28 Temmuz 2011 Perşembe

Ölümsüzler Taburu, Türkiye ve İran

Bundan tam iki yıl, yani 2009 Ekim ayında yazmış olduğum “İran Sonunu Hazırlıyor” başlıklı köşe yazımda kast edilen son, öyle görünüyor ki yaklaşmış durumda. İran, sona doğru gidiyor.
Nasıl ki ABD, Saddam’a kimyasal vererek Halepçe katliamını gerçekleştirmiş ve devamında Irak’ı işgal etmişse, şimdide İran’a, idam sehpaları kurdurup ve son zamanlarda istihbarat paylaşarak PJAK’ın üzerine saldırtması sonucu İran’ı da teslim ve işgal edeceğe benziyor. Görünürde İran PJAK’ı zorlayarak Kandile ulaşmayı ve işgal etmeyi düşünüyor olsa da, bunun tamamen bir ABD-Türkiye projesi olduğu ve onlara yarayacağı ortadadır. Sömürgeci güçlerin Ortadoğu ve Kürdistan üzerinde oynadığı oyun ve işlettiği planlar dört yüzyıldır biliniyor. Yakın tarih Abdurrahman Paşa’dan bu yana süren isyanlar, Kürdistan’ın sömürgecilere karşı direnişinin açık bir göstergesidir. Kürdün makus talihini belki Akad’ların (Proto Kürd- Guti’lerin) Gotian ülkesini işgalinden bu yana da alabiliriz. Çünkü yazılı tarihe yansıyan işgal, ilk üç bin yıl önce yaşandı ve bugüne kadar farklı yöntemler uygulanarak devam ettirildi.
Kürdistanı işgal eden devletler bir yana, ABD ve İngiltere, bu ülke devletlerini nasıl olursa olsun yönetmek ve Kapitalizme yetecek rezervlerini paylaşmak istiyor. Yani sömürgeci için Kürdün hayatının zerre kadar dahi önemi yoktur. Ondan dolayı ülke adları çok önemli de değildir.
Kürdistan ülkesi ve Kürd halk gerçekliğine kısaca değinirsek eğer; Kısmen devam eden Irak, İran, (karışıklığa rağmen) Suriye ve Türkiye’nin Kürdistan işgali, gün be gün etkisini devam ettirerek, halkını mümkünse tüketme yönünde ve iradesi PKK’yi de tüm askeri ve siyasi güçlerini kullanarak yok etme üzerine sürdürmektedirler. Kürd halkının şuanda dört parça devletleriyle savaşmasını bir yana bırakın, bu dört parça devletlere tam anlamıyla hakim olmak isteyen diğer sömürgeci güç İngiltere ve ABD ile de başı derttedir. Elbet PKK’nin aynı anda bu kadar çok sömürgeci güç ile askeri anlamda savaşması zordur. Ancak gücünü Kürd halkının öz gücünden alan Öcalan önderlikli PKK hareketi bu zoru, günümüze kadar bir şekliyle sürdürmeyi başarmış görünüyor. İşte son günlerdeki ABD Heronlarının Türkiye aracılığıyla İran’a istihbarat aktarmasıyla da ortaya çıkıyor ki hedef, en sonunda İran gibi görünse de esasında bitmek tükenmek bilmeyen katliamlar dizisini yaşayan Kürdün büyük oranda sindirilmesi, terbiye edilmesi ve onursuzluğunu amaçlamaktır.
İran, Suriye ve Türkiye’nin demografik yapısına baktığımız zaman, ülke sınırları içerisinde değişik kadim halkları barındırıyor ve Heterojen toplum yapısını koruyor olmalarına rağmen, anayasalarına işleyen Homojen toplum dayatması sömürgeci zihniyetin ne kadar acımasız olduğunu göstermektedir. Tek tek işgalci her devletin Kürde yönelimini ele almaktansa, bu devletlerin birleştiği noktanın “Kürde ölüm ve zulüm” olduğunu belirtmek sanırım yeterli olacaktır. Bu ülkelerin her biri Kürd, Kürdistan ve diğer halklara türlü türlü işkence, sürgün, asimilasyon, taciz, tecavüz ve katliam politikaları uyguluyor ve tarihin sayfalarına onursuzca göndermek istiyorlar. Bu sömürgeci ülkeler, idamı, kimyasalı, asimilasyonu, katliam, zindan ve sonsuz ölümü, her dönem Kürde uygulamaktan çekinmediler, çekinmiyorlar.
Kısmen Güney Kürdistan’da Müslüman Sünni Kürde yönelik saldırılar dursa da, büyük bir çoğunluğu PKK’ye sempati duyan Yezidi Kürdler sömürgecilerin saldırılarından kurtulamamaktalar. Birileri bunun için din ve inançtan kaynaklı saldırılar oluyor dese de, kendisini kandırmaktan öteye gidemeyecektir. Kısaca Kürdistan’ı işgal eden her ülke kendine göre farklı ama sonucu ölüm olan yöntemleri Kürde karşı uygulamaktadırlar.
Kürdistan’ı işgal ettiren veya eden ülkelerin kadim Kürd ve bölge halklarına yönelimlerini ayrı ayrı başlıklar halinde ele almaya kalksak, nedenlerini ve sonuçlarını ayrı ayrı yorumlamak zorunda kalacağız ve hakikati bulmakta yanlış yöntemler kullanmış olacağız. Ondan dolayı yapılması gereken, Kürdün karşısındaki yok edici güçleri tek isim altında toplamak ve adına tam anlamıyla sömürgeci güçler demek olmalıdır. Çünkü bu sayılan ülkelerin bütünü Kürd ve Kürdistan’a, Ermeni, Süryani ve diğer halklara düşmanlık temelindedir.
*
Bilindiği üzere KCK Yürütme Konseyi Başkanı Sayın Murat Karayılan; Türkiye ile olan savaşımızı durdurup İran’a savaş açmamız durumunda İran, 6 ay dayanamaz, dedi. Bu tespitten hareketle bir şeyler söylemek gerekirse, PKK’nin Türkiye ile olan savaşını durdurması söz konusu değil gibi görünüyor. Çünkü Yer Tanrıları tarafından Türkiye, Ortadoğu’da peygamber ilan edildi ve bu peygamber, Tanrı’nın buyruklarını yerine getirmek üzere görevlendirildi. İran’a istihbarat veren ve Özel katliam birliklerini Kürdistan sahasına tekrardan gönderen Erdoğanlı Türkiye’nin hiçbir şartta PKK ile anlaşması mümkün değildir.
Bu konudaki kati mutlaklığı, aşmak ya taktiksel taviz, ya da stratejik onursuzluktan geçer.
PKK, olsa olsa şu sıralar, İran’ın tüm yönelimlerine rağmen bu ülke ile stratejik bir işbirliğine girebilir. Çünkü İran’ın ABD tarafından hedefe alınması demek (ki hedefte) Kürd halkının yeni katliamlara açık olacağı anlamına gelmektedir. Bu durumda PKK’nin de İran’a saldırması amaçlandığı ortadayken ve dolaylı taraf konumuna düşeceğinden ABD’nin planları sorunsuz işleyecek ve amacına ulaşacaktır. İran’ın düşürülmesi, Saddam’a yaptırılan Halepçe tarzı katliamlarla olacağından Kürd, bu defa yem olmaktan çıkmalıdır. Türkiye ile taktiksel ve stratejik birliktelik şu sıralar mümkün görünmediğinden İran ile bir işbirliğine girilebilir ve sömürgecilerin planlarının uygulamaları kısmen ertelenebilir. Kürt halk önderi Sayın Öcalan’ın Farslar ile Kürdlerin tarihteki birlikteliği gibi bir birliktelik belki şu sıralar gündeme gelebilir ve İran’ın dönüşümü bu temelde sağlanıp anlaşma yapılabilir. İran’ın Kandil’i işgal planı da öyle sanıldığı gibi bütün İran’ın istemi değildir. Bu işgal planı İran içerisindeki derinliklerin uygulamaya koyduğu bir plandır ve Fars halkına değil, ABD’ye hizmet etmektedir.
Diğer taraftan bakarak Sayın Karayılan’ın açıklamasına farklı bir yorum getirirsek eğer, yukarıdaki değerlendirmenin tam tersi, hedefin iki yönlü olması gerektiği zorunluluğu ortaya çıkıyor.
1)    İran saldırılarına karşılık gerillanın, halkı ve kendisini koruma amaçlı aktif savunma ve misilleme hakkının misliyle kullanımı (ki gerektiği şekliyle yapılıyor)
2)    Türkiye’nin İran’a istihbarat paylaşımını durdurmak, Türk metropollerindeki faşizan yönelimi kırmak ve TSK ile Emniyet operasyonlarını kilitlemek için “ HPG’nin bahsettiği Ölümsüzler Taburu ve Sayın Karayılan’ın bugün dahi açıkladığı Öz Savunma Birliklerini” kısmen devreye koymak
PJAK ve Sayın Karayılan’ın; Kimse bizi sınamaya kalkmasın, dediği gerçeklik bu olsa gerek. KCK ve HPG’nin basın bültenlerine bakarsak, doğrudur, PKK bu güne kadar gücünün yüzde onunu dahi kullanmış değildir. Bahsedilen Ölümsüzler Taburu’nun devreye alınması demek her iki ülkeyi de kilitlemek anlamına gelecektir. Bu eylemlerin olmasını hiç birimiz istemeyiz, çünkü bu tarz eylemlerin olması demek sömürgecilerin yönelimlerini durdurmak bir yana savaşa alışan toplumlar ortaya çıkaracak ve bunun sonuçları çok ağır olacaktır. Onun dışında bu tarz eylemlerin riskleri büyüktür. PKK, bu eylemlerle ya kazanacak ve Kürdistan’ın dışında Ortadoğu’da da daha büyük bir denge olacak ya da gücü kırılacak ve Kürd ve Kürdistan talepleri minimize edilip onursuz bir barışa zorlanacak. Bunun ara bir modeli yok gibi. Olsa da sömürgeciler onursuzluğu dayatmanın dışında bir ara model kabul etmezler. Öyleyse omuzunda elli milyon Kürdün yükü olan PKK hareketinin bu süreçte alıp yürürlüğe koyacağı kararlar ince elenip sık dokunmalıdır. Ancak şu iyi bilinmelidir ki Kürdistan’daki her bir birey ölümü yenmiş ve yaşamak için onurlu bir özgürlük adına bulundukları her alanı bir mevzi ve cepheye dönüştürmek için, kin ve sabır ile beklemektedirler. PKK felsefesi ruhuna sahip her bir birey, çevresindeki gözü, kulağı ve vicdanı olan bireyleri de bilinçlendiriyor ve sömürgecilerle karşılaşacakları sokak savaşlarının heyecanını yaşıyorlar. PKK bugün Kürdistan ve işgalcilerin dağ ile ovalarındaysa, her bir dağı ova, her bir ovayı dağlaştırabilecek güç ve kudrete sahiptir, demektir. İran ve Türkiye saldırıları devam ederse öyle görünüyor ki Ölümsüzler Taburu ve Öz Savunma Birlikleri yakın süreçte bu ülkelerin kozmik odalarında patlayacak.
28.07.2011
mehmet_serhat_polatsoy@hotmail.com

1 yorum: