31 Temmuz 2011 Pazar

Demokratik Tepki Kutsal ve Meşrudur

Yazıma İnsan Hakları Evrensel Beyannamesindeki bir maddeyle başlamak istiyorum.

Madde 20
“Her şahıs saldırısız toplanma ve dernek kurma ve derneğe katılma serbestîsine maliktir”.

Bilindiği üzere Yunanistan’da halkın demokratik tepkisini ortaya koyarken yaşanan olaylarla ilgili ilk günlerde tüm dünya ülkelerinin basın yayın organları her haber sunmaya başladıklarında olayların çığırından çıktığını ve kontrol edilebilirliğinin imkânsız olduğunu dahası hükümetin çöküşüyle sonuçlanacağını bas-bas bağırıyorlardı.

Dikkat edilirse bu günlerde Yunanistan’la ilgili tek bir haber bile ekranlarda ya da basında yer almıyor. Nedendir dersiniz?

Tek nedeni olabilir, hükümetimizin bu konuyla ilgili yaklaşımı ve basınımızın bir seferden bu konuyu gündemlerinden çıkarmaları öyle düşünüldüğü gibi tesadüfî değildir.

Çünkü komşu ülkelerdeki halk serhıldanları öbür ülkeleri çok kolay bir biçimde etkileyebilir. Bizim ülkemiz de, zaten böyle olaylara çok müsait olduğu düşünüldüğünden hemen ülke gündeminden kaldırıldı.

Birileri korktu herhalde. Ya bizde de olursa ne yaparız diye düşünmüşlerdir. Ama korkmayın çünkü bizim ülkemizde böylesine uzun soluklu bir demokratik direniş sergileyebilecek bir halk yok.

Bundan dolayıdır ki ülkemizde var olan, ekonomik çöküntünün böylesi bir sürece evirilmesini istememelerinden Tüm kulaklar tıkandı,
Diller mühürlendi, Gözler görmez oldu.

Evet, bizde istemeyiz Yunanistan gibi olmayı, halkın sokaklara dökülüp, ortalığı savaş alanına döndürmesini elbette istemeyiz.

İşyerlerini yağmalamalarını ve halkın kendi kendine zarar vermesini istemiyoruz.
Halkın tepkisinin de bir kuralı olması gerek, halkın bu kural çerçevesinde sorunlarını demokratik bir şekilde dile getirmeleri gerekiyor, ama halkın duyarlı olduğu kadar o ülkenin kolluk kuvvetler ininde halkın bu tepkisine saygı gösterip olaylara neden olacak hareketlerden kaçınmaları gerekiyor. Düşünün ki binlerce insan yığını caddelerde yürüyor ve polis o halk yığınına müdahale ediyor ve olaylar birden patlak veriyor.

“Devletin yaratıcısı halktır, halkın her türlü Demokratik tepkisi de meşrudur”.

Böyle olaylara neden olmamak için biz öncelikle komşu ülkelerdeki sıkıntıları halkımıza iyi anlatıp önlemini almalıyız.

“Halktan korkan bir devlet uzun soluklu olamaz”.

Böyle basın yayın organlarına müdahale ederek onları bu konularda haber yapmamaları için uyararak halktan gerçekleri gizleyemezsiniz. Gerçekleri halktan saklamanın ve ses çıkarmamanın nereye kadar gidebileceğini ve halkın bir koyun sürüsü gibi istenilen yere yönlendirileceği, eskiden de olduğu gibi bakın bizi nerelere sürükleyecek.

Bakın daha dün Kürt Sanatçı Ferhat Tunç ve Almanya’dan gelen misafiri polislerce keyfi bir şekilde, elleri kelepçelenerek yaka paça gözaltına alınıyor ve Ferhat Tunç’un arkadaşı polisler tarafından darp edilerek etkisiz hale getiriliyor.

Birileri buna münferit olay diyebilir, çok büyütülecek bir olay değil diyebilirler.
Bildiğiniz üzere Ferhat Tunç Kürt halkına mal olmuş bir sanatçıdır. Buradan belirtiyorum ki Ferhat Tunç’a yönelik geliştirilen bu hareket Kürt halkına karşı geliştirilmiştir.

Engin Çeber de önce gözaltına alınmamış mıydı, gözaltına alınırken bu şekilde dayak yememiş miydi, daha sonra cezaevinde katledilmedi mi?
Bunları kulakları duymayan, gözleri görmeyen, dilleri kelepçelenen halkımız için belirtiyorum.
Duyun, görün ve konuşun diye,

“Sessiz Kalmak Köleliktir, Ses Çıkarmak ise Özgürlüğün ve İnsanlığın Gereğidir.”

Yunanistan da 6 Aralık günü 15 yaşındaki Alexis Grigoropoulos isimli bir gencin polis tarafından öldürülmesiyle başlayan ve halkın demokratik bir tepkisi sonucu ortaya çıkan demokratik serhildanlar mevcut iktidarın tahtını sallıyor.

Nerede bir haksızlık ve zulüm varsa ona karşı gösterilecek olan tepki demokratik ve aynı zamanda meşrudur.

Yunanistan da meydana gelen bu olay her ne kadar Demokrasinin beşiği olan bir Uygarlığa yakışmıyorsa da yapılan bu iğrençliğe karşı koyulan direniş yine aynı toprakların halkı olan Yunanlılar ve tüm ezilen ve sömürülen halklar tarafından tarihin ilk gerillası ve devrimcisi olan Spartakus tarzında bir direnişle karşılanmıştır.

Bildiğiniz gibi Spartakus’un yapmış olduğu devrim hareketi Roma İmparatorluğunu az kalsın çöküntüye uğratacak kadar etkili olmuş ve kendi kumandasındaki 100 bin köleyle düzenli bir ordu kurmuştur.

Ardından Roma’yı ele geçirmek için Roma ya yürümüştür. Hatta savaş sırasında kendisinin binmesi için bir at getirilmiş ve Spartakus o atı kılıcıyla öldürdükten sonra orduya dönerek ''Savaşta kazanırsam kendim kazanırım, Kaybedersem zaten ata ihtiyacım olmaz'' diyerek roma ordusunun içine dalmış ve öldürülmüştür.

Her ne kadar bu olayın sonucu Spartakus için bir hüsran olmuşsa da gösterdiği anlamlı direniş günümüze kadar tüm devrimci mücadelelerde örnek alınmıştır.

“Zincirlerimizden başka kaybedecek neyimiz var”? Diyen, direniş kavramının simgesi olan Spartakus tarihteki onurlu yerini almıştır.

Her devletin temel görevi ‘’yurttaşım’’ diye adlandırdığı insanların yaşamını güvence altına almak ve onları korumaktır.

Ama burada Yunan devlet güçleri bir devlete yakışmayan sorumsuzlukla gencecik bir çocuğu öldürmeyi ona layık görmüştür.

Kim bilir belki o çocuk büyüyünce mevcut rejime karşı bir aydın olacaktı. Ama o rejim onu terörist olarak adlandıracağı için çaresini şimdiden bulmuştu, ne yapmıştı? Onun tabirine göre yılanı küçükken ezecekti ve ona ölümü layık görecekti olan da o oldu zaten ve o devletin güvenlik güçleri tarafından öldürüldü.

“Baskı ve zulüm nereden ve kimden gelirse gelsin ona karşı koymak insan olmanın gereğidir”.

Aynı şekilde yapılan “Baskıya ve zulme ses çıkarmamak onursuzluğu ve düşkünlüğü kabul etmektir”.

Her zaman ve her koşulda baskıya ve inkâra karşı o güçlü sesinizle haykırın tek-tek hiçbir şey olabilirsiniz ama o teklerin oluşturduğu halk kitlelerinin istedikten sonra her türlü geri anlayışı demokratik eylemlilikleriyle püskürtebileceğini unutmayın.

Unutmayın ki siz sustukça, konuşmadıkça ve “Padişahım çok yaşa dedikçe” hep o padişah yaşayacaktır ve onun çıplak olduğunu görmeyeceksiniz ya da göreceksiniz ama söylemeye korkacaksınız.

Korkmayın konuşun, haykırın yanlışın üstüne-üstüne gidin. Gidin ki yanlış yapan ve çok yaşayan ve bizim kanımızla beslenen Kralların ve Padişahların tahtı sallansın. Sallansın ki karşısında bir güç olduğunu bilsin aynı zaman da sizde konuştuğunuz zaman haykırdığınız ve demokratik tepkinizi ortaya koyup birlik olduğunuz zaman neler yapabildiğinizi ve gücünüzün ne olduğunu anlarsınız.

12 Eylül de Diyarbakır Zindanında Esat Oktay’ın işkencelerine ve yine 24 Eylül 1996 da Diyarbakır zindanında kafalarına demir çubuklarla vurularak beyinleri çıkarılan 10 tutsak için halk olarak demokratik tepkimizi ortaya koysaydık. 19 Aralık 2000 yılında önce Sağmalcılar ile başlayan ve sonra Ümraniye, Buca, Ulucanlar, Çanakkale, Çankırı ve Adana cezaevleriyle doruğa çıkan kepçelerle, dozerlerle, panzerlerle, helikopterlerle cezaevlerinin duvarları yıkılmayacak yine o cezaevlerinde insanlar diri-diri yanmayacak yüzlerce insan yaralanmayacak,sakat kalmayacak ve ölüm oruçlarında ölmeyeceklerdi.

6–7 Eylül olaylarına yine halk olarak demokratik tepkimizle ses çıkarmadığımız için değil midir ki
Maraş’ta Alevi halkının kapılarına çarpı işareti konarak 100 den fazla insan çoluk çocuk demeden öldürüldü.

Gazi mahallesinde kahvehaneler tarandı yaşlı amcalar öldürüldü.
Genç kızlar saçlarından sürüklenerek öldü sanılarak bir köşeye atıldı.
Sivas’ta 37 can ve bir o kadar aydın cayır-cayır yakıldı.

Musa Anter’e, Vedat Aydın’a, Muhsin Melik’e, Hafız Akdemir’e, Savaş Buldan’a, Hacı Kara’ya ses çıkarmadığımız için değil midir ki
Uğur Mumcu’lar, A.Taner Kışlalı’lar, Hrant Dink’ler, Bahriye Üçok’lar öldürüldü.
Biz değimliyiz Erdal Erenin 17 yaşındayken idam edilmesine ses çıkarmadığımız için Uğur Kaymazın 12 yaşındayken 13 kurşunla ölmesine neden olanlar.

Biz değil miyiz Diyarbakır da Koşuyolu parkında kendisine TİT adını veren terör örgütü tarafından Zilan’ların, Şilan’ların, Maide’lerin, Rojhilat’ların öldürülmesine sessiz kaldığımız için Ankara da, İzmir de yine aynı katiller tarafından bombayla insanların öldürülmesine seyirci kalanlar.

Biz değil miyiz, malum kişiler tarafından Gaffar Okan’ın şehrin ortasında kurşun yağmuruna tutulmasına seyirci kalanlar.

Biz değil miyiz güvenlik gerekçesiyle ormanların yakılmasına sessiz kalanlar ve susanlar “tıp” oyununu oynayanlar peki şimdi size soruyorum.

Susanlar, konuşmayanlar, balık hafızalılar bugün güvenlik gerekçesiyle o yemyeşil zümrüt ormanlarımızı yakanlar yarın güvenlik gerekçesiyle şehirlerimizi demi yakacak?

Bu doğal zenginliklerimiz ve dünyamızın akciğerleri böyle kolay mı yok olacak?
Peki, o şehirlerde oturan sizler oturduğunuz yerden bu yangını mı seyredeceksiniz?
Bu yangına odun mu olacaksınız?

Yoksa Hz. İbrahim’i yanmaktan kurtaran Rabbin serinletici diri suyumu olacaksınız ne olacaksınız?

İncil der ki; “Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak” daha ne zamana kadar gerçeklerden kaçacaksınız.

Hz. Muhammed; “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.”demiş
Müslüman iseniz ve Ehlisünnetim diyorsanız bu neyin suskunluğu.

Ey Aleviyim diyenler Hz. Ali değil midir “Haksızlık önünde eğilmeyiniz, çünkü hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz”! Diyen.

Ey Kemalist’im diyenler Atatürk değil midir “Meriç kıyılarında çalışan köylünün kaybolan sabanından tutunuz da, bu vatan da yaşayanların uğrayacakları en ufak bir haksızlıktan, hatta Bingöl dağlarının ıssız kuytularında nafakalarını bekleyen öksüzlerin gözyaşlarından siz mesulsünüz” diyerek o zamanki yöneticileri uyaran.

Ey Marksist-Leninistler Marks ve Lenin değil miydi Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen Halklar birleşiniz diyen.

Ey Zalimler utanmadan da Müslüman olduğunu söyleyenler eğer gerçekten Müslüman iseniz ve adil olduğunuzu iddia ediyorsanız inandığınız ya da inandığınızı söylediğiniz Allah’tan korkun.
Çünkü Allah zalime karşı mazlumdan yanadır yaptıklarınızın size kalacağını sanıyorsanız aldanıyorsunuz ne geçmişte ne de bugün.

Allahın 99 tane ismi vardır.Bunlardan biri de Allahın 81.ismi olan EL-MUNTEKİM yani (Öc Alan)’ dır.(Kimsenin ettiğini yanına bırakmayan zalimlerden Öc Alan demektir.)Bu adı açık ve net olarak Kuran-ı Kerimin ayetlerinde de yer almaktadır. Maide suresi 95.ayette “Allah geçmişi affetmiştir. Kim bu suçu tekrar işlerse Allah da ondan karşılığını alır. Allah daima galiptir öc alandır”(Türkiye Diyanet Vakfı Kuran-ı Kerim Meali)



ALLAH ÖC ALANDIR.
(Maide Suresi 5.Ayet)
[ESMA-UL HUSNA 81.ADI]



Peki, siz; evet-evet, siz-siz öyle sağınıza solunuza ya da arkanıza bakmayın bu yazıyı okuyanlar size diyorum ya da okuyandan duyanlar.
Ne kadar Hz.ibrahimin soyundansınız.
Ne kadar Hz. Âliyi seviyorsunuz.
Ne kadar Müslümansınız.
Ne kadar Hz.Muhammedin sözlerini dinliyorsunuz.
Kendisine devrimciyim Marksistim, Leninist’im diyenler hani o büyük dayanışma gücünüz.
Ya da Atatürkçüyüm diyenler siz sadece onun ismini kendinize her kapıyı açacak olan bir kilit olarak mı görüyorsunuz?
Ne yapacaksınız biliyor musunuz?
Her türlü haksızlığa ve zulme karşı mücadele edeceksiniz, demokratik tepkinizi yerinde ve zamanında ortaya koymasını bileceksiniz.

Bileceksiniz ki, tarih sayfasında onurlu bir halk olarak yerinizi alasınız.

Çünkü

MÜCADELE EDEN, ÖZĞÜRLEŞİR, ÖZĞÜRLEŞEN GÜZELLEŞİR, GÜZELLEŞEN SEVİLİR…

Öncelikle halkımızın, daha sonra Ortadoğu ve Dünya’daki ezilen halkların yeni yılını kutluyorum.

Bu vesile ile bölgemizde yaşanan adı konulmamış bir savaşın tarihte kalmasını ve tarihin karanlık sayfalarında bir daha o kanlı günlere dönülmemesini temenni ediyorum.
Bu yeni yılda umarım Kürt’ler yeni bir oyunla karşılaşmaz ve özgür bir şekilde yaşarlar.
Bu yeni yılı 1000 yıllık kardeşliği pekiştirmek ve bir 1000 yıl daha eklemek temennisiyle, Türk’ler ve Kürt’lerin aynı vatanda, aynı haklara sahip olarak, özgürlüklerin kısıtlanmadığı, düşüncelerin kelepçelenmediği, yaşam hakkının tanındığı, dağlarımızda nergislerin açtığı, bir yıl olarak karşılamak istediğimizdendir bu haykırışımız.

Sersala We Pîroz Be

Hêvîdarım Kû Salên Nû Bı Xwe Ra, Jı Bo Me Hemûyan, Rojên Geş, Xweş û Ronak Bînın

29.12.2008 tarihinde yazılmış ve Gaphaber sitesinde yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder