31 Temmuz 2011 Pazar

Asimilasyon, Fetullah ve Erdoğan


İngiltere, İsrail ve ABD’nin eliyle Fethullah ve Erdoğan coğrafyamızda Kürt’lere Türk-İslam Sentezini dayatıp asimilasyonu, istilayı ve talanı reva görüyorlar. Ve ilginçtir ki bunu Müslümanlık adı altında yapıyorlar.
Kürtlerin uyuma zamanı değil şimdi!

Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluşunda, Kürtlerin Rolü ve Asimilasyonun Başlaması
Kürtler, cumhuriyetin kurulmasının en başından beri rol alan bir halktır.
Atatürk, kurtuluş savaşından önce Kürdistan Coğrafyasına gelip tek tek, bütün Şeyh, Ağa ve Beylerle toplantılar düzenlemiştir. Her toplantı sonunda Atatürk Kürtlerden söz almıştır.”Biz Sizinleyiz, Sizinle Birlikte Hareket Edeceğiz”
Atatürk’ünde bunlara karşılık Kürtlere bir Özerklik sözü vardır. Hatta 1921 anayasasında da bunlar belirtilmiştir. Fakat Kurtuluş Savaş’ından sonra her şey değişmiştir.1924 anayasası her şeyi ortadan kaldırmıştır.
Tüm verilen vaatler ve sözler unutulup, aksine asimilasyon başlamıştır.
Önce Kürt diye bir halkın olmadığı söylenmiş, sonra “ne mutlu türküm diyene” denilmiş. Ülkede yaşayan herkes Türk’tür denilmiş ve Jenosit başlamıştır.

Yapılan İhanete Karşılık İsyanlar Gelişti
Cumhuriyet kurulduktan sonra Kürt’lere yapılan bu ihanetin belgesi olarak birçok isyan sayabiliriz. Bu isyanlar Kürt’lere verilen sözlerin yerine getirilmemesiyle ilgili tarihi belgeler durumundadır. Kürt’ler bu ihanetin hesabını sormak için ayaklanmalarda bulundular. Bunların en sonuncusu olan 21 Mart 1937 Dersim isyanıdır.
Bu isyanlar bir kimlik ve var olma nedenleriydi. Eğer bu isyanlar da olmasaydı bugün bizler hala Kürt kelimesini kullanamayacaktık.

Dersim Katliamından Sonra Yapılanlar İnsanlık Suçudur
Dersim isyanından sonra gelen beyaz katliamdı. Ortada biraz Kürdili olan ne bir oluşum bırakıldı. Ne de bir zenginlik.
Dersim direnişinde katledilen Kürt anne-babalarından geriye kalan yetim Kürt Kızları, “Kız Okullarına” alındı. Bunun için Elazığ merkez bir üs haline getirildi. Bu okulların direktörü ise Sıdıka Avar’dı. Söz konusu okula zorla toplatılıp alınan Kürt Kızlarının hepsi birer Sıdıka Avar tipolojisine dönüştürüldü.
Ardından bu kızlar Türkçü misyonerler olarak Dersim ile Kürdistan’ın diğer şehirlerine yollandı. Uygarlaştırma adı altında açılan okullarda Kürt çocukları Türkleştirildi. Ümmetçilik adı altında da “Diyanet İşleri Başkanlığı” ile tarikatlar vasıtasıyla Kürtler, Türk etnisitesi içinde kültürel soykırımdan geçirilmek istendi.
Okullardaki rehber Kemalizm iken, camilerdeki de Türk-İslam Sentezi idi. Her iki yolda aynı hedefe varmanın birer aracıydı. Tek hedefe doğru kullanılan bir silahtılar. Egemenlerin temel hedefi, bu silahlarla Kürtleri, Türkleşmekti.

Osmanlı ve Cumhuriyet Döneminde Kürtlerin Tehciri
Osmanlı döneminde Kürdistan coğrafyasındaki Kürtler; Konya, Ankara, Kırşehir ve Aksaray gibi İç Anadolu’nun köylerine sürülmüştür… Kürt’lerin buralardan sürülmesi gibi, Kürt’lerin bıraktıkları topraklara da o bölgelerden ve başka bölgelerden halklar kaydırılmıştır.
Cumhuriyet döneminde ise, belli çevrelerin destek vermesiyle, sürülen ve gönderilen yerlerde kendilerine toprak verilmesi gibi vaatlerle yerlerinden yurtlarından edilmişlerdir. Kürtlerin yoğun olarak sürgün edildiği ve gitmek zorunda kaldıkları şehirlerin başında, İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Mersin, Samsun, Tokat, Amasya, Artvin ve Bursa geliyor.
Bu ve buna benzer olaylar İran, Irak, Suriye ve Ermenistan’da da yaşanmıştır.
Her yönüyle bu Tehcir ve Asimilasyon politikası devam etmektedir.

İlkokuldan Başlayan Türkleştirme Politikası
Asimilasyonun her yönüyle derinleşmeye başladığı ve iliklerimize kadar işletildiği yer okullardır. Daha 5 yaşından itibaren çocuklarımıza Türk oldukları öğretiliyor.”Ne mutlu türküm diyene”,ve benzeri Türkü öven marşlarla eğitiliyorlar. Okutulan her kitap Türk’ü övüyor, Tarih Türk diyor. Coğrafya Türk diyor. Kültür Türk diyor. Türkiye’de okullarda okutulan hiçbir kitap yoktur ki içinde Kürt kelimesi geçsin. Geçse bile her zaman ihanetçi, Atatürk’e ihanet ettiler şeklinde okutuyorlar. Çocuklarımızı daha 5 yaşında Türkleştiriyorlar. Okuyan çocuklarımız ortaokulda belli bir düzeye kavuşuyor. Onları da bozuk bir yaşantı içine itiyorlar. Ya çeteleşiyorlar ya da kız peşine düşüyorlar. Onlar gitmiyor sistem götürüyor. Zaten lise döneminde kendini tanımaya çalışan çocuklarımız ya okuldan uzaklaştırılıyor ya da disiplin cezası veriyorlar. Bilimin üretildiği Üniversitelerde biraz serbest olsa da, orada da ülkücüleri ön plana sürüp düşünmelerine izin vermiyorlar. Uzaklaştırmalar, gözaltına almalar, cezaevleri böylece sürüp giden hayatlar. Her gün TV’ler de Türklüğü öven programlar, yarışmalar, vs. vs.

12 Eylül Darbesi Kürt’lere Karşı Yapıldı
12 Eylül öncesi yaşanan sağ sol kavgaları ve çatışmalar hep faşistler ve solcular arasında cereyan ediyordu. O dönem ki solculardan sadece Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya ve Mahir Çayan Kürt ve Kürdistan kelimelerini ve Türk-Kürt kardeşliğini işlemiştir. Amaçları Kürtlük temelinde olmasa da Türk devrimcilerinin ağzından bu sorunu duymak bize güzel geliyordu. O dönemde de Kürtlük adına uğraş veren dernekler ve fikir kulüplerine bile sızma yapılıp Türklük üzerinde durmaları gerektiğini söylüyorlardı. Her türlü Asimilasyon ve Jenosit tüm olanaklarıyla yürütülüyordu. Ta ki 80’lere gelinceye dek…
1970’lerin başından itibaren grup çalışmalarına başlayan Abdullah Öcalan ve arkadaşları 1978 de PKK’yi kurdular ve Kürdistan sömürgedir teziyle Kürt’ler üzerinde ki asimilasyona bir son vermek adına Apocu hareket ile bu yola çıktılar.
Aslında 12 Eylül faşist askeri darbesi Türkiye’de solculara karşı yapılan bir darbe değildi.
Tamamen gelişen Kürt hareketine yönelik bir bastırma, yıldırma, cezaevine gönderme ve işkence hanelerde bitirme anlayışıyla yapılan bir darbedir.

Darbe Sonrası Kürtlerin Aslında Dağ Türkleri Olduğu Tezi Atıldı Ortaya
12 Eylül sonrasında Kürtlerin "Dağ Türkleri" olduğu ilan edilmiştir. Genelkurmay Başkanlığı'nın bastırdığı "Beyaz Kitap"'ta şu açıklama yer almıştır:
"Dağların yüksek kısımlarında, tepelerde yaz kış erimeyen karlar vardı. Güneş açınca üzerleri buzlaşan camsı parlak bir tabaka ile örtülürdü karın yüzü. Üstü sert altı yumuşak olurdu. Bu karın üstünde yürününce, ayağın bastığı yer içeriye çöker, 'kırt-kürt' diye ses çıkarırdı. Doğulu Türkmenlere, Kürt denmesinin nedeni buydu. Bölücülerin Kürt dedikleri, yüksek yaylalarda, karlık bölgelerde yaşayan Türklerin karda yürürken ayaklarından çıkardıkları sesin adıydı aslında.”
İşte bu asimilasyonun devam etmesi için ileri sürülen saçma-sapan bir sözde tezdi.
Bu da asimilasyonun ayrı bir parçası ve darbenin aslında Kürtlere karşı yapıldığının bir kanıtıdır.

Kürt Özgürlük Mücadelesinin İslamiyet’ten Uzak Olduğu Propagandası
Bilindiği üzere Kürt halkının büyük bir çoğunluğu Müslüman’dır. Halkın din duygularıyla oynayarak “Din” olgusunu kullanarak Kürt halkını esir almaya ve gelişen Kürt hareketinin Müslümanlıktan uzak olduğunu anlatmaya başladılar. Böylelikle Müslümanlık adı altında asimilasyona devam ettiler.
Aslında bu oyunu hazırlayan ve 12 Eylül faşist cuntasının fikir babası İngilizlerdir. Fakat Amerika’nın eliyle Kenan Evren’e yaptırılan bu darbe ile başlatılan bir Din oyunu var.
Nasıl olsa solcuları bitirdiler nasıl olsa gelişen Kürt hareketinin büyük bir çoğunluğunu hapislere tıktılar. Ortada sadece koyun gibi sürülen bir halk kalmıştı. Bu halkı da hangi yöne çevireceklerini iyi bildiler ve ülke nüfusunun % 99’unun Müslüman olduğu bir yerde elbette ki Kutsal Din olgusunu kullanacaklardı.

Sömürgecilerin Din Oyunu
Bir zamanlar Amerika, Afrika ve Asya’da Avrupalı sömürgeciler, sömürge altına aldığı halklara giderken, baskı altına aldıkları halklara ayakta uzun-uzun dil döken papazlar vardı.
Onlardan önce batılıların askerleri giderlerdi sömürge ülkelere.
Her tarafı kan gölüne çevirir.
Neredeyse omuzlar üzerinde ne baş nede halk bırakırlardı.
Sonra her tarafı talan ederlerdi.
Başta altın ve gümüş, onun ardından her ne varsa gemilere yükleyip ülkelerine yollardı.
Bunu yaparken papazlara da bir rol verirlerdi. Ne gariptir ki bunu Hz. İsa adına verirlerdi.
Papazlar güya uygarlık adına, dinlerini yüceltmek adına, vahşi dedikleri halklara ateşli-ateşli vaaz verir. Ve o korkunç sinsi savaşların yarattığı yoksulluğun, açlığın, sefaletin yarattığı kini kendi çıkarlarına alet ediyorlardı.
Hıristiyan dininin yoksullardan, sefalet ve açlık çekenlerden yana olduğunu, er geç adaleti egemen kılacaklarını anlatıp dururlardı. Bunu öyle güzel becerirlerdi ki direnişleri birer-birer yok ederlerdi.
Bozguna uğramış insanların gizli isteğini, çektiği acıyı unutturmak için ölüme sığınmak özlemini dile getiren bir haykırışla vaazlar veren papazlar!
Papazların ellerinde sadece bir kitap, halkların ellerinde ise kıtasal devasadaki topraklar ve çok zengin kültürel değerler.
Geride halkların ellerinde ne bir toprağı kaldı. Ne de bir zenginliği.
Varları yokları Avrupa’ya akıtıldı. Bugün Batıların o bilinen ihtişamlı zenginliğinin kökü bu sömürgeciliğe dayanır.
Batıdan ırkçı zihniyeti transfer eden Türkiye Cumhuriyeti, Batıdan da daha kötü ırkçı bir devlet durumuna geldi veya getirildi.

Din Adı Altında Asimilasyonun Bir Başka Adı: AKP ve Fethullahçılık
Halkımızın Müslümanlığını kötü amaçlarına alet ettiler. Asimilasyonda bu Müslümanlık etkeni çok fazladır. Kürt’lerin diğer halklara göre Müslümanlığı yaşamaları ve ibadetlerine bağlı olmaları daha fazladır. Bunu fırsat bilen egemen güçler her dönemde Kürtleri Türkleştirmek adına İslamiyet’i kullanarak ellerinden gelen her yolu denediler. Bunların başlarında Fethullah Gülen-Nur Cemaati ve Süleymancılar geliyor. Tüm yöneticileri Türk olan, Hocaları Türk olan İmam’lar ve sözde Zat’larla Kürt halkının duygularını sömürerek İslamiyet adı altında Türklüğü ön plana çıkarıp yeni bitme Kürt gençlerini “ağabeyler” takımı altında eğitmeye ve Türk-İslam sentezi etrafında toplamaya başladılar.
Tohumu Bediüzzaman-Said-i Kürdi’nin ölümüyle beraber toprağa atılan ve filizlenip dal budak vermesiyle gelişen bir Fethullah Gülen hareketi ortaya çıktı.
Bu hareketi gelişen Kürt mücadelesinin önüne bir engel olarak çıkardılar.
Halkın beyninde ne Kürtlük ne de solculuk adına hiçbir şey bırakmamak için, Müslüman Kürt halkının din duygularıyla oynayacak kadar alçaldılar.
Egemen sistem gelişmekte olan Kürt mücadelesinin önüne geçmek için türlü-türlü şekillere ve maskeye bürünerek Kürt coğrafyasına bu şekilde girme arayışına girdi.
Bu amaçla AKP gibi bir Truva atı ve Fethullahçılık gibi bir inkârcılık üretildi.
Nasıl ki papazlar Batılı orduların işgal ettikleri ülkelerdeki halklara soykırım vaazları verirken haykırışla gözleri dolarken, günümüzde de Fethullah Gülen ve Tayyip Erdoğan’da benzer vaazlarla Kürtleri kültürel soykırımdan geçirirken, gözleri haykırışla dolmakta.
TV’leri seyrederken görmüyor musunuz?
Kemalist Sıdıka Avar’ın yeni versiyonu Fethullah, Kürdistan’daki kültürel soykırımda rol alırken nasılda Batının sömürgeci papazları gibi sevinç gözyaşları döküyor!
Kürdistan’ın zenginliklerini şirketlerine aktarırken nasılda ümmetçi kesiliyor!
Nasıl da yardımsever kesiliyor!
Bir de bunların bazı yalakaları var.
Türklüğe devşirdikleri Kürtleri var.
Katır cinsinden olan Kürtleri var.
Efendilerine kölelik etmekten mutluluk duydukları için başkalarının da köle olmasını isterler.
Kafatasçıların çizmelerini ve ırkçı AKP’nin çanaklarını yalarken süt dökmüş kediye dönerler.
Özgürlük isteyen Kürtlerin karşısındaysa aslan kesilirler.
Hiç unutmayın asla Batılı papazlar gibi bir soykırım zaferini tadamayacaksınız. Bölgemizden yenilip defolacaksınız.
Bu bölge bizim bölgemizdir. Bu bölge Kürt Coğrafyasıdır.
Bu bölgenin adı Kürdistan Coğrafyasıdır.
Bırakın da çocuklarımız kendi dillerini, tarihlerini, kültürlerini, coğrafyalarını, önderlerini okusunlar onları tanısınlar. Bırakın da kendi ülkemizde özgür bir şekilde kendimiz olarak Kürt olarak yaşayalım…

NOT:
Kürtler Müslümanlığı Fethullah Gülen’den öğrenmedi. Tüm Kürtlerin şu hususu iyi anlaması lazım;
Biz Kürtlerin çoğunluğu Müslüman’dır. İslamiyet Kuran-ı Kerim’den öğrenilir. Ne Fethullah’tan nede Süleyman Hilmi Tunahan’dan öğrenilmez.
Fethullah Gülen eğer çok samimiyse mirasına konduğu Bediüzzaman Said-i Kürdi’nin Risale-i Nur Külliyatının orijinalini okutsun talebelerine…
10.02.2009 tarihinde Gaphaber sitesinde yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder