinler sizi! Kullandığınız uyku ilacından bir tanede bana verseniz de bende uyusam. Ama kulaklarımı sağır etmesi gerek. Gözlerimin görmemesi, kalbimin mühürlenmesi, dilimin kelepçelenmesi gerek. Öyle bir uyku ilacı olsun ki hiç uyanmayayım güzel bir rüyadan. Uyansam da hiç konuşmayayım.
Sayın Başbakan çok gerçekçiyse çıksın tüm medyanın önüne, İsrail’le olan tüm antlaşmaları fes ediyorum desin (tabi korkmuyorsa, sıkmıyorsa). Dahası İsrail’e orantısız güç kullanıyor diyeceğine, ‘derhal bu saldırıya son ver’ demesi gerekir. Böyle davranmakla bombardımana devam et, “Sen benim dediklerime bakma ben söylerim ama sen işine bak.” diyor.

Çıkıp şunu dese bence daha yerinde olur, ‘Ey İsrail yeter akıttığın bu kadar kan, yeter bunca acı, gözyaşı, sürgün. Yeter artık bitir bu savaşı. Yeter yeter yeter…’ diye haykırması lazım.
Ama bunları yazarken şunu düşündüm, bunları neden söylemiyor bu Müslüman Başbakan. Niye söylesin ki, sonra çıkıp İsrail’de demez mi, ‘yahu bana karışacağına bana dur diyeceğine, sende Kandil’i bombalamayı durdur, sende onca Kürt köyünü bombalıyorsun, sende bunları durdur.’

Herhalde yanlış biliyorum, Filistin’i bombalayan uçakların İsrail’li pilotlarına Konya’da eğitim veriyormuşsunuz.
Herhalde yanlış biliyorum, İsrail Dış İlişkiler Bakanı geldikten sonra başladı bu bombalamalar, Türkiye’nin bu katliamdan haberi olduğunu biliyor gibiyim ama…
Herhalde yanlış biliyorum, Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Derkê köyünü askeri birlikler taramadı, yedi ev tahrip olmadı, onlarca hayvan telef olmadı, yaralılar olmadı, Şehriban adında bir kız çocuğu yaralanmadı, herhalde yanlış biliyorum.
Herhalde yanlış biliyorum, bir taraftan İsrail Filistin’i bombalarken, diğer taraftan Türkiye’de Kandil’deki Kürt köylerini bombalıyor.
Herhalde yanlış biliyorum, İsrail’i kınayan bu Müslüman geçinen, aslında şeytana hizmet eden Devlet Başkanlarının hiçbirisi, ne Müslüman nede İnsanlıktan nasibini almışlar.

Filistin bir kanayan yara. Gazze kan ağlıyor ve protesto gösterilerinden başka hiçbir şey yapılmıyor. Nasıl ki 1925 yılında Atatürk’ü Çankaya’ya hapsedip Türkiye Cumhuriyeti’ni esir aldılarsa, şimdi de Filistin için geçerli oldu bu oyun. Hatırlıyorsanız Yaser Arafat’ı da geriye çekip, kontrolleri altına aldılar ve sonra işini bitirdiler. Ve onurlu Filistin direnişini İsrail’in kurduğu kukla bir örgütün kucağına terk ettiler. Elbette ki Baba İngiliz oyunu bu. Bunu anlamak öyle göründüğü gibi çok zor değil. Her tarih araştırmacıları bilir ki İngiliz’lerin Ortadoğu’da ki sınır hatlarının çiziminde %99 katkısı vardır.

Buradan şunu açıkça belirtmeliyim ki, ne protestolar nede Müslüman geçinen ülkelerin yine Müslüman geçinen liderlerinin söylemleri durduramaz bu katliamı. Ancak ve ancak, Baba İngiliz ve Amca Amerika durduracak bu kan gölünü.
Ne zaman mı dersiniz? Tabi ki de İsrail emeline ulaştığı zaman, tabi ki Barak Obama’ya ben buradayım beni tanı ve böyle kabul et dediği zaman duracak bu kan. Fakat  geçici bir durmadır bu. Zaten Filistin elinin altında, zaten kimse karışmıyor, istediği zaman giriyor istediği zaman çıkıyor. Filistin üzerinde deneyecek o kadar bombası var ki, o kadar teknoloji deneyecek ki...

Kendi ülkemizi görmeden geçmek mümkün değil. Aslında Filistin’de uygulanan vahşetin kırk katı bizim Kürt coğrafyamızda var. Ve bizim Filistin kadar da sahibimiz yok. Filistin’in bir kamuoyu ve büyük oranda savunucusu var. Ne kadar da sloganlarda her şey kalsa da çıkıp meydanlarda Puşi takıp protestolarını yapıyorlar. (Onlar Puşi taktığı zaman bir şey olmuyor, biz taktığımız zaman ‘terörist’ oluyoruz. Sakın, onları da terörist sınıfına koysunlar anlamına gelmesin.)

Kürt coğrafyasında yapılanların %80’i basına yansımıyor. Yansımamakla kalmayıp bunu yazan bir kaç gazeteye de hemen kapatma cezası veriyorlar. Amerika ve İsrail Heron’larını gönderiyor, Türkiye ve İran bombalıyor. Türkiye ile İran’ın bombalamalarından yükselen dumanlar göğün maviliğini adeta karabulutlara dönüştürüyor. Vicdanı olanların vicdanını parçalayan sahneler cereyan ediyor. Bir taraftan İran uzun menzili toplarla ateş etmekte, diğer taraftan Türkiye ABD’den aldığı teknolojiyle Kürt köylerini bombalamakta. Ve dünya sus pus. Yani elinizde bu kadar teknoloji var diye hem Filistin, hem de Kürt halkına bu katliamı reva göremezsiniz. Nasıl geçmişte yapılanların sorumluları cezalandırılmışsa, bugünde bu yapılanların cezasını tarih verecektir.

Tüm Müslüman’lara ve insanım diyen herkese sesleniyorum;
Göğün üzerindeki kara bulutları dağıtmamız ve maviliğine kavuşturmamız için yapılması gereken dünyadaki tüm ezilen halkların acısına ortak olmak.
Tek ses, tek yürek, tek vücut halinde haykırmak gerek.
Aksi takdirde ne gök kalır nede maviliğe dönüştürmek istediğimiz kara bulutlar kalır.
Sonunda gökte kara bulutları arar olacağız.
Öyle teknolojilerle saldıracaklar ki halkın üzerine
Gökte Sadece ve Sadece Buharlaşmış İnsan Kokusu Olacak
Henüz geç kalmış sayılmayız..!

Not:
Yazarın yazısını geç yayınladığımız için siz okuyuculardan ve yazardan özür diliyoruz.
Yazının geç yayınlanması nedeniyle yazarın notunu iletiyoruz:
Her ne kadar İsrail tarafından ateşkes ilan edilmiş olsa da bu coğrafya daha çok fırtınalara gebe. Kim bilir başta İsrail ve işbirlikçileri tarafından daha kaç on binlerin canı yanacak. Kaç on binler topraklarından sürgün edilecek. Bunun çaresi var aslında.  Müslümanlar ateşkesi fırsat bilirde birlik olursa işte o zaman kurtuluşa erişilir.

22.12.2009 tarihinde Gaphaber sitesinde yayınlanmıştır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder